/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 451.
    +10
    benim için sıradan, hatta aslına bakarsınız üzerimdeki tedirginliklerden ve yediğim halttan ötürü kötü başlayan bu günün, hayatımın değişmesinde çok önemli bir basamak olacağını elbette bilemezdim..

    binlik dediğimiz kavram, aslında biraz teknik ve tıbbi olarak ele alacak olursak, kendine güveni yüksek, kadınların dilinden anlayan, bazı hormonları filan biraz daha fazla ya da farklı salgılanan, çekici ve ayartıcı erkek demek gibi bir şey oluyor. bir nevi huylarımızın, fiziksel görünüşümüzün, biyolojik özelliklerimizin ve az miktarda da çevremizin etkisi, bizim ne kadar bin olduğumuz konusunda belirleyici faktör oluyor.

    o nedenle ki, "bin olunmaz, bin doğulur" lafı büyük ölçüde doğru, keza bu kategoride yer alma şerefi*, genelde doğuştan, genlerle sahip olunabilecek, allah vergisi bir durum. çevre, sizde bulunan bu özelliği ya biraz törpülüyor, ya da sivriltiyor, artık nasıl denk gelirseniz.

    ama sonuç olarak, binseniz, binsinizdir. yani kalemseniz, kalemsinizdir, sizi açacak bir kalemtıraş bulamadıysanız, ucunuz biraz kalındır evet, ama bu sizin kalem olduğunuz gerçeğini değiştirmez, eğer sizi sivriltecek bir kalemtıraş bulduysanız, zaten başka da söze gerek kalmaz.

    bu kalemtıraş = çevre, aile.

    kantine gidip birazdan gireceğim ders öncesi zaman geçirmeye başladım.. hımm..yeni bir sınıf, yeni insanlar.. eğer sap olsaydım aynı zamanda yeni kızlar..ama aynı ders.. dıbına koyim mustafa hocam.. kusura bakmayın ama koyim yani.. neyse..her şeyde bir hayır vardır.. vardı da..

    neyse ki bu alttan kalma mevzusu kendi derslerimi almama engel olmadı, 8 saat kredimiz varmış, ben sadece 4 ünü kullanıyor olacağım.

    bir yandan bu ders meselelerini düşünürken, bir yandan da, biraz sonra gireceğim ve kendilerinden 1 sene daha tecrübeli (hem de ne tecrübeler aq..) olduğum insan topluluğunun arasına uyum sağlayıp sağlayamayacağımı düşünüyorum. gerçi sağlasam ne olur, sağlamasam ne olur aq, haftada 4 saat, o da zorunlu değil yani, bakmayın ben dersi geçebileyim diye gidiyorum, yoksa bir kaç saat daha fazladan uyumak da benim elimde..ama yine de bu yeni (hem bana, hem de birbirlerine yeni) ortamın benim için güzel başlangıçlar yapılabilecek bir yer olabileceğine inanıyorum.

    tamam bu dönem 1 dersim kalmış olabilir, ama 2. dönemde de 2 tane var ve ilerleyen yıllarda da ne olacağını kimse bilemez..o yüzden alt sınıflarla, özellikle de bir alt sınıfınızla aranızı iyi tutmanız lazım. not, quiz haberleri, ödev haberleri vb. açısından yani..

    ben de geçen senenin ardında zaten üzerimden ölü toprağını atıp cool ve muhabbetli çocuk havasına girdiğim için, onlarla kaynaşmam zor olmayacak diye düşünüyorum.

    boş boş oturmak istemedim, gittim, çikolata almak için küçük kantin kuyruğuna girdim.. çikolataya bayılırım. o ara dalgın dalgın etrafı seyrederken bir iki kişi önümdeki çocuğu birine benzettim gibi geldi.. allah allah.. neyse bu aldı, yanımdan geçerken o da bana baktı şöyle bir, ben de baktım bir daha.. kesin tanıyorum tamam..o da tanıyor hatta da, nerden?

    çikolatamı aldım tekrar masaya dönüyorum düşüne düşüne..hay allah ya..bu elemanı nerden gözüm ısırıyor beni?
    kafamı şöyle bir çevirdim, baktım masanın birinde iki tane hatunla oturuyor bu, bir kaç saniye inceledim, bu da baktı bir an..

    hatırladım muallakler.. bizim liseden bu çocuk tamam.. hatta adıda alper miydi, alperen miydi.. alperdi galiba..her neyse..vay amk, o da mı burayı kazanmış? bizim kantinde olduğuna göre, mühendislik ama hangisi acaba..

    çocuk bizim bir alt dönemimizdendi, yani biz 11 ken bu 10 sınıftaydı, az çok muhabbetim vardı, zaten herkesle selamlaşırdım hemen hemen, bununla da bir kaç kere aynı ortamda kelam etmişliğimiz var.
    neyse ben böyle düşünürken bu ve yanındaki kızlar masadan kalktılar gidiyorlar, sonra kantin kapısının önünde bu kızlara bir şey söyledi, onlar gittiler, baktım eleman bana doğru geliyor,

    emin olamayan bir yüz ifadesi ve gülümsemeyle, "selam, ben bir şey sorucam size ama?" dedi,

    "gazi anadolu?" dedim ben de karşılık olarak,

    "aynen ya aynen * " parmak şıklattı, "tsigalkoydu değil mi?"

    güldüm, "alper-en?"

    "alper * "

    "hah alper, ya ben de diyorum nerden tanıyorum * hayırlı olsun, bu sene yenisin demi?"

    "evet, bu sene girdim zaten sınava"

    "doğru bir alt sınıftaydın sen, otursana"

    "birazdan ders başlayacak ama.. neyse * "

    "hangi bölüm?"

    "xxxxxx"

    "hadi ya? e ben de, hatta birazdan dersim var sizinle * "

    "ooo, meslektaşız desene, alttan ders gibi bir şey mi?"

    "aynen ya, kaldık geçen sene.. birazdan çıkarız sınıfa, mustafa hoca genelde 10 dakika rötarlı gelir zaten * "

    "hım anladım * nasıl zor mu abi ya?"

    "ya, çok da zor değil aslında ama.. çalışmadık..ilk senenin incinlığı işte..bir de başka meseleler filan ;)"

    "hea anladım * bakalım biz napıcaz, sen tecrübelisindir ya elimizden tutarsın"

    "eyvallah, ayarlarız ya not mot ;)"

    bu şekilde 3-5 dakika daha konuştuktan sonra, eski okulumdan tanıdığım, yeni okulumdansa arkadaşım statüsüne yükselme potansiyeli olan alper le sınıfa doğru ilerlemeye başladık..

    iyi çocuktu buda hatırlıyorum, ortamcı takılırdı ama vitaminsizdi biraz, eh son sene biraz büyümüş, sevimli bir tip, babyface derler ya (hani şu geçen sene benim de az çok olduğum tür) öyle bir çocuk.

    eh iyi ya, sonuçta tanıdığım eleman, bunların arasına karışırım, uyum süreci kısalır, iyi oldu bu..kontağı erken sağladım.

    muhtemelen o da benzer şeyleri düşünüyordur, ne de olsa üst sınıfım, not mot, bilgi, tecrübe, tavsiye açısından benden faydalanabilir,

    ortam olarak da benden faydalanabileceğini düşünüyor olabilir, nede olsa üst sınıfım, kaldı ki dediğim gibi, bu çocuk o tarz şeyleri seviyordu hatırladığım kadarıyla, ortam delisi denemez de (serhat yavşağı gibi değil) hani düğünün "kamberi" diyebiliriz *
    Tümünü Göster
    ···
  2. 452.
    +9
    ama eğer ortam beklentisi varsa biraz hayal kırıklığına uğrayabilirdi, zira ben kendi sınıfımda bile düne kadar yalnız bir adamdım..

    evet, beni kullabilirdi, ben de onu, şimdi böyle söyleyince biraz tuhaf geliyor kulağınıza biliyorum ama üniversitede, özellikle de sınıflar arası arkadaşlıklar genelde böyledir beyler, ister beğenin ister beğenmeyin..ha çok kafanız uyuşan adam olur, onunla dost kanka olursunuz ama, %90 ı menfaat ilişkisi..

    bizim menfaaet ilişkimize gelince,

    ben onun benden daha fazla çıkar sağlayacağını düşünüyordum (ki rahatsız da değilim bu durumdan, hoş zütümü isteyecek hali yok)..

    ama durumun tam tersi olacağını nereden bilebilirdim... * * *
    takip eden panpalara iyi geceler, bir-iki gece filan yazamama durumu olabilir, ama haftasonu acısını çıkarırız zaten her türlü ;)
    iyi geceler panpalar,

    eve henüz geldim diyebilirim, bu gecelik yazamayacağım, cumaya yetiştirmem gereken işler var, eğer hafifletebilirsem yarın akşam yeni partları girerim, hepinize iyi geceler, ilginize teşekkürler *
    iyi geceler panpalar, bu akşam gene yazamayacak kadar yorgunum, hafta sonu acısını çıkarırız, hepinize iyi geceler *
    takip eden panpalara iyi akşamlar, nihayet free yim.
    bu gece 1 gibi başlarız, gittiği kadar yazarım, biralar çerezler hazır olsun ;)
    gece görüşmek üzere
    poor amk *

    iyi geceler panpalar, başlıyorum
    http://fizy.com/#s/1ai0c0

    sınıfa girince, dozaj olarak geçen yılkinden çok daha az,ama yine de orjin olarak benzer bir heyecan yaşadım, evet, yeni insanlar, yeni bir ortam,

    çorba kazanına atılan domatesler, biberler gibi bir sınıfa atılmış ve kaynaşması beklenen yaklaşık 70 kişi..yine o klagib yeni tanışan insan kalabalığı uğultusu..

    vay be..ben de yaşamıştım bunları, aslında tam olarak yaşadım denemez, zira daha ilk günden mıhı yemiştim, ama yine de az çok hatırlıyordum o elektriği ve atmosferi... çok hoş..gerçekten çok hoş..

    alperle gidip sıralardan birine oturduk, orta sıranın ortaları filan olmalıydı, aslında hiç sevmediğim bir yer, ben duvar kenarı severim,

    sınıfta duvar kenarı,

    otobüste camın kenarı,

    hatunda dudağın kenarı,

    ahaha *

    neyse..

    önümüzde bunun az önce takıldığı kızlardan biri ve yanında bir başka arkadaşı daha var, keza arkamızda da kızlar var, lan zaten sınıfın gene 4 te 3 filan kız..

    biz yan yana sıraya oturunca az önce kantinde olduğu kız garipseyerek baktı, bizim ki hemen,

    "ceyda ne oldu inanmazsın * (bizi tanıştırma maksatlı hareket yaptı) tsigalko-ceyda (memnun oldum-memnun oldum), tsigalko bizim okuldan bir üst sınıflardandı, demiştim ya bir yerden tanıyorum galiba diye size * aynı okuldan çıktık * "

    ceyda böyle şıkır şıkır, belli ki konuşkan, bilmiş tipli, hoş, saçları röfle mi diyorlar balyaj mı diyorlar bir tak varya öyle, dalgalı, uzun. ağzı yüzü yerinde buğday tenli, ama bir ekstrası olmayan bir kız..

    "oo ne güzel denk gelmiş, alpere abilik yaparsın artık :p" deyip alper e laf attı.

    yanında oturan diğer kızla da tanıştım, o önemli değil gibtir edin. ceydayı aklınızda tutmanızda fayda var.bunların bir önünde de alperin takıldığı diğer hatun var, yanı boş, muhtemelen ben olmasaydım alper oraya oturacaktı, yanından geçerken de "biz arkadayız" gibisinden brifing verdi zaten. aralarında bir şey olabilir.

    ben önümüzdekilerle pek ilgilenmedim açıkçası, ceyda benle ilgilenmiş göründü, ben o ve alper üçümüz hoca sınıfa girene kadar bildiğiniz, yeni tanışan insanlar arasında fiks olan beginner konulardan sohbet ettik.

    ders boyunca (ki pek ders işlenmedi, ilk haftanın laubaliliği) sınıfı gözlemleme şansı buldum biraz,

    oldukça sıcak görünüyor, bir kere bizim sınıftan çok daha iyi denk geldikleri kesin, çocuklar daha samimiler böyle ne bileyim, daha bütünler. biz de daha ilk günden ayrık ve soğuk bir ortam vardı aq..gibtiğimin sınıfı..bana yaptıklarını hala unutmuyorum..

    dediğim gibi, ben önümdekilerle pek ilgilenmedim, ama arkamda oturan hatunlardan biri daha sıraya yerleştiğim anda dikkatimi çekmişti..
    http://fizy.com/#s/1dl9ps

    arkamı dönmek istiyordum ama çok salakça bir hareket olduğunu düşünüp vazgeçtim, zaman zaman alper e bakarken gözümü çapraza kaydırıp görmeye çalıştım ama tam kadraja alamıyordum,

    nihayetinde yoklama kağıdı imdadıma yetişti, tam arkamda olan kız sırtıma dokununca döndüm, baktım yoklama kağıdını uzatıyor, benim devam zorunluluğum olmadığı için imza atmak zorunda değilim gerçi, ona ve yanındaki, deminden beri görmeye çalıştığım ve sonunda amacıma ulaştığım esmer güzeline gülümseyerek sözsüz bir selam verdikten sonra kağıdı direkt alpere verdim.

    arkamdaki kız sordu, "sen imzalamıyor musun?"

    eyvallahh, tamam işte artık buradan gireriz muhabbete, yine hafifçe yan dönüp, ona vererek ama yanındakine bakarak konuştum,

    "yok, ben alttan aldığım için, zorunlu değil imza atmam * " klagib gülümsemi takınmış ( şu yapay olduğu kolay kolay farkedilemeyecek türden olan) içimden de "lan ne olur devam ettirin şu muhabbeti" diyorum..o ara içimden bana başka şeyler söyleyen bir ses daha var "lan gerizekalı sen ne ayaksın, senin kız arkadaşın yok mu? ne bu hareketler?" benzeri cümleler kurarak, ama onu pek giblemiyorum.

    lan ne var,gibicez sanki.. sadece ilgimi çekti kız, yani belki de sıradan arkadaşlar oluruz, ama onunla bir şekilde tanışmalıyım, kalbim değil, beynim böyle istiyor, anlatabiliyor muyum?

    "hıı ikinci sınıf mısın sen?" şeklinde devam etti yine tam arkamdaki, ben gene ona konuşup diğerine bakarak (şaşı gibiyim aq)

    "evet ya, geçen sene boş bulundum.. vizem iyiydi ama kaldım işte" dedim buruk bir gülümsemeyle.

    bunun ardından nihayet diğer kız da konuşmaya katıldı,

    "zor mu ya ilk yıl? çok korkutucu geliyor, bir sürü şeyler anlattılar * "

    eh, üniversite öğrencisine anlatılan hurafeleri ben de az çok biliyordum:

    "orası liseye benzemez oğlum"

    "bir kere ipin ucu kaçarsa toplayamazsın oğlum"

    "aman tsigalkocum, artık bundan sonrası daha büyük mesele, kazandım işim bitti deme"

    "aman oğlum bak bilmediğin kişilerle takılma böbreğini alırlar" *

    kızları, tecrübeli bilir kişi olaraktan rahatlatmam ve yüreklerine su serpmem gerekiyordu,

    "aslında o kadar da zor değildi, ama hiç çalışmadan da olmuyor tabi, lisede bir şekilde geçinip gidiyorduk, burada biraz daha özen göstermemiz lazım, özellikle mustafa hoca ve filiz hocanın derslerinde"

    bundan sonra muhabbet benzer şekilde devam etti, arada alper ve ceyda da katıldılar, hoca zaten o ara ön sıradakilerle filan lak lak ediyor,

    hocadan hocaya değişmekle beraber genelde üniversitede hocaların bir kısmı derse bile gelmez, gelenlerin bir kısmı öğrenciyle lak lak eder, bireysel ya da genel tanışma yapabilirler (bireyse biraz tuhaf evet ama musti ve bedenci geçen sene bize öyle yapmıştı)

    ancak çok prensipli hocalar ders işliyor, onlar da proflar ya da kasıntı sahibi olan diğer tipler. ilk iki sene zaten prof girmedi bizim dersimize, 3 ten sonra tanıdık, tanımaz olaydık..amklar..

    epey konuştuktan sonra ben,

    "şey bu arada isimlerinizi bilmiyorum hala * " diyerek muhabbeti biraz daha kişiselleştirmeye çalıştım..okul, ders, sınav, not..giberim öyle muhabbeti ben.

    ayrıca bu bir nevi ayraç sayılar panpalar, eğer bir kız sizinle sadece bunları konuşuyorsa ondan pek ümidiniz olmasın, tabi öncesinde siz de bir iki kere konuyu farklı alanlara açmayı deneyin (gibişten bahsetmiyorum, genel konular yani, ders dışı her şey olabilir, karşınızdakini casual olarak tanıma amaçlı) baktınız oralarda da tıkanıyorsa, gibtir edin, hiç boşuna ümitler filizlendirmeye filan gerek yok..
    Tümünü Göster
    ···
  3. 453.
    +10
    isimlerini öğrendim, tam arkamdaki yine fazla önemli olmamakla beraber, büşra ydı sanırım,

    benim esmerin ismi ise ayşegül.. sıradan bir isim ama onun ağzından duymak kulağıma güzel geldi..

    "tsigalko ben de" dedim, gözlerimle selamladım yine.. elimi uzatmadım,

    arkadaşlar kızlarla ilk tanışma esnasında elinizi uzatmayın,

    birincisi, çok absürd bir durum oluyor bana göre, kız erkek tokalaşması,
    ikincisi, daha ilk anda temasa izin vermeyin, tamam biliyorum belki de sırf o teması yaşamak için yeni birileriyle tanışabilmek isteyen, son derece umutsuz durumda hisseden arkadaşlarda olabilir burada ama yine de ben pek önermiyorum.

    eğer ilk tanışma ve selamlaşmanızda, karşınızdaki kızın elinizi sıkmasına izin verirseniz, onun bilinç altında "elimi uzattığımda dokunabileceğim, alabileceğim bir şey" izlenimini yaratırsınız.
    ama eğer sadece gözlerinizle, gülümseyerek selam verirseniz, gizemini daha iyi muhafaza etmiş ve onun kafasını karıştırabilmek neticesinde hakkınızda daha yüksek seviyeli ön yargılara ulaşmasını sağlayabilirsiniz.

    yani sonuç olarak bu benim düşüncem tabi, bu düşünceyi oluşturmamda yaşadıklarım ve okuduklarımın etkisi var, herkesin kendine göre bir yaşam felsefesi vardır, benimki bu, söylediklerim sadece tavsiyeden ibarettir.

    ama bir de şu var, eğer kız elini uzatırsa da havada bırakmayın kesinlikle, o zaman yaptığınız cool luk ve ya filozofluk değil, öküzlük ve şakirtlik olur..

    kadınları sevin, ama onları tam anlamıyla tanımadan ve hak ettiklerine karar vermeden asla saygı duymayın. saygı duymayından kastımın ne olduğunu anladığınıza inanıyorum.

