/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +40 -1
    11. Sınıfın ilk döneminde bomboş yaşadığım hayat midemi bulandırmaya başlamıştı. Yaptığım hiçbir şeyden zevk almıyor, sevmeye çalıştığım insanları kendimden uzaklaştırmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum. Liseye geçerken çok başarılı bir öğrenciydim ama liseye geçince bulanan kafamla sadece Türkiyenin en iyi liselerine girebilecek puana sahip bir manyaktan başka bir şey değildim.

    Doğduğum ve 17 yıldır yaşadığım şehirde okuyordum. insanları dar görüşlü, şehir boğucuydu. Babamla 2.5 senedir kavgalıydım. Annemse bazen sadece o şehirde kalmamın tek nedeniymiş gibi geliyordu. Artık bir sabah uyandığımda artık bu hayatı yaşamak istemediğimi fark ettim, uğruna yaşanacak bir şey istiyordum.

    Uzun kavgalar ve annemin gözyaşları eşliğinde sonunda ailemi ikna etmiştim, büyükşehirlerden birindeki en prestijli fen lisesine geçiş yapacaktım. Evden çıkarken en son hatırladığım şey babamın elime tutuşturduğu dilekçe, valizlerim, basketbol topum ve babamın her şeyin çözümü olarak düşündüğü kirli parasıydı. Kapatırken iyi niyet olarak söylediği "gibtir git" cümlesini de unutmamak lazım.

    Otogarda gelecek olan otobüsü beklerken yaktığım sigarayı içerken kafamın bomboş olmasına sinirleniyordum. Ama başıma geleceklerden o an haberim olsaydı tercihlerim çok daha farklı olurdu.
    ···
  2. 2.
    +13
    insanların garip bakışları üzerimdeydi. Küçüklüğümden beri alışmıştım zaten. Normalin üzerindeki boyum, uzun saçlarım, piercinglerim ve tepeden tırnağa siyah giyimimle bu bakışları kendime çekmekten hoşlanıyordum. Bir amacım olmadığından olsa gerek, insanları benim hakkımda düşünmeye itmek beni nedensizce mutlu ediyordu.

    Sigaramda çektiğim son yudumla beraber gelen otobüse bindim. Son kez yaşadığım şehre bakmak içimden gelmemişti. insanları sevmiyordum, ailemi sevmiyordum, bu şehirde yaşayan kendimi sevmiyordum. Yerime oturdum ve açtığım kitap benim için bir şey ifade ediyormuşcasına kitabı okumaya başladım. Cümleleri anlamadan geçtiğim onlarca sayfadan sonra kendime küfür savurup kitabı kapattım ve kafamı pencereye yasladım. Uyku, insanların uykuda yaşadığı boşluğu ben ayaktayken yaşıyordum.

    Muavinin sesiyle kendime geldim. Söylediğim yere geldiğimizi söyledi. Teşekkür edip diğer yolcuların garip bakışları arasında aşağıya indim. Valizimi alıp topumu da kolumun altına attıktan sonra çamların arasında kampüse doğru yürümeye başladım. Çok garip hissediyordum, bu şehrin bana iyi gelmesini ummuştum çünkü, sanki şehrin kendisi bana sebep olacaktı. Yine kendimi gibtir edip kulaklığımı takıp yokuşu çıkmaya devam ettim.

    Otobüse sabah bindiğim için okulun dağılma vaktinde okula gelmiştim. Kapıdan içeriye girdiğimde kızların gülüşerek beni işaret ettiğini hissedebiliyordum ve bu aşağılık bir şekilde çok hoşuma gidiyordu. Ben basit ve çok karmaşık bir insandım, kendimden nefret ediyordum.

    Yurdun nerede olduğunu anlamak için etrafıma bakınırken bir anda uzun zamandır hissetmediğim bir şeyi hissettim. Köşeden bana bakan kıvırcık saçlı, kocaman gözlü kısa bir kızla bakışırken bulmuştum kendimi. Normalde umrumda olmayacağına emin olduğum böyle bir anda ağzımın açık olduğunu fark ettim. Kendimi toparlayıp başımı çevirdiğimde onun da artık orada olmadığını fark ettim.

    Ama çok farklı hissediyordum, sanki uzun zamandan sonra bir şey gerçekten dikkatimi çekmişti..
    ···
  3. 3.
    +10
    Üzerimdeki şaşkınlığı attıktan sonra yurt tabelasını hemen karşımda gördüm. "gibtir et" dedikten sonra yurda doğru yürümeye başladım. Yurdun kapısında sevecen bir teyze vardı. Yeni geldiğimi fark edip hemen sarıldı, şaşırmıştım. Kibar olmaya çalışarak yeni geldiğimi, müdürle konuştuğumu yeni odamın hangisi olduğunu sordum. Odama kadar eşlik etti. Odanın kapalı kapısının önünde duruyordum, yeni hayatımın ilk arkadaşları belki de ilk düşmanları o kapının arkasındaydı. Çok düşünmeden kapıyı açıp hızlıca içeri girdim.

    Bana bakan 5 çift şaşkın gözle yalnız kalmıştım. Saçma bakışlarının farkına varınca hemen ayağa kalkıp eşyalarımı taşımama yardım ettiler. Hepsi iyi çocuklara benziyorlardı. Uzun boylu, samimi olan çocuğun adı okandı. Kısa boylu yine benim memleketimden olan çocuğun adı mustafa, şişman ve soğuk bakışları olanın adı ise tarıktı. Diğer ikili ise kendi hallerinde olan mahmutla kamildi.

    Tanışma faslı geçtikten sonra sıkıldığımı fark edip sigara bahanesiyle kaçmaya karar verdim. Nerede içebileceğimi sorduğumda okan "Kardeşim birlikte gidelim istersen göstermiş olurum" dedi. Sıkıntı olmayacağını söyleyip montumu giydim ve yürümeye başladık. Okan samimi bir çocuktu, bir zarar gelmeyeceği belliydi. Havadan sudan konuştuktan sonra sigara içtikleri yere gelmiştik. Bir tane de okana verdikten sonra aklıma gördüğüm kız geldi. "Okan kıvırcık saçlı kısa bir kız vardı ilk geldiğimde, servise binmiyordu yurttan herhalde; kim o kız biliyor musun" dedim. Okan "milyon tane kız var kardeşim bilemedim ki" dedi.

