0
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Türklüğüne kavuşan, milliyet şuurunun zirvesini yaşayan Türk Milleti Atatürk’ün ölümüyle birlikte, milli politikası bulunmayan yöneticilerin başta ABD’ye verdiği tavizler nedeniyle bu çizgiden uzaklaşmış adeta dışa bağımlı bir hale getirildi
ingiltere’nin 19.yy’da başlatarak “Şark Meselesi” adını vererek on milyon Türk’ü soykırıma uğrattıkları ancak Atatürk’ün attığı tokat ile yerle bir olan “Türksüz Anadolu” hayalleri bu gün ABD eliyle yürütülmekte.
ABD 73 yıldır içimizdeki hainler vasıtasıyla aklımızla alay edercesine senaryolar hazırlıyor ve kurbağaların kısık ateşte ısıtılmasıyla gevşeyerek ölüme yolculuğu benzeri 200 yıllık “Şark Meselesi”ni yavaş yavaş ısıtarak “BOP” adıyla yeniden kurgulayarak sabırla yoluna devam ediyor.
Abd nin kuruluşu
Kızılderililerin toprakları üzerinde kurulmuş olan 13 ingiliz kolonisinin 4 Temmuz 1776\\\'da Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzalamasıyla bugünkü ABD\\\'nin temelleri atılmış oldu. Fakat bu bildirgenin geçerlilik kazanması için ingilizlere zorla kabul ettirilmesi gerekiyordu ve bu da ingilizlerle yapılan iki savaşla gerçekleşti. Amerika ilk kurulduğunda bu 13 eyaletin hepsi Atlantik kıyısındaydı ve yüzölçümü 835,687 kilometrekareydi. Oysa ABD; Fransa, ispanya, Rusya ve Mekgiba ile yaptığı antlaşmalarla ve savaşlarla bugünkü duruma yani 9,371,786 kilometrekareye çıkardı. Yani ABD; Avrupa\\\'dan \\\"yeni dünyaya\\\" akın edenlerin, kendilerini belli bir süre sonra Avrupa\\\'dan bağımsız ilan edip, bir yandan da toprakların gerçek sahipleri olan Kızılderilileri katletmesiyle kuruldu. Bir yandan da Avrupalı diğer sömürgeci devletlerle Amerika kıtası için rekabet yürütülüyordu.
Birleşik Devletlerin kuruluş sürecinde Amerika, ilk önce ispanyolların elinde bulunan Florida\\\'yı işgal ederek ispanya\\\'yı burayı satmaya zorladı. ikinci adım Teksas\\\'ın alınmasıydı; bunun içinse buraya müdahale için geçerli bir neden bulmak gerekiyordu ve bu da çok geçmeden bulundu. 1800\\\'lü yıllarda yapılan yeni icatlarla pamuk tarımı yaygınlaşmaya başlamıştı ve Amerika\\\'nın pamuk ihracatı muazzam boyutlara ulaşmıştı. Artık yerel sanayinin durmadan artan gereksinmelerini karşılayamayan ABD batıdaki Mekgiba topraklarına göz dikmeye başladı. Ve batıya tekrar göç başladı; yine Kızılderililer yok edilerek toprakları gasp edildi. Fakat asıl düşman Mekgiba idi ve bu işgalin ne anlama geldiği sonradan anlaşıldı.
Mekgiba ispanya\\\'ya karşı bağımsızlığını ilan ettiğinde Teksas topraklarında; göçten dolayı Mekgiba’lıdan çok Kuzey Amerikalı vardı. Bu ise Teksas\\\'ın ABD tarafından ele geçirilmesi fikrine zemin hazırlıyordu. Mekgiba hükümeti yeni bir anayasa çıkararak köleciliği yasakladı. Oysa Kuzey Amerikalı çiftçiler için kölelik büyük bir kazanç kaynağıydı. Hemen isyanlar ve ayaklanmalar başladı; çiftçiler ilk Teksas hükümetini oluşturdular ve hemen ABD hükümetinden askeri yardım istediler. Bu daha sonra da ABD\\\'nin müdahalelerini meşrulaştırmak için kullanacağı etkin yöntemlerden biridir; yasadışı yollardan bir hükümet oluşturmak ve o hükümeti tanıyarak müdahalede bulunmak... Mekgiba, isyanı bastırmak istese de yenildi ve Teksas ABD\\\'ye katıldı.
