/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 49.
    0
    Reserved
    ···
  2. 48.
    0
    Güzel hikaye
    ···
  3. 47.
    0
    adam 43 kere katil olmuş sen hala hapishanede uğradığı haksızlıklar diyosun dua etsin anasını gibmemişler aq
    ···
  4. 46.
    0
    rezerve
    ···
  5. 45.
    0
    Reverse fake ve smaç
    ···
  6. 44.
    0
    usta şunu tam bi hikaye şeklinde atsana nasil bu adam 50 yil yatmis amk
    ···
  7. 43.
    0
    UPdullah
    ···
  8. 42.
    0
    Bi anda nazim beyden izmire gectin hocam ya ben olayi anlamadim yada kisa kestin
    ···
  9. 41.
    0
    adam 43-0 gidiyor amk
    ···
  10. 40.
    0
    Hll olsun koca daşakli adam
    ···
  11. 39.
    0
    Rezervasyon
    ···
  12. 38.
    0
    Baştan sona okudum dahada yazsan okurdum
    Trendde böyle şeyler görebilsek keşke
    ···
  13. 37.
    0
    Bittimi hikaye
    ···
  14. 36.
    0
    Rezerved
    ···
  15. 35.
    0
    Palaz niye kahpelik yapiyo uyuyan adam bicaklanir mi bu mu erkeklik
    ···
  16. 34.
    0
    Abi ben de bu olayda destekledim
    ···
  17. 33.
    +2
    izmir’de düzenli bir hayatım olmuştu. Efelerde benim üstüme gelmemiş, başka kumarda oynamadığım için tatsız bir şey olmamıştı. Zaten efeler benimle iyi geçince geri kalan sıradan mahkûmlar pek bir şey yapamazlardı.

    Cemil Nuri Bey izmir’e geldikten 8–10 ay sonra beni çağırttı. Bana adliyenin çay ocağını vereceğini söyledi. iki arkadaşımla birlikte beni adliyeye alacaktı. Ben sabahları adliyeye gideceğim akşamları da cezaevine dönecektim. Bu işe çok sevindim. Yıllardır dışarıyı hiç görmemiştim. Adliyelere gidiş gelişler dışında hiç dışarı çıkmamıştım.

    Hemen ertesi günü bir gardiyanla birlikte biz üç kişi adliyeye geldik. Çay ocağını teslim aldık. Tepecikten gidip semaver, çay takımı, çay, kahve, şeker alıp adliyeye yerleştirdim. Savcılar, hâkimler çay ocağının açılışını yaptılar. O gün ocakta elli lira toplandı ki, iyi paraydı bu. Paranın hepsini benimle birlikte gelen arkadaşlara verdim.

    Böylece çok güzel günler geçirmeye başladım. Kazanılan paranın hepsini arkadaşlara verdiğim için, beni hiç çalıştırmıyorlardı. Bende gidip Tepecikte, Karşıyaka’da, Bornova’da, Beyler sokağında, Kordon’da dolaşıyordum. ilk kez deniz görüyordum, Aklım almadı bir türlü, bu kadar çok suyu.

    Adliyede olduğum zamanlarda Hâkimlerle, Savcılarla dostluk kurmaya başladım. Onlara karışı çok saygılıydım. Onlarda şaşırıyordu benim nasıl “canavar” olduğuma. Davalarım sürüp gidiyordu. işin ucunda idam bile vardı. Hep kaçmayı düşünmüştüm. Ama şimdi öyle bir kapana girmiştim ki, kaçmama imkân yok. Cemil Nuri Bey bana güvenip beni insan içine saldıktan sonra nasıl kaçardım? idam alsam bile kaçamazdım. Adliye böyle düzgün bir hayat sürüyordum işte. Bu arada 65. Tümen hâkim ve savcıları ile de tanıştım. Malatyalı Avni Bey hâkim binbaşıydı. Onunla ve savcı Zihni Beyle de tanıştım. Bunlar çok muhterem insanlardı. Kısa sürede beni çok sevdiler. Oğulları gibi davranıyorlardı bana. Beni evlerine zütürüyorlar, misafir ediyorlardı. Bende onlara hizmet eder. Sofralarını kurar, mezeler hazırlardım.

    Böylece çok büyük imkânlarım oldu. Gönlümün istediği gibi yaşıyordum. Ama kadın, kız konusunda hiçbir tecrübe edinmemiştim. Çünkü ben beşik kertmesi evliydim. Bizim terbiyemizde bu olmuyor. Yani bozulmamış bir delikanlı olarak izmir’de dolaşıyordum.

    Bu arada benim kesinleşmiş cezam, yeni aldığım yedi yıllık bir ceza ile yirmi iki yıl olmuştu. Yatmakla bitmez bu. Yeni işler yapmak istemiyorum. Ortalıkta af söylentileri dolaşmaya başlamıştı. Ondan yararlanırsam, kurtulurum diye düşünüyordum. Onun için izmir’de iki yıl süre ile hiçbir hadisem olmamıştı. Benim hem adım büyüktü, hem de Cemil Nuri Bey’in yakınıydım. Bir sabah adliyeye gitmemişim, beni idareden çağırdılar. idareye giderken merdivenin altına üç kişinin pusuya girdiğini fark ettim. Bana olmaması gerekir diye düşündüm ama gene de tedbiri elden bırakmamak gerekti. Üstümde Halep işi kalın bir palto var. Altında da ceket ve kazak. idareden çıktıktan sonra bunlar gene pusuda. Bunların önünden geçerken sanki onları görmüyormuşum gibi davrandım. Elim paltonun cebindeki büyük sustalıda. Daha önlerinden geçer geçmez bunların arkamdan koştuklarını hissettim ve aynı anda sırtımda bir acı oldu. Ne var ki üstümdekilerin kalın olması sebebiyle bu bıçakları etkisiz hale getirmişti. Yani parmak işi gibi bir şey olmuştu. Benim gibi bir adam böyle parmak işlerinden bir şey olmaz. Aniden geri döndüm bunlar benim düşeceğimi sanıyorlardı. Suratlarına üçünün de birer sustalı patlattım. Yandım anam yandım anam diye bağırarak geri kaçıyorlardı. Bunların kaçmalarına engel oldum önlerini kestim. Benim sırtımda altı bıçak yarası vardı. Böyle yapmam hala düşmemem onları şaşkına çevirdi. Tepelerine dikildim:
    “Bakın sizi gebertsem ceza yemem. Ama gebertmiyorum. Çünkü savcı beyin cezaevinde *** olsun istemiyorum. Basın gidin, bir daha da karşıma çıkmayın, ikinci defa affetmem.”

    Bu olay tam bir nefsi müdafaa idi. Bu olayda ilk kez ben değil bana saldıranlar sürgüne gitti. O zamanlar öyle bıçağın sustalının falan fazla bir cezası yoktu. Onun için bana hiçbir ceza verilmedi. O yeni yetmeler gittikten sonra cezaevin de yeniden huzur sağlandı. O sıralarda bir Pazar günü ismet inönü izmir’e geldi. Yapılacak olan 46 seçimleri için konuşma yaptığı yerden cezaevine hoparlör çektiler. ismet Paşa,
    “Cezaevlerin de kimse kalmayacak” dedi.
    Mahkûmlar buna çok sevindi. Ama 1946 seçimlerini kazanmasına rağmen sözünü tutmadı ve af çıkarmadı. Cezaevlerinde ayaklanmalar oldu, adamlar öldü. Ama ben izmir cezaevin de hiçbir olaya izin vermedim. izmir cezaevi benim yaşantımın en rahat, en olaysız geçtiği bir cezaevi oldu. Orada altı yıl kaldım. izmir’i baştanbaşa tanıdım. Gezdim, dolaştım, cezaevinde adaletli bir düzen sağladım. Ve orada tam altı yıl yattıktan sonra 1950 affı ile tahliye oldum. Toplam on yıldır cezaevin de sürekli yatmıştım. Bu af ile tüm cezalarımı sıfırladım.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      devamı yokmu bunun be çok kötü yerde bitti
      ···
    2. 2.
      +1
      Yok hocam
      ···
  18. 32.
    +1
    Burdan sonra Abdullah dayıyı izmir ceza evine sürgün ediyorlar son part beyler
    ···
  19. 31.
    +3
    artık koguşta çok iyi bir halimiz olmustu. o geçmiş acıları unutmaya çalısıyoruz, yiyoruz içiyoruz, paramız herşeyimiz var. odamıza idareciler gelmeye başladı. onlarıda agırlıyoruz. yediriyoruz, içiriyoruz. iyi bir ortam sagladık. yanlız dige mahkumlarla pek görüşmüyoruz. içerde neler oluyor, neler bitiyor pek haberimiz yok. Nazım baba günde on dakk konusuyosa, onbeş saat yazı yazıyor. bide okuyor yzdıklarını. okuduklarını yavas yavas anlamaya basladık. söyledigi sözler çok hoşumuza gidiyor. bu arada ben avukatım vasıtasıyla Nazım baba'nın yazdıgı yazıları dışarı çıkarıyorum, söyledigi adrese yada kişilere gönderiyorum. savcıya söz verdigimiz için diger mahkumlar arasınapek karışmıyorduk. o nedenlede işte, neler oluyor, neler bitiyor pek haberimiz olmuyordu..

    duyduk ki Feri köylü ibrahim diye biri varmış.bu ikinci müdür gibi davranırmıs. Etrafında sekiz on kişi varmıs. uyusturucu, kumar, içki işleri yapıyor, ceza evini haraca kesiyormus. yanındakilere esrarı hapı veriyor, karsı gelenin üzerine salıyormus. ben şimdi bu Feriköylü'ye fena halde içerlemeye başladım. fakir mahkumu eziyor, parasını alıyor, kumara zorluyor, ceza evinin herseyine el koyuyormuş. fitilli ocaklar bunun tarafından kiraya veriliyor, berber bunun adına çalısıyor falan filan işte. ben şimdi buna dalıcam dalmasınada, Nazım baba, va onun yanında olmaz bu iş..

    işte tam o sırada Ankara'dan gelen bir emirle Nazım baba'yı bizm koğuştan aldılar.
    ···
  20. 30.
    +1
    müdür bana altınları ve parayı verince çıkarıp elimdeki altnlardanikisini buna verdim.
    "şu iki altında sizin olsun müdür bey, madem istedigimi yaptınız, buda size bir armaganım olsun."

    hiç nazlanmadan altınları aldı. sonra ayaga kalkıp beni yanaklarımdan öptü:
    "kokuyormu müdür bey?"
    "ne kokuyormu?"
    "yüzüm, hani o çukurdan yeni çıktık da."müdür degişti, altınlar hala elindeydi."onu unut artık abdullah" dedi. "seninle çok iyi geçinecegiz bundan sonra... "

    Onunla bundan sonra hiç iy geçinemeyecektik oysa.. ondan bize yapılanların intikdıbını mutlaka alacaktım. revirdeki arkadaslarım can çekişiyordu, onların intikdıbını almazmıydım? üstelik benim attıgım yemide yemişti.. yani altınları almıştı. bundan sonra eli bana mahkum olacaktı. zaten daha yanından çıkmadan bana olan mahkumiyetinin faturasını ödemeye bşladı:

    "sizin için özel bir koguş hazırlattım, size fitilli ocakta verecegim."dedi.

    gerçektende bize güzel bir koguş hazırlatmıştı. ama koguşun güzelligi, koğuşa geldigimizin dördüncü günü revire kaldırılan 3 arkadasımızın 2 sinin ölmesiyle bozuldu. ölenin falan hesabını soran yok. cumhuriyet savcısı geliyor, doktor falan geliyor,ya intihar diyorlar, yada kalp sektesinden öldü. iki mahkumada imza attırıyorlar. onlarda gariban mahkumlar, süpürgeciler faln. iki tane süpürgeci, temizlikçi, aciz cahil mahkum alınır, imza ettirilir iş biter. ölen öldügüyle kalır.

    arkadaslarımız öldükten sonra bizi yeniden hamma gönderdiler. yıkandık temizlendik, traş olduk. dışardan, soba, radyo, yatak,halı, masa aldırıdım. müdürde fitilli ocak gönderdi. koğuş oturulur hale geldi..

    arkadaslarımın ölümü yüregimi kor gibi yakıyordu. onların intikdıbını mutlaka alacaktım. henüz silah tedarikim olmadıgı için bekliyordum. hepimizn sinirleri çok gergindi. o lagımda, biraz daha tutulsaydık, hepimiz ölecektik.

    iki gün sonra, bursa savcısı çagırıyor dediler. gittim,savcı müdürün odasındaydı:
    "otur"dedi.
    oturmadım.
    "böyle daha iyi beyim. buyur."
    "siz Nazım hikmet'i kogusunuza istemişsiniz. veririm vermesinede, ayrı bir koguşa geçmeniz gerekir. yanlız, o durmadan yazar. yazılarının dışarı gitmesi, gelmesi için yardım eder, mahkumu isyana teşfik ederseniz, sizi zincire vururm, bunuda bil!"

    "yapmam. hiç bir sey yapmayız. o bizimle oldukça hiç bir sey yapmayacagız. namus sözü veriyorum."

    savcının yanından cıkınca kogsa gittim. baktım ki eşyalar yeni koğuşa tasınmaya başlamış. yeni koguşa tasındıgımızda, Nazım babada biraz sonra eşyalarıyla geldi. zaten pek bir eşyasıda yoktu. kalktım elini öpme istedim vermedi, boynuma sarılıp beni öptü.

    "abi" dedim, "senin suçun ne? niye yatarsın burada?

    "benim suçum kalemimdir. şiirlerimdir.insanları sevmemdir. memleketimide çok sevrim."

    peki abi, biz yazmasını bilmeyiz ama, bizde insanları severiz . insanlara kötülük gelmesin diye işler yaptık. haksızlıga tahammül etmeyiz, haksızlıga uğrayanın yanında olurz. beim atalarımda bu memleket için savaşmıstır. cenk etmiştir.o zaman bizim bunlardanda suçumuzun olması mı gerekir?"

    "yok, sizin bunlardan suçunuz olmaz. size bunlardan birsey demezler, bize derler. bu yüzdende bana ceza verirler."

    "neden?"

    "çünkü bana kominist diyorlar."

    "kominist ne demek ağam?"

    "işte bu anlattıklarımın, yazdıklarım, düşüncelerim koministlik oluyor."

    ben bu "kominist" sözünü yeni duyuyordum.
    Güldüm:
    "O zaman demek ki, bende koministim de haberim yokmus."

    bu kezde o dev gibi adam güldü:
    "yok olmaz öyle sey. çünkü sen haksızlıkların üzerine silahla gidiyorsun. insan sevgisini, haksızlık yapanı öldürerek göstermek istiyorsun. ben bu işi kalemimle yapıyorum. kalemimle anlatıyorum. senin silahın patladıgı yerde kalır, benim kalemimse bu haksızlıkları anlatarak, bir gün bu düzeni patlatır, anladın mı?"

    hiç bir sey anlamamıstım, ama bu dev gibi yiğit adamı çok sevmiştim.
    Tümünü Göster
    ···