    Kendime kızmıştım, hiç huyum değildi böyle sorular sormak, bu kız neden beni bu kadar etkilemişti?
    ···
  4. 4.
    +13
    Sigaramızı içtikten sonra yurda geri döndük. Kafamı dağıtmak için dışarıdaki potada biraz basketbol oynayıp odaya geri çıktım. Çantada kalan bir iki parça yemeği yiyip kafamı yastığa koydum. Uykum yoktu ama artık başıma giren ağrılarla savaşmaktan vazgeçmiştim. Odada kimse yokken belki uyurum diye düşünmüştüm.

    Kapının önünde konuşma sesleri geliyordu, dikkat edince benim hakkımda konuştuklarını fark ettim. "Biraz garip bir tip, dertli gibi sanki" dediklerini duydum. Kendi kendime gülümseyip uyuma çabama geri döndüm.

    Sabaha karşı 5 gibi pencereden gelen tıkırtılarla uyandım, ağaç dalları sürtüyordu. Geri uyuyamayacağımı bildiğimden üzerimi giyip sigara içmeye çıktım. Karnım aç değildi, zaten günde yediğim iki öğün bana yetiyordu. Kampüsten çıkıp boş sokaklarda turlayarak sigara içiyordum. Saatin 7 olduğunu fark ettiğimde yemekhaneye geçtim. Okanın yanına oturup kahvaltımı yaparken bir yandan da gözlerim birisini arıyordu, yemekhanede yoktu. Bir anda kendime kızdım, kendimi şaşırtıyordum ve merkezde sürekli bu kız oluyordu. Yemeğimi orada bırakıp sınıfa doğru yürümeye başladım.

    Sınıfa girer girmez gözlerim yine birisini arıyordu, hayır aynı sınıfta değildik; üzüntü hissettiğimde artık bardağı taşıran son damlaydı. Yumruğumu sıkıp kendime bir küfür savurarak sınıftakilerle tanışma faslına girdim.

    O gün hocaların saçma muhabbetleriyle ve sınıfın sorularıyla geçti. Son dersin tenefüsünde mahmutla konuşurken yanıma birisinin yaklaştığını hissettim, arkamı döndüğümde karşımda birisi duruyordu, o zaman gördüğümde mutlu olduğum birisi...
    ···
  5. 5.
    +11
    Karşımda yaklaşık benim boylarımda iri yarı bir çocuk vardı. Adının emre ve basketbol takımının kaptanı olduğunu söyledi. "Bu akşam antrenman var kardeşim, bir gel görelim" dedi. "Eyvallah" dedikten sonra son derse girip yurda geçtim.

    Basketbol yıllardır kafamı dağıtan yegane şey olmuştu. Şortumu ve ayakkabılarımı giyip salona doğru yürümeye başladım. Salonun kapısına geldiğimde garip hissetmeye başlamıştım. içerideki kapıda kıvırcık saçları gördüğümde kalbim fırlarcasına atmaya başladı. Adımlarımı hızlandırdım yetişmek için, o sırada bir el omzumdan tuttu; emreydi bu. "Hoşgeldin kardeşim" dedi. "Önce bir koça göstereceğim seni sonra birlikte antrenmana geçeriz". Gözümü kapıdan ayırmadan emrenin peşinden yürüdüm. Koçla tanıştıktan ve takım için oynayışımı görmek istediğini söyledikten sonra emreyle beraber sahaya doğru yürümeye başladım.

    Sahaya girdiğimde hayal kırıklığına uğradım. Sadece erkekler vardı ve o kocaman gözleri göremiyordum. Emreye soracak oldum ama kendime de kızıyordum. Boşvermeye çalışarak kafamı sallayıp antrenmana katıldım.

    Antrenman bittiğinde koç takımda olduğumu söyleyip lisansımı en yakın zamanda çıkartacağını söyledi. Açıkçası çok umrumda değildi.

    Çantamı toplayıp yurda doğru yürümeye başladım.
    ···
  6. 6.
    +12
    Yurda geçip duş aldım. Okana seslenip "sigaraya çıkalım kardeşim" dedim. Başını sallayıp peşimden geldi. Çok samimi arkadaşlıklar kuran birisi değildim ama okanın umursamaz ve samimi tavırları hoşuma gidiyordu.

    Dışarı çıktığımızda arkamızdan koşan bir çift ayağın sesini duydum. Kafamı çevirmemle kocaman gözlerle karşı karşıya kalmıştım, o kocaman gözlerle, beni her gördüğümde kurşun yemişçesine çarpan o gözlerle. Şaşkınlıktan gözlerimi ondan alamıyordum, vücudum benim kontrolümde değildi; daha önce bir çok kızla çıkmıştım ama bir hafta sonra ya ben ayrılmıştım ya da onlar bana dayanamamıştı, çok da kızlardan etkilenen birisi değildim yani. Ama bu, bambaşka bir şeydi.

    "Okan nereye" dedi melek gibi sesiyle. Okan "Sigaraya açelya, istersen sen de gel" dedi. "Olur" diyip bana bakarak tebessüm etti ve gözlerini kaçırdı. Bu kızda çok özel bir şey vardı, ne olduğunu bilmiyordum ama her hareketiyle beni büyülüyordu. "Ben savasarak sevisen" dedim elimi uzatarak. "Ben de açelya memnun oldum" dedi. Eli elime değdiğinde yeni yağmış karın soğuğunu hissetmediğimi fark ettim. Bembeyaz elleri yumuşacıktı, bugün bile o elleri aklıma getirmeden rahat bir uyku uyuyamam.

