• 1 / 1 / 223 entry
  • 28 başlık
  • 6 trend
  • 1,556.00 incipuan

gecenin karanligi "yanın dünya nasılsa yoksun"

  • 0
    bir genç kızın hikayesi
    Gelmeyecek beyler gelirse yazin bana
    ···
  • +2
    yeter lan bıktım artık böyle baba olmaz olsun
    haline şükür et yine derim ben 15 yaşında babam beni evden gibtir etti diye kalkıp istanbula gidip tek başıma hayat kurdum lan amk anamıın yazmasıyla 6 sene yattım dön ve şükür et
    ···
  • +2
    herşey bir soslu fıstıkla başladı
    Üstüm felan yok hava soğuk zaten amk. Dayım yanımda dedi üstün var mı .Dedim donum yok çorabım yok atletim yok.Amk arabasının bağajını açtı atlet kilot ve don giydim. Nerde yatacaksın dedi revirde yatacam dedim .Revire gittim amk zaten soğuk üşüyorum yarın okuldan sonra eve giderim üstümü değiştiririm dedim .Gece zütüm dondu amk paramda yok işde lazım amk çalışmadan nasıl geçinecem ilk hafta okuldakileri soydum .120 lira felan buldum. Evdende üstümü felan aldım akşam bir daha geldim okula
    ···
  • +4
    herşey bir soslu fıstıkla başladı
    Herşeyimi bu sefer kaybettim .Tam ayaktayım derken çok kötü düştüm .Hastaydım çok kötü fitness a gidecektim kütüphaneden çıktım gidiyorum arkadaşın yanına onla buluşup ordan spora gideriz dedim baktı ölüyorum geberirsin lan gerizekalı hastaneye gidelim dedi hastaneye gittik beyler .Serum taktılar ateşimde yüksek zaten anasını satayım eve gideyim dedim tamam dedi beni eve bıraktı .Eve geçtim benim odaya bi sigara yakıp yatayım dedim. Sigarayı yaktım yatmaya başladım bende donla yataam sadece eşortmanla yatabiliyorum amk. Yattım 1 saat sonra sevdiğim kız aradı açtım konuştum uykum kaçtı amk indim dışarı çıkacam sigara almaya babam durdurdu baktım sinirli nereye dedi SOSLU FISTIK ALACAM dedim baktım küfür etmeye başladı gibtir git dedi al evi ananın koca zütüne sok dedim çıktım evden üstümde donum yok amk evden çıktım bir daha gitmeyeceğimi biliyordum . Yemin ederim beyler cebimde 30 tl ve 1 paket sigara var indim aşşağı telefonu kapattım. Kimse aramasın diye.Ne yapacam amk diye düşündüm. Sigaramı yaktım ve ilerlemeye başladım sadece arayacağım dayım vardı bu hayatta oda dayı değil abi gibiydi bana.Onu bir yerden aradım ve beni bulup almasını söyledim gelip alacağı yeri dedim ve beklemeye başladım. Hava git gide soğuyordu sonunda .Meraklansın binler dedim dayımın yanına gittim .Dayım gecenin karanlığı okulunun sahibi özel bir okul bu şehirde saat gece 11 olayı anlattım ne yapacaksın dedi burda yatıp okula gidecem dedim tamam dedi
    ···
  • 0
    bu sefer kötü battım
    Yemin ederim beyler cebimde 30 tl ve 1 paket sigara var indim aşşağı telefonu kapattım. Kimse aramasın diye.Ne yapacam amk diye düşündüm. Sigaramı yaktım ve ilerlemeye başladım sadece arayacağım dayım vardı bu hayatta oda dayı değil abi gibiydi bana.Onu bir yerden aradım ve beni bulup almasını söyledim gelip alacağı yeri dedim ve beklemeye başladım. Hava git gide soğuyordu sonunda dayım gelmişti ve beni arabaya bindirip 1+1 evine zütürdü
    ···
  • +1
    bu sefer kötü battım
    Herşeyimi bu sefer kaybettim .Tam ayaktayım derken çok kötü düştüm .Hastaydım çok kötü fitness a gidecektim kütüphaneden çıktım gidiyorum arkadaşın yanına onla buluşup ordan spora gideriz dedim baktı ölüyorum geberirsin lan gerizekalı hastaneye gidelim dedi hastaneye gittik beyler .Serum taktılar ateşimde yüksek zaten anasını satayım eve gideyim dedim tamam dedi beni eve bıraktı .Eve geçtim benim odaya bi sigara yakıp yatayım dedim. Sigarayı yaktım yatmaya başladım bende donla yataam sadece eşortmanla yatabiliyorum amk. Yattım 1 saat sonra sevdiğim kız aradı açtım konuştum uykum kaçtı amk indim dışarı çıkacam sigara almaya babam durdurdu baktım sinirli nereye dedi sanane dedim baktım küfür etmeye başladı gibtir git dedi al evi ananın koca zütüne sok dedim çıktım evden üstümde donum yok amk evden çıktım bir daha gitmeyeceğimi biliyordum
    ···
  • -1
    fascistnetherlands
    Hollanda'dan Bakan Kaya'ya yönelik faşist uygulama!

    Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, "Demokratik ve insani değerler ayaklar altına alınarak Nijmegen sınırından Almanya'ya zütürülüyorum. Tüm vatandaşlarımız adına bunu kınıyorum. Bu faşist uygulama karşısında demokrasi adına dünyanın tavır alması gerekiyor. Bir kadın bakana yapılan bu muamele asla kabul edilemez." dedi.

    Hollandadan Bakan Kayaya yönelik faşist uygulama!
    Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, aracından zorla çıkarılıp başka bir araca bindirilerek, polis eskortu eşliğinde, büyük bir kalabalığın toplandığı bölgeden ayrıldı.

    Rotterdam Başkonsolosluğuna geçmesine müsade edilmeyen Kaya'nın önce korumaları gözaltına alındı. iki araçla Başkonsolosluğun yakınında tutuldukları yerden uzaklaştırılan korumaların Almanya'ya gönderildiği bildirildi.

    Daha sonra Bakan Fatma Betül Sayan Kaya'yı aracından çıkarmaya çalışan polis, Kaya'nın direnmesi üzerine vinçli çekici getirip, aracı zorla çekme girişiminde bulundu. Bunun üzerine araba kilidini açmak zorunda kalan Bakan Kaya, başka bir araçla olay yerinden zütürüldü.

    Yaklaşık 5 saat boyunca Başkonsolosluk civarında toplanan binlerce kişi ile buluşmayı bekleyen Kaya'nın Almanya'ya polis eskortu eşliğinde zütürüldüğü belirtildi.

    Öte yandan Türkiye'nin Rotterdam Başkonsolosluğu önündeki protestolar devam ediyor. Polis, göstericileri zaman zaman müdahale ederek uzaklaştırmaya çalışıyor.

    Hollanda yönetimi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın Hollanda'da yaşayan Türk toplumuyla ve diplomatik temsilcilerle bir araya gelmek amacıyla yapacağı ziyaretleri engellemişti.

    Engellemeleri kınayan Dışişleri Bakanlığı, halen izinli olarak Türkiye dışında bulunan Hollanda Büyükelçisinin bir müddet görevine dönmemesini istemişti.

    Hollanda'nın Ankara Büyükelçiliği ve istanbul Başkonsolosluğunun giriş ve çıkışları da güvenlik gerekçesiyle kapatılmıştı.

    Bu arada, Bakan Sayan'ın aracının Rotterdam kentinde polis tarafından tutulmasına tepki gösteren Türk vatandaşları, Hollanda polisi tarafından güç kullanılarak dağılmaya zorlanmıştı. Engellemelere tepkiler devam ederken, Hollanda'nın Ankara ve istanbul'daki diplomatik temsilcileri önünde toplanan çok sayıda vatandaş durumu protesto ediyor.

    "BU FAŞiST UYGULAMA KARŞISINDA DEMOKRASi ADINA TAVIR ALINMALI"
    Bakan Kaya, sosyal medya hesabı twitter üzerinden yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Rotterdam Başkonsolosluğuna girişine izin verilmeyişine yönelik güncel durum hakkında paylaşımda bulundu.

    Kaya, "Demokratik ve insani değerler ayaklar altına alınarak Nijmegen sınırından Almanya'ya zütürülüyorum. Tüm vatandaşlarımız adına bunu kınıyorum. Bu faşist uygulama karşısında demokrasi adına dünyanın tavır alması gerekiyor. Bir kadın bakana yapılan bu muamele asla kabul edilemez." ifadelerini kullandı.

    .
    ···
  • +1
    yanlız bırakıldım masadan
    Onlar olmasa biz bir hiçiz lan amk onlar var diye biz varız hangi kızanne gibi sever lan hangi kız anne gibi şevkat gösterir hangi kız anne gibi merhametlidir biz yere düşsek onların kalbi ağrır onların canı yanar lan Öncelikle selamın aleyküm sigaramı yakıp yazıyorum
    işimin yoğunluğu, eşim ve üç çocuğumun beklentileri sebebiyle annemi görme fırsatım pek olamıyordu. O akşam annemi yemeğe ve ardından sinemaya davet ettim. Endişelendi ve hemen “iyi misin, her şey yolunda mı” diye sordu. Annem de geç saatte gelen bir telefonun veya sürpriz bir davetin mutlaka kötü bir anlamı olacağından şüphelenen tipte kadınlardandı.

    – “Seninle beraber ikimizin biraz zaman geçirmemizin güzel olacağını düşündüm” diye yanıtladım.

    – “Sadece ikimiz mi?” Biraz düşündü ve “Çok isterim” diye cevap verdi.

    O cuma, iş çıkışı onu almaya giderken kendimi biraz gergin hissediyordum. Eve vardığımda fark ettim ki o da, randevumuzdan ötürü hafif gergin görünüyordu. Kapısının önünde, paltosunu çoktan giymiş bir şekilde bekliyordu.
    Saçlarını yaptırmıştı ve üzerinde babamla kutladıkları son evlilik yıl dönümlerinde giydiği elbise vardı. Bana melekler kadar ışıltılı bir yüzle gülümsedi. Arabaya bindiğimizde:
    – “Arkadaşlarıma oğlumla dışarı çıkacağımı söyledim gerçekten çok etkilendiler” dedi. “Randevumuzun nasıl geçtiğini duymak için sabırsızlanıyorlar.”