Bir sonraki adım Kaliforniya\\\'nın işgali idi. Bunun içinse daha sonra pek çok Üçüncü Dünya ülkesinde kullanılacak olan bir yöntem uygulandı. Mekgiba ve Teksas arasında her iki tarafın da sahiplendiği bir bölgede askeri birlikler konuşlandırılarak provokasyon düzenlendi. Amerika, uğradığı saldırıları da kendi topraklarında kabul ederek Mekgiba\\\'ya savaş ilan etti. Mekgibalıların tüm direnişlerine rağmen Amerikalıların ilerlemesi durdurulamadı ve bugün ABD\\\'nin eyaletleri olarak sayılan Teksas, Arizona, Yeni Mekgiba, Kaliforniya, Nevada, Utah ve Wyoming Mekgibalılardan zorla alındı.(2 Şubat 1848) ABD tarafından ilhak edilen bu topraklarda kalan Mekgibalılar bütün 20. yüzyıl boyunca sürekli politik baskıya maruz kalmışlardır. Atalarının topraklarına sahip çıkmak isteyen Mekgibalılar, Amerika\\\'nın dünyaca meşhur \\\"adaletiyle\\\" tanışmışlar; ırkçılık olayları, haksız cezalar ve bastırma hareketleriyle susturulmuşlardır.
1898’de Mekgiba’yı işgal etti, daha Amerikan birliğinin kuruluşu yıllarında Mekgiba’nın Teksas, Arizona, New Wyoming kentlerini işgal edip topraklarına katıp elli yıl süren katliam sırasında bölgenin tüm yerli uygarlıklarını yok etti. Küba’ya girdi, 1959’daki Batista’nın devrildiği Castro’nun başa geçtiği devrime kadar işgalini kukla diktatörlükler aracılığıyla sürdürdü. 1898-1910 arasında işgal ettiği Filipinler’de 600 bin; 1900’de, Çin’deki ayaklanmanın bastırılmasında 500 bin kişiyi öldürdü.
ABD Senatörü Beveridge 1898’de “Daha yüksek uygarlıklar önünde, alçak uygarlıkların ortadan kalkması; Tanrının sınırsız tasarısının bir parçasıdır. Dünya ticareti bizim olmalıdır, olacaktır. Bunu Anamız ingiltere’yi örnek alarak gerçekleştireceğiz.”diyerek Emperyal savaşta bizde varız” demiş daha o günden topraklarımıza göz diktiğini ilan etmişti.
ABD 1903’te Kolombiya-Panama bölgesinde kanal için işgal gerçekleştirdi ve Panama devletini kurdurdu, (Panama’da, 1914’e kadar süren çatışmalarda 28 bin kişi öldü. 1950’de devlet başkanını öldürülmesiyle 1963’e kadar ABD kuklası diktatörler dönemi başladı, 350 bin kişi oldu.1915’te Haiti’yi işgal edip Dominik’i kurdu. 1921’de Nikaragua’yı işgal etti 1979’a kadar süren diktatörlük kurdu. Somoza adlı işbirlikçisinin öncülüğünde Ulusal Muhafızlar adlı terör örgütünü kurdu. Antiemperyalist direnişin başını çeken Sandino ve arkadaşlarını katlederek 40 yıldan fazla sürecek bir terör, sabotaj ve suikastlar devrini başlattı.
1927-1949 arasında, Çin’de Çan Kay Şek diktasını ve onun terörünü, şiddetini destekledi. 1931-1944 arasında, El Salvador’da işgaline karşı yerli ayaklanmasında 15 bin kişiyi; 1914-34 arasında, Haiti’yi işgalinde 3500 kişiyi öldürdü.
1935’e kadar Bolivya’da kuklası olan hükümetlerin öteki Latin Amerika ülkeleriyle savaşlarında on binlerce kişi öldü, 1947-52 terör döneminde 30 bin kişi öldü.
1945’te Japonya’nın Hiroşima (6 Ağustos) ve Nagazaki (9 Ağustos) kentlerine attığı atom bombasıyla 250 bin kişiyi öldürdü. Çin’i bombaladı. 1947’de Yunanistan’da komünist yönetimi önlemek için yaptığı müdahalenin sonucu 50 bin ölüydü. 1947’de Tayland’da askeri darbe yaptırdı. 1949’da Çin Devriminden sonra Formoza adasında Taivan devletini kurdurdu.
1950-54 arasında Şangay’ı bombaladı, komünistlerin iktidara gelmesi üzerine Kore’ye müdahale edip yüz binlerce yurtsever Koreli’yi, Çinli’yi öldürdü, ülkeyi Güney Kuzey diye ikiye böldü. 1954’te Guatemala’da yaptığı darbe sırasında 100 bin Guetemalalı’yı öldürdü (öldürmeler hala sürüyor). 1955-58 arasında Endonezya, Laos ve Kamboçya’da CIA operasyonları ve bombalamalar düzenledi. 1956-59 arasında Küba’da 600.000 kişiyi, işbirlikçi diktatör Batista’nın ABD’li danışmanların ortak operasyonlarla katletti.
Eski ABD Başkanı Theodor Roosvelt Temsilciler Meclisinde yaptığı konuşmada adeta ABD’nin 20. yüzyıldaki temel stratejisini açıklıyordu: “Size rahat bir hayatın değil, mücadelelerle dolu bir hayatın gereklerini söylüyorum. 20.yüzyıl önümüze, pek çok milletin kaderini belirleyecek muazzam bir ufuk açıyor. Yerimizde oturursak, sert mücadelelerden uzak durursak bizden daha cesur ve daha güçlü olanlar bizi geçeceklerdir.”
Roosvelt’in söz ettiği bu acımasız yarış Batı’nın akıttığı kanlarla 20. yüzyıl boyunca bir yarış halinde bütün hızıyla sürdü ve hala sürüyor. ABD Dışişleri Bakanı Dean Rusk’ın 1962 yılında söylediği; “Yalnızca Kuzey Amerika, yalnızca Batı Yarımküresi ya da yalnızca Kuzey Atlantik Topluluğu ile sınırlandırılmış savunma taktiklerinin bize güven ve refah sağlamayacağını biliyoruz. Dünya çok küçülmüştür. Toprak ile, su ile, atmosfer ile, bunları paylaşan uzay ile... Biz dünyanın tümü ile ilgilenmeliyiz.”
ABD Başkanı Eisenhower’ın 20 Ocak 1953 günü, Başkanlık yemin töreninde söyledikleri, benzer açıklamaların belki de en açık sözlüsü. “... Hür dünya halklarına yalnızca asil bir düşünce ile değil, fakat bir zorunluluk gereği bağımlı olduğumuzu biliyoruz. Hiçbir hür halk, kendisini ekonomik olarak tecrit ederek sahip olduğu herhangi bir avantajını uzun süre devam ettiremez ya da güvenlik içinde olamaz. Bütün üstünlüğümüze karşın, çiftliklerimizin ve fabrikalarımızın artı üretimleri için dünya pazarlarına gereksinim duymaktayız; ve bu çiftlikler, fabrikalar için uzak ülkelerden yaşamsal maddeler, ürünler getirmek zorundayız.”