    Üçümüz sessizce kapıya doğru yürüyorduk, o sırada benim tanımadığım kızlı erkekli bir grup daha geldi. Onlarla da tanıştıktan sonra hep birlikte sigara içtiğimiz parka doğru yürümeye başladık. Bir muhabbet dönüyordu ama grubun en arkasında açelyayla ben ayrı yürüyorduk. Yürürken açelyanın üst kattaki sınıfta olduğunu, kızların basketbol takımında oynadığını ve yurtta kaldığını öğrendim. Ailesi yakındaki bir şehirde yaşıyordu ve iki kardeşi vardı. Bana sorular sormaya başlamıştı; ailemi, neden geldiğimi, hep kalıp kalmayacağımı merak ediyordu. Ben de tüm sorularını gülümseyerek yanıtlıyordum. Ben gülümsedikçe o kızarıyordu, kızarınca tombul yanakları belli oluyor ve beni benden alıyordu.

    Biz böyle konuşurken bir anda öndeki grubun sustuğunu fark ettim. Hepsi dönmüş ileriden sırıtarak bize bakıyorlardı. Açelya hemen kıpkırmızı oldu ve bana bakarak gülümsedi.

    O gülümsemeyle ölebilirdim..
    ···
  7. 7.
    +9
    Devam ediyorum

    Sigara içtiğimiz yere gelmiştik, yanımda hayatıma sonunda anlam katabileceğini düşündüğüm bir kız vardı. Uzun zamandan beri hissetmediğim bir şeyleri hissediyordum; huzur, mutluluk. Sadece dakikalar önce tanıştığım bu kıza her şeyimi verecek kadar güvenebileceğimi düşünüyordum. Çünkü o kocaman gözler, o kızaran yanaklar asla bana yalan söyleyemezdi.

    Bir banka hep birlikte oturduk. Açelya hemen yanıma oturmuş, diğer yanımda da okan vardı. Arkadaşlarının açelyayı sevdiğini fark ediyordum, bize bakışlarından da bir şeyler seziyordum. Anlam verememiştim bunlara. Sonradan öğrenecektim açelyanın beni gördükten sonra tüm arkadaşlarına beni sordurttuğunu. Bir sigara yakıp bir tane de açelyaya verdim. Yağan karın etkisiyle kızaran elleriyle çakmağı yakamıyordu, ellerinin acıdığı belliydi. Yüzüne doğru yaklaştım ve sigarasını yaktım. O an bana bakışları, ölürken son anım o bakışlar olsun isterdim; hafif parlayan kocaman gözler ve soğuğun etkisiyle kıpkırmızı olmuş kocaman yanakları bende ona sarılma isteği uyandırıyordu.

    Biraz daha konuştuktan sonra kar yağmaya başlayınca ayaklandık. Açelya yanıma geçti ve durdu. Okan arkasını dönüp "Kardeşim bizim bir işimiz var ya açelyayla dönersiniz siz artık" diyip sırıttı. O an daha fazla istediğim bir şey yoktu zaten. "Eminim vardır kardeşim, döneriz biz merak etme" diyip ben de sırıttım. Açelya artık kızarmaktan domatese dönmüştü, dünyanın en güzel domatesi.

    Okanlar okula giden uzun yola döndükten sonra biz de normal yoldan yürümeye başladık. Açelya utangaç bir kızdı ama ilgilendiği bir konu olunca hemen atlıyor, hızlı hızlı bir şeyler söylüyor ve tekrar utanıyordu. Bu hareketleri normalde çok saçma bulurdum ama açelyaya her şey yakışıyordu.

    Biraz daha yürüdükten sonra açelyanın ellerini montuna soktuğunu fark ettim. Üşümüştü. Bir anda içimden bir şeyler geçtiğini hissettim, sinirlenmiştim. Açelyayı üşüten soğuğa sinirlenmiştim. Hemen eldivenlerimi çıkarttım ve açelyaya ellerini vermesini söyledim. Kıpkırmızı oldu ve ellerini uzattı. Avucumun içine aldığım yumuşacık ellerine yavaş yavaş üflemeye başladım. Kıpkırmızı küçücük elleri avucumun içinde titriyordu, o kadar seneden sonra o titremeyi tekrar hissetmek için bütün yıllarımı geri verirdim.

    Eldivenleri eline geçirdikten sonra açelyanın durduğunu fark ettim. Kısa bir kızdı, bana yaslandı, kafası göğsüme değiyordu. Ondan gözlerimi ayırabildiğimde karşımızda birisinin olduğunu ve ona kocaman gözlerini şaşkınlıkla büyütüp baktığını fark ettim..
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +10
    Karşımızda tarık duruyordu, anlam verememiştim ama bakışlarındaki soğukluktan ve sinirden bir şeyler seziyordum. Bir şey demedim, konuşmaya gelmediği belliydi ama bir şeyler yapacak cesareti de kendisinde bulamıyordu. Gözünün içine baktığım 5 saniyeden sonra hızlıca yokuştan aşağı indi. Açelya iyice yaslanmıştı, bir şeyler olduğu belliydi ama bu kızı üzen birisi varsa ben de onu üzmeliydim. Aşağı doğru bir adım atacak oldum, açelya yüzünü döndü ve iyice yaslandı, "boşver" dedi ve elimden tuttu. Nasıl karşı koyabilirdim ki o ellere?

    Yurda kadar yürüdükten sonra ağacın altına geldik. Montum ve eldivenlerim açelyanın üzerindeydi. Soğuğu hissetmediğim anlardan birisiydi. Açelya elimi bıraktı ve "teşekkür ederim" dedi. Kollarıya omzuma asıldı ve ayak ucuna çıkarak yanağıma bir öpücük kondurdu.

    Başım dönüyor, dünya dönüyor ama açelya her şeyin tam ortasında sabit gibiydi. Bana neler olduğunu bilmiyordum, bir fikrim de yoktu; tek bildiğim şey bu kızı hep yanımda tutmak benim tek amacım olmalıydı. Evet bir amacım olacaksa bu açelya olmalıydı. Montu ve eldiveni çıkarmamasını söyledim ve içeri girmesini izledim. Heyecanlı heyecanlı el salladı ve içeriye girdi. Çok mutluydum, hiç olmadığım kadar mutluydum. Hızlıca yurda geçtim ve odanın ortasında kahkaha atmaya başladım. Kahkaha atarken odaya okan girdi. "Oh keyifler yerinde" diyip yanıma oturdu. Okanın omzuna kolumu atıp "Hiç olmadığı kadar" dedim ve birlikte gülmeye başladık.

