/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 451.
    +13
    pazar günü, istemeye istemeye, az çok konuşulacak klişeleri bilerekten beklediği yerden ebruyu alıp epey zamandır gitmediğim "bizim mekana" zütürdüm.. niye böyle bir salaklık yaptım bilmiyorum ama, ayaklarım zütürdü resmen.. belki de acı (!) gerçekleri duyarken tanıdık bir mekandan güç almayı umdum.. bizim elemanla selamlaştık, "nerelerdesin ya * " filan gibisinden laf attı, egü ügü yapıp geçiştirdim..

    duyacaklarımın aslında çok farklı şeyler olacağını bilmeksizin, kabullenmiş bir halde beklemeye başladım,

    "ne içersin? çikolatası iyidir buranın.."

    "tamam çikolata içeyim o zaman.. hava sıcak gerçi ama.."

    "farketmez ben sadece önerdim.."

    "tamam çikolata olsun * "

    şimdi buluşmadan durum şu, ebru, daha rahat, hatta gülümsüyor filan..ben de "dışarda oynamasına izin verilmemiş küçük çocuk" tafralarındayım.. yani böyle hem umursamıyor gibiyim hem sinir oluyorum..

    içecekler geldi,

    biraz sessiz oturduk, ama ebruda hep bir "gülümsemek üzere" hali var..bu durum beni daha da sinir ediyor.. öldürmeden önce avıyla oynayan leoparlar gibi mi yapmaya çalışıyor acaba? ama bilmediği, benim zaten çoktan ölmüş olduğum... o yüzden beni sinirlendiren tek şey çalınan vaktim..

    ben artık tam, derin bir nefes çekmiş, "ee hadi ne söyleyeceksen söyle" diye hörsleyecekken konuştu,

    "tsigalko..ben, düşündüm.. dediğim gibi.. ikimiz hakkında.."

    "hımm" dedim..

    hala pozitif ve gülümsemeye hazır bir şekilde devam etti,

    "düşündüm ve..yani, belki de seni bu şekilde kabullenmek gerekiyordur? * "

    valla istersen kabullemeyedebilirsin? diye saldırmak istedim, ama bir şeyler beni frenledi..
    elim çenemde, dalgın gözlerle onu süzmeye başladım.. evet..anlıyordum.. önce kendince bana bir ültimatom vermek istemiş, (güya ilişkimizi sınamak ve sağlamlaştırmak, kendi gururunu biraz onarmak adına) ama baktı ki ben yemiyorum, bu sefer de "sana bir şans daha vermeye karar verdim" moduna geçmişti..

    yüzündeki bu gülücüklerin sebebi de , "baş işte aşkımızı kurtarım yani, kıymetini bil" gülümsemeleriydi..

    ben öyle dalgın dalgın düşünürken bu sordu yine gülümseyerek,

    "ne oldu?"

    "bilmem.. hiç?" dercesine omuz silktim.."devam edebilirsin"

    "yani bu..başka devam edecek bir şey yok * bence.. aramızdaki her neyse.. yürüdüğü kadar gidebilir.." son kelimelere doğru gülümsemesi biraz titremişti.. benim soğukluğum neşesini kaçırıyordu yavaş yavaş.. aklına başka düşünceleri sokuyordu..

    onu karşımda öyle çırpınırken görünce, yine karşı koyulamaz bir acıma duygusu dolmaya başladı içime.. ağzına sıçayım... ne olurdu sanki bu kadar duygusal bir insan olmasaydım?

    işin kötülük tarafını yavaş yavaş becermeye başlamıştım... yani, normalde bahçemde yetişmeyen, yetişmemesi gereken karanlık tohumları büyütmeyi başarıyordum..

    ama bahçemdeki yeşillikleri.. limon, portakal ağaçlarımı.. güllerimi, orkidelerimi, papatyalarımı sökemiyordum...

    kötü olmayı başarıyordum..

    ama iyi olamamayı başaramıyordum...

    işte bu yüzden, önü arkası farklı desenli madeni paralar gibi, çift karakterli, bıçağın sırtında bir adam olup çıkmıştım... adamlıktan çıkmıştım aslında...

    bu kaotik düşünceler yüzüme vurmuş olmalı ki (vurmasa şaşarım zaten amk) ebru, durumu yanlış anlayıp, masanın üzerinden uzattığı eliyle elimi yakaladı,

    "artık üzülmemize gerek yok..ben, çok üzgünüm, öyle tepki verdiğim için.. oysa sen bana güvenipte paylaşmıştın bazı şeyleri * ..ben sadece kendimin fedakarlık yaptığını sanmışım.. oysa seninki de en az benimki kadar büyük tsigalko * ..canım.."
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster