/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +8 -2
    her neyse hikaye vakti ...

    Aileme, anneme babama, onların bana harcadığı paraya layık
    olamadım. Hayır, serseri değildim, geri zekalı da değildim, bir amacım da vardı ve bunu
    gerçekleştirmek istiyordum. Çalışkan olmak... istiyordum. Çalışkan olmak için oturup çalışmak
    lazım ben de biliyorum, söyledim ya geri zekalı değilim. Ama bunu beceremiyordum. Yani kıçımı
    sandalyenin üzerinde o kadar zaman tutamıyordum, beynimi o kadar zaman aynı konuya
    yoğunlaştıramıyordum. IQ testlerinden yüksek sonuçlar aldığım halde, bu sonuçları derslere
    yansıtamıyordum, duma duma dum. Bence ben hiperaktifim, yani en azından öyleydim o
    zamanlar. Kimseye söylemiyordum, olduğum gibi yaşamaktan memnundum. Benim bilime değil,
    sanata yeteneğim vardı. Ben bir ressamdım. Boş vaktimin tamdıbını evde resim yapmakla
    geçirirdim. Bir de kronik abazanlık tabi. Evimde Tinto Brass’ın hemen hemen her “başyapıtı”
    mevcuttur, ama bunlar da kesmeyince, son kalan paramla kaçak pazarından bir gizli kamera aldım
    kendime, ama daha hayrını göremedim şerefsizin. Şu işler bir bitsin, karşı komşunun kızı var ya,
    öfff. züt kadar kamera, bir girerim evlerine, bırakırım kızın odasına,
    ···
  1. 2.
    +4
    öhöm öhöm nerdeydik?
    Evet resimler... Resimlerimi gerçek ustalara da gösterdim, ‘sende gelecek var’ dediler bana. Bu
    ülkede bilimle sanat o kadar ters şeyler ki, yaşamadan öğrenemiyorsunuz. Bilim; “hiçbir şey
    yoktan var edilemez, sadece form değiştirir” der, ama sanat; ‘yoktan var etme’ işidir. Kimse beni
    dinlemedi. Fen matematik yazmıştık bir kere, ve haliyle de başarısızlığımdan dolayı açıkta
    kalmıştım. Dershaneye bile gitmedim belki ondandır... Ama bu sene kararlıydım. Her şeyi ciddiye
    alacaktım. Okul da yok nasılsa, daha rahat çalışır, bir yere girerim dedim kendime.
    Her çocuk gibi benim de bir dershane bulmam lazımdı. Babam saldı beni sokağa; “git bir
    dershane bul kendine gel” dedi. Dalga geçiyorum sanacaksınız ama, dershane nerde olur onu bile
    bilmiyordum. Bar değil ki bu anasını satayım gir barlar sokağına seç birini. Benim gibi adama
    söylenir mi böyle laf? Ama yapmalıydım, dedim ya, ben serseri değildim ve bir amacım vardı; bir
    üniversiteli olmak. Fakülte pek önemli değil, ama mümkün olduğu kadar iyi bir yer. Sonra iyi bir
    iş, sonra iyi para, sonra iyi hayat. Bütün bunların farkında olacak kadar uyanmıştım hayata.
    ···
    1. 1.
      0
      rexxxxxx
      ···
  2. 3.
    +4
    Sinemaya giderken bir dershanenin önünden geçerdim hep, neydi adı? Umut Dershanesi.
    Yerini bildiğime göre, önce oradan başlamalı diye düşündüm. Bir koşu indim sinemanın yanına.
    Aaah, dershane değilmiş, sadece afişiymiş: “Umut Dershanesi, her sene ilk yüzde en az 30
    öğrenci. Yüzde yüz başarı garantisi. Her bölümden en fazla 3 yanlış.” Oha be kardeşim nasıl bu
    kadar iddialı olabiliyorlar, yüzde yüz başarı ha? Soruları mı çalıyorlar acaba? Her neyse bir bakmak
    lazım.
    ···
  3. 4.
    +4
    Telefon numarasını ve adresi bir kenara not ettim (yanımda kağıt taşıyacak kadar
    sorumluluk sahibiyim), sonra tekrar yürüyerek (spor sağlığa yararlıdır) dershaneyi buldum. Eee,
    şimdi naapıcaz ki? En iyisi içeri bir bakıp sonra eve gitmek. Gözüm tutarsa babamla gelip
    kaydolurum düşüncesiyle daldım içeri...
    Müdür bana kaydolmaya niyetimin olup olmadığını sordu.
    Ukalalık yapardım ama, odada ikimiz yalnızız... “Evet, beğenirsem kaydolucam.” dedim. Fiyatı
    sordum, “Onlar önemli değil” dedi adam bana. Elime bir test verdi; “otur bunu çöz, geçersen
    kaydederim seni” dedi. Oha bir dakka bu ne? Tamam çok erken geldim, benden başka fazla
    öğrenci yoktu ortalarda, ama böyle baş başa sevgili gibi de test mi yapılır be kardeşim? Sorulara
    bakmadan kalacağımı biliyordum, çünkü yaz tatilinden yeni çıkmıştım ve tatilde çalışacak kadar da
    aklımı peynir ekmekle yememiştim. Eve gittiğimde ‘uğraştım ama olmadı’ diyebilmem için bir
    şeyler yapmam lazımdı. Ben de teste bakmaya karar verdim. Test IQ testiymiş. Gerçekten de
    şaşırmıştım; derslerle zekanın ne alakası olabilir ki? Sorular kolaydı, ama ben tırsmıştım. Bir iş
    oldu bittiye getirilmeye çalışılıyorsa kesin bir pislik vardır. Soruları doğru düzgün okumadan
    kafadan salladım, neden mi? Çünkü “ben vazgeçtim abi sizde kesin bir pislik var” demeye
    korktum. Cevapları müdür denilen adama verdim. Kimse olmadığı için hemen orada optik
    okuyucudan geçirdi. Sonuca baktı ve “Kaydoldun” dedi. Anlaşılan attıklarım tutmuş, belki de bu
    tanrıdan bir işarettir diye düşündüm :P “Ama para?” “O dert değil.” Sana dert değil tabi dümbük,
    parayı veren biziz.
    ···
  4. 5.
    +3
    Her neyse, son on senede yedi tane Türkiye birincisi çıkartan bir dershaneye
    kaydolmuştum, hem de bu kadar kolay. ‘Belimi doğrultuyorum galiba’ diye düşündüm ve evin
    yolunu tuttum (yol nasıl tutulur diye sormayın, ben tutarım)…
    Sonunda dershanenin ilk günü gelmişti. Ağustos’un sıcağında çıktık ‘Umut’a yolculuğa.
    Bina bu sefer kalabalıktı, acaba bizim sınıf nasıldı? Kızlar var mı? Varsa nasıl? Sıram nasıl? Bayan
    yanı mı, yoksa pencere kenarı mı? Belki de pencere bayan arasıdır, kim bilir? Koşarak sınıfımın
    olduğu ikinci kata çıktım. Zilin çalmasına 3 dakka falan vardı ama herkes çoktan sınıflara gitmişti.
    Kafamı sınıftan içeri soktum. Aman tanrım. içerde dünyayı ele geçirmeyi amaçlayan bir mutant
    ordusu vardı. Birazdan alien komutanları gelecek ve istila için son planları yapacaklar... TiPi
    VARDI HEPSiNDE. Kardeşim anladık ineksiniz kendinizi derse vermişsiniz, ama bari normal
    insana benzeyin be!
    ···
  5. 6.
    +2
    Kızlar ikiye ayrılır, bıyığı olduğunu kabul edenler ve kabul etmeyenler. Bıyığı olduğunu
    kabul eden kızlar giderler çeşitli yöntemlerle (yakarak, ağda yaparak falan) bu bıyıklarını düzenli
    olarak ortadan kaldırırlar. Yanımdaki kız kesinlikle bıyıklı olduğunu kabul etmek
    istemeyenlerdendi. Kafamı ona çevirdiğimde aramızda on santim kalıyordu, ve ben onu gördükçe
    komplekse giriyordum. Bende öyle bıyık olsa var ya, nasıl gider biliyo musun bu kestane gözlerin
    altına? Sınıfa ne hayallerle girmiştim, ikinci bir arkadaş çevresi falan. Ama şimdi sadece hocanın
    bir an önce gelmesini bekliyordum. Gerçekten de hoca bir an önce geldi. Tipi çok da önemli
    değil, size burda bir hoca tasviri yapıp beyninizi boşuna yormiycam. Hocanın kendisi de önemli
    değil zaten, önemli olan gelir gelmez hepimize dağıttığı formlar.
    ···
  6. 7.
    +2
    “Bunları doldurup imzalayacaksınız.” dedi adam...
    ‘Ben, nokta nokta nokta, üniversiteye girene kadar başka bir dershaneye gitmeyeceğimi, ve
    bu dershanenin uyguladığı yöntemleri kimseye anlatmayacağımı teyit ederim. imza... ’
    Dershanenin uyguladığı yöntem demekle herhalde formun geri kalan bölümünü
    kastediyorlardı:
    ‘Saat 6:00 uyanma ve kahvaltı.
    Saat 6:30 Matematik
    Saat 7:30 su ve ihtiyaç molası
    Saat 7:40 Fizik
    Saat 8:30 Kimya
    Saat 9:30 Dershane
    Saat 15:00 Eve varış
    Saat 15:10 Tarih... ’
    Liste gün sonuna kadar gidiyordu. Ne kadar saçma. Ben her gün ayrı bir derse çalışırım
    valla, beni bağlamaz.
    Günler geçiyordu. Her geçen gün içerisi biraz daha garipleşiyordu. Fark ettiğim ilk
    gariplik, öğrencilerdi. ilk deneme sınavından en düşük notu ben aldığım halde, diğer öğrencilerin
    geri zekalı davranışlarına bazen dayanamıyordum. “Üğretmenüm, hayvanlar nasul çiftleşür?”
    “Hocam çok afedersiniz, eksi mi negatif demiştiniz yoksa artı mı?” Öğretmen tam bir makine gibi
    sorulan her soruyu en ufak bir bıkma belirtisi olmadan cevaplıyordu. Daha negatifi pozitifi
    bilmeyen birini nasıl alabilirlerdi ki buraya? Ama neredeyse hepsi böyleydi.
    ···
  7. 8.
    +2
    Sonra işler daha da garipleşti. Belirli saatlerde bize karanlık bir odada dev ekrandan
    programlar seyrettirmeye başladılar. En başında “Umut Production” yazan, devamında da...
    tavşanlı, kaplumbağalı, ayıcıklı çizgi filmler. işte buna gariplik derim. Bir Allah’ın kulu çıkıp da
    “Arkadaş siz naapıyosunuz burda?!” demedi. Sanki ben diyebildim.
    Artık neredeyse iki derste bir bu programları seyrettirmeye başladılar. Sonraki derste ise,
    hoca giriyor, tahtayı bile kullanmadan anlatacağını anlatıyor, çoğunlukla okuyor, sonra da
    gidiyordu. Bu esnada da öğrenciler hızla not alıyorlardı. Bir gün dayanamadım teneffüste
    yanımdaki öğrenciye söyledim: “Ya bu hocalar ne biçim ders anlatıyor böyle, bir tak
    anlamıyorum vallaa.”