    çünkü zaten erkek milleti olarak otomatikman verdiğimiz sevginin yanına bir de aşırı saygı ve onu ilahlaştırmayı da eklersek sonuç olarak karşımızda balon olup uçan zütlerden başka bir şey bulamıyoruz, helyum balonu şişen bu zütler ise bizden an be an uzaklaşıyor, en sonunda da onu kaybedip yalnız bir erkeğe dönüşüyoruz, toplumumuza da bir tane daha fazlaca abartılmış kişilik armağan ediyoruz,

    sonra o abartılmış kişilikler 30 una 40 ına geldiğinde izdivaç programlarının gediklisi oluveriyorlar..

    yani kısa vadede bize, uzun vadede onlara zarar..

    herkese, her şeyden hak ettiği kadar beyler, herkese hak ettiği kadar..
    o günün detaylarını daha fazla anlatmama gerek yok sanırım, özet olarak olay şu ki, ben "acaba kaynaşabilir miyim? nasıl bir sınıf?" gibi soruları düşünürken daha ilk günümden, eski bir tanıdığa rastlamanın da şansıyla bir kısmı iyi derece olmak üzere 10-12 kişiyle tanışmış ve sınıfın güzel ortamı sayesinde de rahatlamıştım.

    ders çıkışı alper ve melekleriyle (ceyda, ilayda -şu ikiliden diğeri- ve isimleri önemsiz iki kız daha) bir şeyler yemeye gittik. masada ne söylersem gülmeye hazır bir topluluk vardı, "a" dedim güldüler, "z" dedim güldüler, alper zaten çok sıcak bir bin yani, kıpır kıpır amk, sınıfta da selam atmadığı kimse yoktu zaten, kızlardan da ilayda dışındakiler gayet neşeli tipler (hele ceyda) bir tek o kaltak, diğer kızlardan da daha güzel olmasının (bana göre) verdiği özgüven ile kendini ağırdan satıyor işte biraz, sanırım biraz da alper karşısında karizmatik durma çabasında, bence ikisinin arasında bir şeyler olacak, demedi demeyin.

    bizim çocuksa kıza oranla gayet rahat, ya harbiden öyle olduğu için ya da herhangi bir hesabı olmadığı için.. eğer biri sizin yanınızda fazlasıyla kasıyor, ağzından çıkan her kelimeye dikkat ediyor, yaptığı her hareket öncesinde iki kere düşünüyorsa bilin ki ya sizden haz etmemiştir, ya da bir hesabı, beklentisi vardır *. e haz etmeyen insan da sizinle takılmayacağına göre? o zaman etrafınızda sizinle sık sık yolu kesişen ama buna rağmen size karşı her zaman hatasız görünmeye çalışan karşı cinsleri biraz daha dikkatli gözlerle seyretmeniz gerekiyor demekki.

    alperle biraz daha konuşma fırsatı bulduk, bu çocukla iyi arkadaş olacağız gibime geliyor zira daha ilk günden epey kaynaştı benimle, geçen entrylerde söylediğim gibi, menfaat arkadaşlığı da olabilir, ya da çocuğun doğası böyledir, onu o zamanlar henüz bilemiyorum. zaten şu anda aynı masada oturduğumuz hatunlarla da kayıtta tanışmış..vay aq, lan ben kayıtta tanıdığım adama bile selam vermezdim be o zamanlar.. öyle bir gerilmiştim ki..

    böyle tiplere hala daha imrenirim, nasıl oluyor da böyle kolayca kendilerini tanıtıp sevdirebiliyorlar hayret, şeytan tüyü dedikleri bu olsa gerek, bak, beni de ders öncesi masama oturarak esir alıverdi, adamla akşama kadar aynı sırada da oturduk aynı masada da yemek yedik, "hadi gel abi çıkışta da bara filan gidelim" dese, onu da düşünmeden kabul edeceğim.. büyülü bin..

    eğlenceli yemek masasının sonunda nihayet yalnız kalabildim, yeni arkadaşlarıma iyi günler dileklerimi ilettikten sonra yurda doğru yolu koyuldum, öncesinde kick taks salonuna uğrayıp durumumdan bahsedecektim, zira sağ elimin bir kaç gün dinlenmeye ihtiyacı var gibi görünüyor..
    sabahtan beri o kadar hızlı geçmiş ki günüm ve aklım o kadar dağılmış ki, serhatla olan münasebetimin neticelerini düşünmeyi bile unutmuş, kendi kendime karanlık komplo teorileri üretmeye biraz olsun ara vermiştim.. akşam ebruyla buluşacağım... anlatmayı tahattüt ettiğim şeyler hakkında beni sıkıştırma ihtimali var..

    o değilde, bu ayşegül meselesi ne ayak oldu lan böyle.. hayır yani herhangi bir hoşlantı ya da benzeri durumdan söz etmek abes olur, ama bir şekilde ilgimi çekmeyi başarmıştı.. enterese etmişti beni..bu ilgimin sebebini ancak ilerleyen günlerde anlayabilecektim ama ayşegülle de bir şekilde bir hikayemin oluşacağının sinyallerini az çok almıştım. keza konuştuğumuz anlar boyunca o da gayet sıcak davranmış ve bir şekilde, tanışmış olmamızdan ekstra mutluluk duymuştu.. bunu hissedebiliyorum..

    günler bana neler getirir bilemiyorum, ama önceki oturaklı ve sakin yaşam tarzına sahip arkadaşlarımın yerini yavaş yavaş daha hareketli ve sosyal yönü kuvvetli tiplerin alacağı kesin görünüyordu. belki de daha üniversitenin ilk gününden umutsuz bir aşka saplanmamış olsaydım, tüm bunlar geçen sene yaşanacaktı benim adıma da. bir anlamda ben, bir sene geç kalmıştım hayata..
    beyler kusura bakmayın demin kolayı devirdim halının üzerine, biraz onunla uğraştım geciktik..

    evet bu akşam kola içiyorum *
    zamanı biraz ileriye alalım... gerekli yerlerde flashback ederiz zaten, bir an önce bu dönemi bitirip günlüğe geçmek istiyorum çünkü,

    okulun 3. haftasının sonu, benim tolgayla pub da içişime kadar ileri sarıyorum, çünkü zaten bu içişte konuşulan konular da geçen 3 haftanın kritiğinden oluşmakta.. peki 2. yılımın ilk 3 haftası nasıl geçmişti?

    bir kere, en sarsıcı ve bana yakışmayan biçimde, bir şiddet gösterisine bulaşmıştım, serhat, yumruğu yediği perşembenin ardından, sonraki hafta salı okula, yüzünün sol tarafında mor-yeşil ama çoğunlukla sarı (artık geçmeye başlamış yani) bir darbe iziyle beraber gelmişti..

    başıma idari anlamda bir şey gelmedi, fiziksel anlamda da gelmeyeceğini o gün sınıfta saniyenin 10 da 1 i kadarlığına göz göze gelmemizin ardından gözlerini benden kaçırması sonucu anladım.. evet evet.. kapıya çarpmıştı canım yüzünü.. başka ne olabilirdi? *

    yine de bu sinsi yılandan ona yakışan bir kontra bekliyordum, ama öyle sıkıştırıp dövme tarzı değil, muhtemelen yine böyle önceki hareketi gibi, karı işi, bana fiziksel değil, duygusal anlamda zarar verecek ve benim kimin yaptığını asla öğrenemeyeceğim bir şey..
    gerçi bundan sonra artık dünya patlasa ben serhattan bilirdin ya, orası ayrı..

    ebruya durumu anlatmadım, onun yerine ailevi bir problem yaratıp kendimi acındırdım, tam hatırlamıyorum ama aile büyüklerimizden biri için hasta filan demiştim.. çok yalancı oldum değil mi beyler.. ebru şefkatli kollarıyla beni teselli edip, üzerime gittiği için defalarca özür dilerken, nilay ise daha serhatı ilk gördüğü anda durumu anlamıştı..

    çocuk sınıfa palyaço gibi suratla girince, ben otomatikman, suçluluk pgibolojisinin de verdiği refleksle nilaydan tarafa bakmıştım.. onun da hayretle irileşmiş gözleri benim üzerimdeydi zaten.. şaşkınlıkla aralanmış ağzından herhangi bir ses çıkmamasına rağmen ben o an neler demek istediğini anlayabiliyordum..

    sırasından hışımla kalkıp yanıma doğru gelmeye başlamıştı.. ebruya,

    "ebru nilay benle konuşmak isterse izin verme ona" dedim,

    "nasıl yani? ne?" diyip şaşkın bakakalmıştı ebru, ama dediğimi de anlamıştı,

    nilay sıranın başına dikilip, "tsigalko gelir misin iki dakika dışarıya bir şey konuşmam lazım senle" diye sinirli sinirli çemkirince ebrudan hiç beklemediği bir tepki aldı,
    Tümünü Göster
    ···
  4. 454.
    +9
    "hayır, gelemez."

    bir anlığına dağılsa da nilay kendini toparlamayı bildi,

    "ee..şey, ben ona sordum yalnız ebrucum?" dedi imalı bir ses tonuyla, bunun üzerine bizim kız daha da ukalalaşarak,

    "tamam işte ben de kız arkadaşı olarak cevap verdim, gelemez." deyip nilayı morarttı, zaten nilaydan pek hoşlanmadığı için benim ona verdiğim direktif işine gelmişti, ama sonrasında bana da bu isteğimin hesabını sorardı.

    nilay gözleri neredeyse yuvalarından fırlamış şekilde bir bana, bir ebruya baktı, ben omuz silkip "üzgünüm, ne yapabilirim" dercesine bir surat ifadesi takındım.. kız arkadaşımla eski kankamı birbirine kırdırmak hoş değildi tabi ama bundan tuhaf bir zevk aldım diyebilirim -kızlar benim için kavga etsenize ahahaha-.

    nilay ebrudan yediği bu beklenmedik ayarın ardından,

    "iyi.. tsigalko yalnız olduğun bir zaman konuşuruz o zaman!" dedi, gözleri bir benim bir ebrunun üzerinde gidip gelerek ve becerebildiği en tehlikeli ses tonuyla... yine geldiği gibi hışımla arkasını dönüp giderken, nilaya da hafiften duyuracak şekilde "öyle bir gün gelmeyecek" deyip kısa ve yapmacık bir kahkaha attı ebru ve, ardından bana döndü,

    "neydi bu şimdi tsigalko??"

    evet, nilayın öfkesinden kaçayım derken bu sefer ebruya yakalanmıştım, nilayı da daha fazla harcamayacak şekilde bir bahane bulup sıyrılmam gerekiyordum,

    "ya..bana biraz kızgın da..şimdi muhatap olmak istemedim.."

    "neden kızgın? hem ben senin badigardın mıyım?"

    "öff ebru iyi ki bir şey istedim ha, hem kabul et senin de işine geldi zaten * "

    ben öyle deyince bir duraksadı.. evet, işine gelmişti.. neden bilmiyorum ama bu iki kız arasındaki elektrik hiç bir zaman tutmamıştı, eh ben de maşallah, yangına körükle gitmiştim..

    "ne için kızgın sana? sana kızacak kadar muhabbeti var mı hala onun senle?"

    beynim son hızla çalışıyordu..ne uydurabilirdim?..

    "verdiğim bir sözü tutmadım..o yüzden sanırım.."

    söylediklerim bahane üretmekten çok, cevaplanması daha da zorlaşan sorulara neden oluyordu,

    "ne sözü? senin kaç gündür üzerindeki sıkıntı bu mu? hani dedem hastalandı filan demiştin? tsigalko bak bana yalan söy... "

    "ebru lütfen!"

    hata yapmıştı.. biliyorsunuz, en haksız olduğum durumlarda bile bir şekilde duygu sömürüsü noktalarını tespit ederek kendimi haklı çıkarmakta, nihayetinde de üzerime varmakta olan kişiye en sonunda özür bile diletmekte üzerime yoktu.. daha önce nilaya ve mineye de yaptığım bu taktik, muhtemelen bana değer veren tüm kadınlar üzerinde işe yarayabilme özelliğine sahipti..

    yüzümü asıp önüme döndüm.. kendi kendime söylenmeye başladım.."bununla bu bir arada söylenir mi? hastalık üzerinden yalan mı atılır?" gibisinden.. halbuki yalan atmıştım evet..

    ebru yanlış hamle yaptığını daha sözler ağzından ilk çıktığında anlamıştı..
    "tamam.. kusura bakma, onu söylemek istemedim..ama,"

    "ama ne ebru? ama ne? ne dediğinin farkında mısın sen? sağol ya.." dedim sinirli sinirli gülerek..

    yüzünü ekşitip önüne döndü o da..

    hem beni üzdüğünü düşündüğü için, hem de nilaya veripte tutmadığımı söylediğim sözün ne olduğunu öğrenemediği için pişman olmuştu..
    http://fizy.com/#s/1dl8el

    tehlikeyi o zamanlık savuşturmuştum..

    ilk üç haftada neler olduğundan bahsediyordum evet..

    bir kere, nilayla yine kopma noktasına geldik bu olay nedeniyle, zaten artık ona ihtiyacım da yoktu, onun bırakıp gittiği zamanlarda yanımda sadece ebru olmuştu..

    ebru..benim vefakar ve cefakar sevgilim..bir dargın bir barışık, çoğunlukla benim onu üzdüğüm ve pgibolojik bunalımlara sürüklediğim, sıkıntılı, ama kendi adına vazgeçilemez bir ilişki yaşıyordu..ha bana bağlanmışsınız ha uyuşturucuya, pek de bir farkı yoktu..ikimizde hem keyif, hem zarar verirdik çünkü ve her seferinde daha fazlamız istenirdi..

    bu özelliğim ise hiç şüphe yok ki ayşenden yadigardı..

    ayşen demişken..ayşen-ozan birlikteliği gayet güzel devam etmekte..olacak iş değil..böylesine içten pazarlıklı, hesapçı, sahte bir prenses ile böylesine yavşak, menfaatçi, am düşkünü bir huur çocuğu nasıl oluyor da hala bir arada kalabiliyordu? ah! tabi ya..tencere kapak öyle değil mi?..

    sonra bir de ayşegül vardı..alperle epey samimi olmamıza rağmen, o ilk tanışma gününün ardından artık önlü arkalı sıralarda, birimiz ilaydanın, birimiz ayşegülün yanında oturuyordu..der boyu bana laf atan ve dikkatimi çekmeye çabalayan ceyda bu durumdan memnun gözükmedi, yine de geçen 3 hafta boyunca, birinde tolga gruba dahil olmak üzere 2 kere dışarı çıkıp grupça eğlenmiştik..

    ebru bu eğlencelerin sadece tolgayla benden ibaret olduğunu zannediyordu..

    grupça buluşmalarımızın ikisinde de gece boyu genelde ceyda ile konuşmak ve takılmak zorunda kalıyordum, karaokede aynı mikrofona şarkı söyledik, alperin söylediği cool romantik şarkıda * * dans ettik. gerçi kız da ilgilenmekte haklı, sevgilim olduğunu bilmiyor, sonra ben, görece tecrübeli, üst sınıf öğrencisi, alperin tanıdığı -ve kankası olma yolunda ilerleyen- eli yüzü düzgün denebilecek bir adamım, kendisi de pek ağır bir kız sayılmaz, e sevgilisi de yok, durum böyle olunca da etrafındaki ilk düzgün erkeğe yazılmaya çalışması pek de anormal sayılmaz. hele ki benle çıkmasının ona katacağı karizmayı vb. hesapladıysa, ohoo..

    böyle yazınca zütüm kalkmış gibi hissedilsin istemiyorum, sadece kendi gözlemlerimi aktarıyorum, belki de durum benim gördüğümden farklıdır, kız herkese karşı aynıdır, ben kendi kendime üstüme alınıyor da olabilirim, şimdilik bilemiyoruz..

    tolganın olduğu buluşmada da bana epey samimi davrandı, ben de grubun tamdıbına samimi davranarak tolganın durumu garipsemesini önlemeye çalıştım, sonuçta adam biliyor benim sevgilimin olduğunu,

    peki ben neden onlar bilsin istemiyorum?

    pekekentin tekiyim de ondan sanırım..işte beyler..benim hayatımın kırılma noktaları da bunlardır..sevgilim vardır, ama etrafımdaki potansiyelleri de asla kaybetmek istemem,
    sevgilim yoktur, benden hoşlanan ya da kendi hoşlandığım kızı "ya daha iyisi denk gelirse lan?" diye düşünerek, tam olacak kıvama kadar getirmiş olup da istemem..

    kötü bir huy..

    özellikle de karşınızdaki sizi çok ciddiye alıyorsa, onun için çok çok kötü bir durum..masum kızımız, tsigalkoyla flörtleştiğini ve her geçen an masallardaki, fransız filmlerindeki gibi bir aşka yaklaştığını düşünür ve benim işi ağırdan alışımı, çekingenliğime yorarken, ben ise ise sadece, ucunda balığın çırpındığından emin olduğum oltamı ağır ağır ve keyifle çekmekte olan bir balıkçıdan başka bir şey değilimdir.

    balığı ise yakaladıktan sonra tekrar suya atan cinsinden hemde..

    hani ayşegülün benim için neden ilgi çekici olduğunu ilerde anlayacağım demiştim ya,

    şimdi anlıyordum,

    tıpkı mine gibi, ceyda gibi ayşegül de bir balıktı benim için..önce yakalanacak, sonra tam "yaşasın beni yiyecekler" dediği andan geri bırakılacak bir balık..ona ceydadan daha fazla ilgi göstermemin sebebiyse, daha önce de bahsetmiş olduğum klagib erkek pgibolojisidir,

    e zira ceyda zaten çoktan kovaya girmiş bile, resmen denizden üzerime kendisi atlamış,

    ben yakalanması ve çekmesi zor olan balığın peşindeyim,

    3. haftanın sonunda, ayşegülle o cuma, tüm günü beraber geçirip iyice muhabbetimizin artması sonucu onu dışarıya davet etmiştim..bekar bir adam gibi..

    cumartesi, gittiğimiz hoş kafede birbirimizi iyice tanıma fırsatı bulmuş, dönüşte de yurduna bırakarak centilmen erkeği olmuştum..

    işte o haftanın pazar günü, tolgayla masada oturmuş çılgınlar gibi içerek, kıyasıya konuşmamızın nedeni de benim bu kötü huyum ve neticesinde yaptıklarımdı..

    ha bu arada ebruya gelince,
    onun ne olduğunu hala bilemiyorum..ama balıklardan biri olmadığına eminim..belki de geyik-antilop gibi bir şeydir..ya da çok daha başka bir şey..
    Tümünü Göster
    ···
  5. 455.
    +6 -1
    tolgadan bir şey saklamam..o nilayla arkamdan kurdukları tezgaha rağmen sonradan bana büyük güven sağlamıştı, zaten o olayda da pek suçu yoktu her iki tarafında anlattıklarına göre.

    hayatımın akışının bu denli hızlanması ve yeni insanları da katılımıyla iyice parçalanmasından ötürü tolgayla adam gibi oturup konuşamamıştık bir türlü, anlatacak çok şey vardı..

    nilayın bana anlattıklarından başlayıp, önceki gün ayşegülle olan buluşmama kadar her şeyi, o sırada içimden nelerin geçtiğini de ekleyerek en ince ayrıntısına kadar anlattım..bu hem dinliyor, arada yorumluyor, zaman zaman aklına geldikçe kendi de bir şeyler anlatıyordu..

    en sonunda sordum,

    "abi ne biçim adam oldum ben böyle yahu..sen de biliyorsun işte? böyle miydim? bebenin tekiydim lan.. masumiyetimi kaybetmişim gibi geliyor.."

    "şimdi kardeşim, o ayşen olayı seni hırpaladı en başta biliyorum yani.. hani kim olsa hırpalanır..ama sen olayı sonradan savaşa dönüştürdün resmen, bütün kadınlara savaş açtın abi.. misal mine? kızla o kadar güzel gidiyordunuz, yok yere bıraktın? şimdi bak ebru var, gene onun arkasından işler yapıyorsun..onu da harcayacaksın belli..olm kiminle savaşıyorsun, kendini kime kanıtlamaya çalışıyorsun anlamadım ki? yani bir tane kızla olmadı diye diğer hepsinden intikam alamazsın ki?"

    "doğru diyorsun kanka.. eyvallah ama bilinçli yapmıyorum ki?..resmen düşünmeden hareket ediyorum.."

    "ya işte kardeşim, düşünmeyi bırakmayacaksın.. düşünmeden hareket ediyorsan, o zaman düşünmekten vazgeçme aq..şimdi sen böyle yapınca ozan pekekentinden ne farkın kalıyor?"

    oha..bak bu dedikleri koymuştu yalnız..

    "öyle deme olm..o başka bu başka.."

    "bu daha fena? ben anladım zaten o gece karaokede, neydi o, çakma sarışın bir hatun vardı?"

    "ceyda"

    "hah ceyda..amk sen sevgilisi olan adamsın, ne gerek var öyle hareketlere.. ebru biliyor muydu böyle grupça olacağımızı?"

    "yok, sadece sen varsın diye söyledim.."

    "bak, daha şimdiden başlamışsın gene yalan söylemeye... olmaz kanka olmaazz.. senin yerinde olmak için neler verecek adamlar var.. ulan..bak ben aynı konuşmaları mine olayında da yapmıştım.. dejavu oldu ha * amk..hem bir de şu var, sen mine olayından ders almadın mı abi? böyle ev kızlarını umutlandırıp bırakınca ne kadar kötü oluyor görmedin mi? şimdi etrafına bakıyorum, e ebru iyi kız yani, anlattığın kadarıyla ayşegül de saf kız..bi ceyda biraz kırık, ama o da huur değil, sadece yamanacak adam arıyor belli.. hayır tamam, intikam almak istiyorsun belki ama, öyle yapacaksan da böyle kızları kullanma abicim... git, afedersin ayşen gibi huurlardan al intikdıbını.. kusura bakma öyle dedim ama.. yani.."

    "yok abi haklısın..ne desen haklısın.. biraz örsele istiyorum zaten beni, ki kendime geleyim.."

    "valla işte başka söylenecek bir şey yok, bana bak en basitinden, koca sene bir tane hatunla yakınlaşamadan geçti.. gibeyim öyle bölümü ben.. durup dururken huzurunu bozma aq..ne güzel işte takılıyorsun ebruyla, illa kızla gezicem diyorsan, sevmesen bile onunla gez, "sadece onunla" gez.. öbür türlüsü olmaz be abicim.. gene yalnız bırakacaksın kendini zorla.."

    ne dese haklıydı..

    kötülediğim, yavşak dediğim adamlar gibi mi olmaya başlamıştım? yok be..ne var aq, iki tane yeni insan tanıdık, bir iki yere kaçamak gittik diye hemen kazanova mı olucaktık aq..abartıyorum bence.. tolga da abartıyor.. bana bir şey olduğu yok.. gencim abi? gezicem tabi..

    sonra tolganın kendi hakkında söylediği şeyi düşündüm.. aklıma çılgınca bir düşünce geldi.. aklıma geldiği gibi de dilime geldi:

    "tolga, nilay senden hoşlanıyordu, biliyor muydun?"

    "ha? ne?"

    "bizim nilay işte, senden hoşlanıyormuş ama söylememiş tabi, sen ona bakmazsın diye düşünüyormuş * "

    çok şerefsizim *

    tolga bir an durdu, alkolün de etkisiyle komikleşen yüzü böyle ciddi ve düşünmeye çalışıyormuş gibi yapınca daha da komik hale gelmişti.. gülmeye başladım..

    "ne gülüyon lan, bak abazayım diye taşak geçiyorsan giberim * "

    "yok be olm.. harbi diyorum, kız kendi ağzıyla söyledi bana o zaman.. gerçi şimdi ne düşünüyor bilemem..siz hala mesajlaşıyor musunuz onunla?"

    "yazın..bir kaç kere yazıştık.. msnden filan..o kadar.. emin misin abi sen ya?"

    "lan ağzıyla dedi diyorum dalyarak..ne o yoksa sende mi? * he?"

    omuz silkti, "neden olmasın?"

    "bak bak, artize bak, bana diyordun, demin şimdi kendin pozlara girdin, "neden olmasın?" ne demek amk? sen de hoşlanıyor musun hoşlanmıyor musun?"

    sıkkın bir ifade ile "tamam lan hoşlanıyorum bende.. yani hoşlandım o aralar, ama şimdi, epeydir konuşmuyoruz filan..ne bileyim.. onun da geçmiştir bence?"

    "sizi bir araya getireyim mi?"

    "ne!!! yok lan olmaz.."

    "lan salaklaşma, ne var, sanki ilk defa buluşcanız..bak sizi buluşturucam ben bir şekilde ama sakın sana söylediklerimi belli etme, yani ayıp olur biliyorsun"

    "heralde lan öküz müyüm ben.."

