/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 176.
    +18 -1
    yemekten sonra çaydı maydı derken, saat 5 küsür olmuş hava kararmıştı.

    dışarı çıktım, yavaş adımlarla kız yurduna doğru ilerliyorum. bu kızlar da özel yurtta kalıyorlar, bizim sınıfın filan da çoğu orda. amk ayşeni fakirdi herhalde, neyse

    saat altıya biraz daha varken yurdun önündeydim.

    mineye mesaj attım,

    "ben yurdun önüne gelmek üzereyim * " diye, aslında gelmiştim ama, alacaklı gibi kızı acele ettirmek istemedim aq.

    bu da "tamam beş dakikaya iniyorum" yazdı.

    dıbına koduğumun yurdunun önünde 15 dakika bekledim beyler,

    tam yine mesaj atacaktım ki, bina kapısından çıkanlar olduğunu farkettim, dikkatli bakınca buna benzeyen birini seçtim ama tam emin olamadım, neyse bunlar çıkışa imza atıp kapıdan çıktılar, kalabalık grup ters yöne yöneldi, biri de bana doğru geliyor. yaklaştı bir baktım harbiden mine,

    ama, kızı öyle bir boyamışlar..öyle bir boyamışlar ki beyler..yani aklınız durur dıbına koyayım ya (eminim ki kendi fikri değildi, o yüzden boyamışlar diyorum). lan o gece benim gördüğüm sade, neredeyse makyajsız kız, bildiğin gelin nedimesine dönmüş..

    güzel olmuştu evet, ama ben o akşamki halini daha çok sevmiştim açıkcası..

    sıcak bir selamlaşma oldu, gülümsedik, sarıldık kibarca, kibar teyze öpüşü fiks zaten..çok hoş olmuşsun dedim.

    naber, iyidir filan konuşurken, tabi bu da salak değil ya, benim alık alık baktığımı farketti ve o an, bana "evet abi işte seveceğin kız böyle olmalı, bu olmalı" dedirten şeyi yaptı,

    "makyaj biraz abartı olmuş demi? (güldü) valla zorla sardılar başımı, boyama kitabına döndüm be,normalde pek tarzım değildir yani"

    beraber gülüştük, ne kadar rahattı lan? benim asla konusunu bile açamacağım bir konu hakkında kendi kendini alaya almıştı. ve bu hareketi, zamane huurlarının zütlerinin kalkıklığıyla kıyaslandığında gerçekten bulunmaz bir nimet, insanın içini ısıtan bir samimiyetti.

    yok mok dedim, iyi olmuş..güldü bu gene "boşversene yaa" dercesine,

    sonra ben "demek başına üşüştüler ha" diye ihtiyatsızca sorunca, kızı biraz utandırdım sanırım, gerçi o söylemişti ama biraz da ağzından kaçtı diyebilirdik, zira, öyle 5-6 yardımcı eşliğinde bir geceye hazırlandırılıyorsanız, o geceyi epey ciddiye alıyorsunuz demektir.

    ve kızların erkekleri pek ciddeye almıyor olması gerekir, daha ziyade onları süründürmeleri, ya da tam tersi sadece gibiş sokuş için bedenini kullanmaları, (gezip tozma için de cüzdanlarını tabi) yaygın davranış şeklidir.
    onu biraz tarif edeyim,

    dediğim gibi, epey makyaj yapmış, pembe parlak ruju, allıkları, göz kalemleri, göz farları, fondöten midir nedir, onlar..

    üzerinde siyah bir mont, daha sonra kafede gördüğüm, enlemesine rengarenk çizgili hoş bir kazak, altında kotu. ayağında botlar.

    bu arada kız cidden neredeyse benim kadar varmış aq..neyse ki bende de botlar vardı ama o an "lan yazın topuklu problem olmasın" filan diye düşünüp, içimden salak salak gülüyorum. doğmamış çocuğa don biçmede üzerime yok yani..

    başında kazağıyla uyumlu bir bere vardı, kaşkolu yok, bende de tam tersi sadece kaşkol var. yolda zorla verip boynuna sardırdım;

    "bak sonra hasta filan olursan, onun vebaliyle yaşayamam haa * "

    aşıklar yolundan geçtik, bu yine gülen gözlerle bakınıyor, ışıklar yüzünden, gözlerinden yansıyor, onu daha da özgür, daha da esrarlı hale getiriyorlar.

    fazla iyi bu kız.. kalben..ruhen..

    konuşa konuşa kafeye geldik, mekanın epey hoşuna gittiğini hissettim.

    bu "nasıl oturalım" filan derken, ben çoktan önüne düşmüş, ona rezerve masaya doğru eşlik ediyordum bile.. bana yardımcı olan çocukla selamlaştık, gene göz kırptı..lan ne göz kırpıyorsun aq, sanki hatunu, beraber sinsine planladığımız bir tuzağa çekiyoruz da, iş artık olmuş bitmiş gibi.

    neyse masaya oturduk, bu baya şaşırdı, inanılmaz hoşuna gitti..bir şey demedi ama gözleri parladı resmen, yüzünde değişik bir gülümseme oluştu..ben kendimle gurur duyuyorum tabi.. ince ve düşünceli erkek tsigalko.

    içersi sıcaktı, montlarımızı çıkardık, kaşkol için teşekkür etti..

    ne içersin? diye sordum,

    bu dalgın dalgın menüye bakınırken de "buranın sıcak çikolatası harikadır, tavsiye ederim" dedim. beyler harbiden de müthiş yaparlardı, ayrıca üstünde köpük tarzı bir şeyler de oluyordu, nasıl beceriyorlar bilmiyorum ama o mekanın karakteristik içeceğiydi diyebilirim bunun için.

    "tamam o zaman ondan alayım ben de, denemiş olurum" deyip gülümsedi,

    ben de aynı tercihle ona eşlik ettim.

    rahat olmaya çalışıyordum,

    tanıdık mekan,
    tanıdık yüzler,
    tanıdık masa,

    resmen ev sahibiyim..ama mümkün değil beyler..siz istediğiniz kadar ev sahibi olun, karşınızda real madrid var aq..
    http://fizy.com/tr#s/1klrnu

    içecekler geldi, bunun epey hoşuna gitti o köpüklü möpüklü bardak, dedim "ya sen iki senedir buradasın, nasıl bilmiyorsun burayı?"