    Gittiğimiz restoran, çok şık olmasa da sevimli, sıcak ve servisin kaliteli olduğu bir mekândı. Annemse, bir kraliçe edasıyla koluma girdi. Yerimize oturduktan sonra ona menüyü okumam gerekmişti, çünkü küçük yazıları göremiyordu.

    Ben daha menünün ortalarındayken annemin nemli gözlerle ve nostaljik bir gülüşle bana bakmakta olduğunu fark ettim.

    – “Eskiden, sen küçükken, menüleri okuyan bendim, sense meraklı bakışlarla beni dinlerdin” dedi.

    Ben de gülümsedim.
    – “O zaman, şimdi senin rahat rahat oturma sıran ve ben de okuyarak borcumu ödeyebilirim” dedim.

    Yemek boyunca muhabbetimiz çok güzeldi, sıra dışı hiç bir şey olmadı ama eskilerden ve hayatlarımızdaki yeniliklerden bahsederek kaybettiğimiz zamanın birazını telafi etmeye çalıştık. O kadar çok konuştuk ve eğlendik ki film saatini kaçırdık. Akşam annemi evine bırakırken;

    – “Seninle tekrar çıkmak isterim ama ancak bu sefer benim seni davet etmeme izin verirsen” dedi ve bir akşam tekrar buluşmaya karar vererek ayrıldık.

    Eve geldiğimde eşim yemeğin nasıl geçtiğini sordu:

    – “Çok güzeldi” dedim. “Düşünebileceğimin çok üstündeydi.”

    Birkaç gün sonra annem aniden ciddi bir kalp krizi sonucu vefat etti. Bu o kadar ani gerçekleşmişti ki, onun için bir şey daha yapma şansım olmamıştı. Birkaç zaman sonra evime, annemle yemek yediğimiz restorandan, ödenmiş iki kişilik bir yemek faturası ve üzerine iliştirilmiş bir not yollandı:

    – “Oğlum, bu faturayı önceden ödedim, çünkü seninle kararlaştırdığımız randevu gününe gelemeyeceğimden neredeyse yüzde yüz emindim. Yine de iki kişilik bir yemek ayarladım çünkü bu sefer eşinle beraber gitmenizi istiyorum. Seninle olan o günkü randevumuzun benim için ne anlam ifade ettiğini bilemezsin. Seni Seviyorum.”

    O an, “Seni Seviyorum” demenin ve hayatta değer verdiğimiz insanlara hak ettikleri zamanı ayırmanın önemini anladım.
    ···
  • 0
    kurtarıcı ülkücüler
    MUHSiN YAZICIOĞLU 1 AYDAN FAZLA iŞKENCE GÖRDÜ
    Bir de Diyarbakır Cezaevi'nde dönemin "Apocu"larına veya diğer bölücü örgüt mensuplarına ağır işkenceler yapıldı. Oysa, 12 Eylül bütün gençliği sildi! Üstelik, Ankara Mamak Garnizonu'nun içinde kurulan ve adına "C-5" denilen işkencehanede Diyarbakır Cezaevi'ndekinden çok daha fazla sayıda insana işkence yapıldı. Mesela, BBP'nin rahmetli Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, C- 5'de bir aydan daha uzun süre işkence gördü. O dönemde insanlık rafa kaldırılmıştı. "Vicdan" kelimesi defterden silinmişti. Diyarbakır Cezaevi, kurulan işkence merkezlerinden sadece bir tanesiydi. Türkiye'nin belirli bölgelerinde son derece özel işkence merkezleri oluşturulmuştu. Özellikle ülkücü gençlerin işkence gördüğü bu merkezlerden biri istanbul Harbiye'deydi. Diğeri, Ankara Mamak Askeri Cezaevi içindeki C-5 denilen yerdi. Adana Bölgesi'nin işkence merkezi Polis Okulu'ydu. Kayseri'de "Zinci Dede" adı verilen bir işkence merkezi vardı. Yüzlerce, belki de binlerce genç, Malatya Emniyet Müdürlüğü'nün içindeki özel işkence merkezinden geçti. 12 Eylül Askeri Yönetimi'nin "sağcı" olarak adlandırdığı pek çok genç, bu insanlık dışı işkencelerde hayatını kaybetti... Bekir Bağ, 1980 Yılı'nın Ekim ayında C-5'teki işkencehanede öldürüldü. "Kendini astı" denilip gömüldü. Yine 1980 Yılı'nda Aydın Demirkol ve Mehmet Kazgan isimli "sağcı" gençler, Malatya Emniyet Müdürlüğü'nde yapılan işkenceler sonucu hayatını kaybetti. Cezaevlerinde işkenceler hep devam etti. Hasan Alemlioğlu (1980) ve Hüseyin Kurumahmutoğlu (1986) Ankara Mamak Askeri Cezaevi'nde işkence sonucu hayatını kaybedenler arasındaydı. O günleri yaşayan ve yaşları 60-70'lere gelip dayanmış insanlar, Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi Ankara'daki ünlü işkenceci polisleri bugün bile unutamıyorlar! Ankara'daki "sağ görüşlüler" gözaltına alındıktan sonra gözleri bağlanıp, Emniyet Müdürlüğü'ne zütürülüyorlardı. Ayakları iki yana açılıp, elleri ile duvara dayanıyorlardı. Sırtlarına da hayvan gibi isimleri yazılıyordu. Ardından, "sorgucu" içeri giriyor, sırtlarındaki isimlere bakarak, avını alıp zütürüyordu. Darp ve hakaret son derece normal uygulamalardı. Falakaya yatırılıyorlardı, Filistin Askısı'na asılıyorlardı. Erkeklik organından elektrik veriliyordu. Olmadı, cop sokuluyordu. Bütün bu eziyetlere direnenlerin anneleri, eşleri, kız çocukları emniyete getiriliyordu. Gözlerinin önünde çırılçıplak soyuluyordu. insanlık dışı uygulamalardaki bu en son noktaya direnebilen olmuyordu. Bütün suçlamalar kabul ediliyordu. Daha sonra aynı işkenceler daha uzun sürelerle C-5'te ve Mamak Askeri Cezaevi'nde devam ediyordu.
    ···
  • 0
    kurtarıcı ülkücüler
    220 iDAM
    Bugün Ergenekon için "Asrın Davası" değerlendirmelerini yapanlar var. Oysa, 12 Eylül 1980'in ardından açılan davalara bakıldığında Ergenekon'un esamisi bile okunmaz. Dev-Yol, Dev- Sol ve MHP davalarında çok daha fazla sanık yargılandı; çok daha ağır cezalar istendi. MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nın 587 sanığı vardı. Askeri Savcı Nurettin Soyer, sanıkların 220'sinin idam cezasına çarptırılmasını istiyordu. idamı istenenlerin arasında Başbakan Yardımcılığı yapmış olan Alparslan Türkeş de bulunuyordu. O gün haklarında idam istenen Agah Oktay Güner, Yaşar Okuyan, Namık Kemal Zeybek, Sadi Somuncuoğlu gibi isimler, serbest bırakıldıktan sonra çeşitli partilerden siyasete girdiler ve bakanlık koltuğuna kadar yükseldiler. Gazeteci Taha Akyol da 12 Eylül yönetiminin iddıbını istediği isimler arasında yer alıyordu.
    ···
  • 0
    kurtarıcı ülkücüler
    “8 numaralı copla işkence”

    MHP'nin, Askeri savcılığa sunduğu belgeler arasında Zülfü Canpolat'ın annesi Fatma Canbolat tarafından 8. Kolordu Sıkıyönetim Komutanlığı'na verilen dilekçede yer aldı. Dilekçede “Oğlum Zülfü Canpolat'ı arıyorlardı. Oğlum hasta olduğu için dayımın oğlu ile iki günden beri Ankara'daydı. Sözüme inanmayıp, güvenlik kuvvetleri ağza alınmayacak küfür ve tehditleri savurmaya başladılar. Bana, kızıma ve küçük oğluma saldırıp dövdüler. Bizi duvarla çarptılar. Kızımın başında bulunan tülbent örtüsünü çekip parçaladılar. Allah, Kur'an-ı Kerim ve peygamber gibi kutsal inançlarımıza en çirkin küfürleri ettiler” ifadeleri yer aldı.
    Yavuz Öbekçi'nin MHP Genel Merkezi'ne yazdığı mektupta ise “Copla kafama ve sırtıma vurmaya başladılar. Yorulmuş olacaklar ki bırakıp biraz dinlendiler. Daha sonra yere yatırdılar. Bir tanesi üzerime oturup ayaklarımı tuttu ve 8 numaralı copu getirin dedi. Ayaklarıma bir müddet bu copla vurdular. Ayağa kaldırdılar, ayaklarımın şişi insin ve izi kaybolsun diye.” ifadeleri dikkati çekiyor.
    ···
  • 0
    kurtarıcı ülkücüler
    MHP'nin avukatı Yücel Bulut tarafından verilen belgelerde, “12 Eylül döneminde idam edilen ülkücü Fikri Arıkan'ın ölümüne ilişkin adli tıp raporu, aralarında Mustafa Mit ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun da bulunduğu 18 ülkücünün “tutuklu vizite kartları”, işkencelerle ilgili dönemin yetkililerine, MHP Çorum eski Milletvekili Mehmet Irmak tarafından yazılan mektuplar, savcılıklara yapılan suç duyuruları ve MHP tarafından hazırlan çeşitli bilgi notları bulunuyor.

    Emniyette geçen gözaltı süresinin ardından Mamak Askeri Cezaevi'ne getirilen Muhsin Yazıcıoğlu'nun 13 Şubat 1981 tarihli “ilk muayene” kaydında, “dirseklerinde yara, parmaklarında yanık izleri ve idrarında kan” tespit edildiği bilgisi yer alıyor.

    Dönemin ülkücülerinden Nuri Demiryürek'in 25 Aralık 1980 tarihli “ilk muayene” kaydında da “Her iki kürek kemiğinde 3 santimetre kalınlık ve 10 santimetre boyunda morarıklıklar, ayak tabanlarında ödem” tespit edildiği belirtiliyor.

    Davut Işık'ın, 25 Aralık 1980 tarihli kaydında “Bacak, ayak bilek ve topuklarında yaralar, göbek altında yara ve yanık izleri” bulunduğu ifade ediliyor.
    Kayıtlarda, bugün MHP'nin Merkez Yönetim Kurulu üyesi olan Mustafa Mit ile Gaziantep Milletvekili Semih Yalçın'ın da işkenceye uğradığı ifade ediliyor. Mustafa Mit'e ait vizite kartında “idrarından kan geldiği, sağ el parmağında kırık olduğu” tespitine yer veriliyor.
    Cezaevinde geçirdikleri süre içinde viziteye çıkan ülkücülerin bazılarında, “aktif depresyon” tanısı yer alıyor.