    Biraz havadan sudan muhabbet ettikten sonra okan "Tarık da aşağıya iniyordu bir sıkıntı oldu mu kardeşim" dedi. "Azıcık zütü yiyorsa gelsin sıkıntı yapsın ben buradayım" dedim. Sırf açelyanın yüzü biraz düşmesin diye o çocuğa bir şey yapamazdım. Ama kendisi gelip çatarsa hem mazeretim olur hem de sinirimi atardım. Okana "tarığın derdi ne" diye sordum. Okan tarıkla açelyanın eskiden çok yakın olduklarını, tarığın bu senenin başında açelyaya onu sevdiğini söylediğini ama açelyanın onu reddettiğini söyledi. "Açelyayı rahatsız ediyor mu" dedim. "Yok kardeşim eskiden çok yakın arkadaşıydı, şimdi tek kelime bile etmiyorlar ama tarık hala bırakamadı" dedi. Kimsenin duygularına karışamazdım bir hareket olmadıktan sonra ama tarıktan bir anda nefret etmiştim. Umarım ters bir şey yapar diyordum kendi kendime.

    Ben bunları düşünürken hızlıca kapı açıldı..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +2
      ve sen yazmayı bıraktın bari heyecansız bir yerde filan bıraksaydın
      ···
  9. 9.
    +8
    Beyler kusura bakmayın evin işleri oluyor yemek yedim geldim seri bir şekilde devam edeceğim.

    içeri giren tarıktı. Yüzü mosmor olmuş bir şekilde bana bakmadan eşyaları toplamaya başladı. Gözünün içine bakıyordum, burnundan soluduğu her halinden belliydi. Son kıyafetini de çantasına attıktan sonra çantasını da alıp dışarı çıktı. Okan "odadan ayrıldı herhalde" dedi. Bana göre hava hoştu.

    O akşam daha önce hiç uyumadığım kadar güzel uyudum. Sabah 6 gibi kalkıp sigaramı içip yemekhaneye doğru yöneldim. Yemekten sonra okula geçtim. Açelya her tenefüs arkadaşını görme bahanesiyle sınıfa geliyor, tenefüs boyunca sohbet ediyorduk. Her ders zili çaldığında kıpkırmızı yanaklarıyla bana el sallayıp kapıya yöneliyordu. Hiç olmadığım kadar mutluydum.

    Son ders zili çaldığında açelyayı merdivenin başında yakaladım. "istersen parka inelim otururuz" dedim. Heyecanlı bir şekilde kafasını salladı. Çantaları yurda koyduktan sonra kız yurdunun önüne geldim. Açelya beş dakika sonra aşağıdaydı. Üzerine benim montumu giymişti. Gülümseyip aşağıya doğru yürümeye başladık. Açelya heyecanlı heyecanlı sınıfta olan bir olayı anlatıyor, ben de onun varlığıyla huzur buluyordum. Arada nefesi yetmiyor derin bir nefes alıp gözlerini büyütüyordu. Parka geldiğimizde banka geçtik. Açelya hemen yanıma oturdu. Üşüdüğü belliydi. Elimi omzuna atıp göğsüme yaklaştırdım. Kıpkırmızı olmuştu ama gözleriyle kaçamak bakışlar atıyordu. iki tane sigara çıkarttım, "şey, seninkinden içsem" dedi. Gülümseyip sigaramı yaktım. Biraz içtikten sonra açelyanın dudaklarına zütürüp ona da içiriyordum. iyice kucağıma doğru yatmıştı. Çilek gibi kokuyordu. Soğuktan titremeye başlayınca boynumdaki atkıyı çıkartıp o güzel yüzüne doladım. Titremesi kesildi.

    Bütün bu olanlar bana çok anlamsız ve bir o kadar da anlamlı geliyordu. Bir kızın titremesiyle canım sıkılıyor, güzel yüzüne renk gelince dünyanın en mutlu insanı oluyordum. Bu duyguyu daha önce yaşamadığım için şanssız hissettim.

    Üzerinden 3 yıl geçtikten sonra bile o duygu hala açelyamda yaşıyor.
    ···
  10. 10.
    +8 -1
    Hava soğuyunca açelyayı yurda bıraktım. Bu sefer sıkı sıkı sarıldı bana, alttan kocaman gözleriyle baktı; içimi ısıttı.

    Günlerim açelyayla geçiyordu. Hafta içi yurtta kalıyordum, haftasonu ise okula yakın bir yerdeki babamın evinde.

    iki haftanın sonunda neredeyse her şey güzel gidiyordu; açelya en yakın arkadaşım olmuştu, tarık okula gelmiyordu ve herkesin sevdiği en azından saygı duyduğu bir konumdaydım. Okuldan sonra saatlerce açelyayla oturuyor, tenefüslerde açelyayla gülüşüyor, haftasonları açelyayı görmek için kampüse geliyordum. Karlı çamların arasında açelyayla oturmak benim için nefesten farksız olmuştu.

    Hayatımda ters giden tek bir şey vardı: babam. Haftada bir akşam arıyordu, saatlerce kavga ediyor; beni okuldan geri alacağını, orada ne tak yediğimi bilmediğini söylüyordu. Telefonu yüzüne kapatıp numarasını engellememle son bulan kavga beni başka bir numaradan tekrar aramasıyla devam ediyordu.

    Ama bu umrumda değildi, okuldan ayrılırsam açelyanın yüzünde oluşacak olan ifade benim için ölüme eşdeğerdi. Gerekirse babamla aylarca kavga ederdim ama geri dönmezdim. Açelya benim amacımdı.

    Her zaman da amacım olacak..
    ···
  11. 11.
    +6
    Açelyayla geçen üçüncü haftasonumun başıydı. Artık ona sarılmadan nefes alamaz hale gelmiştim.

    Cumartesi sabahı kahvaltı yapmaya inerken montumu giymiş bir halde yakaladım onu. Kocaman gözleri şaşkınlıkla açıldı ve koşup boynuma atıldı. Ayağa kalktığımda aşağıdan bana meraklı meraklı baktığını gördüm. "Koş hazırlan" dedim. "Bensiz kahvaltı yapamazsın". Hiçbir şey demeden kocaman gülümseyip yurda koştu. Üzerini değiştirmiş ve kıvırcık saçlarını atkıma düşürmüştü. "Nereye gideceğiz" dedi. "haberin yok senin, sürprizi kaçırma" dedim. Tekrardan kocaman gülümseyerek koluma girdi ve yürümeye başladık.

    Kampüs girişinde çağırdığım taksi duruyordu. Kapısını açtıktan sonra yanına oturdum. Taksiciye önceden söylemiştim adresi ve hareket etmeye başladık. Açelya iyice yanaşmış ve göğsüme yaslanmıştı. Bundan çok hoşlanıyordum. Küçük kalbinin atışını kalbimde hissediyordum. içimi ısıtıyordu, güneşim gibi.

    20 dakikalık yolda hiç konuşmadan göğsümde hafif hafif uyukladı. Onun bu hallerine eriyordum, hiçbir şeye acıma bile hissetmeyen ben açelya söz konusu olduğunda küçük bir çocuk gibi eriyordum.

    Geleceğimiz yere vardığımızda kocaman yanaklarına hafif bir öpücük kondurup uyandırdım. Kıpkırmızı kesilmişti. Taksiyi ödeyip açelyanın koluna girdim. Arkadaşımın işlettiği bir kafeye gelmiştik. Yüksek bir yerde olan kafenin büyük bahçesi cam balkonla çevriliydi. Çimlerin üzeri erimekte olan taze karla kaplıydı. Arkadaşıma kafenin bahçesini kapatmasını rica etmiştim, beni kırmamıştı. Direk masamıza geçtik. Açelyayı kahvaltı yaparken izledim. Kocaman gözleriyle ara ara bana bakıyor, utanıyordu. Yıllarca zevk aldığım sigaranın dumanı açelyanın yanında sönük kalıyordu.

    Kahvaltısı bittikten sonra açelyayı kucağıma aldım. Heyecanlandı, sıkı sıkı tutundu. Yüzü yüzüme çok yakındı. Yere bırakmadan ikili salıncağa zütürdüm. Oturdum, açelyayı da dizime oturttum. O gün onu oraya getirme nedenim çok özeldi. Ne olacağını hissetmiş olacak ki küçük elleri titremeye başladı. Ellerini ilk günkü gibi avucuma aldım, yavaşça üfledim; yanakları kıpkırmızı oldu. Her kelimenin arasında bir kere açelyayı öperek hayatımı değiştiren şu cümleyi kurdum:

    "Benim olur musun?"
    ···
  12. 12.
    +5
    Açelya kıpkırmızı olmuştu, kucağımda çocuk gibi titriyordu.

    "Evet" dedi, kocaman gülümseyerek. "Hep senin olurum"

    Artık çevremdeki hiçbir şeyin bir önemi yoktu. insanlar yoktu, ağaçlar yoktu, kar yoktu, soğuk yoktu, ben yoktum; sadece açelya vardı. Her şeyin ortasındaki kocaman güneşim... Sıkı sıkı sarıldım ona, "o kadar kötü şeyin arasında, nasıl iyi geldin" dedim. Gülümsedi. O gülümsedikçe benim içim ısındı. Dünyanın en mutlu insanıydım.

    O anda güneşimin yüzü değişti. Arkamdaki bir şeye şaşkınlıkla bakıyordu. Başımı çevirdiğimde karşımda tarık duruyordu. Öylece durmuş mosmor bana bakıyordu. Bir anda içimde bir sıcaklık hissettim. Kucağımdaki kız, benimdi, bana aitti. Bu orosbu çocuğu da kim oluyordu. Yavaşça açelyayı kaldırdım. Bir anda tarığın üzerine atılmamla, tarığın koşması ve açelyanın kolumdan tutması bir oldu.

    "Yapma lütfen" dedi. Benim güneşim, hayatımın amacı bana lütfen demişti. Dünya umrumda olmazdı. Yavaşça oturdum, yanıma oturdu. Bütün sinirim geçmişti. Açelya göğsüme uzandı, "seninim" dedi.

    Evet, benimdi.

    Hayatın bana bu kadar güldüğüne inanamıyordum. Açelya her şeyimdi, gerçekten de her şeyim olmuştu. Ve benimdi, göğsümde yatan güneş bana aitti. Onu üzemezdim, sadece mutluluğuyla mutlu olabilirdim.

    Sadece mutluluğuyla mutlu olabilirdim..
    ···
  13. 13.
    +6
    Açelya kucağımdaydı. Sıcacık teni tenime değiyordu. Kızarmış gözleriyle gözlerime bakıyordu. Bir anda dudaklarımı dudaklarında buldum. O dudakların sıcaklığı, bana ait oluşu.. Dudaklarını geri çektiğinde kocaman baktı bana, ben de kocaman sarıldım. Mutluydum, her şeyden önce mutluydum. Orada üzerimize aldığımız polarla saatlarce sarılarak oturduk. Bir sigarayı beraber içiyor, bir hayatı iki kişi yaşıyorduk.

    Açelyanın üşüdüğünü hissedince taksiyi aradım. Taksiye binerken bile benden bir saniye olsun ayrılmıyordu. Hep bana yaslanmış kalmak istiyordu, ben de onu hep kendimde hissetmek. Yol boyunca yine omzumda uyukladı, onu uyurken izledim; en sevdiğim şey.. Yarı aralık gözlerini izlerken dudaklarına bir iki öpücük kondurdum. Güneşimin beni ısıtmasına izin verdim.

    Kampüse geldiğimizde açelyayı uyandırmadım. Kucağıma alıp yurda geçen arka yoldan yürüdüm. Yurdun arkasındaki bankta kucağıma oturtup öperek uyandırdım. Mırıldanarak uyandı ve meraklı meraklı bana baktı, kocaman gülümsedi, şaşırdı. Onun bu duyguları hep birlikte yaşadığını görmek beni eritiyordu. Çok doğal geliyordu bana, çok sıcak. Biraz orada oturduktan sonra üst kattan gelen açelyanın arkadaşının sesiyle irkildik. "Kolay gelsin" dedi sırıtarak. Açelya kıpkırmızı kesildi, yanağına bir öpücük kondurdum; sıkıca sarıldı. "Teşekkürler" dedim arkadaşına gülümseyerek, kız da içeri girdi. "Hadi" dedim güneşime. "Çok üşüdün içeri gir ısın biraz". Kafasını sallayıp kocaman gülümseyerek yurda doğru koşmaya başladı.

    Gerçekten mutluydum..
    ···
  14. 14.
    +9
    Devam ediyorum burada olduğunuzu belli edin kendi kendime yazmayayım.

    Açelyayla çıkmaya başladığımıza kimse şaşırmamıştı, geç kaldığımızı söyleyenler bile olmuştu. Okulda parmakla gösterilen çiftlerdendik, sürekli beraberdik; alt sınıflardan çiftler bizim yanımıza gelir, bizden tavsiyeler isterdi. Tarık beni gördüğünde yolunu değiştiriyor, sınıfta da ben söze karışınca sözünü kesiyordu. inanılmaz mutluydum.

    Bu kadar mutluluğun gerçek olamayacağını da içimde hissediyordum.

    Bulutların üzerinden düşmem bir gün güneşimle parkta sarılmış otururken babamın annemin telefonundan aramasıyla başladı. "Efendim annem" diye açtığım telefonda babamın küfürlerini duyuyordum. Normaldi benim için, alışmıştım ama aşık olduğum kızın yanında bunları duymak beni daha da sinirlendirmişti. Bağırmaya başladım, sinirlendikçe sinirlendim. Telefonu yere çalmamamın tek nedeni hayatımın anldıbının küçücük elleriyle sıktığı baş parmağımdı. Söylediği her şeyi duydu güneşim; yüzü düştü, kızardı.

    Telefonu kapatır kapatmaz açeyla belime sarıldı. "Gitme bir yere sakın" dedi. Usul usul ağlıyordu. içimde kopan bir şeyler hissettim. Açelya ağlamamalıydı, güneş ağlamazdı ki. Sarıldım sıkı sıkı güneşime. "Senden başka gidecek bir yerim yok" dedim. Ben babamla her akşam kavga ederdim, açelyam ağlamasın yeter ki diyordum kendime.

    Sarıldıkça sarıldım, gözyaşlarından öptüm açelyamın, yanakları kuruyana kadar sarıldım. Gözyaşları bitince kaldırdı kafasını; kocaman kızarmış gözleriyle baktı bana:

    "Seni çok seviyorum"

    işte bu her şeye bedeldi..
    ···
    1. 1.
      +1
      Devam kardesim rez yanindayiz
      ···
  15. 15.
    +7
    Günler günleri kovalıyordu, klagib bir günüm; açelyayla geçirdiğim saatler, babamın küfürleri, basketbol antrenmanlarıyla geçiyordu.

    Çok mutluydum, açelya bana çok iyi geliyordu; annemle tanıştırmıştım onu telefonda, annem benim halime şaşırmıştı; beni gülerken görmek en çok istediği şeydi herhalde annemin, bundan olsa gerek açelyaya hemen kızı gibi ısınmıştı. Tanıştırdıktan sonra bile açelya annemi ara ara arıyor ve saatlerce muhabbet ediyorlardı. Bir kere benim hakkımda konuşurken yakalamıştım onları, her şey çok güzeldi.

    Yaşama amacım olmuştu açelya, o gülünce ben de gülüyordum; o üzülünce ben de üzülüyordum.

    Bir salı günü haberimiz oldu haftasonu yapılacak olan geziden. Bigiblet sürülecek ardından da yemek yenilecekti. Açelyanın biraz dolaşmaya ihtiyacı vardı, benim de daha çok açelyaya. ikimizin gezi parasını verdikten sonra haftasonuna kadar güneşim çok heyecanlıydı. Böyle küçük ve ince şeylere çok mutlu oluyor ardından da bundan utanarak kızarıyordu. Her hareketinde beni biraz daha aşık ediyordu.

    Haftasonu geldiğinde açelya ile servise binip bigiblet sürülen yeşillik kampüse geldik. Açelya da ben de bigiblete binmek istemediğimizden çamlığın içinde yürümeye başladık. Güneşim çok mutluydu, ben de onunla mutluydum.

    O an ne olduğunu sakin kafayla bile tam olarak hatırlayamıyorum fakat açelyamın düştüğünü hatırlıyorum, hızlı bir düşüş ve tok bir ses. Güneşim yerde, ağlıyor ve bağırıyor. Gözümün döndüğünü hatırlıyorum; kucağıma aldığımda acıyla kolumu çizdiğini, üzerine örttüğüm ceketimi yırttığını hatırlıyorum. Emin olun aşık olduğunuz insanı o halde görmekten daha kötü bir şey olamaz. Yaklaşık bir kilometre kadar çamlık yolda kucağımda tek varlığımı taşıdım, acısını tam kalbimde hissettim; ölüp ölüp dirildim. Büfelere vardığımızda ambulans çağırdılar ve ben sinirimden deli gibi ağlıyordum. Açelya daha sakindi ama gözünden süzülen yaşları görebiliyordum. Ambulansa küfürler savuruyor, çevremdekileri itiyordum. Bir yandan arkadaşlar beni sakinleştirmeye çalışıyor, bir yandan da kızlar açelyayla ilgileniyordu. Ambulans geldiğinde görevlinin yakasını tuttuğumu hatırlıyorum: "Ona bir şey olsun, hepinizi öldürürüm". Adamların beni yatıştırmak için "bir şeyi yok kardeşim, merak etme" dediklerini hatırlıyorum.

    Hepsinden çok açelyamın gözünden süzülen son damla gözyaşını hatırlıyorum..
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    +5
    O günün akşamında gidebildim hastaneye; hoca gitmeme izin vermemişti, hocayla kavga etmiştim; babamı aramıştı, işler daha da taka sarmıştı. Kafayı yiyecek gibiydim. Açelyamın kılına zarar geldiyse diye düşünüp daha da sinirleniyordum. Hocaya küfür ediyor, ağaçlara, geziye sövüyordum.

    Akşam servisin hareket etme saati geldiğinde hocaya omuz atıp servisten çıktığımı hatırlıyorum. Taksi çağırıp hızlıca hastaneye gittiğimi. Açelyanın odasını sorarken nasıl bağırdığımı. Ama hepsi tek bir yerde duruluyor. Güneşimi yatarken gördüğüm o an.

    Bana gülümsüyordu; hiçbir yerinde alçı bile yoktu, birkaç sargısıyla içimi ısıtmaya devam ediyordu. Hemen koştum ve canını yakmamaya çalışarak alnından öptüm. "Bir şeyim yok" dedi. "Seni her şeyden çok seviyorum". "Sensiz kaybolurum" dedim. "Beni bir daha bırakmaya kalkma". Kocaman gülümsedi, içimi ısıttı tekrardan; tüm endişelerimi alıp zütürmüştü. En değerlimdi.

    O haftasonu annesiyle babası onu hastaneden alıp memleketine zütürdüler. ilk defa bu kadar uzak kalmıştım ondan. Her saat başı arıyordum ve iyi olup olmadığını soruyordum. Çok iyiydi güneşim, o iyileştikçe ben de iyileşiyordum.

    Yanımdan onu asla ayırmayacağımı düşünüyordum..
    ···
  17. 17.
    +4
    Pazartesi günü sabah 5 de otogarda bekledim onu. Sekerek geldiğini gördüğümde çocuklar gibi sevindim, doyasıya öptüm onu.

    Okula geldiğimizde onu yanımdan bir saniye bile ayırmamaya başlamıştım. Bu olaydan sonra onu kaybedersem ne olacağını daha iyi anladığımdan iyice üzerine titremeye başlamıştım.

    Benim duygularımın aynısını açelyam da yaşıyordu. Basketbol oynarken başıma bir şey gelmesinden endişelendiğini söylediğinde turnuva maçlarına iki hafta kala tüm takımı umursamayıp takımdan çıktım. Açelya için ölebilirdim, sadece bir gülüşü bile geriye kalan her şeyden önemsizdi, her şeyden.

    Günler günleri kovaladı. Her şey güzel gidiyordu, ekgib hiçbir şeyimiz yoktu.

    Yarıyıl tatili yaklaşıyordu. Okul çıkışı törenden sonra açelya yorgundu. Odaya çıkıp uyumasını istediğimi söyledi. Esneyerek cevap verdi bana, esnemesinden öptüm. Odaya çıktıktan sonra sigara içip yurda geçtim ve eşyalarımı topladım. Güneşimi aradım, uykudan uyanmış bir şekilde "efendim" dedi. "Pijamanı, diş fırçanı al ve aşağıya gel; sana bir sürprizim var" dedim. Heyecanlanlı bir şekilde telefonu kapattı ve 15 dakika sonra kucağımdaydı. "Neymiş sürpriz" dedi muzırca gülümseyerek. "Sensin sürpriz" dedim ve kızarmış burnundan öptüm. Ardından çağırdığım taksiye doğru yürümeye başladık..
    ···
  18. 18.
    +3
    Taksiden indiğimizde "Gözlerini kapat" dedim. Bir şeyler mırıldanarak kapattı. Kucağıma aldığımda şaşırarak gözlerini kocaman açtı. Bir öpücük kondurdum dudaklarına, "Gözleri açmak yok" dedim. Kıpkırmızı kesildi. Haftasonu kaldığım evin kapısına kadar taşıdım onu. Kapıda gözünü aç dememle birlikte kocaman gözlerini açıp gülerek boynuma asılması bir oldu.

    içeri girdik ve güneşim hemen mutfağa yöneldi. "Ee bi şey yok ki burada" dedi. Arkasından geldim ve elini beline doladım, "Ne yemek istersin". Malzemeler saydı, bunlar olsaydı bunu yapardım diye. "Alayım hemen, sen güzelce uzan televizyon izle" dedim. Dudaklarıma bir öpücük kondurdu "Dikkat et".

    Yüzümdeki sıcaklıkla beraber dışarı çıktım ve marketten alışveriş yaptım. Eve doğru yürürken karşımdan geleni fark ettim, tarıktı. Haftalardır raporlu olduğunu duymuştum ve uzun zamandan sonra ilk defa karşılaşmıştık, evimin çevresinde oturduğunu bilmiyordum; gözlerinin altı mosmordu, daha da kilo almış ve saçı uzamıştı. Aslında tarığa acıyordum, içimde ona karşı bir sinir yoktu; sonuçta her şeye rağmen bir hareketi olmamıştı. Selam vermeden yanından geçtim, gözlerinin içine bakarak; ancak o elimdeki poşetlere dikkatlice bakıyordu. Pek de umursamadım, kötülüğünü istemiyordum.

    Eve geldiğimde açelya pijamalarını giymiş ve televizyonun karşısında uyuyakalmıştı. Gördüğüm en güzel şeydi, onun uyuması. Dudağının açık kısmından öptüm ve mutfağa geçtim. internetten söylediği yemeğin tarifini açıp sessizce yapmaya başladım. Uzun uğraşlar sonucu yaptığım yemeği masaya koyduktan sonra güneşimin yanına uzandım. Ben onu asla uyandıramazdım, asla. Onu izlerken geçen yarım saatten sonra kendi kendine bir şeyler mırıldanarak uyandı. Beni görünce kıpkırmızı kesildi ve gözlerini tekrar kapattı. "Yemezler" dedim, kocaman güldü. "Hii yemek ne oldu" dedi, kucağıma alıp sandalyeye oturttum.

    Aynı evde onunla yaşamak ondan sonra başıma gelen en güzel ikinci şeydi..
    ···
  19. 19.
    +2
    Yemeğimizi yedikten sonra televizyonun karşısına geçtik. O bana güveniyordu, ben ona güveniyordum. Beraber olduk, o haftasonu defalarca beraber olduk. Ben yıllar sonra bile asla o haftasonu yaşadıklarımı tekrar yaşayamadım. O kadar duygu yüklüydüm ki; her hareketinde, teninin tenime her değişinde, dudaklarının dudaklarıma her dokunuşunda kendimden geçtim, içmeden sarhoş oldum; ama hepsinden önemlisi, açelya artık tam anlamıyla benimdi, benim vücudum benden çok ona aitti.

    Her akşam birlikte uyuduğumuz o haftasonunun pazar günüydü. Sabah öperek uyandırdığım güneşimle beraber yaptığımız kahvaltıdan sonra birlikte sigara içip açelyamı okula bıraktım, yurt listesine imza atmazsa ailesinin haberi olacağından endişelenince mecbur kalmıştım. Evi toplamak için geri döndüm. Planım kafedeki arkadaşımı görüp yurda geri dönmekti. Çünkü güneşim olmadan gerçek anlamda üşüyordum.

    Evi toplayıp kafeye geçtim. Arkadaşa yardım ederken telefonum çaldı, arayan okandı; açtım telefonu, "buyur kardeşim" dedim. "Savasarak sevisen, bir sıkıntı var" dedi. "Açelyaya bir şey mi oldu" dedim yumruklarımı sıkarak. "Yok kardeşim yok" dedi, "tarık okula gelmiş, kız yurdunun önünde açelyanın adını bağırmış, sarhoşmuş". Anlamam birkaç saniyemi aldı. Arkadaşıma bağırdım, gözüm hiçbir şeyi görmüyordu; telefonu yere vurup arkadaşın arabasına bindim ve okula sürmesini söyledim. Arkadaş soru bile sormadan hızlıca okula sürdü. Deli gibi tarığı arıyordum. Arkadaşın tutmalarını umursamadan ittirdim ve okulun içine koşmaya başladım. Müdür yardımcısının odasının önüne geldiğimde tarığı gördüm. Küfürler savurarak üzerine atladım, sandalyeden yuvarlandık. Kollarını dizlerimin altına aldım ve yüzünü yumruklamaya başladım; tak, tak, tak... Her vuruşumla koridor yankılanıyordu. Müdür yardımcısının kapısı hızlıca açıldı ve müdür yardımcısı beni çekmeye çalıştı. Bir elimle onu ittirdikten sonra vurmaya devam ettim; tak, tak, tak... Tarığın suratından kanlar akıyordu ve yumruğum sızlıyordu ama umrumda değildi, açelyam benim tek varlığımdı. O sırada meleğimin sesini duydum:

    "Lütfen dur"

    Hemen durdum; açelyam, güneşim bana lütfen demişti; kendini öldür dese yine öldürürdüm, o her şeyden önemliydi. Hareketsiz yatan tarığın üzerinden kalktım ve annesi babası olduğunu sandığım iki kişi tarığın başına üşüştü. Açelyaya doğru bir adım atacakken müdür yardımcısının beni hızlıca çektiğini hissettim. Odasına fırlattıktan sonra "seninle konuşacağız" dedi.

    Ne kadar sinirli olsam da kötü şeyler olacağının farkındaydım..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Yanlış yapmışsın sevene bu yapılmaz hele bir suçu yokken bir şey yapmamışken
      ···
  20. 20.
    +2
    Biraz bekledikten sonra kapı açıldı, bir anlık aralıkta kız arkadaşlarının ağlayan açelyamı sakinleştirmeye çalıştığını gördüm, kapıya doğru adım attığımda müdür yardımcısı "otur ve sakinleş" dedi. Oturdum. "Ne yaptığının farkında mısın" dedi. Sinirle iki elimin arasına aldığım başımı salladım. "Bak savasarak sevisen" dedi. "Okulun derece öğrencilerindensin, senden daha fazlasını beklerdim; şu hareketin bile okuldan atılman için bir sebep, az önce dövdüğün çocuk zaten okuldan atılmıştı, değdi mi bu yaptığına?" dedi. "Ne yaparsanız yapın hocam, okuldan atmayın" dedim. "Okuldan ayrılamam". "Elimden geleni yapacağım" dedi. "Ama babanın haberi olacak, en azından uzaklaştırma alacaksın" dedi. Başımı salladım, okuldan uzak birkaç güne katlanabilirdim ama güneşimden ayrılamazdım. "Sağolun hocam" dedim, "çıkabilir miyim". "Sakin misin" dedi, başımı salladım. "Anne babasından uzak dur" dedi.

    Dışarı çıktım ve okul kapısının dışında ağlayarak arkadaşlarıyla beni bekleyen güneşime yöneldim. Beni görür görmez boynuma atıldı. "Ne olacak" dedi. "Bir sıkıntı yok" dedim ve gülümsedim. Sakinleştirmek için banka oturttum. Sürekli ağlıyor ve "sakın bir yere gitme" diyordu. içim parçalanıyordu her gözyaşında. Kollarımda dakikalarca ağladı, o ağladıkça ben bittim. En son hali kalmayınca gözyaşlarını sildim. Sıkı sıkı sarıldım, dudaklarından öptüm. Onu asla bırakmazdım.

    Yurda kadar zütürdüm güneşimi, omzuma asıldı ve bir öpücük kondurdu. Her şeye bedel bir öpücük. Yavaşça yurda çıkmasını izledim. Tek varlığımın hep bende kalmasını en içten umut ettim.

    O sırada telefonum çaldı, arayan babamdı..
    ···