    "ben merkezin bu tarafından fazla gezmedim , daha ziyade kordona gidiyoruz, ya da x e (şehrin çok ünlü bir yeri, o yüzden söylemesem daha iyi, bilmeyen bin yoktur zira). buralara ilk defa senle geldim ne yalan söyleyeyim. aslında ayağımın dibindeymiş * "

    ben de bir şekilde muhabbeti sıcaklaştırma çabasındayım ama gel gör ki gün boyun aklımda tekrarladığım her şey, sınav kağıdını önünde bulan bir öğrenci misali, uçup gitmişti yine..

    sonra, "tavla bilir misin?" diye sordum buna, ortak bir şeyler yapabilmek babında, hem belki muhabbete biraz daha renk gelir, ortam biraz daha samimileşir diye düşünmüştüm. olur tabi dedi,

    ne acıdır ki, tavlayı alıp masanın üzerinde açmıştı ki aklıma malum kişi, onunla olan oyunumuz, verilen sözler ve o gecede o masada kalan anılarım geldi..

    dizerken biraz sorun oldu, o dizmeyi bilmiyormuş ben de heyecandan unutmuşum, adın ne desen 3-5 saniyede zor cevaplarım aq..

    neyse ilk eli oynadık bir şekilde, tahmin ettiğim gibi muhabbet samimileşmiş, kırılan her taşta, iyi denk gelen her zarda biz, hem üslup hem de ruhen biraz daha yaklaşmıştık birbirimize.. öyle asker arkadaşı muhabbetine dönmedi tabi abarmayalım * (dıbına koyim ben senin canım kardeşim filan)

    dediğim gibi biz o ara yine bir yandan konuşuyoruz, ailelerimizden bahsettik biraz, mine tek çocuk, annesi ev hanımı babası çocuk doktoru, kütahya merkezde, sakin, mutlu bir yaşam sürdüklerine hiç şüphe yok. mutlu bir ailenin mutlu ve pozitif çocuğu..iyi yetiştirilmiş, şımarık değil ama biraz çatlak olabilir.

    ben, tsigalko, bursa çocuğuyum *. annem devlet memuru, babam mimar, küçük bir kız kardeşim var, çalışan ailenin çocuğu olmamdan ötürü daha ziyade anneanne tarafından büyütülmüş, fazlasıyla elbebek, gülbebek yetişmiş, yine klagib, ortalamanın üzerinde mutlu olan bir ailenin biricik oğlu.

    ordan burdan derken, onlara olan özlemlerimiz, yabancı bir şehirde onlardan ayrı yaşıyor oluşumuz vb. konularla ortam biraz duygusallaştı..

    sonra ordan nasıl becerdim bilmiyorum ama sevgili durumları muhabbetlerine geldim aq..

    harbiden eğer nasıl becerdiğimi hatırlıyor olsam burada tavsiye açısından paylaşacaktım ama hatırlayamıyorum.

    kurt adamların ay ışığında dönüşüm geçirip, sonra da yaptıkları şeyleri hatırlamaması gibi, ben de her halde o duygusal atmosferde dönüşüm geçirerek, normalde açmayı kolay kolay beceremeyeceğim ve hatta utacağım mevzuları kolayca açmıştım. ve malum şimdi nasıl becerdiğimi anımsayamıyorum.

    neyse, gecenin benim (ve aslında onun da) adıma en kritik dakikaları da başlamış oluyordu böylece..
    alkollü olduğum belli oluyor mu beyler?

    3. biramı demin devirdim, daha sabaha kadar yolu ve benim de bench de 6 kutum daha var ;)
    Tümünü Göster
    ···
  2. 177.
    +13
    ortam bir andan değişmişti,

    yasaklı konularına mı girmiştim? söylememem gereken bir şey mi söylemiştim?

    hayır.. ortam değişti ama konu değişmedi.. malum ben ayşen in usta manevralarına alışmışım, bu duygusallıktan bizi koparacak bir şey bekliyordum, ama yapmadı..

    işte o an bu özel masanın büyüleyici atmosferinin kendisi göstermesi için birebirdi.. sadece o ve ben vardık..o an o kafede..o şehirde.. hatta belki de bütün dünya üzerinde.. sadece ikimiz.. bizim sözlerimiz, bizim bakışlarımız, hala tavla oynamaya çalışan utangaç ve beceriksiz ellerimiz..

    tavla o saatten sonra mundar oldu beyler zaten..

    göz göze gelmiş, derin mevzular hakkında neredeyse fısıltıyla..ve heceleyerek konuşuyorken.. ortalık mortal kombat ın "finis him" leri gibi kop koyu olmuştu.. başka bir şeyi ne görmek ne de duymak istiyorduk o an..

    "ben..bu konularda pek iyi değilim aslında" dedi..

    gene o umursamaz, uçarı gülümsemesini takınır sandım.. yapamadı..buruktu yüzü..

    "üniversitede kimseyle çıkmadım henüz" işte bu sefer gülümsemeye benzer garip bir ifade oluşturabilmişti yüzünde,

    ama hayır ben buna inanmazdım, bu kız ha? kimseyle çıkmayacak? hadi canım..

    kızların klagib yalanlarından biri.. biraz kızmıştım içten içe, benim bunu yemeyeceğimi biliyor olması lazımdı, ama sonra,

    "sadece lisede nispeten uzun bir şey yaşadım, ama çocuktuk o zamanlar ya.."

    sanki şimdi 30 unde bir kadınmış gibi konuşuyordu, öyle çıkmıştı sesi de. ve bu kez beni inandırmıştı da...

    beyler, eğer bir kız size "daha önce kimseyle çıkmadım" diyorsa, en az 5-6 kişiyle çıkmış demektir (kezban değilse tabi).

    ama bir kız size 1 kişiyle çıktım diyorsa, 1 kişiyle çıkmıştır..

    çünkü birinde, "ben bişey yapmadım ya, benim haberim yok" diyen.. yalancı bir gönül suçlusu,

    öbüründe ise yaşadıklarını kabullenmiş cesur bir kadının sözleri vardır..

    .
    .
    "neden?" dedim şaşırarak, "sen mi istemedin?" dolaylı olarak güzel olduğunu hissettirmiştim yine, ana böyle şeylere pek kafa yoran, hesapçı bir kız değildi o..

    "bilmem, diyorum ya, pek beceremem yani.. oldu bazı şeyler ama olmadı da..zaten ben de istemedim. koluna takılacak biri olmadan da yaşayabilir insan * "

    bu sefer tamamen silkinmiş, meydan okuyor gibiydi,

    "orası öyle tabi canım" dedim.."ama insan, bir noktadan sonra, yoruluyor.. elinden tutan biri olsun istiyor. ona ana babasından, dostundan farklı gözlerle bakan, onu bir başka anlayan, bir başka seven..ona karşı kendini farklı hisseden ve farklı hissettiren biri olsun istiyor"

    "doğru" dedi.."ama işte nasıl emin olacaksın ki doğru kişiyi bulduğundan?"