    "tamam kanka, o zaman hazır ol, her an kavuşabilirsiniz * bari birimizin adam gibi bir ilişkisi olsun, belki öbürüne örnek olur * "

    "vay aq..heyecanlandım lan..olm bak ya artık istemiyorsa?"

    "ister ister.. konuşturucam ben sizi * "

    ve benim halimin ne olacağı sorusuyla başlayan bu gece, umulmadık bir şekilde iki insanın birleştirilmesi adına verilen bir tahattütle bitmişti..

    bunu da neden yaptım bilmiyorum, nilayla zaten aramız iyi değil, ama ne bileyim.. sanırım ilk defa bir şekilde birilerini gerçekten mutlu etmek ve onların mutluluğuyla mutlu olmak istemiştim.. dolaylı da olsa, gerçek bir mutluluk.. yapay, zorlama ya da rol icabı değil..

    umarım diğer cephede de olaylar istediğim gibi gelişecek ve bir zamanlar en iyi kız arkadaşım olan nilayla, kankam tolga bir şekilde bir araya gelecekti,
    hem belki böylece nilayın benimle ve ebruyla da arası düzelirdi, ebrunun ondan hoşlanmamasının sebebi onu bile tehdit olarak görmesinden kaynaklanıyor olabilirdi ve bu ilişki, onu muhtemel ayartıcılar listesinden çıkarmaya yeterdi..

    öff..

    durumlar çok karıştı..

    bana asıldığını düşündüğüm ceyda bir tarafta,

    inadına asıldığım ayşegül diğer tarafta,

    ebru, her tarafta..

    nilay-tolga olur mu? olmaz mı..

    alperin sayesinde devamlı yeni insanlarla tanışıyorum.. sanırım çocuğun benden herhangi bir ortam beklentisi yok zira kendininkini yaratmakta oldukça usta, işin tuhafı beni de hep yanında istemesi ve benimleyken kontrolün büyük kısmını bana vermesi.. artık büyüğe hürmetten midir, anlamadım ama ama resmen armudu pişirip pişirip ağzıma yediriyor.. belki de sandığım kadar beklentisiz değildir, en başlıca menfaati sadece onunla takılıyor olmam bile olabilir..iyi de ben ne zaman o kadar vazgeçilmez ve üstün derecede bir adam oldum?

    gece sonunda kafalarımız epey rahatlamış, ben içimi boşaltmış ve epey azar yemiş, tolga umut kazanmış ve kankalık görevini de yapmış bir şekilde omuz omuza, yalpalayarak ve arada saçma sapan şeylere abartılı kahkahalar ata ata yurda döndük,
    Tümünü Göster
    ···
  6. 456.
    +9
    ama bugün okula gitmek zorundayım zira hayatımda işlediğim ender hayırlardan birini işlemek üzereyim, sevenler sayemde kavuşabilir..

    sınıfa nispeten erken vardım, kapıdan girdiğim sırada bana pis bir bakış atan nilay a gülümsedim,

    defter kitabımı klagib sıramın üzerine attıktan sonra nilayın sırasına yaklaşıp, " az gelsene dışarı bir şey konuşmam lazım senle * " dedim. evet, bir şey konuşmamız gerektiğinin farkında, ama benim böyle gülümsüyor olmama bir anlam veremiyor çünkü ona göre aramızda konuşulması gereken mesele benim serhatı dövmüş olmam..ama işin aslı benim için öyle değil tabi..

    artistik hareketlerle sırasından kalktı, somurtarak peşime takıldı, koluna girdim, irkildi, ters ters baktı ama tepki göstermedi..

    koridora çıkıp pencerelerden birinin önüne geçtik, ben daha ağzımı açmamıştım ki makineli tüfek gibi saydırmaya başladı:

    "ya sen nasıl düşüncesiz bir adamsın, sana güvendim de anlattım, hani bana ne söz vermiştin, resmen hayvanlık ettin bilmem farkında mısın? , kendi başına açabileceğin şeyleri düşünmedin mi?, benim başıma açabileceklerini düşünmedin mi? ne biçim ins.."

    "nilay, bir saniye, bir saniye.. tamam, sen haklısın o konuda zaten ben de pişman oldum sonradan ama konumuz bu değil * " deyip tehlikeli bir gülümseme takındım, onu pencerenin önüne yaslayıp tam karşısına geçtim, ne tak yemeye çalıştığımın farkında olmadığı için garipsemiş şekilde bakınıyor yüzüme,

    "başka bir şeyden konuşucaz" dedim tekrar,

    "ne..neymiş o?" dedi tereddütle.

    "bak şimdi sana bir şey soracağım ama bana doğruyu söyleyeceksin tamam mı? * " hala o etkileyici (olduğuna inandığım) gülümseme yüzümde, ellerimi omuzlarına doğru köprü gibi attım, tamamen etkim altına almaya çalışıyorum onu, direkt gözlerinin içine bakarak sorumu yineledim , "tamam mı? değil mi?"

    "tamam!!!" dedi şaşkın ve biraz heyecanlanmış görünerek..

    "ee..sen, bir zamanlar tolgadan hoşlanıyordun değil mi? bana öyle söyledin diye hatırlıyorum?" gözlerimi kısmış, yüzümü elimden geldiğince ciddileştirerek kaçamak bir cevabı asla kabul etmeyecekmiş gibi görünen sıfırcı hoca moduna geçmiştim..

    yutkundu, burun delikleri daralıp genişledi (utanan insan refleksidir, aklınızda bulunsun)..

    "şimdi, ne alaka ki o?" dedi..

    suskun kaldım, ve cevabımı isteyen gözlerle onu izlemeye devam ettim, ellerimin omuzları üzerindeki baskısını arttırdım..

    tekrar konuştu,

    "tamam, o zamanlar olmuş olabilir evet..ne oldu ki?"

    "sadece o zamanlar mı?"

    "tsigalko, nereye varmaya çalışıyorsun anlamıyorum?"

    "nilaycım, yani demek istediğim hala ona karşı bir şeyler hissediyor musun? hissetmiyor musun? iyi düşün cevabını * "

    gözlerini sağa sola kaçırdı, beyninin son hızla tüm ihtimalleri düşündüğünü hissedebiliyorum, hadi evet de de yapayım şu işi, evet de...
    @2614 biraz erken konuşuyorsun gibime geldim panpam ama neyse hadi ;) 2. yılın ilk ayı içindeyiz henüz *
    "ya..hoş çocuk evet ama.."

    "hala hoşlanıyor musun hoşlanmıyor musun nilay, oyun oynamayalım lütfen * "

    "ya tamam da, şimdi sen böyle damdan düşer gibi sorunca ne diyebilirim ki ben üzerime gelme..hem zaten kaç zamandır mesajlaşmadık.."

    "eminim ki son mesajı o atmıştır.."

    "bilmiyorum.. olabilir.."

    "iyi, o zaman şimdi sıra sende.."

    "neden ya, bir şey mi söyledi o sana yoksa?"

    "nilay, sen ona bu akşam bir mesaj at tamam mı, bir konuşun bakalım"

    "ya tsigalko bir mi söyledi, benden hoşlanıyor muymuş yoksa??" gözleri parlamıştı, neredeyse oley çekecek..ah ah bu kızlar yok mu..
    Tümünü Göster
    ···
  7. 457.
    +12
    size aşık olurlar, ama yine de hem onları farketmenizi hem de ilk adımı sizden beklerler..

    lan bir olay geldi aklıma anlatayım hemen,

    ikinci yılın 2. yarısında bizim alperin tayfadaki kızlardan biri, tolganın sınıfından bir elemana abayı yakıyor, ama öyle tanışma filan yok, uzaktan uzağa,

    neyse, bu ve bir arkadaşı önce bana geliyorlar, böyle böyle, sen çocuğu tanıyor musun gibisinden, bana geliyorlar çünkü bana güveniyorlar, aramız iyi. ben de, "çocukla muhabbetin var mı?" diyorum,
    yok diyor ama biraz araştırttım, sevgilisi yokmuş filan diyor,

    e peki benden ne yapmamı istersin diyorum,
    zira çocuğun kızın ondan hoşlandığından haberi bile yok, işte bu "tolganın sınıfındaymış, onu pek tanımadığımız için sana söyledik, hani sen de ona, oradan da çocuğa bir şekilde..

    ohoooo bahçıvan uşağa, uşak aşçıya, aşçı şöföre aq..

    sonra da diyor ki "onun beni farketmesini sağlayamaz mıyız?"

    dedim sen bir şey yapıyor musun seni farketmesi için?

    "bakıyorum işte uzaktan.. gördükçe.."

    lan gerizekalı, hoşlanan sensin zaten, elemanın haberi bile yok, buna rağmen onun gelmesini bekliyorsun, araya bir sürü köprüler filan koyuyorsun.. afedersin ama mantığını gibeyim, özgüvensiz kişiliğine sıçayım..

    sonuç olarak iş olmadı beyler,

    kız da fena değildi, bence o çocuğa fazlaydı bile * * eğer bir şekilde tanışsaydılar ya da kızın ondan hoşlandığından haberi olsaydı, kesinlikle o da evet derdi diye düşünüyorum.

    ama ruhu bile duymadan gayet güzel bir kızdan ve güzel bir ilişkiden mahrum kaldı.. farkında bile olmadı..

    ama siz farkında olun, ayık olun arkadaşlar.. çevrenize düzenli aralıklarla rutin taramalar yapmaktan kaçınmayın..kim bilir, belki bir yerlerde bir çift göz farklı amaçlarla sizi izliyor olabilir..
    nilayın heyecanlı halleri karşısında ben de sevindirik oldum..ne de olsa iki arkadaşımın arasını yapmaya çalışıyorum,

    tekrar sordu neredeyse haykırarak, "ya nolur söyle bak bir şey mi dedi benim hakkımdaa * "

    "bilmem, belki de demiştir * ..benim sana diyeceğim ise, eğer içinde bir şeyler varsa işin peşini bırakmaman.. gurur yapma kızım, insan şu hayatta kaç kere seviyor?"

    "üff.. çok kafamı karıştırdın ya sen şimdi * " bir yandan gülüyor, bir yandan yalvaran bakışlarla, daha fazlasını söylememi istiyor, zira daha fazlasını bildiğimi anlamış durumda..

    bu da kollarını benim kollarımın üzerine atıp beni sarsalayarak " sen daha fazlasını biliyorsun ya neden söylemiyorsun, ben öyle mi yaptım sana mineyle tanıştırırken?" bunu söyledikten sonra bir anlığına ikimizin de yüzleri asıldı.. evet pek hoş bir örnek olmamıştı..ama konuyla alakası var mıydı, vardı.

    ben tekrar soğukkanlılıkla gülümseyerek, "nilaycım.. bence sizin iş olacak..hem de çok güzel olacak yeter ki sen biraz çaba göster.. ;)"

    heyecandan gebermek üzere olduğunu hissedebiliyorum.. midesinde kelebekler uçuşuyor olmalı.. elleri üşürken, yüzüne boynuna ise ateş basmıştır şimdi..

    kendim hissedemediğim ve bana oldukça uzak gelen duyguları, başkasının hissetmesini izleyerek tatmin olabiliyorum artık..ne acı..

    biz böyle lego gibi birbirimize geçmiş bir vaziyetteyken ebrunun karşıdan geldiğini gördüm, nilay da görünce o hemen kollarını çekti üzerimden, ama ben çekmedim, beklenmedik bir durum değil, basıldığımı düşünmüyorum.. kızarsa mantıklı açıklamamı yaparım..

    soğuk bir yüz ifadesiyle sınıfa geçti.

    "off bu bizi böyle gördü trip yapmasın şimdi?"

    ""bu" dediğin benim kız arkadaşım oluyor yalnız hatırlatırım" dedim gülerek

    "aman tamam her neyse" deyip ukala bir surat ifadesi takındı..

    bu iki kızdan hangisinin yanında olsam bana karşı diğerini kötülüyorlar ve benden de destek vermemi bekliyorlar.. manyak mısınız kuzum siz? *

    "bu arada geçen gün yaptığını da unutmadım ""kız arkadaşının!"" " deyip ters ters gülümsedi..

    "kötü gününe denk gelmişsindir, olabilir, ben sahibi olan bir erkeğim sonuçta, bir dahakine ondan izin alırsın benle görüşmeden önce ahahaha"

    "pislik * "

    "bak, sen benim dediğimi unutma tamam mı? bu akşam mesaj atıyorsun tolgaya, konuşuyorsun biraz, yani tabi, bir şeyler hissediyorsan. yoksa zorla değil" diye feykimi de attım.

    utana sıkıla, "iyi tamam.." deyip yüzüne yayılmak için dudaklarını zorlayan gülümsemeyle mücadele etti..

    sınıfa geçtik, görevin ilk aşaması tamamdı, şimdi bu ikisi biraz arayı sıcaklaştırdıktan sonra, eğer kendileri akıl etmezlerse, bir şekilde bir araya getirmek, buluşturmak lazımdı, onu da hallederim ben sorun değil.

    sınıfa geçip ebrunun yanına oturunca kendimi biraz sonra gelmesi muhtemel triplere karşı hazırladım, dediğim gibi,ona karşı her zaman mantıklı bir cevabım ve tüm tartışmaları lehime çevirmek için yeterli cephanem vardır..
    onun laf atmasını beklemeden ben girdim mevzuya, böylece onu daha az üzmüş olurdum,

    "nilaya bomba bir haber verdim * " dedim neşeyle,

    "hıı belli, ne güzel sevişiyordunuz öyle" dedi yarı alay yarı kızgınlıkla..

    "valla nilay uzun vadede biriyle sevişecekse bile o ben değilim canım * " dedim,

    yüzüme tip tip bakıp, "bir tak anlamadım tsigalko kusura bakma" dedi ve ukala bir gülüş koyuverdi.. ebru, bu hallerin beni o kadar tahrik ediyor ki bilemezsin.. böyle trip atmaya çalışıp da beceremediğin, kızgın görünmeye çalışırken bile muzurluğundan vazgeçemeyişin..o yanaklarını ısırmak, mıncıklamak istiyorum.. sevimli şey.

    "nilayla tolganın arasını yapıyorum" deyip göz kırptım yine neşemden bir şey eksiltmeden.. zaten ebru da tripkar başlamasına rağmen bugün pek tartışacak modda değil gibiydi, ben öyle deyince gözleri şaşkınla büyüdü, şaşkın şekilde gülümseyerek,

    "ciddi misin?"

    "evvvet, hayrına sevenleri kavuşturuyorum, bizim ilişkimizin de nazarlığı olur hem :p"

    "vay be..iyimiş * tolga-nilay ha..fena çift olmazlar.. becerebilecek misin?"

    "beceririm beceririm.. ikisi de hoşlanıyor birbirinden de, işte, malum sizin cinsin klagib gururlu halleri, oğlan tarafının çekingenlikleri filan.." böyle diyerek dalga geçmeye çalışmıştım ama daha laflar ağzımdan çıkarken yanlış ata oynadığımı farkettim, ebrunun ceza üçlüğü gecikmedi,

    "doğru tabi, ben de epey gurur yaptım ya sana karşı haklısın" dedi imalı bir şekilde gülümseyerek,

    utanır gibi yapıp başımı öne eğdim, bu kaşları havada gülümseyerek beni süzdü, ben gülümsedim, tüm bu jest ve mimiklerin finalini bir kaç saniyeliğine de olsa birbirini bulan dudaklarımız yaptı..

    sınıf içinde pek coşmuyoruz, en azından böyle kalabalıkken..

    ayşen ve ozan ın ilk zamanlarını düşünüyorum da..amk görmemişleri...

    iyi, ebru durumu olumlu karşılamıştı, hatta en az benim kadar sevindi bile denebilir, keza bu durum nilaydan dolaylı olarak kurtulmasına yarayacaktı,

    tuhaf ama nilayı dahi söz konusu ben olduğumda kendine tehdit olarak görüyordu, bunu ilerleyen zamanlarda bana kendisi de itiraf etti..

    ebrunun sevgisi aşktan ziyade saplantıya daha yakın bir yerlerdeydi ve ben olmaz ama, olur ya bir gün bir şekilde aramızdaki şeyler son bulacak gibi olursa, neler olabileceğini düşünemiyorum bile (çok fazla "olmak" fiili kullandım farkındayım)..
    Tümünü Göster
    ···
  8. 458.
    +8
    o gün, hem bir gönül işini bağlama açısından faydalı bir davranışta bulunduğum için, hem de ebru havasında olduğu için çok güzel vakit geçirdim, bu kızla gerçekten çok mutluydu..ya da ona benzer bir şey..

    peki ya diğerleriyle ne işim vardı o zaman?

    ceydanın neden o kadar yaklaşmasına izin vermiştim?

    ayşegül e niye yaklaşmaya çalışıyordum?

    pff..

    dengesiz herifin tekiyim..

    umarım gene bir şeyleri devirmem.

    bu tarz akıl karışıklıkları yaşadığım dönemlerde, bir numaralı kaçış noktan olan spor, yine imdadıma yetişiyordu.. elim iyileştikten sonra kick taks antrenmanlarıma başlamıştım,

    elimde bandajlar, kum torbasına tekme tokat girişirken, havayı ve partnerimin elindeki korumalıkları yumruklarken kendimden geçiyor, hem stres atıyor hem de vücudumun dinamikliğini koruyordum..

    basketbolu taparcasına severim, ama bu da en az onun kadar keyifli bir uğraş.. hiyaaaa çattt çuttt *

    alper ve tayfasından kaçış yoktu.. gerçi ben de pek kaçmak istediğimi söyleyemem ya, çocuk ekmeğin üzerine yayılan küf popülasyonu gibi, her geçen gün daha fazla yayılıyordu etrafa, ve her yayılışıyla beraber, beni de daha çok istiyordu yanında.. artık haftanın 2-3 akşamı gerek ikimiz gerekse her seferinde yeni insan kalabalıklarıyla, farklı farklı mekanlarda eğlenmeye gider olmuştuk, bu eğlencelerin bir kısmında tolga da bana iştirak ediyor ve ebru, bu yan dal misali gelişen sosyal ağım hakkında hala tam olarak bir şeyler bilmiyordu..

    ceyda ile samimiyetimiz, son gittiğimiz barda 10-15 dakika kadar dizlerime oturmasına kadar varmış, sanki tamamen benzine bulanmış bir ortamda, sadece çakmağın yakılması kalmıştı,

    o çakmağı ise benim yakmam gerekiyordu, gürültülü müziğe rağmen bana sesini duyurmaya çalışırken, dudaklarına kulağım yerine kazayla (!) dudaklarımı zütürmem, hoplaya zıplaya dans ederken omzuna değil de beline, kalçasına sarılıvermem ya da onun sürekli kovaladığı, göz göze gelme anlarımızı bir kaç saniyeliğine daha uzatmam, bu çakmağı yakmanın pek çok yolundan sadece bir kaçıydı..

    önceleri haytalık ettiğimi düşünüp, biraz da ego tatmini meselesiyle bu yakınlaşmadan keyif almıyor değildim, ama iş gittikçe ciddileşmeye ve kontrolümden çıkmaya başlamıştı,

    şunu net olarak söyleyeyim, ebruya karşı olan ve benim hala şüpheli kategorisine sokabildiğim hislerimin, 100 de 1 ini bile beslemiyordum ceydaya karşı.. öyleyse bu samimiyet niye?
    geçen yılın sonlarına doğru, tuğçe ve seda adlı iki kızla tanıştığımdan bahsetmiştim, hatırlıyorsanız. bizim sınıfın iyi kızlarından, muhabbeti kasmayan, bildiğiniz normal insan evlatları işte..

    bir gün ebruyla beraber amfi de bunların arkasına oturduk, güzel muhabbet oldu, sohbet iyi olunca ebru bunlara çıkışta bir yerlere gitmeyi teklif etti, hayret, biz yalnız takılacaktık aslında, o söylemese, ben sonradan bana surat yapabileceğini hesaplayacağımdan dolayı asla böyle bir şey teklif etmezdim yani,

    kızlar da arkadaş canlısı tipler zaten, bizim ki gelin ya, oturur ederiz deyince kabul ettiler.

    ebrunun bildiği mekanlardan birine gittik, sıradan bir kafe, içkisiz, tuğçe zaten öyle bar-pub vb. mekanlarda takılmaz muhtemelen, başına açık mavi-kahverengi desenli tiki türbanını takmış, kafası alien ler gibi arkaya doğru uzamış bir şekilde yanımızdaydı. inanın o kadar hoş sohbet ve iyi bir kız olmasa asla aynı masaya oturmayacağım bir insan..

    insaları dış görünüşle ve bu tarz şeylerle yargılamayı pek sevmediğimi söylemiştim, zira benim anneannem de köylü kadındır, namazında orucunda, başörtülü, klagib ninelerdendir. ama açıkçası bu diğer mesele bana pek samimi gelmiyor..sen bir ton makyaj yapacaksın, sevgilin filan bile olacak..ee? onu takmakla bütün mesele çözülüyor mu yani?

    neyse.. dine vb. pek girmek istemiyorum, uçarız muçarız, gerek yok..ama dediğim gibi, ben samimi bulmuyorum bu tarz hareketleri.. namaz yok, niyaz yok, sevgili var, makyaj var..ee ama baktın mı, kapalı, haa o zaman cennetlik aq tamam.

    biz böyle 4 kişi güle konuşa oturuyoruz, gayet kozmopolit bir masa, dışardan bakan bir göz asla orada bir çiftin olduğunu farketmez çünkü diğer kızların yanında ebruyla insan gibi davranıyoruz ayıp olmasın diye (yalnızken insanlıktan çıktığımız oluyor evet * )
    biz sanki böyle 4 arkadaş gibi otururken, benim az önceki düşüncelerime paralel, bir çift göz, masada çift olmadığını süzmüş olmalı ki, adımı söyleyen tanıdık bir sesle irkiliverdim,

    "aa tsigalko? naber * ?"

    kafamı çevirdiğimde, yanındaki bir kızla daha, mekana henüz gelmiş olan,ve muhtemelen masa arayışı sırasında da beni fark eden ayşegülle göz göze geldim..
    arkadaşlar bu gecelik bu son partımız olsun, ben farkında olmadan saat 2 küsür olmuş bile, yarın iş var malum,

    yarın gece görüşmek üzere, artık böyle kısa partlar şeklinde atıcam, daha güzel oluyor sanırım * iyi geceler
    :) bölümümü bir kaç kişi biliyor ancak okul konusunda net bir şey söylemek istemiyorum, nasıl hayal ediyorsanız öyle olsun,

    tekrar iyi geceler, ilginize teşekkürler. yarın da mutlaka yazmaya çalışacağım *
    iyi geceler panpalar, 10 dakikaya başlarız *
    güzel düşünceleriniz için de ayrıca teşekkürler
    ..kafamı çevirip ayşegülü tepemde bana gülümserken görünce küçük çaplı bir şok geçirdim,

    dünya küçük.. şehir daha da küçük..