    “Kum torbasıyla, iz bırakmayan işkence”

    Belgeler arasında, Sıkıyönetim Döneminde MHP Genel Merkezi'nce hazırlanan, “Emniyet müdürlüklerinde yapılan işkence şekilleri” başlıklı bir yazı da bulunuyor.
    Emniyetteki işkencelerin 7 başlık altında toplandığı yazıda, özetle şunlar anlatılıyor:
    “-Hücrede tutma: Gözaltına alınanlar herhangi bir kanuni muameleye tabi tutulmadan, ancak bir kişinin sığabileceği sağlıksız ve havasız bir hücrede dışarı çıkarılmadan günlerce tutuluyor. Bu arada işkence gören diğer insanların sesleri dinletilip, 'aynı çığlıkları kendisinin de atacağı' söyleniyor.
    -Falaka: Normal düşünce yeteneğini kaybetmemiş, istenilen şekilde ifade vermeyen ve önceden hazırlanmış ifadeleri kabul etmeyenler, falakaya yatırılıp demir çubuk, cop ve sopalarla dövülüyor. Dayaktan dolayı vücudu ve ayakları şişen kişiler, işkence izlerinin yok edilmesi için sırtına binilerek ıslak beton zeminde yürümeye zorlanıyor. Bu işlemlere rağmen işkence izleri kaybolmayanlar yaraları iyileşinceye kadar hücrede tutuluyor.
    -Elektrik: Kişi yatırılıp elleri bir tahtaya bağlandıktan sonra kafasına ıslak torba geçiriliyor. Daha sonra kişinin el ve ayak parmakları ile cinsel organı ve makatına akım veriliyor. Bunlar yeterli görülmezse, dişlerinden ve kulağından da ayrıca akım veriliyor.
    -iz bırakmayan torba: Özel torbaların içerisine kum doldurularak insanların karın boşluklarına ve ciğerlerinin zarar görebileceği bölgelere vuruluyor. iz bırakmayan bu işkence yönteminde kişinin vücudunda iç kanamalar oluyor.
    -Parmak aralarına, mermi ya da kalem gibi sert cisimler konularak el sıkıştırılıyor, kişinin ifadesi bu acı içerisinde alınıyor.”
    Aç ve susuz bırakma, tuvalet ihtiyacı ve uykuya izin vermeme, ayakta kalmaya zorlama gibi işkence çeşitlerinin de yer aldığı yazıda, polislerin, sorguladıkları kişiyi “aldatmak için” birbirlerine “yüzbaşım, teğmenim” diye hitap ettikleri belirtiliyor.

    Askeri savcılık delil bulamadı

    Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı'nın, emniyette işkence gördüğünü iddia eden ülkücülerin, 55 polis hakkında yaptıkları suç duyurusuna verdiği “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na verilen belgeler arasında bulunuyor.

    Hakim Binbaşı/Yardımcı Askeri Savcı Mustafa Uğur tarafından verilen 28 Aralık 1984 tarihli kararda, “Mağdurların, işkence iddiaları, askeri savcılık ve tutuklama sırasındaki ayrıntılı itirafları çürütmeye, polis memurlarının taraflı oldukları izlenimini yaratmaya, görevlilerce hazırlanan tutanakların geçersizliğini kanıtlamaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır” ifadesi yer alıyor.

    Gözleri ve elleri bağlı şekilde sorgulanan kişilerin, işkencecilerin isimlerini vermelerinin ve birbirlerini tanık göstermelerinin “mantıki bulunmadığı” savunulan kararda, söz konusu polisler hakkında kamu davası açılması için yeterli delil bulunamadığı, bu nedenle “kovuşturmaya yer olmadığı”na karar verildiği belirtildi.
    Askeri Savcının Kovuşturmaya Yer Olmadığına ilişkin kararında, “Muhsin Yazıcıoğlu, Orhan Yalçınkaya, Saffet Beştepe, Sami Bal, Ünal Altıparmak, Veysi Başkan ve Mustafa Mit'e ait vizite kartlarında ilk muayenelerinde “sıyrık, yanık ve yara izi, ödem, ekimoz” gibi belirtiler görülmüşse de bunların işkence sonucu olduğu anlaşılamamaktadır” ifadesi dikkati çekiyor.
    ···
  • +6 -1
    kurtarıcı ülkücüler
    ÜLKÜCÜLER
    Onlar kimmi onlar 80 lli yıllarda ünüversiteye asılan muhafazidin binleri giremez yazısını oo tebalayı indirmek için şehadet şerbetini kana kana içine kurtarıcılardır
    Onlar ipe güle oynaya giden delilerdir
    Onlar menfatleri için değil vatanları için ölümü göze alanlardır
    Onlar vatan için herşeyini feda edecek yüreklü insanlardır
    Ülkü ocağında bir menfaat göremezsiniz akp gibi sizi geziye zütürmezler sizi parayla kandıramazlar sizin gözünüzü boyamazlar
    Onlar ülkü ocağında size vatan için ömeyi öğretirler
    Onlar size ülkü ocağında KUR AN ı Kerim i okumayı öğretirler
    Onlar size şehit olmayı öğretirler
    Onlar size dini öğretirler
    Onlar size namaz kılmayı öğretirler
    VE YiNE ONLAR SiZE VATAN AŞKINI ÖĞRETiRLER
    ···
  • 0
    keşkeler adamı keş eder
    Düşündüm de; bu kelime bir insan ismi olabilirdi, şehir ya da ülke ismi de olabilirdi, belki bir hayvan ismi... Belki bir renk ismi... Ama değil! Gözle görünmeyen, bir durumu anlatan olumsuz bir kelime bu kelime. Diğer bir deyişle “pişmanlık”...