    "ne kadar inanıyorsan, o kadar eminsindir"

    artık tavla filan kalmamıştı ortadan,
    ben konuşurken heyecan ve duygu yoğunluğundan dalıp elime taşların 3-5 tanesi almış oynuyordum, mine de bir yandan konuşmaya çabalarken bir yandan da az önce kırdırmamaya çalıştığı taşlarını şimdi üst üste dizmiş kule yapıyordu dalgın dalgın.

    elimdeki taşlardan birini, onun yaptığı kulenin üstüne koydum..

    gülümsedi.. gülümsedim..

    beceriksiz ellerimizle biraz daha yüksettik kuleyi.. gözlerimiz, sanki bir diğerininkinin arkasını okumak ister gibi bakıyordu..

    anlamıştım beyler,

    bu kız, bana karşı zaten boş değildi..ilk geceden beri..ya ben?..muhtemelen hayatım boyunca yaptığım en doğru şeyi yapıyordum şu anda.

    iki yalnız,

    ama yine de artistliğinden, havasından ödün vermeyen iki yalnız insan.. yaşına başına bakmadan, "gerçek sevgi" diye nitelendirdiği ve artık yalnızca masallarda olan bir efsaneyi kovalayan iki insan..

    o gece, masada adeta ellerimizi koyacak yer bulamadan, saatlerce konuştuk.. arada konuyu değiştirdim sıkmamak için..ama bütün yollar oralara çıktı,

    yalnız ve eşini arayan, karamsar bir ruh, bir diğeriyle karşılaşınca böyle mi olurdu?

    mine nin o neşeli ve gamsız görüntüsünün altında aslında ne kadar kırılgan ve duygusal bir kız olduğu anlamıştım o akşam..

    ve o,

    hiç geri adım atmadı, kaçmaya, konuyu çevirmeye, savsaklamaya çalışmadı..ben konuştum..o konuştu..

    o kadar derine indik ki o gece, öyle felsefe yaptım ki ben.. öyle özlü sözler.. öyle benzetmeler.. öyle betimlemeler..

    öyle güzel bakti ki o o gece, öyle güzel kaçırdı ki arada bakışlarını.. öyle güzel destekledi ki tanımlamalarımı.. öyle güzel yorumladı ki yalnızlıklarımızı..

    işte öyle güzel bir gece oldu beyler.. öyle güzel..ve öyle unutulmaz..

    kafenin kapısından çıktığımızda, biz kağıt üzerinde hala "iki arkadaş-birbirini yeni tanıyan iki insan"dık.. ama ruhlarımız bizden çok daha erken davranmıştı.. kaşkolumu gene boynuna sardım.. aşıklar yolunun karanlığına daldık..iki kişilikti artık yalnızlığımız..
    hava biraz ılımıştı,

    garip ama gece, akşama göre biraz daha sıcaktı..ya da ben fazla ısınmıştım bilmiyorum.

    banklardan birinde oturmayı teklif ettim,

    "hava soğuk ama, ne dersin biraz oturalım mı?"

    "olur" dedi, "o kadar da soğuk değil zaten, hem senin kaşkolun beni korur * "

    güldük..

    ben geliyorum şimdi deyip yanından ayrıldım, o an anlam verememiştir ama 1 dakika sonra yanına elimde profiterollerle dönünce

    "aa ne gerek vardı ya.. çokta severim yalnız profiterolü" deyip teşekkür etmişti,

    "biliyorum" dedim.."sevdiğini söylemiştin"

    gene bir sessizlik..

    "müzik dinlemek ister misin?" diye sordum,

    tabi dedi..

    telefonun kulaklığını taktım, birini ona verdim,

    fonda şunun http://fizy.com/tr#s/12qrn6 eşliğinde, elimizde profiteroller, soğuğun da etkisiyle epey boş olan aşıklar yolunun ağaç altındaki bir bankında sessiz sedasız dalıp gitmiştik..

    eline uzanıp tutmak geldi içimden..ama yapamadım..
    gece, planladığımdan da iyi geçmiş, dahası ben artık planı filan boş vermiştim.

    mine ise artık benim için ele geçirilecek bir kale, tavlanacak bir kız , bir intikam ve kendini kanıtlama aracı olmaktan çıkmıştı.

    bu geceki o konuşmalarından seveceğim kadından başkası olamazdı..

    ama tuhaf..

    bunca güzel şeye rağmen hala tuhaf bir his içimi kemiriyor, kilitleyip üzerine yükler yüklediğim kapalı sandıkları açmaya zorluyordu..

    mine yi yurda zütürürken, içerden, tanıdık, bet bir ses sordu

    "aradağın kız bu mı sahiden?"... "aradığın aşk?... bu mu sahiden?"... "emin misin,... sahiden??"...

    kız yanımda olmasaydı kendime bir tokat patlatmaktan geri durmazdım herhalde..

    "harcayacak olma onu?.."... "bu sen değilsin..bu aşk değil"

    yurda vardık,

    bu güzel gece ve sohbet için bana teşekkür etti, sarıldık.. fazladan 2-3 saniye daha. yine kapısından girene kadar takip ettim gözlerimle ve o yine tam girerken bana doğru baktı.. göremedim ama gülümsemiş olmalıydı.

    işte şimdi işin zor kısmı başlıyordu.. knor hazır çorba kıvamındaki duygularım eşliğinde yurda doğru 20 dakikalık bir yürüyüş.

    bu işin olmaya çok yakın olduğunu hissettim,
    ama işte sanki, o kadar da heyacanlı değildim artık. neden? rahatlamış mıydım? ayşen le de bu noktalara gelsek, gene mi aynı şekilde hissedecektim... bak hala ayşen diyorum... mine güzel kız... kalbi de güzel... sahi ozan şerefsizi nasıl o kadar çabuk ayarladı onu?... nilay bu işler beklemeye gelmez demişti... okan rahat ol abi, kendin ol demişti... sahi okan en konuşacaktı benimle, kaynadı çocuğun mevzular... nilayla okan da yakışır aslında... lan çok mu geciktim acaba yurda?... amaan sanki bir şey diyorlar..""aradığın aşk bu mu tsigalko?""...

    kafamda filler gibişe dursun,

    ben odama çıkan merdivenleri arşınlamaya başlamıştım, bu gece birileri kendisine hesap verecekti yine..

    odama varınca telefonu çıkarıp masaya koyarken kontrol ettim, bir mesajım var.. mine den başkası değildi;

    "vardın mı yurduna?"

    beni düşünüyordu o..ve ben, hala neleri düşünüyordum... tüm gücümle onu sevmeye çalışmam gerekirken hemde..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      rezitto
      ···
      1. 1.
        0
        rezitto ne amk adam gibi rez alsan
        ···
  3. 178.
    +17
    kız işleri beyler,

    atla deve değildir.

    tabi ben bunu şimdiki aklıma, o yaştaki halime söylesem kesin gibtiri yerdim..

    gece okanla boş etüt odasında durumları konuşuyorduk.. etüt odası boş çünkü millet sınavlara kendi odasında ya da arkadaşlarının odasında, kafa kafaya hazırlanıyor ya da koridorlarda şişe kapaklarıyla maç yapıyor..

    -"abi çok güzel işte ya..koçumsun, bak bu sefer kesin olacak demiştim de kızmıştın bana"

    -"ya okan, iyi güzel de abicim daha bir şeyin de olduğu yok yani, tamam güzel geceydi filan ama, kız biraz ürkek bu konularda yani, tecrübesiz.. yanlış bir şey yapmak istemiyorum ben"

    -"nasıl yani?"

    -"ya ne bileyim..bir kere, ben emin miyim? önce bir onu sormam lazım kendime"

    -"kanka, kusura bakma ama eşşeğin dıbına su kaçırıyorsun şu anda..lan daha emini mi var be, 10 saat önceden hazırlanmaya başladın aq buluşmaya yarağım?"

    -"abi o benim her zaman ki halim ama?"

    -"ya bak tsigalko.. bence sen fazla ciddiye alıyorsun bu işleri, oğlum bugün takıldığın kızla, yarın evlendirmeyecekler ki seni? sen bir takıl bakalım, gez toz, gittiği kadar.. olmuyorsa olmaz.. çok gözünde büyütme abi..bak ayşeni de büyüttün büyüttün... "

    bakışlarımı görünce sustu.. sonra,

    "ya anladın işte ne demek istediğimi, kusura bakma o örneği verdiğim için..ama demek istediğim, çok kasma yani..lan kız olsan anlayacağım, adım kaşara çıkacak diye korkuyor diyeceğim ama erkek adamsın be abicim, takılıcan, olmadı mı geçicen.."

    -"sen öyle mi yapıyon kanka?" dedim ters ters..amk tabi bekara karı boşamak kolay gelir.." hem bu kız öyle takılıp bırakılacak türden değil, eğlenmelik değil yani..o yüzden yüzde yüz emin olmak istiyorum, çünkü sonradan onu üzmek istemem"

    ben hem onu tersleyip hem de böyle salak salak konuşmaya devam edince bu kızdı,

    -"iyi kanka ne tak yersen ye..ama emin değilim ayağına gül gibi kızı da kaçırıp bu sefer de mineee mineee diye ağlarsan ben karışmam haberin olsun.."

    lafı koymuştu beyler.."sigara içip geliyorum ben" dedi..e tabi, gibtin belamı, yak şimdi zevk sigaranı okan efendi..

    o çıkınca ben de kendi kendime kalıp biraz daha düşündüm.. aslında haklıydı lan... nedir yani? takılıcaz işte.. kız iyi kız, güzel kız.. öyle sömürücü şıllıklardan da değil.. olursa olur, olmazsa da olduğu kadar yaşadıklarımız kar kalır yanımıza..
    http://fizy.com/tr#s/1k3cpy

    uzun bir kaç gece,

    finaller,

    mine ile mesajlaşmalar,

    nihayet kafamdaki ufak pürüzleri, kendi telkinlerimle gidermiş, artık onu sevmeye hazırdım.

    dahası, her mesajında daha da sevimli geliyordu gözüme, hatta çarşamba günü okulda da karşılaştık, aynı sınava girecektik,

    yine gayet sıcak bir selamlaşma oldu, diğer dıbına koyduğumun gibi soğuk soğuk hallere girmiyordu * *

    tüm bu güzel gelişmelere rağmen, malum ikiliyi kantinde, sınıfta, koridorda el ele, dip dibe görünce içimi tarifsiz bir nefret ve acı kaplamaya devam ediyordu.

    ben 4 sene bu huur çocuklarının sevişmesini nasıl çekecektim lan?

    belki de ayrılırlardı? beter olsunlar..

    bu arada hepimizi üzen acı bir haber aldık..oda arkadaşım tolga nın kuzeni trafik kazasında vefat etmişti. çocuk son 2 sınavına giremeden gitmek zorunda kaldı, kuzeni bundan sadece 2 yaş büyükmüş ve bildiğin kardeş gibilermiş..resmen perişan oldu...

    onun yaşadığı acıya bakınca, kendi sahte acılarımdan utandım..neler yaşıyorlardı insanlar..ne büyük acılar vardı..

    babasını kaybeden evlatlar vardı..evladını kaybeden babalar..

    şifa bekleyen hastalar vardı..asla şifa bulamayacak olan sakatlar..

    bu soğukta dışarda uyuyan insanlar vardı..bizim yağarken sevindiğimiz karın, yağmaması için dua eden evsizler...

    utandım beyler..sert gerçekler utandırmıştı beni..
    .
    .

    perşembe günü son sınavımdan çıkmış,

    önceki geceden hazırladığım valizimi yüklenmiş, bursa otobüsüne binmiştim.

    3 hafta tatil..anne yemekleri..anneanne sevgisi..bazı taşların yerine oturması, bazı acıların unutulması ve nispeten yeni bir sayfa açmak için yeterli bir süre..

    annem ayşen i sormuştu 1-2 kere telefonda..geçiştirmiştim. şimdi yol boyu onlara söyleyeceğim muhtemel yalanları ve bahaneleri düşünmem gerekecekti..

    yılın ilk yarısı biterken, "ne çok şey yaşamışım" diye düşündüm..üniversite..büyütüyordu insanı..ama daha almam gereken çok yol, tatmam gereken çok acı, yaşamam gereken çok çok fazla karmaşa ve duygu bunalımı vardı..ve ben bunların hiç birinin farkında olmadan,
    mutlu mutlu mine ile mesajlaşıyor, geleceğime umutla bakıyordum..
    Tümünü Göster
    ···
  4. 179.
    +19
    hayal kurmak güzeldir,

    ama pek azı gerçek olur.

    3 haftalık kesintisiz tatil planım, biri, o dıbına röveşata attıklarımın yüzünden olmak üzere iki dersten kalmam ve dolayışıyla bütünlemelere gelecek olmamdan ötürü yatmıştı..

    işin iyi tarafı, mine yi görebilecektim zira bizim tembel tenekenin de 3 tane büt ü vardı.

    evdeki bir buçuk haftada, artık orta okullu olan kardeşimle bol bol eğlenip vakit geçirmiş, anneannemin dizinde, elinden elma-mandalina yemiş, annemle bol bol gırgır yapmış, babamla gezip tozmuştum.

    bizimkiler beni çok özlemişlerdi, babamı çok severim ben beyler, ama çok fazla vakit geçiremezdik işleri yüzünden. benim gelişim dolayısıyla patronundan izin almış, bir hafta boyunca o avm senin bu mekan senin gezip durduk, bazısında tüm aile de bize eşlik etti.
    bilardo challenge ını kabul ettim, elime verdi, ağzıma sıçtı, dalgasını geçti.. hayvanat bahçesine gitti "lan tsigalko, şurdaki maymun sana çok benziyor oğlum hişşt bak bak" diye taşağını filan yaptı.. piknik yaptık, fener maçı izledik, küfrettik.

    ağır fenerliyimdir ben bu arada *

    annem, kız konusunu açtı, güzel bir dille, "beni arkadaş olarak görüyormuş" filan diye anlattım, geçiştirmeye çalıştım. mevzunun tamdıbını sıçıp kadını üzmeye gerek yoktu..ama ana yüreği, yine de oğlunun acısını farketmiş olacaktı ki o da oyunuma ortak olup,

    "aman be oğlum, zaten daha ilk yıldan ciddi kız ciddi kız diye saplanıp ne yapacaksın? gez toz eğlen, daha ne kızlar görürsün" diye çapkınca öğütlerde bulunmuştu.

    anneanne.. seni çok seviyorum canım benim..

    bebişim, sana da orta okul üniforması çok yakıştı be * fıstık olacak bu kız ilerde, başım belada..