    "aa naber ya?" dedim bende gülümsemeye çalışarak,

    kız öpmek için bana doğru hamle yapınca ben de hafifçe doğrulup karşılık vermek zorunda kaldım.

    sonra bu kızlara dönerek onlara da selam verdi gülümseyerek, bizim kızlar da karşılık verdiler filan..

    "ee, takılıyorsun?" dedim yine gülümsemeye çalışarak ama zütüm üç buçuk atıyor, aslında öyle olması için bir sebep yok ama, işte suçluluk duygusu..

    "aynen ya, arkadaşımla geldik * "

    yanındaki kıza da selam verdim filan.. şimdi benim normalde bizim kızlarla onu tanıştırmam filan gerekir, ama ben "ebru, kız arkadaşım" şeklinde tanıttığım an ortalık karışır biliyorum, fiziksel olarak olmasa bile duygusal olarak.. ayşegül aşırı bozulur bir kere onu biliyorum..

    öküzlük etmeyi seçerek, zaten ayak üstü olan muhabbeti kısa kestim,

    "tamam, görüşürüz gene * " deyip "hadi artık git sen masa bul" demeye getirdim..o da pek üstelemedi, masaya genel bir selam daha verip gitti.

    püfff.. ulan teğet geçtim resmen..

    daha onlar gider gitmez, tuğçe bilmiş bilmiş laf attı "e be şekerim insan tanıştırır yani arkadaşlarını şöyle * " deyip yarı şaka yarı ciddi kıkırdadı,

    ebru, "onun arada öyle baltalığı tutar ablası (tuğçe bizden yaşça büyük, 84 lüydü sanırım) * ben alıştım artık :p" deyip gırgıra vurdu işi, oradan seda lafa karışıp, "yok yok utandı bu utandı öyle yanında kızlar varken başka kızlara yakalanınca :p" dedi..

    iyi iyi, işi gırgıra vurdular.. güzel..ben de saf saf sırıtıp utanmış taklidi yapmakla yetindim..
    Tümünü Göster
    ···
  9. 459.
    +8
    ayşegül cephesindeyse durumun "arkadaşlarıylayken beni görünce heyecanlandı galiba" şeklinde yorumlandığını düşünüyorum çünkü gece boyunca oturduğu masadan bir kaç kez göz göze gelip gülümsedik birbirimize, en son kalkışta da hepimize tekrardan genel bir selam verdi gülümseyerek..

    yani iki taraf için de bir sorun yok, biri heyecanıma, öbürü baltalığıma, gırgıra vurdu işi.. olabilecek en iyi senaryo..

    gerçi ebru "nereden tanışıyorsunuz" filan gibisinden 2-3 soru sordu ama, onları cevaplamak kolaydı, sıkıntı olmadı..

    gece noktalanıp yurda döndüğümde, sakin kafayla düşünüp, ne kadar gereksiz bir şekilde, ne biçim tehlikeli sularda yüzdüğümü düşündüm..

    resmen rahat batıyordu zütüme..
    gece ayşegülden mesaj aldım,

    "güzel tesadüftü * "

    ya, sorma aq..

    "aynen, şey ben sizi tanıştırmadım galiba, kusura bakma ya bazen odunluğum tutuyor böyle * "

    "ne olcak canım ya * sınıf arkadaşlarındır diye tahmin ettim zaten"

    "aynen * "

    "bu cuma gelecek misin gene derse?"

    "tabi, gelmeyi düşünüyorum, bu sefer işi baştan sıkı tutucam valla, aynı riski tekrar alamam * "

    ":) öyle yapmak lazım evet, ben de elimden geldiğince günü gününe takip etmeye çalışıyorum dersleri, ama ne olur bilmem artık vizelerde"

    "yaparız ya bir şekilde, önünde ben varım bak ibretlik olarak * "

    ":) ah keşke ben de öyle olsam, bi tanecik dersin kalmış ne güzel"

    "senin o da kalmaz umarım ;)"

    "inş. yaa, cuma gelince görüşürüz?"

    "görüşürüz tabi, iyi geceler * "

    "tatlı rüyalar sana da * "

    rüya görenin kendisi olduğundan henüz haberi yok, hem de gözleri açık şekilde..

    bunu neden yapıyorum bilmiyorum..
    ilerleyen günler boyunca yeri geldi gecede üç kıza mesaj yetiştirmek zorunda kaldığım oldu, ceydayı her ne kadar pek ciddiye almasam da, diğer ikisinden biri, resmi sevgilim ve bir takım hisler yönünden boş sayılmayacağım ebru, diğeri de resmen üzerinde güç denemesi yaptığım, "acaba kendime aşık edebilecek miyim?" sorularını sorduğum ayşegül..

    hayat, derslerin yoğunluğuydu, spordu, takılmaydı derken, geçen seneye oranla çok daha hızlı geçiyor gibiydi.. göz açık kapayınca kadar okulda ilk ayımı devirdim..

    o cuma yine alttan dersime gitmiş ve ayşegülle takılma olanağı elde etmiştim..

    bu arada alper ve ilayda da tıpkı tahmin ettiğim gibi çıkmaya başlamışlar, kız nihayet istediğini almanın verdiği rahatlamayla normal, kasmayan moda dönmüş biraz.. alper her zamanki gibi rahat zaten,

    akşam çıkmayı teklif ettiler, plan alper-ilayda,ben-ceyda şeklindeydi.. sadece dördümüz takılacaktık güya bu sefer, ama tehlikeyi sezmiştim,

    bu bir nevi ceydayı da bana yamama operasyonuydu.. bunların aralarında anlaştığına eminim, eğer bir önlem almazsam bu gece biz ceydayla bir şekilde bir şeyler olacağız..ki ben o şeylere zaten hali hazırda sahibim ama bunu kimse bilmiyor o grupta, hiçte sormadılar lan aq..sorsalar mecburen söylemek zorunda kalacaktım ama demek ki o kadar iyi rol kesmişim ki, dışardan sap bir adam gibi görünmeyi başarmışım.. sorma gereği bile duymadılar..

    önlem düşünürken, aklıma harika bir fikir geldi, ayşegülü de çağıracaktım geceye, onu da bir şekilde planımıza dahil edecektim.. hatta tolgayı da!

    böylece 3 e 3 takılmış olurduk gene, tolga ceydayı benim için idare ederdi, ben de ayşegülle ilgilenirdim.. tabi bu bağlantıda savaş çıkma ihtimali de vardı.. ayşegülün bir taktan haberi yok zavallım, ama ceyda kesin gözleriyle paralayacaktı kızı.. güzel bir gözlem olacaktı benim için, ceydanın halleri, ayşegülün vereceği garipseme tepkisi filan,

    neyşınıl cografik..

    tolga demişken,

    nilay evveli gece, tıpkı ona dediğim gibi tolga mesaj attı.. bizim tolgayla muhabbetimiz üzerine gelen bu mesaj tolga da "aha, abi nilay mesaj atmış laa * " şeklinde sevindirik tepkilere neden oldu, ben de "oo harbi mi? olum bak ben demiştim sana, bu sefer muhabbeti kesme artık" şeklinde salağa yatarak sevincine ortak oldum.

    o günden beri diyalog halindeler ama kazmalar hala buluşmadılar..hey allahım ya..mecbur o işi de ben ayarlayacağım artık, ebruyla hallederiz bir şekilde..
    tobias senden korkuyorum zaten panpa artık *
    şarkı verelim
    http://fizy.com/#s/1ai0g6

    alper e "kardeşim, akşam ki yere ben birini daha çağırmak istiyorum ne dersin?" dedim.

    "olur tabi abi, sorduğun şeye bak * "

    tolgayı çağıracağımı sanıyor..

    "eyvallah kardeşim ;), ayşegül e de söyleyeyim ben o zaman bakalım, gelirse tabi.."

    ben öyle deyince bir anlığına yüzü değişik bir ifade aldı ama hemen toparladı keranacı * (yalnız benden kaçmaz işte)

    "hıı..tamamdır abi"

    "tolgayı da gelir, öyle 3 e 3 takılırız"

    "aynen * kafa adammış senin kankada, zaten senin arkadaşın olupta kafa olmasa şaşırırdım * "

    hadi len yağcı *

    "heheh eyvallah alperim, akşam gene parkın önünde buluşalım o zaman, geçen ki yere mi gidicez?"

    "hee öyle yaparız, güzel değil miydi orası?"

    "güzel güzel ;)"

    "tamamdır o zaman * "

    tolgayı zorla ikna ettim,
    "olm bak ben öyle mi yaptım sana ya, nilay konusunda cesaretlendirdim o kadar :p gel işte, adamı hasta etme * "

    "ya kanka gelicem de, sen tak karıştırıyorsun paso, beni de alet ediyorsun şimdi, ona kızıyorum.."

    "öff ne olcak olum..iki eğlencez işte be, merak etme ben mesafemi koyuyorum diğer kızlara, yanaşamazlar, istediğim gibi flört yaşıyorum işte onlarla da * "

    "tabi tabi, ne o sarışın bitch le epey mesafeliydiniz o akşam, kızın bi üzerine atlamadığı kaldı..çok yavşaksın varsa tsigalko.."

    "hehehe, lan amma duygusala bağladın ha sen de, geçen sene bu zamanlar ağlanırken, bana diyordunuz karı gibi duygusalsın diye, ne oldu şimdi de yaranamadık * "

    "ayarsızsın aga sen..bir gün ayarı vericek biri sağlam ama neyse.."

    "ben alacağım ayarı almışım kardeşim ;)..daha kötü ne olabilir ki?..tamam, geliyorsun değil mi? ceyda sana emanet * "

    "tamam aq tamam..sokayım sana emi.."

    "sok kanka sok * "

    ebruya erken uyuyacağıma dair bir mesaj attıktan sonra saat 9-10 gibi, yanımda tolgayla önce ayşegülü yurttan alıp buluşma yerine gittim. ceyda, ilayda ve alper bizden 1-2 dakika önce gelmişler,
    oradan da ver elini mekana..

    bu gece yaşanacakları kesinlikle hafızamın bir köşesine kaydetmem lazım, eşsiz bir gözlem olabilir..
    Tümünü Göster
    ···
  10. 460.
    +8
    beklediğim gibi, tırnakların çıkarılıp, tüylerin dikleştirildiği bir durum olmadı..

    görüyorsunuz değil mi, artık şiddetten ve acılardan besleniyorum..
    orada iki kız, özellikle de ceyda, pgibolojik bir savaşın içine girecek, ben de keyif alacağım..

    çok acı bir durum..ve buz dağının henüz sadece görünen yüzü..
    iyileştim demiştim, artık acı çekmiyorum demiştim, ama ben iyileşmemişim beyler..

    ölmüşüm..

    doğru, acı çekmiyorum..ama zaten hissetmiyorum..

    ben gecenin daha başında itibaren ayşegülle yan yana gelip ona yakın davranınca, ceydanın o her zamanki zıp zıplığından eser kalmadı.. gece boyu hasta gibiydi, tolganın ekstra bir çaba harcamasına gerek kalmadan, yelkenleri indirip, bozuk atarak, keyifsizce takıldı.. arada ona da laf attım, tuttum zorla dansa filan kaldırdım ama keyfi kaçmıştı belli..
    savaştan da kaçmıştı.. halbuki ben onun gibi bir kızdan (böyle çılgın-enerjik modda bir hatun ya hani) ne bileyim, pis pis bakışlar, araya girmeye çalışmalar, ayşegül ü ezme çabası filan beklerdim,
    tam tersine, kabuğuna çekildi..

    benim adıma önemli bir tecrübe, çünkü bazen en çok beklediğiniz kadınlar (aslında insan demek lazım genel olarak), aşkı, sevgisi ya da sahip oldukları için mücadele edemez hale gelirken, hiç ummadıklarınız da inadına yoğun çaba sarfedebilirdi..

    misal ebru..o naif duruş ve sakin kişilikten böylesine yoğun bir sevgi ve kararlılığı asla beklemezdim.. kimse beklemezdi..

    ee boşuna demiyorlar "sessiz atın çiftesi pek olur" diye.. ceyda da öyle yırtık bir hatun gibi görünüyordu ama pusup kalıverdi o gece..

    gecenin yarısından çoğunda ayşegülle konuştuk, epey yakınlaştık ama kız ev kızı şeklinde tabir edilen cinsten olduğu için hayvanlık etmedim, en fazla elimi arada omzuna filan koydum, o da hani "bak beraberiz, ne güzel" babında. avı ürkütmemek lazım.. oyunu kuralına göre oynayacağız..

    nabza göre şerbet..

    bir ara kızları kendi muhabbetlerine bırakıp biz erkekler konuştuk ettik.. buradan güzel bir 3 lü çıkabilir gibi geliyor bana, tolganın zaten geçinemeyeceği adam yok, herif benim gibi deliyi idare ediyor kaç zamandır, alper de şeker gibi çocuk aq..çok sıcak, bir da tabi bana (ve dolayısıyla tolgaya) saygı duyma durumu var, yanımızda rahat fakat hep mütevazi..

    halbuki adam bir ayda ortalığın dıbına koydu, mühendisliğin yarısını tanıyordur herahalde aq..bütün partilerin, eğlencelerin demirbaşı..

    o gece bize, kendi organizasyonun planından bahsetti biraz,

    üniversitede, yeterince insan tanıyorsanız, parti vb. vermek çok da zor değildir beyler.. gider mekanın biriyle anlaşırsınız, hem o, o geceliğine fazladan para kazanır, hem de siz biraz kâr yapıp, karizmanıza karizma katarsınız.. tanıtımınız afişle bilmem neyle her türlü yaparsınız..
    misal şimdi facebook var, düşünüyorum da o zamanlar yaygın olsaydı bu facebook denen zıbırtı, herhalde katıldığımın iki misli organizasyona katılır, tanıdığımın iki misli insan tanırdım en az..
    adamlar artık pikniğe gidişe filan bile etkinlik açıyorlar *
    o zaman hep bu partileri bilmem neleri sanal ortamdan duyurabilirdik rahatça..
    facebook un nispeten yaygınlaşması benim son yılıma denk geliyor, okul sıralarında pek faydalanamadım anlayacağınız, e sonrasında iş hayatında da bahsettiğimiz anlamda bir fayda sağlaması zaten zor *

    neyse ne diyordum, alperin parti organize etme planı var, aklında 2-3 mekan var, hangisi olsun gibisinden bize danışıyor, bir de biraz daha beklemeyi düşünüyor, en azından ilk dönem bitsin, insanlarla iyice tanışayım istiyor.. haklı tabi, daha şimdiden bile çevresi geniş olmasına rağmen ilişkileri genelde yüzeysel, biraz daha sağlam bağlantılar için, zamanla bu ilişkilerinin olgunlaşmasını beklemesi lazım..

    tabi bu akılları hep ben veriyorum ona sanki çok bir tak biliyormuşum gibi, çocuk da "haklısın abi" diyor *
    http://fizy.com/#s/123ujf

    gece sonunda, tolga da ben de alper e biraz daha ısınmış, tolga tahmin ettiğinde daha fazla keyif almış, ben ise birikimime katmak üzere yeni bir şeyler öğrenmenin yanında, hem ceydayı biraz dizginlemiş hem de ayşegülle biraz daha yakınlaşmıştım.

    terazi dengede..

    yurt yoluna girip, yine kankamla başbaşa kaldığımızda, bir süre genel şeylerden konuştuktan sonra konu benim abukluklarıma geldi..

    "kardeşim bu işlerin sonu iyi bitmeyecek biliyorsun değil mi? şimdi böyle etraf kalabalık, güzel, hoş ama kaybedince de tamdıbını yitirme riskin var.." dedi tolga, benim için gerçekten endişelenen nadir insanlardan biri..

    "ne bileyim be tolga..öyle olmaz gibi geliyor bana..biz ebruyla her türlü uzun vadeli devam ederiz..bu yaptıklarımla da..nasıl diyeyim, yaşayamadıklarımı filan yaşıyorum işte, kaybolan yıllarımdan intikam gibi düşünelim.."

    ukala olmaya, keyif aldığımı filan ispatlama çalışıyordum sanki, hem kendime hem de etrafıma..ama içten içe yine hüzün doluydum beyler..

    gece olup ışıklar söndüğünde..bütün ışıltılı mekanların, son ses müziğin ve birbirine yakınlaşan bedenlerin büyüsü ortadan kalkınca, yine sadece ben ve ben kalıyordum geriye..kafam yastığa gömülü..çarşafım üzerimde..sadece ben ve ben..

    yazık ulan..ben de gerçekten bulduğunu sandığı anda, henüz hala temiz ve saf olduğu anda bulsaydım ya aşkı? ne olurdu sanki tüm bunları yaşamasaydım? benim ona taptığım gibi, o da bana değer verseydi ne olurdu? yazık..neyim ekgib benim, sokaklarda, caddelerde, hiç bir riya ve tereddüt olmaksızın, mutlak aşkın şarabından içerek gezen şanslı çiftlerden? neyim ekgibti ki olamadım onlar gibi hesapsız ve tasasız? neyim ekgib ki gerçekten sevdiklerim bir türlü sevemedi beni?

    yazık..paramparça oldu hayatım... ve bir tarafı hep yalan-dolan..
    Tümünü Göster
    ···
  11. 461.
    +8
    vizeler yaklaşıyor..

    okulda 2 ayı devirdik sayılır,

    o döneme şöyle dönüp bir baktığımda, hikayemizin ilerleyen bölümlerini etkileyecek 2-3 olay görüyorum sadece, benim bütün entrika yaratma ve kendi kendime tehlike oluşturma çabalarıma rağmen, henüz kontrol dışı bir durum oluşmuş değil..ama sınıra yaklaşmaya başladığımı hissediyorum.. belki de bu vize arası herkesin soluklanması için iyi bir fırsat olur..

    alper tarafından eski şehire davet edildim, vizeler sonrası arkadaşlarına gidecekmiş.. illa gelmemi istiyor, bilim bakalım kadroda kim de var? *

    ancak bu davetin ardından aramızda geçen bir muhabbet neticesinde bazı şeyler gün ışığına çıktı ve davetin geçerliliği şimdilik benim açımdan sorgulanır duruma geldi,

    oraya birazdan gelicem,

    önemli sayılabilecek bir olay daha, necatinin serhat ve arkadaşlarından büyük ölçüde koparak bana yanaşması.. yurtta zaten bizim grubumuzla beraber takılıyor, hani her batak masasında, her uzun eşşek sırasında, her rakı sofrasında beraberiz, ama okulda kankileri o zamana kadar serhatlardı malum..

