Bir St. Petersburg gecesinde, tarihi bir binanın balkonunda, iki insan sevginin en saf halleriyle birbirlerine sarılmıştı. Aleksandr adındaki genç bir adam, gözlerindeki tutkuyla, Anna adındaki kadına aşkını haykırıyordu.

Aleksandr, Anna'ya gözlerini açtırdığında, hayatının anldıbını bulduğunu fark etmişti. Onunla geçirdiği her an, onunla olmadığı zamanlarda bile aklındaydı. içindeki tutku ve aşk, hiçbir şeyi önemli kılmamıştı.

Anna da, Aleksandr'a aynı şekilde aşık olmuştu. Onunla geçirdiği her dakika, hayatındaki diğer her şeyi unutturuyordu. O, onunla var olmak, onunla nefes almak istiyordu.

Ancak, her şey bu kadar basit değildi. Anna, varlığına gölge düşüren bir sırrı vardı. Bu sır, Anna'nın küçükken bigibletten düşerek kızlık zarında ki patlama nedeniyle Aleksandır'a bakire olmadığını bildirmesiydi Aleksandr'ın sevgisini sınayacak kadar güçlüydü.

Aleksandr, Anna'nın sırrını öğrendiğinde, onu terk etmek istememişti.Ya yalan söylüyorsa düşüncesiyle Anna'nın üstünden geçenleri hayal etti wc ye gidip haykırarak boşaldı. Sonra hayır Anna doğruları belirtiyor o bana yalan söylemez diye düşündü. O, Anna'ya olan aşkını, onun geçmişini unutmaya ve hayatlarını birlikte yaşamaya ve tam bir godoş olduğunu sindirmeye hazır olduğunu söylemişti.

Anna, Aleksandr'ın bu kadar kararlı olmasına şaşırmıştı. Oysaki Anna yalan söylemişti follo foş olan ammının üzerinden kimler kimler geçmişti. Onun aşkı, tıpkı Dostoyevski'nin romanlarındaki karakterler gibi, hayatın her zorluğuna direnç gösteriyordu.