    mine.. aradığım mısın? bulduğum musun bilmiyorum..ama tek bildiğim bizim ortak bir sevgiyi hak ettiğimiz, ve eğer senin hislerini de yanlış çözümlemediysem, kendi adıma bunu sağlamak için elimden geleni yapacağım...

    okan.. aslan kardeşim.. ikinci hafta bir büt de sana kısmetmiş demek * ben de varım merak etme, gene işimiz iş..

    tolga.. başın sağolsun kardeşim..

    ebru.. üzgünüm senin için..

    ceren... neyse cereni gibtir et..

    nilay, iyi ki seni tanımışım, mineyle evlenirsek nedimesi sensin * bir de kızdan kanka olmaz derler peehh..

    ayşen, ozan... huur çocuğusunuz..
    ikinci hafta, yani bütünlemelerin 1. haftası, çarşamba günkü sınavım için salıdan sabahından yola çıkmıştım,

    nilay ve mine nin bütü var, erken gelmişler, ben de o yüzden sabahtan çıktım ki salı akşamı takılabilelim.

    yeniden şehre gelmiştim,

    kızlar öğlen sınava girmişler, akşdıbına da biz sözleşmiştik, buluştuk.

    nilay, bizi baş başa bırakma amacıyla, "ben gelmem istiyorsan?" filan demişti ama ben ısrar ettim, onun varlığının zararı değil faydası olurdu bize.

    bu kez başka bir yere zütürdüm bunları,
    akşam boyunca oldukça eğlenceli bir masa oldu. e oğlum senin yarın sınavın var, ne işin var karı kızla derseniz, beyler.. çalışıyoruz lütfen ;)

    nilay, garip bir kızdır. böyle çok sakin, utangaç gibi görünür ama en ummadığınız anda en ummadığını şeyi yaparak sizi cesaretine şaşırtabilir,

    o gece yine bir medeni cesaret örneği gösterek, yan masadaki, hiç tanımadığımız gruba "beraber tabu oynasak iyi olurdu" gibisinden bir laf attı,

    nitekim tabu oynandı, hayatımızda görmediğimiz insanlarla bir anda kahkahalar arasında kelime tahmin etmeye çalışırken bulduk kendimizi *

    çok güzel bir geceydi o da, renkli ve farklı.. zaten hala hatırlıyor olmam bunu gösteriyor. gece boyu, o şamatanın arasında, hemen karşımdaki mine ile gözlerimiz onlarca defa buluştu birbiriyle, onlarca kez gülümsedi dudaklarımız.. sanki biz, gece içince gece yaşıyor gibiydik, o eğlencenin arasında, o kalabalık ve gürültünün içinde, herkesten habersiz, yine çok ama çok şey paylaştık içten içe..
    çarşamba günü gibtiğimin sınavına girip dönüş için biletimi almıştım,

    bursaya döndüm ve bir sonraki hafta salı günü olacak olan diğer bütünlemem için çalışmalar başladım.

    o ara okan a ulaşmaya çalıştım ancak msn de göremediğim gibi, mesajlarıma da cevap vermemişti.. adam kendini kaptırmış beyler, ya it gibi çalışıyordu, ya da it gibi geziyordu.. neyse, ben ona sorardım her türlü bunun hesabını.

    mine ile mesaj trafiğimiz epey ilerlemişti, bizimkilerinde de gözünden kaçmayan bu durumu "arkadaşlar yeaa, sınav şeyleri" falan filan diye savuşturdum. zira artık aşk hayatımı onlarla paylaşıp, biten ya da başlayamayan her ilişkinin ardından içten içe onları da üzmeye gerek olmadığını düşünmüştüm.

    "karı gibi her taku anana babanı mı anlatıyon lan?" derseniz, haklısınız. ama öyle yetişmiştim, süt çocuğu sayılırdım. o zamanlar rulez buydu beyler, utanacak değilim.. şimdiki halimden daha çok utanıyorum hatta..

    mesajlaşmalarımızın birinde, bir gece, yine kontrolsüz şekilde epey duygusala bağlamıştım. o zamanlar etkisinin farkında olmadığım,

    "seni iyi ki tanımışım".."seni çok özledim".."valla büte kaldığıma sevindim" gibi laflar da etmiştim. kız bütün bunlara mantıklı cevaplar üretmeye ve o kadar çabuk teslim olmamaya çalışsa da artık baya baya kendini kaptırmıştı..iyi geceler mesajları "tatlı rüyalar" dilekleriyle süslenirken, sabahları "günaydın canımm" lı olmaya başlamıştı.

    tarafsız bir gözle bakıldığı zaman, bizim artık flört ün son aşamalarında olduğumuz ve artık iki taraftan birinin resmi teklifiyle bağlanacak bir ilişki olduğu rahatlıkla görülebilirdi.

    ben biraz şaşırmıştım aslında o zamanlar, lan nasıl bu kadar kolay olabiliyor? diye. ama şimdi düşününce anlıyorum ki, e zaten bu işler büyütülecek, memleket meselesi yapılacak şeyler değil. e birde sanırım ben, o anki yaralı stayla olmanın da verdiği duygusal derinlikle, özellikle o ilk buluşmamızdaki tavırlarım ve konuşmalarımla kızı epey etkilemiş olmalıyım.

    laf aramızda, iyi edebiyat yaparım.. hele yüz yüzeyken işe jest ve mimiklerim de girince epey inandırıcı olabiliyorum. sayısal okuyup mühendis oldum, ama bütün lise ve üniversite yıllarım boyunca "sen kendini harcıyorsun oğlum.. adam şair ya" gibi yaklaşımlara maruz kaldım. sözel yeteneğim sayısala göre çok daha üstündür ki aslında okuduğum mühendislik dalı da buna yatkın (zaten bilerek seçtim). o yüzden ilk sene hariç pek zorlandığım söylenemez. bizim robot kafalı salt sayısalcıların döküldüğü ezber derslerinde ortalığın dıbına koymuştum övünmek gibi olmasın.

    neyse, kendimi çok övdüysem lütfen aşağılayın biraz, zütüm kalkmasın sonra..

    salı günkü sınavım için pazartesi akşamından yine şehre gelip yurda yerleşmiştim, bir daha dönmeyecektim artık, bu kadar tatil yeterdi.

    o gece, yarın ki sınava bulutların üzerinde girmeme sebebiyet verecek, ve sizlerin artık tahmin edebileceği bir gelişmeyi yaşadığım gece olacaktı..

    biraz kafamı toplayayım, diyalogları anımsamak istiyorum zira önemli.. biraz sallamak zorunda kalabilirim, şimdiden anılarımdan ve sizden özür diliyorum..

    gece yerleşip, yurttaki tiplerle lak lak ettikten sonra boş odama çekilmiştim tekrar..

    tolga yoktu zaten.. öbür hıyar da nerde bilmem..

    yatağa uzandım..ama uykum yok, ben öyle karanlıkta tek başına yatıp tavanı izlemeyi, o sırada da hayaller kurmayı severim.. gerçi, kim sevmez ki?

    ne kadar zaman geçti bilmiyorum, mesaj geldi,

    mine yazmış, "sınavında başarılar tsigalkocum"

    ekrana baktım bir süre boş boş.. nilay ın "bu işler yavaş davranmaya gelmez" diyen sesi kulaklarımda çınladı..

    haklıydı, bu daha fazla uzatmanın alemi yoktu..
    Tümünü Göster
    ···
  5. 180.
    -1
    Rez bir daha okumak isterim
    ···
  6. 181.
    +12
    muhabbete nasıl girdim hatırlamıyorum,

    ama asıl olayın koptuğu kısımlar az çok aklımda,

    buna kızmıştım..bir nevi trip de denebilir.. açık olmamakla suçlamış, üzerine gitmiştim.. arada birbirimize böyle yaptığımız oluyordu, tatlı tatlı kışkırtmalar ve karşı tarafa, aslında ikimizinde bildiği gerçeği söyletme çabaları..

    ama bu gece epey ileri gitmiş, resmen kıza çemkirmiştim.. kendimi de acılı, bahtsız ve "zaten kimse beni sevmiyor aq, ölsem daha iyi" moduna getirmiştim.

    bir mesaj attım buna,

    "insan sevdiklerinin kıymetini bilmeli.. vakit varken.. hala vakit varken ona, onu ne kadar sevdiğini söylemeli bence. ama biz yapamıyoruz bunları mine, sen yapabiliyor musun? sen de yapamıyorsun.. insanlar çok tuhaflar. aşk, sevgi, sanki yasaklı bir kelime gibi, sanki ayıp gibi.. hayır, asıl ayıp olan, günah olan, yanlış olan şeyleri o kadar kolay söyleyebiliyoruz ki..mesela çok kolay bağırıp çağırabiliyoruz birbirimize, küfredebiliyoruz, iftira edebiliyoruz, beddua edebiliyoruz. hemde bağıra çağıra, göğsümüzü gere gere,

    şimdi söylesene bana mine? hangisi ayıp? ağzına geleni söyleyip insanların kalplerini ve ruhlarını yağmalarken hiç ama hiç çekinmezken, gırtlağımız yırtarcasına bağırırken, dünyanın belki de en güzel duygusu olan sevgiyi söylemeye sıra gelince neden susup kalıyoruz?"

    bu,

    "haklısın, sonra kaybedince, elimizden yitip gidince anlıyoruz yaptığımız hatayı. sanki her zaman yanımızda olacaklarmış gibi, kendimizi kasıyoruz, ufacık bir sevgi sözcüğünü bile çok görüyoruz, hayatımızın anlamı olan insanlara. onlar nasılsa farkındadır diye avutuyoruz kendimizi, ama bir kez olsun, acaba bizim ağzımızdan duymak istemezler mi? bu duygularımızın gerçekliğini diye sormuyoruz kendimize.

    bence insanlar henüz ellerinde sevgileri ve sevebilecekleri şeyler varken, onlara sıkı sıkıya tutunmalı."

    top bana atılmıştı, sonra ben, konuyu biraz daha ikimize indirgeyip neredeyse kızı suçlama noktasına geldim, ne cesaretle bu kadar üstüne gidiyorum hayret.. valla şimdi olsa yapamam. kız orda "sen ne diyon lan amın oğlu" dese, cevap veremem yani..ama demek ki o ışığı almış olmalıyım ki böyle bastırıyorum.

    hayır bir de bende ki de mallık, sen söylesene ne tak diyeceksen?

    neyden sonra artık ben bunu çok fena sıkıştırdım bir yerde..bir 10-15 dakika filan mesaj gelmedi.. dedim herhalde gibtiri çekicek.. korktuğumu hissettim beyler..

    daha az önceye kadar hislerime ortak sandığım kızı, bir an için de olsa kaybetme korkusu sarmıştı benliğimi.. anladım ki, türlü duygularla boğuşurken, farkında olmadan ve belki de onun bana bağlandığından fazla bağlanmıştım bu masum kıza..

    derken telefonumun ışığı yandı.. heyecanla mesajıma tıkladım.. artık kaçacak yeri yoktu..ve neredeyse bir cevap vermek zorunda bırakmıştım onu..

    "anladım, yeryüzünde herkesin bir parçası kayıptı, ve bazılarımız o kayıp parça uğruna bütün tamamlanmışlığına rağmen yarım, kalabalıklara rağmen yanlız, bütün ritmlere rağmen sağır olabiliyordu ve o eşsiz parça bulunamadığı sürece sürgün göçebeydik ve huzursuzduk. bulamadıkça, bulunamadıkça eksiliyorduk, eskiyorduk binalar gibi.

    "parçaları kaybolmuş puzzle" gibi artık insanlar derler.. "kiminin kalbi, kiminin ruhu, kiminin beyni yok.” oysa herşeyim vardı benim tek eksiğim "sendin", sen gelince tamamlandı içim, huzursuzluğumun rüzgarı dindi, duydum yeryüzünün gökyüzünün gerçek sesini. uzatıp elimi gördüm ışığının rengini.

    gökyüzünü, alabildiğince mavi...

    seni seviyorum.."
    http://fizy.com/tr#s/1ajgij

    az önce aldığım ve muhtemelen halen bile, hayatımda aldığım en güzel mesaj olan satırları okurken, gözlerim mutluluktan ve duygusal yoğunluktan yaşarmıştı..utandığımı hissettim..bu kıza, bütün bu satırları benim için yazabilecek kadar derin ve sevgi dolu bu yüfe ruhlu insana, o şekilde baskıcı davrandığım için utandım..

    sonradan öğrendiğime göre sözler şarkı ya da şiir sözü gibi bir şeymiş, ama olsun, paylaştığı kişi bendim..bu da adeta o sözleri benim için yazılmış gibi yapardı..

    hafiften nemlenen gözlerim ve gülümsemekten yırtılmak üzere olan ağzımın eşliğinde, ben de bir cevap yazmaya koyuldum..
    Tümünü Göster
    ···
  7. 182.
    0
    Jesussss neler yazıyorsun sen böyle
    ···
  8. 183.
    +8

    GENÇLER BURAYA KADAR SADECE 6 SAYFA ATTIM, GERiYE KALDI 97 SAYFA, ÇOOK UZUN,ÇOK...