    önceleri bu durumu biraz yadırgayıp "acaba bilerek bana yaklaşması için onlar mı yolluyorlar?" diye düşündüm ama sonra necatiyi yeterince tanıdığımı düşünerek böyle bir şeye asla alet olmayacağını anladım ve baştaki düşüncelerimden utandım..ya, şimdi bu çocuk da yalnız anlatabiliyor muyum? sınıfta böyle kafa dengi, oturup lak lak edebileceğin adam pek yok..o yüzden o da ne yapsın işte, bir grupla takılıyorum, bozmayayım bari, mi dedi ne yaptı, bir süre onlarla gezdi tozdu biliyorsunuz.

    ama nihayetinde serhat ın yavşaklıklarına dayanamadığını düşünüyorum.. ulan o adama kim katlanabilir ki zaten? sinsi yılan..

    dediğim gibi, başlarda biraz çekinceli yaklaşsam da sonradan necatiye kucak açtım.. artık okuldaki kanka-muhabbet edilecek adam kontenjanımı da o dolduracak..hem ebru da biraz rahat eder, kızı resmen erkek ettim,bir ara benim yüzümden iddia filan oynamaya başlayacaktı, fener maçlarının birini bile kaçırmıyordu, ki sırf konuşulacak bir konu daha olsun * hani derler ya, "hem analık hem babalık ettim" filan diye..hah işte, ebru da bana hem kankalık hem de sevgililik ediyordu bu zaman kadar.. şimdi üzerindeki yük biraz azalabilir, artık futbol konuşmak zorunda değil *

    necatinin gelişi kısa vadede iyiydi ama ilerleyen zamanlarda beni oldukça müşkül durumda ve kararsız bırakacak bir takım zorluklar da yaratacaktı.. beklenmedik duygusal dalgalanmalar yaşayan bir tek ben değildim anlayacağınız... gönül işleri karışacak..

    alper çok iyi çocuk hep dediğim gibi, ama onun da kötü bir huyu var, keşfettim..
    sanırım tamamen sahip olduğuna inandığı insanlara karşı biraz hoyrat ve hor davranıyor, ilaydayı benim yanımda bile bir iki kez örseledi.. kızı eziyor.. valla ben utandım..
    çıkıyorlar ama pek sevdiğini sanmıyorum, duygusal durumları ebruyla benden çok daha zayıf olmalı.. gene halime şükretmeliyim..

    sonra sınıf var birde.. lanet sınıfım..

    artık evimin erkeği (ebrunun erkeği) olmamdan da mütevellit, bana karşı genel bir sıcaklık var, ne bileyim, herkes gülümsüyor filan..ee artık sapımız var ya, herhalde "eh bu da güvenilir bir erkek, düzgün bir çocuk demek ki, öyle olmasa bu kızın onla işi ne?" filan gibisinden düşünüyorlar ki kızlar filan gayet paylaşımcı bana karşı..e ben de zaten dönem başı aldığım kararla beraber herkese pozitif davranıyorum..

    ama unutmadım.. unutmam..

    tolga ve nilay ı buluşturacağız.. ebruyla anlaştık.. ebru artık nilaya karşı öyle pençelerini çıkarmış bir halde değil.. hatta tam tersi, arada kendi kendilerine konuşup gülüşüyorlar bile..

    ceren kaltağının rahatsız edici bakışlarına maruz kalıyorum bazen.. umursamamaya çalışıyorum ama gözleri "ebrunun da üzerinde tepindin mi?" der gibi bakıyor sanki.. sana ne lan.. yarağım..

    ayşen-ozan devam... sürpriz gelişmeler de bizi bekliyor... insan beşer, elbet şaşar... beter olun...

    bacaklarım iyice açıldı, zaten sporcu geçmişimden ötürü bir potansiyeli vardı, şimdi daha da iyi durumdalar, 1.90 yüksekliğe tekme savurabiliyorum.. uyarayım dedim *

    ayşegül tarafından kafeye davet edildim.. gittim, bir şeyler içtik.. konuştuk gene.. gözlerimin içine bakıyor, gözlerime bakarken gözlerinin içi gülüyor.. acaba fazla mı ileri gittim?..

    ceyda bana karşı, pek de gibimde olmayan belli belirsiz bir tavır takınmakta.. iyice artist oldu böyle, sınıfta filan, göz süze süze, salına salına yürümeler, acayip bir havalarda,
    bu da bir çeşit savunma pgibolojisi sanırım,

    beyler, eğer fazla güzel olmamasına rağmen fazla havalı bir kız varsa etrafınızda, emin olun ki bir yerlerden kuyruk acısı vardır, hani bunu ceyda ile benim durumum için söylemiyorum, daha orada kuyruk acılık bir şey olmadı da, genel anlamda konuşuyorum..

    bu kızlar, böyle havalı davranarak kendilerine bir çeşit savunma sistemi kuruyorlar, kendi kendilerini "o kaybetti aslında hıhh" düşüncesine inandırmaya çalışıyorlar..(diye düşünüyorum)

    ebruyla oynaşırken, minenin arkadaşı elifi gördüm bir gün bahçede, öylesine, soğuk bir selam verip, yanımda kız olmasına rağmen inadına gereksiz samimiyette hal hatır sordu..

    ebru da "bu kim tsigalko?" diye sordu tabi haliyle sonradan o gidince,

    "bir arkadaş işte ya" dedim,

    "senin de tanımadığın yok ha" deyip inceden kafama taşı attı.. aldırmadım, gülümsedim..

    işte zaman böylesine akıp gider, ve ben, sınırlarını kestiremediğim bir mayın tarlasında oradan oraya sarsak adımlarla ve bir sarhoşun keyfi, umursamazlığıyla savrulup giderken,
    alperle bizi tamamen yakınlaştıracak olayların başlangıcı olan o ilk konuşmayı yaptık bir gün kantinde..
    panpalar, bu gecenin son partını da birazdan gireceğim, epey yazdım gene, bu gecelik yetsin.
    klagib cuma günlerinden biri, alt sınıfla dersim, ve ayşegül-ceyda ikilisiyle imtihanım var..

    musti bey ilk bloğu bitirince alperle ikimiz kantine indik, oturduk lak lak ediyoruz, bu gene parti marti işlerinden bahsediyor, öyle genelde filan konuşuyoruz,

    neyse sonra bir ara bunun gözler benim arkamda, giriş kapısının olduğu yöne doğru bir şeye kitlendi gibi oldu, gözleriyle epey izledikten sonra, benim de ona soran gözlerle baktığımı görünce güldü,

    boynumu çevirip şöyle bir bakınca, uzun sarı saçları dalgalana dalgala salınmakta olan uzun boylu, düzgün fizikli bir kızın ilerdeki bir masaya doğru ilerlemekte olduğunu gördüm..

    olay şu ki masadakileri tanıyorum..
    kızı da öyle..

    mine, pastırma sıcaklarından faydalanırcasına, hala bende olan resmindekine benzer, beyaz ağırlıklı, yer yer renkli, desenli, ama vücuduna daha iyi oturan yazlık bir elbise ile bir zamanlar benim de aynı masayı paylaştığım arkadaşlarına doğru gidip yanlarına oturdu..

    vay anasını be..hepten güzelleşmişti..bu saatte ne işleri vardı ki bunları okulda?..masaya oturdu, saçlarını rahat bir tavırla ensesinden uzaklaştırdı, arkadaşlarına gülümseyerek onlarla lak laka başladı.. masaya oturana kadar, karşımdaki alperinkiler de dahil olmak üzere en az 10 çift gözün onu izlediğini umursuyor gibi görünmüyordu, yakıp geçmişti kantinin orta yerini..

    yeniden alpere döndüm, gülerek konuştu,

    "bomba hatunmuş be abi * "

    "öyledir.." dedim buruk bir gülümsemeyle.. kafamda milyonlarca düşünce çarpışırken, onlarını ayna gibi yansıtmakta üzerine rakip tanımayan yüzüm, kimbilir nasıl bir ifadeye büründü ki, çocuk yeniden konuşmak zorunda hissetti kendini,

    "tanıyor musun abi? sen yazılıyorsan bilelim yani :p" deyip yarı şaka yarı ciddi ağzımı aradı..

    ben, hala dalgın dalgın gülümseyerek, "tanıyorum..:)" dedim..

    "hıı * tamam, sen önce gördüysen bize çekilmek düşer babaa"

    tuhaf bir his içimi kavururken, alpere bakıp yeniden buruk bir gülümsemeyle içimden geçenlerin bir kısmını dillendirdim,

    "aslına bakarsan.. eski kız arkadaşım.."

    gözleri irileşti, mineye tekrar kaçamak bir bakış attı, sonra,

    "oo..vay be abi... olsun ya, ayrılık olur yani.. sana kız mı yok :p"
    diyerek yarı hayret yarı teselli içeren bir şeyler geveledi..

    muhtemelen terk edildiğimi düşünmüştü.. varsın öyle düşünsün... terk edenin, hem de elle tutulur hiç bir sebep olmaksızın, ben olduğumu bilse, tepkisi ne olurdu acaba..ama bu tarz şeylerle övünecek biri değilim..

    "eyvallah kardeşim.." dedim aynı dalgın tonla..

    sonra bu durdu biraz, ve aslında uzun süredir beklediğim, ama artık sorulabileceğini unuttuğum o soruyu sordu,

    "ee abi, senin şu an kız arkadaşın filan var mı peki? pek konuşmadık derin mevzuları * " dedi..

    nihayet derin mevzular konuşacak kadar rahat hissediyordu demek ki kendini yanımda..iyi, arkadaşlarım yanımda rahat hissetmeliler..

    ama peki ben şimdi ne cevap verecektim bu soruya?

    "yok" desem, ebruya ayıbın ve şerefsizliğin allahı olmaz mı?

    "var" desem, bu çocuk bana "e baba o zaman sen elli tane kızla böyle, ne ayaksın?" diye sormaz mı?

    ne demeliydim lan?

    yutkundum.. şöyle bir yüzüne baktım alperin, ne kadar tanıyordum onu?.."var" cevabını kaldırabilir miydi?..
    Tümünü Göster
    ···
  12. 462.
    +11
    ilişkiler,

    sürekli bir gelişim, ve değişim halindedir..

    bir süre önce can ciğer olduğunuz, yediğinizin içtiğinizin ayrı gitmediği dostlarınızdan, bir anda, bir sebepten ötürü, ya da zamanla, pek çok sebepten ötürü soğuyabilirsiniz,

    çevrenizde olmasına rağmen aylarca, yıllarca dikkatini çekmediğiniz birisinin dikkatini çekebilir, umursamadığınız birini de umursamaya başlayabilirsiniz..

    insanlar arası ilişkilerinize bazen yenileri eklenir,
    bazen, bazıları eksilir..

    bazısı, şekil değiştirir,

    bazısı kuvvettlenir, gelişir..

    tıpkı yaşam gibi.. ölüm, doğum gibi.. büyüme gibi.. güzelleşme gibi.. çökme gibi..

    ilişkiler, sanal, manevi olgular gibi görünmelerine ve onları elle tutamıyor, gözle göremiyor oluşumuza rağmen,

    aslında etrafta gördüğümüz pek çok nesneden çok daha gerçek, yaşayan pek çok organizmadan çok daha canlı, herhangi bir diferansiyel denklemin 3. derecesinden çok daha kompleks ve karmaşık "varlık"lardır.

    zaten epey gecikmiş olan o soruyu bana sorduğunda, yaklaşık iki aydır günümüzü gün ettiğimiz, şimdilik sadece "iyi gün dostum" diyebildiğim alper ile aramızdaki ilişkinin * çok kritik bir sınırı geçmek, ya da o sınırda ölmek üzere olduğunu düşündüm.
    yalan mı söylemeliydim acaba? yeterince yalan söylememiş miydim peki etrafıma?

    aslına bakarsanız bir süredir nefes aldığım her saniye yalan.. bütün gülümsemelerim, bütün düşüncelerim, bütün davranışlarım, hatta bütün hüzünlerim, yapay, yapmacık..

    kendim hariç herkesi inandırmayı başardığım yalanlar..

    alper az önce sorduğu, ama saniyelerdir cevabını alamadığı basit sorunun yanıtını bekliyordu..

    bu tarz sorular karşısında fazla beklemek iyi değildir, insanlar uydurduğunuzu düşünebilir.. sevgiliniz varsa, vardır. yoksa, yoktur.. ortası sazan.avi den başka bir şey değildir, onu da duyan, anlamak istediği gibi anlar.

    duyacaklarından sonra benden nefret edebileceği olasılığını da hesaplayarak, yalan söylemenin son derece büyük bir onursuzluk olacağı bu durum karşısında gerçekleri döktüm dudaklarımdan,

    "var.. gibi.."

    alper sessizliğimin ardından gelen bu garip yanıtımın ardından şaşırmış gibiydi, şimdi bana "nasıl yani?" diye soracaktı,

    "nasıl yani? gibi derken? * "

    güzel.. muhabbeti istediğim konuma getirebilmem için doğru sorulara ve uygun soru cümlelerine ihtiyacım vardı.

    "var..ama nasıl desem.. seviyor muyum, sevmiyor muyum, seviyorsam nasıl sevmiyorum, sevmiyorsam neden sevmiyorum.. karışık bir durum biraz.."

    şimdi ya ceydayı kastettiğimi düşünecekti ya da "kavgalı mısınız?" filan diyecekti muhtemelen..

    "hımm.. aranız filan mı kötü?" dedi, yüzü ciddileşmeye başlamıştı.. beklediğim cümleleri sıralamaya devam ediyordu..

    "yoo..ya ben sana bir şey söyleyeyim mi, ben esasen öyle aşk-sevgili vb. olaylara da pek inanmıyorum yani.. evet, sevgilim var, hatta seviyorum da belli bir açıdan bakınca..ama yok kardeşim.. yani, o duygu, o duygu değil.."

    kafası biraz karışmış olmalıydı..bir şey diyemeyecek ve ben tekrar konuşacaktım..

    ...

    tıpkı beklediğim gibi sessiz geçen bir kaç saniyenin ardından tekrar lafa girdim,

    muhtemelen artık benden nefret ediyor, "ulan amk madem takıldığın kız var, ne diye ceydaya ayşegüle bilmem neye yavşıyorsun birde, umut veriyorsun o.ç!" diyordu içinden.. eğer tekrar lafa girmezsem, bir kısmını dışına da vurabilir diye düşündüm ve muhabbette yeniden mağdur taraf olmamı sağlayacak olan manipülatif cümlelerimi sıralamaya başladım..
    şarkı verek, bugün neşeliyim hareketli olsun,
    http://fizy.com/#s/3ou7on

    "..kardeşim, ben de sevdim zamanında..ama zütüme kazığın girdiğiyle kaldım afedersin..ben neler kurdum, neler düşündüm, neler yaşadım kendi hayal dünyamda, ama bu karşı tarafın gibinde bile olmamış..oynadı benimle..bana umut verip son anda direksiyon kırdı, başkasına gitti..resmen yarıştırdı beni elalemle..sonra da mağlup ilan etti..şimdi ben nasıl aşka, sevgililiğe filan inanayım?.."

    sessizlik sürdü..ve ben, kendimi tamamen "parrdon abijiimm" moduna sokacak olan son etkileme cümlelerimi de masaya boşalttım,

    "sen, muhtemelen yok sanmışsındır, haklısın, malum, pek sevgilisi olan bir adam gibi değil davranışlarım..kızlarla filan..ama ne yapayım alper? heralde ben de böyle tatmin oluyorum artık.."

    bir nevi şey demek istemiştim, hani "tamam küfret, haklısın ama elimde değil"...

    küfretse haklıydı..sen adamın tayfasına gir, oradan kızı ayart, yetmesin bir de kenarda köşede duran başka bir kızı ayart,
    o ikisini kapıştır, o da yetmesin, adamın seni soktuğu, ya da beraber gittiğin her ortamda tanıştırdığı kızlara karşı samimi ve ekstra arkadaş canlısı davran..ve tüm bunları manitan varken yap..adamın zütünden kan alırlar kamill kaaann...

    ben, "acaba ne tarz bir posta koyacak?" diye bekliyordum artık,

    benim kendimi haklı çıkarmaya ve acındırma çalışan cümlelerimin dökülüşü sırasında, gözlerini masaya çevirmiş..soğukkanlılığını yitirmeksizin dinlemişti..sessizli biraz daha sürdü..sonra gözlerini masadan kaldırdı, yüzü, o güne kadar görmediğim ve öyle bir tipten görmeyi beklemeyeceğiniz kadar ciddi ve asık bir hal almıştı.."aha geliyor kalay"..

    ve sonra beni çok şaşırtan o sözleri söyledi..

    "anlıyorum abi..desene, sen de benim gibisin... "

    buyur?

    bunu beklediğimi söyleyemeyeceğim beyler... "sen de benim gibisin?" ne demekti ki?

    "öyle mi?" dedim, şaşkın bir şekilde..

    "aynen" dedi.."biz senle hiç konuşamadık demi abi?..ne zamandır takılıyoruz ama..oralara gelmedi mevzular.." buruk bir şekilde gülümsedi..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Yerimi bilmek için entry giriyorum amk
      ···
      1. 1.
        0
        Gir tcmaci panpa
        ···
  13. 463.
    +7
    "konuşuruz kardeşim, bu zaman kadar konuşmadığımız hata"..gülümsedim, tehlike geçmişti..hatta tehlike geçmek şöyle dursun, rüzgar sanki benden yana dönecek gibiydi, ama neden bahsettiğini hala tam anlayamamıştım o sözleriyle..sustum ve onu sözlerini sürdürmek zorunda bıraktım,

    "ne bileyim ya, pek anlatmak istediğim tarzda şeyler değil, yanlış anlama abi sana güvenmediğimden değil, daha çok şey diye düşünüyorum, hani, "insanlar bunu niye dinlemek istesinler?" sonuçta benim kötü anılarıma katlanmak zorunda değil herkes.."

    "ben dinlerim kardeşim" dedim, sesimdeki heyecan ve hevesi zorlukla bastırarak..lan, resmen mutlu olmuştum..hem de öyle böyle değil, beklemediği anda hediye alınmış bir çocuk gibi..

    başkasının acısından mutlu olmuştum..

    bir başkasının, bana benzer bir acı çekmiş olmasından mutlu olmuştum.."sen de benim gibisin" demişti değil mi? evet..demek ki onun da yaşadıkları da benimkiler gibiydi..

    kendimi, tesadüfen kayıp kardeşine kavuşan bir gezgin gibi hissediyordum..

    sevgili var-yok, ceydaymış, bilmem kimmiş, alper kızar mıymış, arkadaşlığımız bunu kaldırır mıymış felan filan, bütün sorular yalan olmuştu..

    arkadaşlığımızın bunu kaldırmaması ya da zarar görmesi şöyle dursun, onu daha da kuvvetli hale getirebilecek bir durum söz konusuydu..

    bu paralelde konuştum bende,

    "ben dinlerim... hem yok öyle yağma!, sadece iyi günlerde yanında ol, efendim işte gezerken dolaşırken eğlenirken arkadaş olduğunu hatırla filan..kardeşim, asıl böyle şeyleri de konuşmak lazım ki o arkadaşlığın kıymeti olsun aq..yoksa iyi gün dostu olmaya ne var? demi aq?"

    "eyvallah baba büyüksün * ..seni de dinlemek isterim.."

    "konuşuruz kardeşim, hepsini konuşuruz... güzel bir mekan var bildiğim, bu hafta sonu disko yerine, bar yerine oraya gidelim, hem kafaları çekelim hem dertleri, eski acıları itelim, ittirelim aq.."

    "olur, var mı öyle sakin mekan?"

    "var var, kralı var hemde ;)" elimi omzuna attım..

    bu güne kadar arkadaşlar, dostlar, hatta kankalar edinmiştim (bazılarını da kaybetmiş)

    ama ilk defa bir kader ortağı edinmek üzereydim..

    benim ve arkadaşlarımın kederlerine de, sevinçlerine de artık iyice alışkın olan klagib pub umuzun bu hafta yeni bir konuğu daha olacaktı,
    ve o masada bu kez, ilk kez, birbirini gerçekten anlayabilen, çünkü aynı acıyı yaşamış iki adam konuşacaktı..
    http://fizy.com/#s/1aj5ck

    o gece..yani, cumartesi gecesinden bahsediyorum, sorumlukların bir kısmı halledilip, bir kısmı da kenarıya atılmış şekilde, hayatımda ilk kez o derece sabırsızlanarak biriyle buluşmuş * ve benim için artık okulum kadar (hatta ondan daha fazla) tanıdık ve sıcak olan pub a demiri atmıştım..

    ben muhabbeti ağırdan almayı severim, mevzuları bir viraj gibi düşünürsek, virajı hep en dıştan, geniş almayı seven bir adamımdır * * ..o yüzden çoğunlukla rakı masalarını tercih ederim ve o masadan 6-7 saatten aşağı ve bir 35 lik ayarında içmeden de kalkmam..

    ama o zamanlar daha rakı masası kuracak kadar taşağım olmadığı için pub da bira hamallığı yapıyorum..ha, şikayetçi miyim? hiç değilim..

    gene ağırdan aldım, aldık, muhabbeti..dersti, okuldu carttu curttu derken, 3. biranın ortalarında, kafalarımız fondötenini sürüp rimelini çekmeye başlarken, biz de malum mevzuları masaya çarpmaya başlamıştık..

    biraz ben anlattım önce, ona yolu açmak babında,

    yaşadıklarımı paylaştığım (tolga gibi) ya da ona birebir şahit olan (okan gibi) herkes şaşkına dönmüş ve teselli çabasına girişmişti..
    ama alper öyle yapmadı.."anlıyorum abi" dedi.."anlıyorum.."

    anlıyordu..
    damdan düşenin halini, damdan düşen anlıyordu..boş tesellilerde, edebiyat oyunlarında değildi..çünkü hiç bir merhemin, bir zamanlar açılan o yaraların izini tamamen kaldıramayacağını biliyordu.."geçer be abi" diyordu.."geçer"... bir şekilde geçer..kasmaya, kafa yormaya gerek yok, biz paylaşalım yeter..

    ben hikayemin bir kısmını (ve 3. bardağımı) bitirip arkama yaslanmışken, o başladı benim buyuruma gerek bırakmaksızın..

    "2 sene abi.." dedi.."tam iki sene..birinin gerçekten senin olduğunu ve gelecekte yaşayacaklarınızın hayalini, planını kurarak geçirdiğin kocaa iki sene.."

    2 sene mi?

    oha..lan 2 ay bile benim ömrümün 1 yılını gibmeye yetmişti..vay aq..çok dolu bir sandığa çarpmıştım anlaşılan..

    sözlerini desteleyen mimiklerimle baktım yüzüne, "anlat paşam, durma" dercesine..

    anlattı..
    Tümünü Göster
    ···
  14. 464.
    +8 -1
    "lise ikide, sınıflar karma olunca tanıştık abi biz..benim görmüşlüğüm vardı zaten onu, hazırlıktan beridir dikkatimi çeker dururdu ama, çocuktuk o zamanlar daha malum..işin ciddiyetinin farkında değildim, ya da olmak işime gelmedi."

    lise aşkı..yaşamadığım ve asla yaşayamayacağım bir şey..daha ilk cümleden, bu adama öğreteceğim kadar, ondan öğreneceğim şeylerin de olduğunu anlamıştım..hikayesini dinlemek için, o yarım kafayla bile sabırsızlanıyor, "hızla anlat amk" dememek için kendimi zor tutuyordum..

    ben, muhabbeti geniş ve uzun seven adam... sabırsızlanıyordu..

    anlattı..pek hızlı olmasa da, sonunda sabırsızlığımı ve açlığımı gidecek şekilde, şaşırma ve belki de "ulan halime şükür" dedirtircesine anlattı..

    ilk defa birinin hikayesinden bu derece etkileniyor ve kendi halime, yaralarıma şükür ediyordum..

    kılıç, beni kesip geçmişti..tamam, epey ağır, epey derin kegiblerdi..ama karşımda bağrına mızrak saplanmış bir adam duruyordu resmen..