    Kız manyak: “Onun için mi her yıl ilk yüzde otuz öğrencileri var?” dedi. Artık bir sorun
    olduğundan emindim. “Günü gününe çalışırsan, programa uyarsan sen de başarılı olursun.” diye
    devam etti ama ben başka şeyler düşünüyordum. “Ben o programı saçma buluyorum. Fazla da
    sallamıyorum açıkçası.” dedim. Kız bir anda kayboldu? Allah Allah.
    Televizyon seansları başladığından beri deneme sınavlarında gittikçe diğer çocuklarla
    aramdaki puan farkı açılıyordu. Her sınavda kesinlikle yüz küsur öğrenciden sonuncu oluyordum,
    ve gerçekten kendimi aşşağılık bir yaratık gibi görmeye başlamıştım. Dershanede tam bir kaos
    ortamı vardı, ama dünyanın en düzenli, en sessiz kaosu. insanlar birbiriyle hiç konuşmamaya
    başladıktan sonra kafayı yiyecek gibi olmuştum. Kimse sorduklarıma, dersle ilgili bile olsa, cevap
    vermiyordu.
    ···
  8. 9.
    +2
    Evet nerdeydik, kız ortadan kaybolmuştu değil mi? Ben de gittim en son deneme
    sınavının sonucuna baktım. Yine sonuncuydum, bu sefer benden bir önceki eleman beni
    neredeyse ikiye katlamıştı. Zaten ben hariç öğrenciler birbirine yakın puanlar alıyorlardı. Yanımda
    sonuçlara bakmaya gelen kız bir anda patlar gibi ağlamaya başladı. “Yanlış bakmışlar, yanlış
    bakmışlar” diye tam bir embesil gibi ağlıyordu. “Nerde senin puanın?” dedim, eliyle gösterdi.
    ‘Burcu Akel’ mi? “iyi de senin adın Ebru Akel değil mi?” dedim. Yüzüme baktı, sonra
    cüzdanından kimliğini çıkarıp ismine baktı. “Haklısın, ben karıştırmışım.” dedi! işte o anda filmler
    koptu bende. Bütün bunlar yetmezmiş gibi az önce kaybolan kız geri geldi: “Seni müdür bey
    çağırıyor, bişey dicekmiş.” Lan?
    Kızın suçlayıcı bakışlarından hızla uzaklaşıp müdürün ‘seviyesine’ çıktım. Tık tık, girdim
    içeri. içerdeydi, bilgisayarını kurcalıyordu. “Fuat Kolcu” dedi. Bu arada adım Fuat, tanıştığımıza
    memnun oldum.
    ···
  9. 10.
    +1
    Müdür gözlerimin içine çok kötü baktı be. Naaptım ki ben?” dedim , müdür dedi
    “Kurallarımıza uymamışsın.” MIŞSIN.
    Güzel Türkçe’mizi öğrenelim; -mışsın ekinin halk arasındaki adı ‘ispiyon eki’dir, ve birinin sizi
    ispiyonladığını ifade eder. Bu durumda, ispiyoncu o manyak karı, ama niye?
    ···
  10. 11.
    +1
    “Sen bize çok büyük sorun oldun. Diğerleriyle arandaki puan farklarına bir baksana. Artı
    programa uymuyorsun, artı... DÜZENiMiZi SORGULUYORSUN.” Benim bişey sorguladığım
    yok ki, sadece... evet aslında sorguluyorum, “Siz ne biçim dershanesiniz!” diye patladım ne yazık
    ki. Hem de çok yanlış bir zamanda ve çoook yanlış bir yerde. Arkadan öyle bir darbe indi ki
    kafama, acıyı hissedemedim, sadece flaş ve sarsıntı. Ellerimi kollarımı arkadan iki zebella tuttu,
    sandalyeye oturtuldum. Kıpırdayamıyordum. Yarı baygındım, ama biraz da numara yapıyordum.
    Müdürün elinde iğne gördüm “Naabıcaksınııııııız” “Birazdan sınıfta kalp krizi geçirip öleceksin.”
    dedi müdür. “Ama neden? Bu kadar mı önemli? Tamam, söz, çok daha fazla çalışırım, arayı
    kapatırım, progrdıbınıza uyarım. Lütfe... ” Adam şırıngaya ilacı çekti bile, beni sallamıyordu:
    “Sorun o değil ki. Sen bize uygun değilsin, programa uymadın, bizi sorguladın, puanların hala
    düşük, bu da gösteriyor ki gösterdiğimiz video programlarından da etkilenmiyorsun. Nerde sorun
    var hiç bilmiyorum, daha önce asla sorun yaşamadım. Yani senin IQ’na sahip olan yüzlerce... ”
    ···
  11. 12.
    +1
    “Durun durun durun bir dakka! Ben o testi uydurmuştum, nasıl olduysa tutmuş, yani ben sizin
    sandığınız kadar zeki de... ” “UYDURDUN MU? Hayatını, geleceğini belirleyeceğin bir
    dershanenin sınavına girerken cevapları uydurdun mu? Bu ne biçim sorumsuzluktur! Zaten seni
    ilk gördüğümde anlamıştım geri zekalı... olmadığını.” Bir dakka bir dakka, mola (derler ya
    Amerikalılar). “Patron bir dakka siz geri zekalıları mı alıyodunuz?” Tabi ya! Ulan o kadar soruyu
    kıçımdan uydurmuşum, zaten tutsa sayısal lotocu falan olmam gerekirdi. Demek olayları buymuş.
    Adam devam etti: “Programımıza uyman için geri zekalı olman lazım. Zihnini anca o
    şekilde kontrol edip istediğimiz gibi yoğurabiliriz. Moronları çok severim, siliktirler, asla karşı
    gelmezler, her istediğini uygulayabilirsin. Ben bu işe yirmi küsur yılımı verdim, babam da bir o
    kadar zaman harcadı. Deneme yanılmalarla bu noktaya geldim. Dişliler çoktan yerine oturdu, sen
    çok geç kaldın. Biz bu işe bütün servetimizi yatırdık.” iğneyi koluma yaklaştırdı.
    “ÜLKEYi MORONLAR YÖNETSiN DiYE Mi?” baygın numarası yapmayı bırakıp
    aniden ayağa fırladım ve elindeki iğneye tekme attım. Kendimi ileri atınca kollarımı da kurtardım,
    gulyabanilerin arasından sıyrılıp dışarı attım kendimi. Arkamdan bağırdı: “Yakalayın, kaçıyor!
    Hepinizden kopya çekmiş!” Bir insan nasıl herkesten kopya çekebilir? Buna inanmak için geri
    zekalı olmak lazım :P
    ···
  12. 13.
    +2
    Öğrenciler işini gücünü bırakıp bana saldırmaya başladılar. Lanet olsun zombilerle dolu
    bir binaya düşmüştüm sanki. Bir tekme ona, bir yumruk şu kızın suratına, “çekilin be” tekmelerle
    yumruklarla çıkışa vardım. En sevdiğim T-Shirt L Her neyse sırası değil. Hemen eve uçtum.
    Annem karşıladı kapıda “Oğlum ne oldu?” “Dur anne iki dakka ya, dershanede yaptılar.” “Ne!
    Merak etme ben şimdi ararım müdürü.” “Ne müdürü anne ya! Müdür yaptı zaten.” Hemen
    telefona sarıldım, sertçe elime aldım da denebilir. Dershaneyi aradım: “Aloov?” “Hepinizi şikayet
    edicem, dershanenizi kapattırıcam, sizi de hapse attırıcam. Bu yaptığınız yanınıza kar kalmıycak.
    Sizden şüphelenince her şeyi gizli kameraya çektim, programları, öğrencileri (blöf blöf blöf). Sizi
    Deha Muhtar’a maymun edicem.”
    ···
  13. 14.
    +2
    “Selamımı da söyle, Faik Hoca dersin, çoktandır görmedim keratayı.” “O da mı?” “Hem
    de en başarılı öğrencilerimdendi. Sadece o değil. Etrafına bir bak. Konuşmayı beceremeyen
    matematik profesörleri, dört işlem yapamayan edebiyat hocaları, mühendisler, yöneticiler,
    memurlar, astronomlar, IQ testi yapılsa hiçbiri tutuk zekayı geçemez, ama en iyi mevkiler onlarda.
    iki formül, iki kitap ezberleyen profesör oluyor. Üniversiteye girince anlayacaksın. Şimdi hepsi
    mutlu, onları ben mutlu yaptım. Ayrıca... benim yöntemlerim Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanmıştır, Ramiz’ciğim sağ olsun, ona da çok emeğim geçti. Bana hiçbi şey yapamazsın, ben
    yasalım.”
    “insan öldürmek de mi yasal?”
    “Kanıtlayamazsın, üzgünüm. Bu arada eğer başka dershaneye gidersen veya bizi
    başkalarına anlatırsan seni ortadan kaldırmak zorunda kalırız... ” Telefon kapandı...
    ···
  14. 15.
    +2
    Unuttukları bir
    şey var, ben hepsinden daha zekiyim, eee? Durun bir dakka düşünüyorum. Pekala, kaba kuvvet,
    polis, jandarma, sanırım bunlar işe yaramaz. Mahkemelerde de zaten onların adamları var, yani
    bence var. Tamam, onları cümle aleme rezil etme planı kuralım bir tane...
    Ertesi gün maymunlar cehennemine geri döndüm. Seri adımlarla binaya dalıp TV odasına
    gittim. Beni gören öğrenciler, hiçbi şey olmamış gibi davranıyorlardı. Yirmi dakika sonra yayın
    odasından çıktım ve seri adımlarla, müdür ve adamları beni görmeden kaçtım. O günkü video
    programı hepsinden özeldi. Tinto Brass’ın en adi filmlerinden biri oynuyordu tavşanla
    kaplumbağa niyetine. Görevliler her zamanki gibi dışarıdaydı, yayından etkilenmemek için tabi.
    Ertesi gün tekrar gittim, yine yayın odasına girdim, bıraktığım gizli kameramı (komşu kızına nasip
    olamadı o kamera bir türlü) alıp cebime koydum. Dışarı çıktııııııım. Müdürle burun buruna geldik.
    “Yakalayın! Hepinizden kopya... ” Moron olan onlar, ben değilim, eleman sözünü bitiremeden
    ben dışarı uçmuştum bile, laf aramızda iyi koşucuyumdur, özellikle zütüm sıkıştığında.
    ···
  15. 16.
    +2
    Ertesi Gün Şov Haber’de: “Dershanede skandal! Eğitim verecez diye ferre seyrettirip,
    genç zihinleri bulandırıyorlar. Bu dershanenin adı... AZ SONRA!” ferre mu? Tinto Brass adi
    olabilir, filmleri iğrenç olabilir ama asla ferre değildir... Çok merak ediyorum, o programı
    seyreden öğrencilere ne oldu? Dershane tabi ki kapatıldı. Onları kendi silahlarıyla vurmuş oldum.
    Müdür kimseye laf anlatamadı, zaten kimse bir daha çocuğunu o dershaneye yollamaya niyetli
    değildi. Bu ülkenin bu özelliğini çok seviyorum, birini karalamak o kadar kolay ki. Bana ne mi
    oldu? Şimdilik televizyon kanalından aldığım parayla idare ediyorum, bu arada resme devam. işsiz
    olalım ne olcak?

    son

    ···
  16. 17.
    0
    hikaye çalıntı hikaye sahibi efe aydal
    ···
    1. 1.
      0
      Acı çikolata Türkiye birincisi
      ···
    2. 2.
      0
      en başta söyleseydin keşke bro.
      ···
  17. 18.
    0
    Rezerve
    ···