    ···
    1. 1.
      +1
      insan okuyo bunu amk. Özet geç bin
      ···
  9. 184.
    0
    Rezerve
    ···
  10. 185.
    0
    olum ben bunun 300. sayfasında kalmıştım okurum bi ara
    ···
  11. 186.
    0
    Rezerv 2
    ···
  12. 187.
    +14
    mine cumadan gelecek,

    hafta sonu beraberiz yani,

    benim ise malesef yine, şöyle adam gibi, güzel bir duyguyu tek başına, salt olarak yaşayamıyorum zira aklımın yarısı okanda..

    perşembe tolga geldi, toparlamış görünüyordu ama gene muhabbet açıldı bir şekilde,

    çocukla epey konuştuk..bir ara gözleri doldu gene..vay aq ya..hakkaten ölüm, ayrılık çok zor işler bunlar...

    bunla çıktık dışarı, bizim yurdun yakınların da güzel bir mekan vardı, içkili,tam bar denemez ama kafe de değil..şu gavurlardaki pub tarzı bir yer diyelim.

    neyse gittik pub a, hem dertleştik, hem içtik.. baya baya içtik ama.. zaten ben üniversite hayatımda içtiğim içkinin 4 de birini filan orada içmişimdir ki bu epey büyük bir miktar *

    amkları zengin etmiş bile olabilirim yani,

    onun mevzusu konusunda konuştuk biraz daha, elimden geldiğince teskin etmeye çalıştım.. olan ile ölene çare yoktu..

    ben okanla olan mevzudan bahsettim, şaşırdı baya.. mine ile artık sevgili olduğumuzu söyledim laf arasında, tebrik etti..

    beyler o gece doldum muu, boşaldım mı bende bilmiyorum yani..o kadar içtik miçtik ama böyle üzerimde bir ağırlık..bir hüzün var, sanki tam bir şeyler düzeliyor derken nereden çıktığı bilinmez kötücül enerji bütün mutluluğu emer gibi..

    o gece , bu kez kafam oldukça kıyak bir vaziyette yatağımda uyumaya çalışırken, geleceği düşündüm..

    güzel şeyler..

    bilinmezlikler.. belki kötü şeyler..

    sanıyorum hayatım boyunca asla tek bir duyguda stabil kalamayacak, hep en az 2-3 duyguyu bir arada yaşamak zorunda kalacaktım..bu ise devamlı ama devamlı beynimi ve bedenimi, kayalara vuran dalgalar gibi aşındıra aşındıra yontacak.. nihayetinde, beni aslında hiç olmadığım bir şey haline getirecekti.. kaya, kum olup gidecekti..

    alkolün verdiği umursamazlığın ve çakırkeyifliğin bile baskılayamadığı bu karmaşık hisler arasında,

    cuma için mine yi

    pazar için de okan ı beklemeye başlamıştım..

    o gece uzun bir aradan sonra dua ettim.. allahım..lütfen.. biraz olsun mutlu olmama, sadece "mutluluk" dene o ulaşılması güç duyguyu yaşamama izin ver.. yalvarırım izin ver..
    arkadaşlar,

    epey şey paylaştık gene bu gece, baktım, 5 saat ve 6,5 kutu bira olmuş..

    takip eden kardeşlerime iyi geceler,

    yarın gece görüşmek üzere
    iyi geceler arkadaşlar,

    00.00 gibi başlarız gene
    şarkımız gelsin önce,
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Mine niye cumaya gitmiş panpa. Yoksa bu Efe-Mine'deki Mine mi?
      ···
  13. 188.
    +15
    mine ile birbirimize açılmamızın ardından ilk buluşmamız,

    birbirlerine kalplerinin en kuytu köşesinden gelen sözlerle mühürlenmiş, iki müzmin yalnızın ilk buluşması..

    heyecanlı değilim, heyecandan daha tuhaf bir duygu var içimde.. huzura yakın diyebilirim. zira birazdan onun güzel, güleç yüzünü görecek, sarılıp saçlarının kokusunu içime çekecek, pembe yanaklarına tatlı bir buse konduracak ve hesapsız, yalansız, oyunsuz, arada duvarlar ya da gizler olmaksızın,

    kasmaksızın, harika bir gün geçireceğim.

    evet, huzurluyum.. elimi beline dolayacak olmaktan, omzuma yaslanacak olan başından, sadece bana özel bakışlarıyla gözlerimi, kendi mavi denizlerine hapsedecek olmasında dolayı huzurluyum.

    mutlu olacağım ben.. daha da önemlisi, mutlu edeceğim..

    öğleden sonra 2 gibi yurdunun önünde buluştuk, her seferinde, bıraktığımdan daha güzel buluyordum onu karşımda beyler.. sanki gittikçe açılan, allaşan bir gül gibi, gözlerimin önünde büyüyor, değişiyor, daha ad büyüleyici hale geliyordu.

    bana doğru yaklaşırken, biraz önce "heyecanlı değilim ben yea" diye artistlik yapan benliğim resmen yerle bir olmuştu. karnımda bir gıdıklanma hissettim, ciğerlerime çektiğim hava, yine tatlı tatlı yakmaya başlamıştı göğsümü..

    gülümsedik karşılıklı, naber filan demeye gerek yoktu zira gözlerimizle vermiştik birbirimize selamımızı, geldi, sarıldık.. başını boynuma doğru yasladı.. öyle kaldık biraz..

    sonra biraz geriye doğru ayrılıp, sevecen gözlerle yüzümü süzdü.."özlemişim seni * "

    elimi yanağına zütürüp usulca okşadım, "ben de canım.."

    koluma girdi,

    "nereye gidelim?" diye sordum.

    "gene nereleri rezervledin?" deyip güldü. utanmış taklidi yapıp gözlerimi kaçırdım..

    "kalbimi rezervledim bu sefer"

    birden yine, hem çok hoşuna gitmiş, hem de iltifatın klagibleşmişliğinin verdiği bayatlıkla dalga geçmek istermiş gibi güldü,

    "çok tatlısın canım yaa" deyip bana tosladı kendini, kocaman kocaman güldü.. güldük..

    açıkcası aklımda bir plan yoktu bu sefer,

    bana tüm kalbini açan bu kıza karşı, ben de içimden geldiği gibi doğal davranacaktım.. daha fazla plan yok..

    .
    .
    genelde çiftlerin takıldığı, küçük hoş bir kafeye zütürdüm onu,

    inanılmaz sevimli bir mekan, tam ciciş yeri yani... güzel, orta yaşlı bir kadın ve iki kızı işletiyorlar, mekanın her yerinden vıcık vıcık sevgi akıyor aq..

    neyse geldik oturduk,

    bu, buraya da ilk defa görüyormuş, resmen bayıldı, "buraya geliriz artık sık sık"

    "geliriz, ama benim sana öğreteceğim daha çook yer var gibi görünüyor.. baksana sanki 2. sınıf olan benim * "

    -"aaa benim de var bildiğim güzel yerler canım.. ben sonraya saklıyorum, önce seninkileri görelim, aradaki fark daha belli olsun :p"

    inceden alaylı konuşmaları, beni tatlı tatlı kışkırtmaları.. küçük şakalar.. dokunuşlar.. bakışlar..

    her şeyimizle, sanki daha dün değil de, yıllardır çıkıyormuş, sanki daha tanışalı bir kaç hafta değil de yıllar olmuş gibiydik..

    o yeni çiftlere özgü, kendini ispatlama çabaları ve soğuk duvarlar yoktu aramızda, her şey net, her şey gerçekti *

    bu mekanı süze dursun, hatunlardan biri menüyü getirdi..
    işleten kızları daha önceden tanıyorum, zira zamanında diğer tayfayla (ebru dahil) ve nilayla da gelmiştik buraya, kız beni görünce gülümsedi,

    mine ile yan yana, diz dize oturduğumuzu görünce onu da gözden geçirmiş olmalıydı, neyse bu menüleri bırakıp gittikten sonra mine,

    "bu kız ne yapmaya çalıştı öyle?" diye sordu. ben önce gır gır yapıyor sandım, güldüm filan ama az önce civ civ gibi cıvıldayan kız birden ciddileşmişti..