    şimdi neden onun "benden daha aktif ve daha girişken bir binimsi" olduğunu anlayabiliyordum..çünkü o daha kötü incinmişti..

    dünyanın kuralı bu muydu beyler?

    kızlar, erkeklerin hayatını giber..bilerek ya da bilmeden..erkeğimiz yaralanır..gurur yapar, hırs yapar..

    sonra erkekler, kızların hem hayatını, hem de kendisini giber..kızımız yaralanır..guru yapar, hırs yapar..

    sonra o kızlar, başka erkeklerin hayatını giberler..bu kez bilerek... başka masum bir erkeğimiz daha yaralanır..gurur yapar, hırs yapar..

    ve sonra başka bir masum kızımı..

    başka bir masum..

    başka bir tane daha..

    alın size kısır bir döngü..

    tavuk mu yumurtadan çıktı? yoksa yumurta mı tavuktan?

    önce onlar mı başlattı bu savaşı, bu kan davasını..yoksa biz mi?

    horoz, polemiğe girmez, giber geçer..

    kader, sizi dinlemez, olur biter...
    akşamüstü mesaisi bu kadarlık olsun,

    alperin hikayesini gece 02.00 gibi gibi paylaşacağım.. ondan sonra da hikayeyi biraz hızlandırıp ileri sarmayı düşünüyorum gene..amk 2 aydır yazıyorum neredeyse, daha 1.5 yıla gelemedim.. oralara geliriz ;)
    storm bu arada şarkı çok hoşmuş, playlistime ekledim ;)
    takip eden panpalara selamlar,
    dün gece yine kontrolüm dışında gelişen aksiyonlardan ötürü dönme fırsatım olmadı sözlüğe,
    kahvaltıdan sonra geceki bölümü atmaya başlayacağım, görüşürüz *
    başlayalım,
    http://fizy.com/#s/1ah2i1

    .."rüya gibi bir yıldı"..dedi gözlerini açık tutmaya çalışarak..

    "hala kendime soruyorum, acaba gerçekten ben mi yaşamıştım o anıları..sahiden benim hayatımın parçası mıydı tüm o sonsuz huzur ve mutluluk.."

    klagib bir aşk hikayesi gibi başlamıştı alper ve sinem in hikayesi de..hani şu hepimizin başına gelen türden..

    oğlan kızı görür..vurulur... kız oğlanı görür..hoşlanır..

    oğlan, sayısız manevra yapar, döner durur, sevdiğinin kalbini çalabilmek için..kız hayır demez ama, nazlıdır..maşuktur..

    bülbülün gülün, pervanenin mumun etrafından dönüp durduğu gibi döner... biricik sevdiğini, nasıl yapsam da etkilesem diye kendi kendini yer..

    nihayetinde, iki aylık bir kur ve flört döneminin ardından çıkmaya başlarlar..

    en sağlam ilişkilerin ve en büyük aşkların, lise sıralarında başlayıp evliliğe ve sonrasında da birlikte yaşlanmaya giden birlikteliklerin olduğu söylenir..doğrudur..etrafımda böyle 1-2 örnek var mesela..lise aşkları, evlenmişler..benim kadar çocukları var..

    allahım ne büyük bir mutluluk! ne büyük bir talih..ne güzel bir yazgı..

    hiç bir sorun yaşanmaksızın, aşk dolu geçen bir yılın ardından, alper de böyle düşünüyordu..evlenecekti bu kızla..küçük bir çocuğun büyük kalbi, çoktan seçmişti bile hayatının kadınını..

    üniversitelerini de beraber, en kötü ihtimalle aynı şehirlerde okumakta anlaşmışlardı..hiç ayrılmayacaklardı birbirlerinden, lise sıralarında başlayan bu aşk, üniversiteye de taşınacak, oradan da bir nikah masasında resmiyet ile taçlanacak ve çok uzakta bir zamanda, yine beraber aynı yastıkta, aynı yatakta nihayet bulacaktı..

    "el ele ölürdük biz" dedi alper.."üniversiteyi..evliliğimizi, yaşlılığımızı, ölümümüz bile düşünmüştük beraber..çocuklarımızın adını koymuştuk ve kesinlikle bir bahçesi olacaktı evimizin..koşup oynayabilsinler diye.."

    masal gibi bir lise aşkı..masal gibi bir hayatın giriş paragrafı..

    alper parlak bir öğrenciydi..hemde epeyce..kız da onun kadar olmasa bile başarılı sayılırdı, ne de olsa "kızlar çalışkandır" * ..
    beraber çalışmışlardı..
    beraber gezmiş, beraber kurmuşlardı düşlerini
    beraber yemiş, beraber içmiş,
    sevişmişlerdi..o yaştaki iki çocuk ne kadar sevişebilirse işte..

    ve ellerinden geldiğince beraber geçirmişlerdi o yazıda..

    ayrılamazdı onlar, kavga bile edemezlerdi..peri masalları bile hüzünlü kalıyordu artık aşklarının neşesi yanında..
    hayalleri ve gelecek idealleri azalmaksızın, aksine daha da artarak geçmişlerdi son sınıfa..

    hani hep böyle imrenilen çiftler olur ya,siz yalnızlığınızın ya da kalabalık melankolilerin içinde boğulurken nasıl olur da bu derece sorunsuz ve mutlu olduklarına anlam veremez, içten içe hem kıskanır hem takdir edersiniz.. işte onlardan biriymiş alper ve sinem..

    ben göremedim tabi, mezun olmuştum artık, yoksa o yıl artık okulun bahçesinde de onlara sık sık, el ele rastlaya bilirmişim..

    en azından başlarda..

    hayatınızın kontrolünü sağlamak, sadece sizin bilek ve beyin gücünüze bağlı, elinizde olabilen bir durum değildir beyler.. bunu daha önce konuşmuştuk..
    siz hiç bir şey yapmıyor olsanız bile, hayat ve insanlar sürekli akmaktadır etrafınızda ve onların en ufak bir hareketi bile sizin hayatınızda çok büyük değişimlere sebep olabilir.."kelebek etkisi" dedikleri bu olsa gerek..

    ve yiğit in babasının yaptığı küçük bir karar değişikliği de, alperin hikayesini, dolayısıyla da benim hikayemi tamamiyle etkileyecek bir kuvvet oluşturmuştu.. adamcağızın sebep oldukları hakkında en ufak bir fikri olduğunu bile sanmıyorum..

    peki kim bu yiğit diyeceksiniz.. nereden çıktı bu çocuk?
    maalesef adı gibi yiğit bir adam olmadığı kesin.. hatta yiğit olmaktan çok uzak, bildiğin huur çocuğu...

    yiğit, alperin siteden arkadaşı,
    lisenin son yılına kadar özel okulda okuyan, ancak daha sonra babası rıfat beyin kararıyla (bu kararda etkili olan neydi bilmiyorum, millet tam tersini yapar halbuki..) son yıl için bizim okula geçiş yapan, zengin züppesi ve tehlikeli derecede yakışıklı bir çocuk..

    her zengin züppe olacak diye bir şey yok tabi, olayı türk filmlerine çevirmek değil amacım..ama yiğitin, para ve şaşa ile her istediğini elde edebileceğini sanan megaloman ve bencil bir yavşak olduğu konusunda hiç şüphem yoktu hakkında dinlediklerimden sonra..

    "abi, adamı ilkokuldan beri tanırdım.. hiç bir zaman en iyi dostum olmadı ama sorunsuz olarak anlaşabildiği ender insanlardan biriydim.."

    "kardeşim birinin seninle sorun yaşaması çok zor zaten, şeker gibi adamsın" deyip cesaretlendirdim onu.. çünkü hikayesinin acılı kısımlarına gelmek istediğimi hissediyordum..bir zamanlar, kendiminkini anlatırken epey zorlanmama sebep olan acılar...

    "eyvallah kankam.. eyvallah..ya şimdi bu çocuğun ailesinin maddi durumu oldukça iyiydi, zaten özel ilkokul lise özelde okudu hep..ta ki o son seneye kadar işte.. rıfat amca kızmış sanırım buna, biraz burnu sürtsün diye bizim okula aldırmış sanırım.. emin değilim..aq adama bak, bizim züt yırtarak kazandığımız anadolu lisesine ceza olarak geliyor.."

    ":) o zaman rıfat amcanın taşşakları baya büyükmüş alperim"

    "öyle olmalı.. neyse işte, bu herif.. ulan küçüklüğünde bile puruzdu.. arsızdı..sitedeki çocuklar arasından bir tek benle anlaşabiliyordu dediğim gibi.. diğer çocuklar ya gıcık oluyor ya da korkuyordu bundan.. çünkü biraz piskopatlık da var muallakde.. neyse..bu arada beni evlerine çağırırdı, annesi ve annem epey sevinirdi malum muallaknin doğru düzgün arkadaşı yok.. dıbına koduğumun çocuğunun oyuncaklarına hala bu yaşımda imrenirim lan... tanıdığım çoğu insan daha ne olduğunu bilmezken, adamın playstationu filan vardı.. star wars oyuncakları filan.. uzay gemileri.. action manlar... tabi bunlar hep ilk okul zamanı..o zamanlar oyuncakların en iyisine sahipti.. gibi kalkmaya başlayınca da kızların en iyisine sahip olmak istedi.."

    hımm.. sanırım hikayenin gidişatını çözmeye başlıyordum..
    "oldu da.." diye devam etti..

    "liseden sonra çok fazla görüşemedik.. taşınmışlardı, babası dubleks almış mudanyada..bir kaç kere beni de davet etti..bir iki kere de bursa merkezde denk geldik öyle..abi, adamın yanında her seferinde başka kızlar, başka başka tipler.. ulan biz de lisede okuyoruz da, bizim lisede hiç öyle kız yok aq? benim de sevgilim var, ama bildiğin küçük kız işte..ben de çocuğum sonuçta..ama bu herif de, yanındakiler de resmen üniversiteli gibi, utanmasam abi-abla diyicem lan..bu muallaknin üzerinde caka kıyafetler, bir de çok mu jilet sürdü ne yaptı, suratta hafiften sakallar, cücük mücük.. david villa gibi geziyor bin.. kızlar desen, saçlar perma, bilmem ne, makyaj.. bildiğin küçük kadın hepsi.. muhabbetler desen, takınılan mekanlar desen..bir acayip..eve çağırdığı seferlerin birinde hatunu gözümün önünde gibiyordu resmen..bir tuhaf yani ilişkileri, hayatı, anlayışı.. hepten garip ve arsız bir adam olmuş"
    Tümünü Göster
    ···
  15. 465.
    +7
    zenginlerin dünyasını tarif etmeye çalışıyordu..ama o dünyanın öyle olmadığını biliyorum (şimdi kendim de zengin oldum için :p) sadece kötü bir örnekle karşı karşıya o kadar..

    sonrasında olanları onun ağzından anlatmaya çalışmayacağım çünkü denemeye çalışıp da beceremeyeceğimden korkuyorum..en iyisi benim ağzımdan dinleyin siz..

    çünkü böylesi daha iyi olacaktır, keza ben onun kadar dramatize etmeyi beceremeyeceğimi biliyorum, böylece sizleri de kasmamış olurum..o masada, muhabbetin bu kısmından sonra defalarca gözlerim doldu aq..adam karşımda neredeyse ağladı.. sonra güldü.. sonra tekrar buruştu yüzü..5er biradan sonra zaten iyice kadayıfa dönmüştü.. alperi ilk ve son kez öyle gördüm diyebilirim.. çok ama çok ağırdı yaşadıkları.. ikiz kuleler gibi heybetle yükselirken, nereden geldiği belirsiz bir darbeyle enkaza dönmüştü hayatı..
    http://fizy.com/#s/1ah2hx

    yiğit in okula geçtiğini öğrenince elbette onu ağırlamak da bizimkine düşmüştü, eski bir arkadaş olarak..

    yiğiti hemen, fena sayılmayacak olan ortdıbına almış, kendi arkadaşlarıyla tanıştırmıştı, hayatının kadınıyla da tabi..gerçi yiğit de sahip olduğu belli güç ve özellikleriyle kendi çevresini oluşturmakta pek zorlanmamıştı sonradan..

    yiğit ise, kendisine kucak açan ve yıllardan beridir ona katlanabilen ender insanlardan olan bu adamın sahip olduklarına karşı farklı düşünceler ve saplantılar besliyordu..

    ilk kez etrafında, kendi sahip olduğundan daha iyilere şeylere sahip olan, kendisinden daha mutlu görünen birine rastlamıştı..

    nasıl olur da onun olduğu bir yerde, ondan daha mutlu ve ondan daha varlıklı (maddi-manevi) biri olabilirdi?

    sinem e gizliden gizliye kafayı takmıştı..

    kız bir süre dirense de, en nihayetinde çocuğun maddi ve manevi cazibesine karşı koyamamıştı..

    sorun şu ki, alperin tüm bunlar haberi yoktu (en sonunda olacaktı tabi)..
    o, redd in bir şarkısındaki gibi, "dokunup hissettiği kadının ona ait olduğunu" sanıyorken, sinem gizliden gizliye yiğit ile işi pişirmekteydi..

    aşk-ı memnu..

    önce tavırları değişti sinem in..kaymalar oldu..henüz yaş olan karakterinde bozulmalar ve farklılaşmalar oluşuyordu..alper bunu farketse de, sebebini bilemedi ve çok sevdiği için görmezden geldi..

    artık kavga etmiyor değillerdi..ve tahmin edebileceğiniz gibi genelde başlatan taraf sinem oluyordu..yine de alperin umrunda olmadı kendi kırgınlıkları..eh, bunlar ilişkinin tuzu biberiydi değil mi?

    sonra fiziken de değişmeye başladı sinem..giyinişi, yüz ifadesi...

    o brövesini bile çıkarmayan kız gitmiş, yerine gömleğinin üsten açık 2-3 düğmesinin altından içindeki tişörtü (zaman zaman nerdeyse sütyeni) görünen kız gelmişti,

    hayatında krem bile sürmemiş olan kız, artık kurallarının sınırlarını zorlar biçimde makyajla geliyordu okula..

    her zaman anlayışlı ve sevecen olan mimikleri, yerini kendini beğenmiş ve soğuk ifadelere bırakmıştı..

    bu değişimler bir noktaya kadar alperin de işine gelmişti "eh, artık koca kız canım, lise son..dişiliğini farketmesi normal" diye kendini avutuyordu..

    ama sevdiği, aşık olduğu kadının böyle gelişimlere ihtiyacı yoktu ki? ondan böyle bir şey istememişti ki? o zaman sinem neden sürekli bir gelişme çabası içindeydi?

    herhalde kendi için..tabi canım..başka ne için olacak ya?

    dış görünüş değişmesi demişken, kızın neredeyse her gün başka kazak ve montla, alperin ne zaman alındığından haberi olmayan yeni bir botla gelmeye başlaması da dikkat çekiciydi..

    geçen yıla kadar sınıfın sıradan ve alper haricindeki kız-erkeklerin dikkatini çekmekten uzak olan kızı, birden bire moda ikonuna dönüşmüş, kız kıza fısırtıların ve erkek erkeğe abaza muhabbetlerinin konusu olmaya başlamıştı..

    "bir tanesine girişmek zorunda kaldım abi tuvalette" dedi, "yıllardır tanıdığım çocuğa kafa göz daldım.."

    onun kabinde olduğundan habersiz şekilde, sinemin iyiden iyiye kısalan eteği ve mükemmel kalınlıktaki bacaklarından bahsediyorlarmış..dahası kalçasını o derece belirginleştirerek yürümeyi ne ara öğrendiği konusunda da epey gır gır yapmışlarmış..

    "neden olduğunu anlayamasam da, kızı kaybetmeye başladığımı hissediyordum abi..bunca zaman, görmek istemesem de, sonunda daha fazla dayanamayıp bu hoşuma gitmeyen değişimlerin sebebini sormaya karar verdim.."
    http://fizy.com/#s/1ah2i5

    bu sırada yiğit, okulun önemli kısmını ele geçirmiş, bir kaç sevgili de değiştirmiş (tabi sinem den haberli ve sırf kamuflaj için) ve okulun yeni çocuğuyken, playboyu olmayı başarmıştı..

    sadece 1 dönem içinde hemde..

    dönem sonu, alper kızı karşısına alıp, o zamana kadar ört bas etmeye çalıştığı bazı şeyleri yüzüne vurmuş, "ben seni bu şekilde sevmedim" diyerek, güya kıza ültimatom vermiş..e nereden bilsin zaten kızın ona posta koymak için bahane aradığını?

    büyük bir kavga yaşanmış aralarında..kız, yaptığı onca huurluk ve arkasından çevirdiği onca şeye bakmaksızın bir de ağır konuşmuş alper e, hor görmüş, küçümsemiş..bizim ki de tokadı yapıştırmış..filmin kopuşu olmuş bu da.

    tabi bu olaya kadar yaşanan zaman diliminde, ilk bir kaç haftaki "namuslu kız" ayaklarını saymazsanız,sinem in aylardır yiğitle gizli gizli buluştuğu hatta bir iki kez evine de gittiğini söylememe gerek yok sanırım..

    yiğit,
    huur çocuğu..

    ama hakkını vermek lazım..çocuğun ağzına şeker vermeyi, bebeğin emziğini nasıl takacağını biliyor..
    ve yine tebrik etmemiz gerekir ki, son derece sıradan görünüşlü, naif bir kızı bile, vamp bir kadına dönüştürmenin gizli formülüne sahip, onu son derece de iyi uyguluyor..

    aslında çok da gizli bir formül değil, değil mi?

    zira mesele gibinizin değil, cüzdanınızın kalınlığıdır çoğu zaman..

    ya da aşkınızın değil, bütçenizin büyüklüğüdür..

    saf kızı, türlü hediyeler, uçuk vaatler ve bin bir türlü beyin yıkama seansıyla, üzerine şu bahsettiğim tehlikeli yakışıklılığının da cazibesini ekleyerek, ne yapıp ne edip kandırmış, ona sahip olmakla da kalmamış, tamamen kendine ve kendi güruhuna benzetmeyi de başarmıştı..

    üstüne üstlük, bunu, o'nu başkasından çalarak, kopararak, yağmalayarak yapmıştı..

    en iyi arkadaşı ve o'na en çok katlanabilen kişiden..

    alperden..
    alper, henüz tüm bunlara sebep olanın yiğit in işgüzarlığı olduğundan habersiz..

    o, kaybettiği aşkına ve nasıl olup da böylesine bir saflık, iyilik timsali sevdiceğinin, tamamen bambaşka birine, hatta ayıptır söylemesi kaşarın tekine dönüştüğüne yanmakta..

    bir zamanlar evlilik hayalleri kurduğu kadın, şimdi sınıfın (ve okulun) abazan muhabbetlerin top 10 listesinde zirveye oynamakla meşgul..

    anlayabiliyorum..

    "bu sinem de ne oldu öyle yauu afet oldu"

    "çok manyak çanak varmış aslında ha"

    "olum çok pis gideri var lan, alper şimdiye gibmediyse bunu hiç bir şey bilmiyorum huhahaha"...

    anlayabiliyorum..

    ama daha da iyi anladığım bir şey var..o da alperin, tüm bunların sebebinin bir başka erkeğe karşı kaybetmesi olduğunu öğrendiği andaki çaresizliği ve çöken özgüveni.. evet..o kısmı çok daha iyi anlayabiliyorum çünkü bu "tam olarak benim yaşadığım şey" işte..

    alperin bunu öğrenmesi ise, benim gibi sinemada görerek değil, bir hastane odasında bizzat kendi kulaklarıyla duyarak olmuş..

    nasıl mı?
    Tümünü Göster
    ···
  16. 466.
    +8
    alper yıkılmıştı..

    her şeyini belirsiz bir nedenle kaybettiğini düşünüyordu..

    ta ki o telefonu alana kadar..

    ikinci dönemin ortaları gibiymiş.. yani alperin sinem i kaybetmesinden yaklaşık 2,5 ay sonra.. yaraları hala kanar ve hiç bir şekilde bandaj tutmazken..

    sinem in kız kardeşiydi arayan..

    "alper abi, ablam hastanede.. sana da haber vermemizi istedi."

    alper daha telefonu kapatır kapatmaz, çantasını, montunu, dersi, geride kalan her şeyi bırakarak, o mart günü, üzerinde sadece gömleği ve ceketi olduğu halde fırlamış dışarı.. öyle okulun duvarından filan atlamamış.. beden dersindeki öğrencilerin şaşkın bakışları ve hocanın "oğlum nereye?!" bağırışına aldırmadan giriş kapısından adeta uçarak çıkmış okuldan..

    hastaneye vardığında sinem in odasını bulması zor olmamış, bir de güzel kalay yemiş kızın ailesinden.. babası neredeyse tokatı çakacakmış.. zira tüm bunların sebebi o sanıyorlarmış (uzun bir ilişkileri olduğundan ve muhtemelen kavgalarından haberdarlar ,bi de kız da onu isteyince..).

    halbuki alper de en az onlar kadar şaşkın ve habersiz..

    o küçük hır gürün ardından önce kız kardeşiyle konuşmuşlar.. kızcağız ağlaya ağlaya anlatmış,

    "ne bulduysa içmiş alper abi.. dolabın üstündeki bütün poşetleri dağıtmış.. vitamin hapı, ağrı kesici, ne bulduysa.. supradin şişesini bile dikmiş.. neden..anlayamıyorum.. benim ablamın bunu kendine yapması için hiç bir sebep yok.. senin yüzünden olduğuna inanmak istemiyorum.."

    alper şok olmuştu..

    sinem intihar mı etmişti? inanılır gibi değil.. hele kendi yüzünden?? mümkün değil..

    ağzına sıçıp giden o değil miydi? intihar etmesi gereken biri varsa o da alper olurdu, eğer biraz daha zayıf karakterli biri olsaydı..

    hem sonra, aylar sonra mı gelmişti aklı başına? peki ya sınıftaki halleri? umrunda bile değildi ki artık kızın? o artık zavallı ezik alperin ulaşamayacağı bir yerdeydi nede olsa.. okulun hit kızlarındandı.. alper onun ayarında değildi ki?

    peki ama neden şimdi onu çağırtmıştı?

    durumun pek hayra alamet olmadığını bilerek ve sinem in kardeşinin de ailesini iknasıyla, nihayetinde, sizin zaten bir kısmını bildiğiniz gerçekleri öğrenmek adına odaya girmiş..
    kızın durumu çok kötü görünmese de alper, çok değil bir kaç ay önce kollarının arasında olan kızı, bu kez hastane yatağında, kabloların, çarşafların arasında görünce fena olmuş..

    "yüzü filan böyle.. bembayaz abi.. defalarca öptüğüm o pembe yanaklar buz gibi olmuş..(buralarda ağlıyordu) dıbına koyayım... ben odaya girince gözlerini açtı.. böyle gülümser gibi oldu.. hemen gelmişsin filan dedi.. gittim sarıldım, kablolarını filan hırpalamamaya çalışarak.. serum bağlamışlar, başka bir şeyler daha var, anlamıyorum nedir ne değildir..bu ağlamaya başladı hafiften..ben ağlıyorum.."

    çok nahoş bir durum gerçekten..

    ama olanların sebebi çok daha nahoş..

    alperle olan bağlarını tamamen kopardıktan sonra, artık dışarda yiğitle buluşmak adına daha fazla zaman yaratmış olan sinem(öyle ki okulda bir araya gelmeye gerek bile duymuyorlar), yiğitlere de fazlasıyla gidip gelmeye başlıyor..

    bu gidişlerin birinde ise biraz ileri gidiyorlar.. aslına bakarsanız, birazdan epey fazla ileri gidiyorlar..

    sinem kızlığını kaybediyor..

    yiğit, bin olabilir, huur çocuğu olabilir ama henüz böyle bir sorumluluğu kaldıracak kadar adam değil..
    telaşa kapılıyor..

    yedikleri taku, gibiş bittikten sonra anlıyorlar..

    jeton geç düşüyor..

    her ne kadar ben yiğitin böyle bir şeyi planladığını düşünsem de, herhalde sonuçlarını tam olarak hesap edememiş..ne de olsa o her istediğine sahip olarak ve olabileceğini düşünerek büyümüş bir züppe..bir kızın bekaretini de satın alınamayacak bir şey gibi görünmemiştir o an için ona..

    ama onu kaybeden bir kızın sonrasındaki halleri, son derece ibretlik olduğundan ötürü, eminim ki o sahnelerde başına kaynar sular dökülmüştür..

    yiğit, sinem i teselli ederek bir süre oyalamış..ama neticesinde o ağırlığa daha fazla dayanamayarak deyim yerindeyse kızı gibtir etmiş..
    sinem, çabaları yetersiz kalıp da rüyadan uyanınca, aklı başına gelebilmiş..

    kendiyle baş başa kalıp da, aslında neleri kaybettiğini,

    neyin uğruna, neleri feda ettiği kafasına dank edince kendini kaybetmiş..

    nasıl olmuştu da onca şey yaşadığı, onu gerçekten ve karşılıksız olarak seven ona tapan, onca zamanlık sevgilisine bunu yapabilmişti?
    dahası, önceden nefret ettiği ve tiksindiği bu insan profiline nasıl olmuştu da dönüşüvermişti?

    evet, gözünü karartmıştı bazı şeyler.. resmen büyülenmişti..

    siz kadınlar..

    bir erkekte aradığınız şeyler nelerdir desem?

    "yakışıklılık" dersiniz..

    yiğitte fazlasıyla olandan..

    "zenginlik" dersiniz..

    yiğitte olduğu tartışılmaz olandan..

    "zeka" dersiniz muhtemelen..

    eh, yiğitin aptal olmadığı kesin.. zira sizi ayartmak pek kolay değil..

    "karizma, popülerlik" dersiniz,

    bu zaten yiğit in eş anlamlısı gibi bir şey..

    "kültür" dersiniz..

    yiğitin iyi bir eğitim aldığı kesin, en azından bilimsel anlamda..

    üzgünüm hanımlar.. çok üzgünüm ama hiç biriniz "karakterli olsun, adam olsun" u ilk 5 tercihinize bile almadınız..(aklı başında olan ve görgülü olanlarınızı tenzih ederim. ama takdir edersiniz ki sayılarınız, insan olarak sayılarımız oldukça az bu konuda)

    çok üzgünüm..

    siz kendi mükemmel erkeğinizi yarattınız, her şeye sahip olduğunuzu sandınız,

    ama o sizi gibip bir köşeye fırlattı.. kusura bakmayın.. mayasını biraz ekgib koymuşsunuz..

    "hamile filan mıyım bilmiyorum.. midemde bulantılar vardı ama pgibolojik de olabilir diye düşündüm.. hiç kusmadım.. zaten artık bebek filan varsa da ölmüştür..ama.. alper.. alper.. dinle ne olur.. alper gitme yalvarırım.."

    son kelimeleri bardağı taşıran damlalardı..

    "eğer orada perişan halde yatıyor olsa bir tokat daha çakardım abi" dedi..

    "ama anlattıkları ya da, yiğite verdiği için değil.."bebek varsa da ölmüştür artık" ne demek lan?..abi ben ne yapmışım böyle..ben kimi sevmişim?? koynumda yılan beslemişim.. allah beni kahretseydi de ben onu tanımasaydım.. gözlerimi kör etseydi de görmeseydim.. allah başından belamı verseydi de, beni daha ilk teklifimde reddetseydi..o zaman o mutluluğu yaşayamazdım belki ama, sonu da böyle olmazdı.."

    gözleri dolu dolu, sesi titreyerek anlatmaya devam etti alper..

    bu kadarla kalsa iyiydi aslına bakarsanız..
    Tümünü Göster
    ···
  17. 467.
    +9
    bizimki, içinde yanan nefret ve intikam ateşiyle, bir zamanlar onun kadını olan, sevdiği olan masum kızı (bu hikayeden hiç bir kadının, hatta hiç bir insanın masum olmadığını da anlayabilirsiniz..ne de olsa çiğ süt emmişiz..) bu hale getiren..

    ona kazığın allahını atan, başını belaya sokan (zira eğer kızın durumları ortaya çıkarsa ailesi alperden bilecektir) arkadaşım dediği huur çocuğunun zütünü gibmeye gitmişti..

    hışımla okula dönüp tam çıkışa yetişmeyi başarmıştı..kaçırmamış olmak için dua ederek servislerin orada yiğiti beklemişti..

    ama yiğit bey arada sırada olduğu gibi, bugün de önce bir bursa merkez yapacaktı kankalarıyla..
    servisler yerine çıkış kapısına yöneldiğini görünce, onu takip etmiş ve okuldan yeterince uzaklaştıklarına inandığı bir anda, yanında olan iki arkadaşına aldırmadan yiğite arkadan girişmişti..

    o karambol ve şaşkınlıktan faydalanarak, küfürler savura savura, nereye geldiğini hesap etmeksizin bir kaç yumruk geçirmiş, yere düşürmüştü yiğiti,

    ama yiğitin yanındaki adamlar da en az onun kadar huur çocuğu olmalarından mütevellit, ayırmak ya da az biraz tanıdıkları bu adama, bu hareketinin sebebini sormak yerine karşılık vermeyi seçmişlerdi..

    sonuç olarak alper bu üçünün arasında kalıp epey dayak yemiş, ağzı gözü şişmiş, kaburgaları incinmiş kaşı patlamış bir şekilde yolun kenarında bırakılmıştı..

    "ama çok sağlam girdim ben de şerefsize * " dedi, uzun bir aradan sonra gülmüştü..buruk bir gülüş.."üçü dalarken bile sırf o muallakye çalıştım aga..elim de ağırdır..beni gibtiler ama ben de onun ağzına sıçtım..şimdi olsa gene yaparım.."

    bilmem kaçıncı birasını dikip bardağı şakacıktan masaya vurdu, gülmeye başladı..

    2 gün hastanede kalmış bu olaydan sonra..bereket koluna filan bir şey olmamış..sınav arefesinde büyük talihsizlik olurdu..

    parlak oğullarındaki pgibolojik çoküntüden ve sebebinden az çok haberdar olan ailesi, bu son olayla beraber artık her şeyi öğrenmeye vakıf olmuş, yiğitin, sinem in ve alperi in aileleri karşı karşıya gelmiş, ortalık karışmıştı..

    "hatırlamak bile istemiyorum abi.." demişti.."bu olayda en günahsız ve mağdur olan ben olmama rağmen, en büyük pgibolojik yarayı ben aldım..onlar hak ettiklerini buldular, ama inan olanları öyle kenardan izlemek bırak beni mutlu etmeyi intikam aldım diye rahatlatmayı, daha da beter hasta etmişti.."

    hımm..işin bu kısmında benim kafam biraz karışmıştı..

    neden lan? ne güzel işte, sana yaptıklarının cezasını buluyorlardı? ben olsam çılgınlar gibi sevinir, oh çekerdim..

    sinem i ailesi okuldan almıştı..hem amı, hem de hayatı gibilen o olacaktı anlayacağınız..
    yiğit i de öyle keza, ama o çocuğa bir şey olmaz..olmıştır da..muhtemelen başka bir özel okulda hayatına devam etmiş, şu sıralarda da herhangi bir özel üniversite de insanların hayatını mahvetmeye devam ediyordur..

    alper ise sınav öncesi son 1 ayını pgibolojik yardım alarak geçirmiş ve bilgisayar mühendisliği hedeflerken, hedefinden 40-50 puan aşağısını alarak burasıyla yetinmişti..
    kendi düşüncemi alper le paylaştım, "niye sevinmedin ki aq?"

    "nasıl sevineyim abi?" dedi hayretle açarak gözlerini.."biri, aylar yıllar harcadığım, her şeyimi paylaştığım anlattığım, canım gibi sevdiğim, uğruna ne hayaller kurduğum, hayatımın kadını dediğim sinem..öbürü, her ne kadar züppe de olsa, bir zamanlar anlaştığım ve bir şeyler paylaştığım bir arkadaşım..nasıl oh olsun derim..sen olsan der miydin, bence sen de diyemezdin.."

    ben olsam derdim alper..

    emin ol derdim..

    hatta şu an bile, yiğitle sinem in sana yaptığının çeyreğini filan bana yapan ayşen-ozan ikilisi, tır altında kalıp geberseler üzülmem..

    belli ki yeni kader arkadaşım da beni yeterince iyi tanımıyor..tanımasını sağlayacağım..

    ve hatta belki de ben de kendimi yeterince tanımıyorum..

    çünkü alper şu "sevdiysen böyle düşünmezsin abi" meselesini o kadar inandırıcı ve içten söylemişti ki bana, içten içe "acaba ben o zaman ayşeni gerçekten sevmemiş miyidm lan yoksa?" gibisinden düşünmeme, içime kurt düşmesine neden oldu...

    harbi lan..yoksa öyle miydi? seven, aşık olan adam, sonrasında kötülüğünü ister miydi bir zamanlar sevdiği insanın? bakın, ölse üzülmem diyorum..
    bir başka entrym de de "bugün bile geri dön, beraber olalım dese, düşünürüm" dediğimi anımsıyorum..

    ama o, o zamanki düşüncelerim olmalı..
    31.12.2011 saat 12.43 itibariyle, artık gibimde olmamakla beraber, dön dese dönmem, ölse sevinmem..

    yine de o zaman yani, bundan yaklaşık 6-7 sene kadar önce, bu derece sağlıklı düşünemiyorum malum..
    .
    .
    .

    gecemiz sona ermiş..alper içindeki katranı kusup rahatlamıştı..

    olayların üzerinden sadece bir kaç ay geçtiğini düşünürsek, çocuk epey iyi toparlamıştı..yok..gerçi toparlamamıştı..ama yeterince iyi rol yapıyordu, maskesi yeterince kalındı..ve her daim, neşeli bir bin gibi görünmeyi başarıyordu..

    şu maske işini benim de çalışmam lazım..

    zira, pubdan çıkmış, onu otobüse bindirirken, bir yandan acılarına üzülmeme rağmen, bir yandan da "oley lan, bu dünyadan tek değilmişim" diye düşünmemden ötürü yüzümde oluşan şeytanı gülümsemeyi saklayana kadar canım çıktı..

    evet gülümsüyordum..benimle aynı acıları, hatta daha da ağırını yaşayan biriyle karşılaşmak hoşuma gitmişti..

    uzun zamandır olmadığım kadar keyifli bir şekilde yurduma doğru yolu arşınlarken düşündüm;

    "daha senle çok işimiz var alper..dur daha neler yapacağız... "
    http://fizy.com/#s/1ajf22

    hayatıma yön veren gecelerden birini daha atlatmıştım..o zaman henüz tam farkında olmamakla beraber, etkisini hissedeceğimi bildiğim bu tecrübenin bende yarattığı farkı şimdi buradan bakınca daha iyi görebiliyorum..

    o gece alperi tanıdığım kadar, kendimi de tanımıştım aslında..

    ayşen e karşı olan hislerimde yanılıyor olabileceğimi düşündüm..belki de ben, zaten böyle bir adam olmaya meyilliydim ve bu güya "sevip sevilmeme, yarıştırılma vb." olayını bahane olarak kullanmıştım..

    oha lan..böyle bir şey mümkün olabilir miydi gerçekten?
    yani, başından beri kötü, yavşak ve kadın avcısı bir adam olmam? bu huyumu su yüzüne çıkarmak için basit bir sebep bekliyordum belki de..

    bu konu üzerinde daha sonra uzun uzun düşünmeye karar verdim..

    şimdi sırada başka sorumluluklar ve yapılması gereken şeyler vardı..

    başkalarının hayatına yön verme sırası bendeydi..

    ebruyu aradım, buluşalım dedim, akşam görüşürüz dedi, akşam olmaz, acil dedim..

    mevzu mühimdi..konuşmakta geç bile kalmıştık..
    Tümünü Göster
    ···
  18. 468.
    +7
    öğleden sonra ebru geldi, başta bunu da pub a zütürmek istedim ama sonra vazgeçtim..

    orası benim gizli sırlarımı bilen ve en kirli muhabbetlerime tanık olan, bana ve beni yeterince derinden anlayabilen dostlarıma özel bir yerdi..

    şu aşıklar kafesi diye bahsettiğim kafeye zütürmeye karar verdim ( mine ile garson kızın elektrikleştiği yer hani * )

    "oo çok özledin sen beni herhalde" deyip gır gır yaptı.."öyle alelacele buluşmalar, böyle ciciş mekanlara getirmeler filan * "

    beline sarılıp kendime doğru çektim, burnunun üzerine bir öpücük kondurdum.."seni özlediğim konusunda da haklısın, ama başka bir şey daha var * "

    "nasıl bir şey?"

    "ciddi bir şey, hatta daha önce konuşmamız gerekirdi, kaynadı.."

    şaşırdı, sonra ukala ukala "ne o bana evlenme mi teklif edeceksin yoksa" deyip kahkahayı bastı.

    "korkma ona daha var" deyip oyununa ortak oldum..

    "aslında bizle alakalı değil konu..yani..bizle alakalı ama, direkt olarak değil..şu nilay-tolga meselesiyle ilgili.."

    hafif bir hayal kırıklığı okunsa da yüzünden, hemen kendini toparladı,

    "hıı..ee, ne yapıcaz?"

    "bu gece şunları bir araya getirelim ne dersin?"

    "onlar hala buluşamadılar mı ayol * "

    "pff sorma ya..liselilerle uğraşıyoruz anasını satiym..:)..neyinden korkuyorlar bu kadar bu işlerin anlamıyorum.."

    "hımm, belki de geçmişte bir yaraları vardır canım?"

    yoktu..

    olsa, anlardım.. benim var..kendim gibi birini gördüğümde mutlaka içten içe hissederim artık..hele şu alper tecrübesinden sonra..

    "yok ya..sanımıyorum..her neyse..biz bunları bu gece.. ;)"

    "tamam tamam * nasıl yapıcaz peki?" az önceki sahte hayal kırıklığı yerini heyecana bırakmıştı..bu işten o da en az benim kadar zevk alıyordu..

    "ya çok özel bir şey yapmayacağız..sen nilayı, ben tolgayı getiricem, sonra biz bir bahane bulup kaçıcaz masadan, tabi muhabbeti öyle bir yerde bırakacağız ki, biz gittikten sonra öyle "havalar da soğudu" "dersler de zorlaştı" gibi geyikler yapamayacak hale gelecekler * "

    "hahaha fena fikir değil ya, özellikle şu muhabbeti ayarlama olayı iyiymiş, az çakal değilsin * ama ben nilayı nasıl çağırıcam? sen tolgayı getirirsin de.."

    "numarası yok mu sende?"

    "var galiba bakiyim..var..ama ne diycem kıza?"

    "bilmem..özel bir şey konuşmamız lazım senle, mutlaka görüşmeliyiz filan diyebilirsin"

    "hım..yani ciddi bir durum var gibi yap diyorsun..e korkmasın kız?"

    "senden mi korkacak, güleyim bari * "

    "tsigalkoo!" deyip yanaklarımı sıktı..

    "tamam tamam, öyle de işte..gelir o zaman..tanırım onu.."

    "ooo, adam tanıyor yaa * tamam öyle yapalım kaç gibi?"

    detayları konuştuk,
    son rötuşları verdik..
    planı netleştirdik..

    bu gece uzun zaman sonra birilerine iyilik yapıyor olacağım..yani, sanırım...
    http://fizy.com/#s/1ago96

    ebruya mekanı da sormuştum,

    "burası iyi olur mu sence? o yüzden getirdim senide"

    "olabilir..şirin bir yer, ama..şey gibi burası biraz (yan ve arka masada cıvıldamakta olan iki çifti daha göstererek) sevgili mekanı gibi yani..biraz gerilebilirler * "

    "gerilsinler gerilsinler..inceldiği yerden kopsun * "

    yurda döndüm, tolga odada necoyla oturmuş hararetle bir şeyler tartışıyor,

    "... ben daha ne yapayım aq..ne bekliyorsa..yanlış mıyım aga?"

    "nabıyonuz lan dalyaraklar?"

    neco:
    "iyi bro, seni sormalı * "

    tolga:
    "nerdesin lan gibik? * "

    "geldim olm ya..işim vardı merkezde.."

    "bitmedi senin işin amk * "

    "siz ne yapıyonuz lan burda tıkılmışısınız?"

    "yok ya, öyle necati geldi, konuşyoruz havadan sudan.."

    "hee iyi bakalım..ben bi yemek yiyim, gelicem" dedim.

    salona indim, o ara ben yemek yerken necati de odadan gider diye düşünüyorum, şimdi çocuğun yanında "aga gel akşam çıkalım" dersem olmaz, bana sadece tolga lazım, necatiye ihtiyacım yok bu gece..

    odaya tekrar döndüğümde düşündüğüm gibi tolga yalnızdı, baktım botlarını bağlıyor,

    "nereye la?"

    "abur cubur alıcam ya akşam için, bitirmişim.."

    "bak ne diycem bende sana, bırak abur cuburu, bu akşam çıkalım mı senle bi?"

    yüzüme tip tip bakıp,

    "olm bak gene ebruyla filan kavga ettiyseniz.."

    "yok lan ne kavgası..çıkarız öyle işte, içimden geldi.."

    "kanka alper in, alperdi demi adı, heh..onlarla filan buluşacaksak gene boşver..bana hitap etmiyor o tayfa.."

    "hay aq senin be, bi konuşturmadın, olm ikimiz takılıcaz lan..ne hıyar adamsın..istemiyorsan gelmem de aq.."

    bozuk atınca bu yeniden eski, anlayışlı haline döndü, bana biraz kırgın olduğunu anladım o ara,

    "ayıp ettin kardeşim..her zaman gelirim de, sen bu aralar paso bir yerlerde olduğundan.."

    "pff olm karı gibi trip atma, kıskandın mı lan beni? :p"

    "gibtir.."

    "tamam, akşam çıkarız, bebişim ;)"

    "bir şey istiyon mu marketten?"

    "neskafe al, amk vizeleri geliyor, stoklayalım"

    "haa..aynen.."

    tolgayı ikna etmek kolaydı,
    bu aralar biraz ayrı takılmak durumunda kalmıştık, ebruydu, alperlerdi derken çocuğu ihmal etmiştim sanırım..eh iyi, bu gece gönlünü muhteşem bir şekilde alacaktım nede olsa,

    ebruya mesaj attım,

    "benimki tamam :p"
    Tümünü Göster
    ···
  19. 469.
    +7
    bir süre sonra da ebrunun mesajı geldi,

    nilay çok şaşırmakla beraber kabul etmişti davetini,

    herhangi bir terslik olmaması için, çiftimizi direkt olarak kafede buluşturacaktık, ebruya ısrarla "erken gelin siz" dememe rağmen, bilin bakalım kim erken gitti?

    tabi ki biz..

    her 4 masanın 3 ünde yiyişen çiftlerle dolu mekana erkek erkeğe girişimizi düşünün beyler..duvarlar pembe böyle, kahve istedik, yanında kalpli çikolata filan geldi, beni tanıyan garson kız sanki her an gülecekmiş gibi bakıyor..

    tolga rahat görünmeye çalışıyordu ama o ana kadar sakin duran son çiftin de öpüşmeye başlamasından sonra kendini kaybetti, karşıdan bana doğru eğilip;

    "aga muallak misin aq, ne lan bu mekan böyle gibik, başka yer mi bulamadın?" dedi şaşkın şaşkın..

    ben bir yandan gülüşümü bastırmaya çalışıyorum, bir yandan ebruya geç kaldıkları için küfrediyorum içimden..

    tolgaya bir şey demedim, bu gene,

    "şu kahveyi içip kalkalım aq..acemiliğimize verirler o zaman belki..şu çikolatanın şekline bak..dıbına koyim emi senin..bir de adam şehri biliyor diyoruz.."

    ben en son dayanamayıp güldüm..bu baya baya gerildi çünkü,

    "aga sakin ol, az otur bakalım.."