    Kimin yok ki pişmanlıkları? Dünya’nın en başarılı insanlarına sorun onların bile vardır muhakkak. Önemli olan, hayatımızı çok büyük anlamda etkileyecek “keşke”lerimiz olmasın! Malum geriye dönüşü olmayan keşkeler insanı hayattan bile soğutabilir. Bir anlık cinnetle katil olan iyi kalpli insanın iyiliğini kim hatırlar? Hayatını eskisi gibi yaşayabilme şansı olur mu? Hadi cezasını çekti bir şekilde de hayatını tekrar kurdu diyelim e vicdanının sesini nasıl susturabilecek o kişi? insanlardan güzel bir muamele görebilecek mi yeniden? Başka bir örnek; yıllarca çalışıp çabalayıp ev sahibi olan bir adam kumar oynayarak kaybetse evini daha sonra nasıl bir pişmanlık yaşayacak, bir fikriniz var mı? Ya eşini aldatan bir eş, yuvası yıkıldığında değmediğini anlayıp “keşke” demeyecek mi büyük ihtimalle?

    Hayat dikensiz gül bahçesi değil, bunu hepimiz biliyoruz. Zaten zor bir ömür geçiriyorken hayatı daha da zorlaştırmanın bir anlamı yok öyle değil mi? Öyleyse attığımız adımlara dikkat etmeliyiz... Bunaldığımız her dönemde yanlış yapmaya hakkımız yok, sınavlarda olduğu gibi üç yanlış bir doğruyu zütürse yine iyi, tek yanlış tüm doğrularımızı zütürebiliyor maalesef. Bir anda yalnız, bir anda parasız pulsuz kalabiliriz. Bir anda tüm saygınlığımızı kaybedebiliriz. Hepsi kendi elimizde...

    Küçük “keşke”ler sevilebilir ama. Neden mi? Yanlışlarını fark edersin ve düzeltmek için şansın vardır hâlâ. Geriye dönüşü olanlardır onlar... “Keşke eve girmeden markete uğrayıp ekmek ve süt alsaydım” dersin mesela, “akılsız başın cezasını ayaklar çeker” misali aynı yolu tekrar gidip ekmeğini sütünü alır dönersin evine. “Keşke mor elbiseyi değil de kırmızı olanı alsaydım” dersin, e bunda da bir sorun olmaz gider değiştirirsin. Keşke saçlarımı uzatsaydım kestirmeseydim dersin, hayatını çok fazla olumsuz etkileyen bir durum olmaz bu da, uzun süre kestirmezsin uzar olur biter.

    Bazen de ne mi olur? Hemen söyleyeyim? Neyin doğru neyin yanlış olacağını öngörmekte zorlanırsın ve hangi seçimi yaparsan yap “keşke dersin. iş yeri açmayı düşünen ve sabit maaşlı bir işte çalışan biri kişi; aynı işinde devam ettiğinde yıllar geçtikten sonra keşke bu işi bırakıp kendi işimi kursaydım diyebilir. işini bırakmış olsaydı da neden o işi bıraktım, kendi iş yerimi açmak mantıksızdı diye düşünebilir. Belki de iki seçenekte doğru olan değildir kim bilir, üçüncü bir seçenek daha olabilirdi o kişinin tercih edebileceği?

    Bir de isteklerimiz için kullandığımız “keşke”ler var; onlar nasıl unutulur! Keşke ünlü ve başarılı bir yazar olabilsem... keşke birçok ülkeyi gezebilsem... keşke hep genç kalsam... keşke... keşke...

    Keşke, bu kelime bir yemek ismi olsa veya bir bitki ismi, ne bileyim işte keşke diye bir kelime olmasa veya da, ne gerek var ki... “iyi ki” demek varken...
    ···
  • +2
    canım yandı anne
    Bu bebek katilliği be bunlar hiç yapılmaması gereken şeyler insan ne kadar zor durumda olursa olsun o doğuracağı şey kendi canından anasını satayım kendi kanından ne kadar mide bulandırıcı amk.O senin lan senin amk Allah ın sana bir hediyesi amk nasıl bu kadar kolay vazgeçersin ne suçu varki el kadar bebenin doğurmayacaksan gibişme amk lan .HiÇ OLMADI DOĞUR YETiŞTiRME YURDUNA VER. Hayvan değil bu huurrrr çocuğu buda insan
    ···
  • +3
    canım yandı anne
    senin ananın içinde 4.5 g çekiyor la
    ···
  • +11
    canım yandı anne
    Allah rızası için bari bunda dalga geçmeyin çocuk katli lan buuu
    ···
  • 0
    şehit mektupları
    Valideciğim,

    Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi!
    Nasihat-amiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki, armut ağacının sayesinde otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu, bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.

    Gözlerimi biraz sağa çevirdim, güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları, kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim, cığıl cığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu… Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedası ile beni teşhir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini, ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.

    işte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri:
    -Efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz, dedi.
    -Pekala, dedim. Aldım baktım, sütlü çay…
    -Mustafa bu sütü nereden aldın? dedim.
    -Efendim, şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu?
    -Evet, dedim. Evet ne kadar güzel.
    -işte onun çobanından 10 paraya aldım.

    Valideciğim, on paraya yüz dirhem süt, hem de su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim.

    Fakat bu sırada düşünüyorum. Ben validemin sayesinde onun gönderdiği para ile böyle süt içeyim de, annem içmesin, olur mu? Şevket neden içmiyor?

    Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu: “Validen kaderine küssün, ne yapalım. O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi.”

    Şevket merak etmesin, o görür, belki de daha güzellerini görür.

    Fakat valideciğim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. Şevket, Hilmi de senin sayende görecektir.
    O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.

    Ey Allah’ım, bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu.
    Herkes, her şey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.

    Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum.
    Ellerimi kaldırdım, gözlerimi yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim :
    -Ey Türklerin Ulu Tanrısı! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halkı! Sen bütün bunları Türklere verdin. Yine Türklerde bırak. Çünkü böyle güzel yerler, seni takdis eden ve seni ulu tanıyan Türklere mahsustur.

    “Ey benim Yarabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celalini ingilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle, ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!”

    Diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes’ut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.

    Dünyanın en güzel yerleri burası imiş. Yalnız bu memleketlerde düğün olmuyor. inşallah düşman asker çıkarır da, bizi de zütürürler, bir düğün yaparız, olmaz mı?

    Kadir’e mektup yazdım.

    Valideciğim, evdeki senet vesaireyi kimselere kat’iyyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin.

    Çantayı al, sandığa koy. Ben sana vaktiyle anlatmış idim., bu dünya böyledir.

    Fakat sen merak etme. O parayı vermese, adliyedeki adam vermezdi. Hani nasıl aldık. Yalnız zaman ister.

    Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah razı olsun.

    Oğlun
    Hasan Etem
    4 Nisan 1331
    (17 Nisan 1915)
    ···
  • 0
    şehit mektupları
    Sana evlat acısı yaşattığım için beni affet anne!
    Biliyorum bana kızmıyorsun. Ama içinde yanan ateşle ağıt yakıyorsun anne. Ana yüreği bu. Biliyorum yüreğinde kocaman bir kor yanacak bundan sonra. Bayramların bayram olmayacak bensiz. Mezarımın başında geçireceksin tüm bayramlarını. Mezar taşımı temizleyeceksin gözyaşlarınla. Düşman işgaline uğramasın bu topraklar anne. Dayan annem dayan! Ben seni şehitlerin arasında bekleyeceğim.

    O koca yüreğinde ateş yaktığım için beni affet baba!
    Vatan sağ olsun! derken sesin titreyecek biliyorum baba. Bayrağımıza bakarken Vatan sağ olsun! diyeceksin tekrar tekrar. Çocukluğumda bana anlattığın Çanakkale şehitlerine senden selam zütüreceğim baba.
    Beni affet taze gonca gülüm, hayat arkadaşım!
    Seni genç yaşta dul bıraktığım için. Ben şehit oldum, sen şehit eşi. Dünya hayatında yokluğumun acısını yaşayacaksın belki. Tabutumun başında ağlarken. Doyamadım sana yiğidim! diyerek gözyaşlarını damlattın tabutuma. Ben sana doydum mu sanıyorsun? Ya senin namusuna leke getirecek alçaklar ülkemi işgal etseydi! işte o zaman ben gerçekten ölmüş olurdum.

    Sizi yetim bıraktığım için beni affedin evlatlarım!
    O küçük ellerinizi tutup yanaklarınıza bir öpücük daha kondurmak için neler vermezdim. Kokunuz burnumda tüterken şehitlik nasip oldu. Size doyamadım.
    Sen beni öldü sanma oğlum şehitlere ölü demeyin! diyen Allah, bize ölmeden önce yerimizi gösterdi. Orayı görsen sende bir an önce şehit olmak istersin. Seni orda bekleyeceğim oğlum! inşallah sende şehit olursun!

    Kolay mı bırakıp gittim sizi sanıyorsunuz. Hepiniz gözümün önünden geçtiniz. Ben sizi nasıl bırakıp giderim? diye düşünürken, Hz. Peygamberi gördüm anne. Ellerini açmış beni bekliyordu anne. Ruhumu teslim ederken gideceğim yer gösterildi bana. O ne güzellik! Cennete uçtuğumu anladım. Bakmayın siz cesedimin kan revan içinde kaldığına. Hiç acı çekmedim ben. Dünyada şehitlerden başka hiç kimsenin yaşayamayacağı kadar rahat bir ölüm yolculuğu yaptım.

    Milletime söyleyin, beni Fatihasız bırakmasın!
    ···
  • +166 -10
    canım yandı anne
    Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.

    Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.

    Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım.

    Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu “el”in dokunduğu yerler dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce “Anne!” diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim… Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya… Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem!

    Bugün pek mutluyum. içimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi… Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor musun anne?

    Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.

    Ah evet… Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman Allah’ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.

    Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi.. Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış. Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarının arasında olacağım…

    Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..

    Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var… Anneme benziyorum galiba…

    Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun. Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak ediyorum.. Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız…. Mutlu olacağız. Gülüşeceğiz..

    Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı… Hiç duymadığım bir şey bu… Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka… Beni koklayacaksın.. Çok seveceksin, değil mi?

    Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle… Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti… Sustun. Benimle niye konuşmuyorsun anne? Anne… Anne… Anneciğim… Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar… Anne bir şeyler yap… Anne… Kolumu çekiyorlar anne… Canım yanıyor anne… Anne… Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne… Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne… Anne kalbimi parçalıyorlar… Anneciğim… Anne… Anne… An…

    Ah! Kürtajınız tamamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun !.
    ···
  • +41 -1
    adaletsizligin böylesi
    Sigara mı yakıp yazıyorum daha 1 ay önce başıma geldi ve inanın hala inanmıyorum.

    Abim babama hep karşı gelirdi babamın sözünü dinlemezdi. Abim geceleri gec gelip müptezel denen tiplerdendi.Ve en sonunda babm evden kovmuştu oda kendi hayatını kurdu .Başka şehire gittti daha 17 yaşında annemin o halleri hala daha içipi parçalar be amk. Abim bana herşeyini anlatırdı her zaman. Memur olup bir işe girmişti ve güzel hayatı vardı. Abim cool ve kimseyi sevmeyen tiplerdendi. Abime yazan bir bayan vardı kapalıydı ve 4 senedir abimi seviyordu ve en sonunda abimle evlendiler. Yengem olduğuna bakmayın lan annem gibi oldu o kadın benim lan. Abim ve yengem in bir çocuğu olacaktı ama yengem beyninde bit hastalık vardı size yemin ederim yaşama olasılığı %10 du ama anlının akıyla çıktı o ameliyattan. Yengem her gün bizdeydi ve ben onu o kadar çok seviyordum ki yenge yerine abla diyordum .Annemle tanıştırmadığım kız arkadışımı yengemle tanıştırdım. Ameliyattan sonrda dert bizi yine bırakmadı be amk bu sefer yengemin çocuğu yengeme kök hücre yolluyordu ve çocuk büyüüyordu almak zorunda kaldılar öocuğu aldılar ve küvezde beslemeye başladılar. Yengemle bereber her zaman yeğenimi görmeye giderdik ve yenge süt verirdi .Bir gün lan sadece bir gün amk gitmedim ilk defa gitmedim amk.5 yıllık sevgilimle buluşacaktık onun yanına gittim abim yenge ve annem gideceklerdi çocuğun yanına .Dönerken kaza geçirdiler be amk .Ben ilk defa annemin ölmesini istedim annem ölsünde yengem yaşasın dedim ama annemin yüzü parçalandı yengem öldü abimin bacakları kırıldı 1 aydır kula gitmiyorum sınavım var ve gibimde değil kendimi uyutuyorum her an yengem değilde ablam öldü lan zar zor yaptığı yuvayı bıraktı abimi beni oğlunu bıraktı gitti hala daha ölmedi zannediyorum yani anladım ki ben amk bu dünyada ölüm var ölüm var
    ···
  • +3
    kaybettik be beyler
    bazı adamlar sigarasını ağlayarak yakar.
    bazı erkekler sol göğsünün altında mayın taşır beyler.
    oraya ilk ayak basan kadın, ayağını çekip gitmeye kalkışırsa eğer;
    mayın patlar,
    erkek dağılır,
    kadın ölür, erkek sol göğsünde.
    sonra bir daha kim gelip giderse gitsin sol göğsün altındaki kente,
    asla aynı etki yaşanmaz.
    bir mayın bir defa patlar kadınlar,
    bir erkek, gerçekten, bir defa sever.

    “bir şiir bir kez yazılır.
    bir kitap bir kez okunur” gibi çürütülebilir bir tez değildir bu.
    bir insan bir kez ölür, türündendir.
    hatta düpedüz eşdeğerdir ikisi.

    ve sevgilim, sana gelince:

    bir gün uğrarsan sol göğsümün altındaki kente,
    hüzünlü bir sesle:
    “buralar eskiden hep benimdi” diyeceksin kendine.
    ···
  • 0
    kaybeden bir adamın hikayesidir gelin
    rez amk
    ···
  • 0
    izmirin sisirilmis bir balon olmasi gercegi
    Sözlükte de ne izmirli varmış la
    ···
  • +2
    sevenin anasını sikeyim
    Sevmeyin dıbına koyim sevenin yemin ederim ki anasını gibiyorlar sevmeyin lan
    Kızlarda sevmek diye bir şey yok amk o huur çocukları sadece ilgi görmek istiyorlar sadece dikkat çekmek istiyorlar gerçek sevgi varsa beni gibsinler amk. Yalan lan her şey yemin ederim yalan.
    Senden iyisini bulsunlar zütüne tekmeyi koyarlar
    Bizde suç amk vallah bizde suç. Yazık lan bizede yazık amk biz seviyoruz biz içiyoruz biz eve sarhoş gidiyoruz bizim anamız babamız üzülüyor ona bakan erkek olunca ölümü göze alıyoruz ama o huur çocukları napıyor sadece seviyorum diyor giberim öyle sevgimi var lan seviyorum demekle sevgi mi olur bu saatte sonra sevenin ben ta dıbına koyim
    ···
  • daha çok