    "valla tsigalko hiç boşuna abi seni öpmem"

    "ahaha öpeceğin birini biliyorum ama ;)"

    bu bir kaç saniye, söylediklerimi anlamlandırmaya çalıştı, sonra gözleri iri iri açılarak,

    "lan, olm..lan yoksa?"

    "nilayla ebru birazdan gelecekler kanka evet * " dedim pis pis gülümseyerek..

    "hayy..gibtirrrr..olm niye söylemiyorsun lan baştannn?? bak bakiyim saçım filan iyi mi? amk bilsem öbür gömleği giyerdim yaa..hay sokayim sana emi aga yaaa... "

    ben artık sesli gülmeye başladım..

    "tamam lan sakin ol, iyisin iyisin, elleme saçını güzel..insan bir teşekkür eder pezo * "

    "üff..olm harbi iyi miyim şu an?"

    "iyisin rahat ol, nerdi kaldı bunlar da ya..harbi gay gibi olduk burda * "

    "burayı da bilerek seçtin demi? olm sen var ya az değilsin ha..yalnız beni de aşağıladın, bunu yazdım bir kenarıya.."

    "niye lan? ne alaka?"

    "ne o öyle gizli gizli buluşturmaya çalışmalar filan? ben kendim ayarlayamıyom mu?"

    "e ayarlıyamıyon aga?? 2 aydır hala fasulyenin faydalarındasınız aq..olm bak, biliyorum bu kıza ciddi yaklaştığınız, öyle çok hoşlanınca açılması zor oluyor, farkındayım, ama sen biraz rahatlamaya çalış, ayrıca bildiğini de çaktırma durumu, sen de şaşırmış gibi filan yap..zaten söylemeyecektim aslında ama, durum malum, beni yanlış anlama diye söyledim x)"

    tolga sabırsızlıktan dizlerini filan zıplatmaya başlamıştı artık,

    ne güzel lan..acaba bir daha öyle bir heyecan yaşayabilecek miyim? ne kadar saf ve katıksız bir duygu..senin yerinde olmak isterdim tolga..inan kıskandığım bir adamsın...
    beyler son partımızı girelim, epey yazdım bugün, yılbaşı dolayısıyla bir-iki gece ara vericez malum, güzel bir yerde bitsin istedim *
    http://fizy.com/#s/1ai7br

    derken benim fıstık, yanında şaşkın ve meraklı bir nilay olduğu halde kapıda belirdi..ben ileriye bakıp gülümsemeye başlayınca tolga da anladı durumu,

    "noldu, noldu lan? geldiler mi?"

    "şşşş..bakma sakın, senin de haberin yok ;)"

    kızlar masamıza yaklaştı, nilay beni görünce daha da şaşırdı, ahaha çok komikti lan o anki yüz ifadeleri bak hala hatırlarım x)

    ebru masaya geldi,

    "merabaaa" dedi kocaman bir gülümsemeyle, "tolgacım, naber?"

    tolga kalktı yengesiyle selamlaştı, "iyidir, * " deyip şaşkın bir ifade takınmaya çalıştı,

    ben de benim kıza sarıldım, sonra nilayla sarıldık, nilay tolga acayip bir selamlaşma yaşadılar, ben tolgayla tekrar sarıldım galiba, falan filan ortalık karıştı *

    neyse..

    nihayet herkes sağ salim masaya oturmayı başarmıştı, karşımda oturan tolganın damat gibi önde bağlı elleri, nilayın yanaklarındaki ekstra pembeleşme (soğuktan sıcağa girme nedenli olsa bir yere kadar ;) ) böyle masada bir pozitif gerginlik, ne konuşacağını bilememe,

    sonra ben dayanamayıp,

    "eee, daha daha nasılsınız * " dedim geyik olsun diye..zaten boşalmak için yer arayan arkadaşlarım bu zayıf ölçekli esprim karşısından sanki zütlerine purzi * kaçmış gibi güldüler..

    ben bir yandan heyecana ortak oluyorum, bir yandan da yine gözlem peşindeyim..tolganın ve nilayın hareketleri son derece ürkek ve fazlasıyla doğal..yani, kasılmaları bile doğal bir durum... karşımda birbirinden gerçekten hoşlandığına inandığım ve son derece gergin durumda olan, müstakbel bir çift var..

    böylesini her zaman göremeyebilirim, iyi izlemeliyim..

    ben masada konuşan olmaya devam ettim, onlar da sürekli bir gülme halinde ortamı iyice ısıttılar, sonra ebru bana ortak oldu, derken ben tolgayı ara paslarıyla oyuna soktum, cesaretlenen tolga nihayet nilay a direk olarak hitap etmeye başladı, ben nilayı gaza getirdim, ebru tolgayı cesaretlendirmeye devam etti,

    ama tüm bunlar subliminal şekilde oluyor, misal biz aslında başka bir şey konuşken birden oradan sıçrayıp tolganın bir özelliğini övüyorum,
    ya da ne bileyim, tolgayla nilay ı filan birbirine soru sormak zorunda bırakıyorum..

    ya en yapacaktım aq? ilkokullular gibi "doğruluk-cesaret" oynayacak halimiz yok ya..

    nihayetinde, ebrunun ekstra performansıyla konuyu aşka ve ilişkilere getirmeyi başardık(ki bu konuda kendisi oldukça iyidir biliyorsunuz :p)

    bir süre bu konudan konuşmamız, az önce gülen eğlenen masanın üzerine ciddiyet ve tatlı bir ağırlık çöktürmeyi başardı..
    artık o noktadan sonra geri dönüş olmazdı..hatta ebru o kadar ileri gitti ki, bana açılışını filan da fazla detaylara inmeden anlattı..
    sanki nilay a "sende yapabilirsin kızım ya" der gibiydi..

    bense bu konuda ne kadar müteşekkir olsam da, ilk adımı atanın ben olmam gerektiğini filan söyleyip tolgaya "kızdan bekleme abicim, sen erkek adamsın" demeye çalıştım..

    o şekilde biraz daha konuşup bizim utangaç aşıkları iyice kıvama getirdikten sonra ebru eline telefonunu aldı,

    "aaa..ya benim hemen gitmem lazım çocuklar, bu akşam ailecek bir yere gidecektik..dalmışım konuşmaya, annem aramış..neyse şimdi çıkarsam fazla geç kalmam... ay kusura bakmayın ya cidden, başka zaman daha uzun otururuz inşallah * " deyip, masanın altından ayağıma bastı..

    anladım aq..heralde seni yalnız yollayacak değilim..

    "aşkım ben seni bırakayım madem" dedim..

    ikili tongaya geldiklerini anladılar mı bilmiyorum, ama anlasalar bile ne fark ederdi ki o durumda? *

    tolga hareketlenir gibi oldu, dedim hemen,

    "abi adisyonu biz hallederiz ;)" sırtını sıvazladım, masadan kaçtık ebruyla

    ehehe,

    çiftimiz sonunda yalnız kalmıştı..

    ebruyla kafeden çıkınca zor tuttuğumuz kahkahalarımızı koyverdik gitti..

    "ayyy çok heyecanlı ya..olurlar mı dersin? inşallah olurlar * "

    "olurlar bence..ikisi de seviyor zaten..bakıyorum sen nilayı baya sahiplendin filan ;) artık seviyorsun herhalde?"

    "iyi kız ya..başta yanlış düşünmüş olabilirim ama sonradan ısındım * "

    "iyi iyi..güzel bir dörtlü olabiliriz o zaman :p"

    "aaa ben yalnız seni isterim" deyip boynuma atıldı..

    "şimdi napıcaz?" dedim.

    "bankımıza gidelim mi?" (bir zamanlar mine ile ikimizin olan bank... )

    "gidelim * ama onlar da oradan çıkınca bu yola girebilirler, fazla oturmayalım..;)"

    "onlar oradan çıktığında artık dünya umurlarında olur mu sanıyorsun? * güzel bir çift olarak çıkacaklar ordan..bizi görseler bile güler geçerler, hatta belki teşekkür ederler * "

    "tsigalko?"

    "efendim?"

    "o demin söylediğinde ciddi miydin?"

    "hangisinde?"

    "hani şu, önce ben söylemeliydim filan dedin ya, tolgaya gaz mı veriyordun sadece yoksa sahi miydi?"

    durdum, ona doğru dönüp yüzünü ellerimin arasına aldım, dudaklarına becerebildiğim en içten şekilde tatlı bir öpücük kondurdum..

    "sence?" dedim, gözlerimi göz bebeklerinden ayırmadan..

    "çok seviyorum seni.." deyip sarılarak karşılık verdi..

    "sen hayatım boyunca karşıma çıkan en güzel şeysin.." diye devam ettim..

    beni saran kollarının sıkılığı arttı..öyle kaldık biraz..sonra da bankımıza giden yolda, aşıklar yolunda, bir başka kış gecesini daha koyun koyuna geçirmek üzere kaybolduk..

    ha bu arada,

    onun karşıma çıkan en güzel şey olduğu konusunda ciddiydim..tek sorun, öncesinde gördüklerimin fazlasıyla kötü-çirkin ve yozlaşmış olmasıydı,
    işte bu yüzden ben de sadece kötü-çirkin ve yozlaşmış bir adamım..ve herhangi bir anlamda güzellik kavramı,

    gibimde bile değil...
    takip eden panpalara teşekkürler,

    becerebildiğim ilk an devam edeceğim, görüşmek üzere ve

    "iyi seneler"

    umarım 2012 hepimizin hakkında hayırlı olan şeyleri bize sunar ve ya onlara daha da yaklaştırır bizi.. öpüldünüz ;)
    selamlar panpalar, ufak talihsizlikler yaşadım o nedenle 2-3 gündür değil sözlüğe girmek, yataktan bile çıkamadım.

    perşembe gecesi kaldığımız yerden devam ederiz, takip edenlere teşekkürler *
    selamlar panpalar, bu gece 00.00 gibi devam ediyorum, başlık altında görüşmek üzere *
    takip eden panpalara tekrar iyi geceler, geçmiş olsun dilekleriniz için de teşekkürler, ufak bir kaza atlattım *
    hikayemiz devam ediyor..
    Tümünü Göster
    ···
  20. 470.
    +8
    sol... sağ.. tekrar sol..

    arka plandaki hareketli müziğin ve darbelerden çıkan efektlerin de verdiği gazla, partnerimin eline geçirdiği bloklara ardı ardına yumruklarımı sıralıyorum..

    tekrar sağ... sol..sol.. sağ..sol..

    müthiş bir deşarj yöntemi, vücuda faydalı.. bunu nasıl daha önce keşfedememişim?

    pelte olmuş bir biçimde, kollarımı bükmeye bile zorlanır vaziyette bitirdiğim bir kick taks antrenmanının ardından yurda doğru yola koyulmuştum..

    puff.. hayatım yoğun mu yoksa bana mı öyle geliyor?
    düzenli bir ilişki
    düzenli spor
    farklı arkadaş grupları
    farklı istekler
    farklı planlar
    1 i fazladan olmak üzere 8 ders.. alınması gereken iyi puanlar..

    bunların hepsine birden sahip olmak ve idare edebilmek pek kolay iş sayılmaz, hele ki benim gibi zaman bencili bir insan için..

    başta tolga ve ebru olmak üzere, bilen arkadaşlarım vizelerin ortasında bile spora devam etmemi yadırgasa da, bu benim için bir iç disiplin meselesi. zamanı yönetmeyi, onu iyi kullanmayı öğreniyorum, bazen pastanın bazı dilimlerinden fedakarlıklar yapmak gerekiyor (hele ki böyle sınav zamanları) ama altından kalkamayacağım bir durum olmamalı..
    panpalar bir sorun var sanırım sözlükte, partları giremiyorum tam olarak
    neyse bakalım, şimdilik word e yazıyorum, ilerleyen saatlerde tekrardan atmayı deneyeceğim
    :) panpa anlıyorum ama bir sıkıntı var, sebebini anlayamadım, baksana boş geliyor entryler..:/
    ..böyle zamanlar hep ilk özveriyi uykumdan yapmışımdır, evet, 8 yerine 6, gerekirse 6 yerine de 4 saat uyurum.. uykunun beni hantallaştırmasına izin vermemeliyim.. tabi tamamen uykusuz kalmak da olmaz, vücut direncimi korumam lazım..
    sonra, dünyanın en anlayışlı kız arkadaşı ebru sayesinde birlikte geçirdiğimiz zamanlardan kesinti yaparak o cephedeki birliklerimi benim için vazgeçilmez olan alanlara kaydırıyorum,
    arkadaşlar.. sevgililer..yatağım.. onların bir yere gittiği yok..ama zamanla yarıştığım bu hayat düzeninde az önce bahsettiğim iki maddeyi kesinlikle kontrol altında tutmaya ve öncelik vermeye çalışıyorum.

    yine de hayat son derece karmaşık bir organizma (evet, tamamen organik bence) ve çoğu kez evdeki hesap çarşıya uymadığı gibi, küçük aksilikler ve sürprizler de yaşanabiliyor,

    kurduğunuz alarma rağmen uyuyakalıp 90 dakikalık sınavın son 40 dakikasına yetişebilmeniz gibi mesela..

    beyler, aramızda kalsın ama bu geçen dönem ki vize performansımı, bu kez mumla arıyorum (hem de onca ağırlık vermeme rağmen)
    kafam karışmış ve ters köşeye yatmış bir şekilde çıktığım her sınav sonrası, "iki koltukta taşıyabileceğimden fazla mı karpuz yükleniyorum acaba?" diye kendime sormadan edemiyorum..

    sokayım.. yoğun hayatıma.. sahte bir şişkinlikten başka bir şey değil oysa ki..
    ben hayatın içine gittikçe daha fazla sıkışırken, benimle aynı paralelde olan dostlarım ise sanki daha da rahatlıyor gibi,
    tolga, vizeler arefesinde başlayan ve yoğun sınav haftalarını henüz geride bıraktığımız şu günlerde de doludizgin devam etmekte olan bir ilişki yaşıyor nilayla.. güzel çift oldular.. buna vesile olduğum için mutluyum. öte yandan, bir diğer yakın arkadaşım alper (ki son paylaştıklarımızdan sonra artık daha da yakınız) kafasını boşaltmasının da sayesinde, sallantıda olan ilişkisini biraz toparlamış gibi görünüyor,
    ebru..o zaten her zaman mutlu, hiç şikayet etmiyor.. yorgunluktan mızmızlaşan tsigalkoya bile sevecen bir şekilde katlanmayı başarıyor.
    oradan oraya koşturmakla geçen ve iyice monotona bağladığım hayatımda benim de biraz değişikliğe ihtiyacım var gibi görünüyor, alper gibi, ben de kafamı biraz dağıtmalıyım. telef olmuş bir şekilde çıktığım sınav haftasının ardından şöyle sağlam bir içim, üzerine 2 gün boyunca yataktan çıkmamak dinlendirici ve güzel bir çalışma olabilir gibi görünüyor, gerçi her zaman yaptığım şey aq..o bile monotonlaştı artık.
    çok değil, sadece 1-2 ay önceki hayatım ise tamemen değişimler ve aksiyon üzerine kuruluydu oysa ki,
    serhat ile olan fiziki münasebetim, ebruyu zihnen aldatıyor olmanın verdiği adrenalin, yeni insanların ve yeni ortamların bünyede yarattığı kıpırtılar.. şimdi, birden bire hepsine alışıvermiştim yine.. aslında en başından beri farklı bir şey yoktu ya zaten.. aynı insanlar, aynı kadınlar, aynı adamlar.. aynı acıları yaşamış adamlar.. aynı içki masaları.. aynı bira bardakları.. aynı muhabbetler..
    henüz 20 mimde bile olmamama rağmen, kendimi böyle, sanki çok bir tak biliyormuş gibi, feleğin çemberinden geçmiş gibi triplere ve havaya sokmaktan nefret ediyorum ama “thats the truth” dostlar..”gerçek bu”..bize biçilmiş rolleri oynuyor, kalıplaşmış hayatlarımızı yaşıyor, adeta kendimiz için değil, etfamızdakiler için nefes alıyor, onlar için çalışıyor, onlar için gülüyor, onlar için ağlıyoruz..

    her şey o kadar belli ve o kadar net çizgilerle çizilmiş ki..doğarsın, büyürsün, okula başlarsın, iyi bir lise kazanmaya çalışırsın, iyi bir üniversite kazanmaya çalışırsın, sonra onu bitirmeye uğraşırsın, yetmez, bu kez de iyi bir iş için yırtınırsın.. evlenirsin, çocukların olur, bu kez onları büyütür ve okutursun.. emekli olursun..ve nihayet geberip gidersin..
    ne halt edersem edeyim bu kalıbın içinden çıkamayacak gibi hissediyordum.. bilmem, size de böyle oluyor mu arada ama, bana bazen, sistemin çarkları arasına kaptırdığım kolumun bacağımın ardından sürükleniyormuşum gibi geliyor.. öyle olmak zorundaymışım gibi..iyi bir öğrenci, iyi bir evlat, iyi bir eş, iyi bir baba olabilmek için, nereden geldiği bilinmeksizin beynimize kazınmış sayısız ritüeli tekrarlayıp duruyoruz..ne için? kimin için?..

    tüm bunların yanı sıra, sizlerin de bildiği gibi, benim o ara bazı özel problemlerim de mevcut.. hala kayıp kişiliğimi arıyor, artık gerilla sistemine dönmüş olan içimdeki savaşı tamamen sona erdirmekle uğraşıyorum. ayrıca alperle yaptığımız o malum derin konuşmada kafama takılan ve beynimi kurcalayan şu “gerçenten sevmiş miydi? yoksa sadece gurur mu yaptım?” meselesi de var tabi..
    buna da bir cevap üretmem lazım, aksi takdirde artık yüzünü bile görmek istemediğim tipleri günün büyük bölümünde aklımın içinde tepişirken seyredeceğim..
    neyse ki kader, bu tip anlarda bana yeni kapılar açmakta her zaman cömert davranıyordu.. yeni kapılar açıyordu ki, ben, mutlak kötülüğe ve karanlığa olan yolculuğumda pes etmeden ilerleyebileyim..
    işte o kapılardan biri de, alperin eski bir konuyu ısıtması sayesinde açılıvermişti yine..
    http://fizy.com/#s/2jxi15

    artık iyice samimi olmamızın verdiği rahatlıkla omzuma hafifçe patlatıp yanıma oturmuştu,

    "kanka, sana şu bahsettiğim eskişehir gezisi teklifim hala geçerli ;) sözde sınıf öncesi filan yapacaktık ama, kaynadı arada, arkadaşlar bekliyor hala * "

    farklı bir şehir? yine farklı insanlar ve farklı bir evde yaşanacak başka bir gece daha mı?
    aslında deminden beri dediğim gibi, farklılık tam olarak da ihtiyacım olan şey, çünkü başkasının belki de uzaktan bakarak gıpta ettiği şeyler artık bana sıradan ve hatta bunaltıcı gelmeye başlamıştı, sevgiliden, dostlardan, aileden gizlice yapılacak bir kaçamak, grinin hakimiyetindeki yaşantıma belki biraz renk katabilirdi..

    "kibarlık olsun diye sormuyorsun değil mi? * "

    "aşk olsun be aga, daha nasıl içten çağırayım? * "

    "öyle olsa iyi olur valla alper, çünkü çok bunaldım bu aralar, şu vizeler beni bitirdi, bir hava değişimine ihtiyacım var.."

    "helal be, geleceğini biliyordum * "

    eh, bu aralar birimizin kuyruğu gibi olduk zaten aq..

    "kim kim gidicez?"

    gözleri bir an düşünceli bir hal aldı..

    "ben, ilayda, ceyda, sen..birde bizi zütürecek olan arkadaş var işte cihan, 5 kişiyiz"

    bizi zütürecek derken? what the fuck is going on? otobüs yeterince hızlı ya da konforlu değil mi?

    "hım..abi başkasının arabasıyla gidicez diyorsun da, nasıl güvenicez?"

    "kanka adam sürüyor bea..sıkıntı olmaz yani rahat ol * zaten kız arkadaşı anadolu üniversitesinde okuyor, ayda 1-2 kere gidip geldiği yol ;)"

    kendi şehrimden ve okuduğum şehirden başka bir şehir,
    babamdan ya da kamil koç otobüsü şöförlerinden farklı bir sürücü,
    içindekileri tanımadığım başka bir ev,

    çok mu fazla başkalık var dersiniz? heyecan olsun derken işin takunu çıkarmak da var yani..gazetelerin 3. sayfa haberleri gözümün önüne gelir gibi oldu "üniversite öğrenciler ölüme uçtu.." "5 genci aşırı hız soldurdu.."

    hay dıbına koyayım ya, neleri düşünüyorum ben böyle salak salak? ah anne ah..hep senin yüzünden, yok böbreğini alırlar yok bilmem ne..iyice karı kılıklı yapmışsınız beni..
    gidiyoruz ulan..
    ne güzel yeni insanlar tanırım işte, şehir görmüş olurum..hem sonra, ceyda filan..:)

    alper aklımdan geçeni okumuş gibi, ceyda konusunu açtı, aslında zaten açılmasını beklediğim bir mevzuydu bu, az önce gayet rahat ve samimi olan çocuk, konu bu durumlara gelince epey temkinli bir hal almıştı,

    benden hala çekiniyor..bu kötü bir şey değil..biraz ağırlık ve mesafe her zaman iyidir..alperle farklı boyutta pek çok şey paylaşmış olabiliriz, ortak noktalarımız, bu güne kadar tanıdığım bütün insanlardan daha fazla olabilir ama bu arkadaşlık "enseye tokat, züte parmak" tan farklı olmalı, ne de olsa birbirimizi tamamen anlayabilecek civardaki az sayıda insandan biriyiz birbirimiz için..ilişkiyi yozlaştırmamak lazım..
    Tümünü Göster
    ···