    "daha önce de geliyordum ya buraya, tanıyor yani selam verdi, ne oldu ki?" dedim biraz şaşkın bir halde,

    "ne bileyim, biraz fazla dikkatli inceledi sanki.. benim burnumda sümük filan mı vardı? niye o kadar baktı tip tip?"

    bu gene böyle doğal konuşunca koptum ben.."hayır canım.. muhtemelen bizi birbirimize yakıştırdı, ondan öyle incelemiştir * "

    "ona mı kalmış?" diye kestirip attı.

    moralim bozulmuştu beyler.. eğer bu ilişkide böyle saçma sapan pembe dizi kavgaları olacaktıysa, sıkıntı olurdu..en nefret ettiğim şeyler..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Rezzzzzz
      ···
    2. 2.
      0
      rezzzzzzzzz
      ···
  14. 189.
    +13
    bende olayı dalgaya vurma çabasını bırakıp önüme döndüm..

    "ne içeriz?" dedi,

    "fark etmez.."

    "kahve içicem ben bu sefer"

    "ben de kahve içeyim madem"

    menüyü elimden aldı, arkasına dönüp garson kıza "bakar mısın?" diye seslendi, lan zaten gelecek kız..

    hatun masaya yaklaştı, yine gülümsüyor, bizim ki emreder tonda,

    "bize iki kahve.. biri şekerli biri orta olsun."

    şekerli benimkiydi, bir konuşmam da bahsetmiştim..bir nevi benim profiterol jestimin karşılını veriyordu, "seni dinliyorum, söylediklerine değer veriyor, aklıma yazıyorum" diyordu adeta.

    kız siparişleri alıp gitti, ama bizimki o an boyunca birebir göz temasından sakınmamış ve neredeyse kıza tehdit edercesine bakmayı sürdürmüştü..

    o ayrılınca bana döndü,

    "güzel kızmış. ama saç stilini değiştirmesi lazım (örgü)" deyip bu sefer o gırgır yapmaya çalıştı.

    ortak olmadım.

    hala biraz kızgındım, tam ağzımı açıp soracaktım ki, "çok mu kıskançsındır?" diye, elini elimin üzerinde hissettim..o temas, bütün kızgınlığımı alıp zütürmüştü bir anda..ona doğru döndüm, gülümsedim..bu kez ciddi bir soru yerine, kızdırır gibi sordum,

    "kıskandın mı yoksa beni hemencik? * "

    gülümsedi.. elimi daha sıkı sıkmaya başladı.."kıskandım" elini yüzüme zütürdü, alnıma dökülmüş saçlarıma dokundu, geriye itti.. gene o sıcacık gülümsemesi eşliğinde,

    "jölesiz daha güzel * "

    "bir daha sürmem o zaman * "

    "sürme * "

    biz böyle sanki, saygın biri, komiğimize giden bir şey söylemişmiş de, gülmemek için kendimizi zor tutuyormuşuz gibi tuhaf bir hal içindeyken kahveler geldi.. benimkini bu sefer getiren kıza doğru dönmedi bile.. sanırım o içten içe mesajını vermişti zaten, "sözde bir tehdit" olarak gördüğü hemcinsine..ah be mine.. sanki bulunmaz hint kumaşıyım aq..
    ···
  15. 190.
    +15
    2-3 saat orada takıldık, bu, biraz yanımda oturduktan sonra "yüzünü göreyim ya" deyip karşıma geçti, ellerimiz masanın üzerinde birleşik vaziyette, zaten yeterince konuşulmuş "sınavlar" ve "hava durumu muhabbetleri"nden farklı, bize özel şeyler konuştuk.

    o hava durumu muhabbetleri de fiksdir zaten aq..yapana ayrı tav olurum ama ben de bugün bile hala yaparım yani.. boşuna dememişler "havadan sudan konuşmak" diye *

    bir kaç kere yüzünü, saçlarını okşadım, hemen kızarıp bozarıyordu..hem çatlak, hem utangaç sevgilim * muhabbet boyunca bize dışardan bakan birinin göreceği tek şey, birbirini gerçekten seven, şirin bir çift olduğumuzdu.. zira tüm o yoğun duygulara rağmen aramızdaki temasları abartmamıştık. daha ilk günden ne teması zaten demeyin, ilk günden öpüştüğüm, becerdiğim kızlar da oldu.. hepinizin olmuştur, ya da olacaktır..

    lakin mine öyle bir kız değildi, zaten ben daha ilk konuşmamızdan beri öyle olmadığını anlamış ve onun sınırlarına kesin olarak saygı duymaya karar vermiştim. eğer canım sürtüşmek, gibişmek isteseydi cerenle takılırdım, mineyle değil..

    hava kararmıştı, ciciş kafeden çıktık, zorla hesabı ödedi, kasadaki kafe sahibi kadına şirin şirin gülümseyip, garson olan kızına çıkarken havalı ve pis bir bakış daha attı (deli * ).

    acıkmıştık, "pizza yiyelim mi?" dedi.

    "bana uyar ;)"

    soğuk sokaklarda, birbirimize sokula sokula, tin tin adımlarla pizzacıya doğru ilerlemeye başlamıştık. omuzlarının omuzlarıma her sürtünüşü, üşüyüp kolunu her titretişi, içime tarifsiz bir koruma ve sahiplik duygusu dolduruyor, oracıkta onu sarmalamak, içime, göğsüme, kalbime sokmak istiyordum.. öyle ki, ne kadar sarılsam yetmezdi sanki..

    elimi elinden kurtarıp omzuna attım, hafiften tip tip bir bakış atar gibi oldu,

    "üşüdün diye sarayım dedim" deyip pişkin pişkin güldüm. hadi hadii dercesine kaş göz oynatıp, kendi kolunu da benim belime attı.."sen de üşümüşsündür"

    bu imalarına, kontralarına gerçekten hasta oluyordum beyler..bu kız benim hem kankam, hem sevgilimdi.. gerekirse ablam-annem filan da olabilirdi, o potansiyeli de görmedim değil. biz, sevgiyi ve birbirini geç bulmuş iki sevmeye, sevilmeye aç ruh, nasıl etsek de bu güzel duyguları birbirimize, bazı sınırlara riayet ederek aktarsak diye fırsat kolluyorduk aslında. havanın soğukluğu filan bahaneydi *
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Ayraçç
      ···
  16. 191.
    +12
    ben pizzayı elle yerim beyler..kusura bakmayın ama öyle fransız fransız, bıçakla kesip çatalla ağzına zütüren hıyarlara da kıl olurum..amk çakma kibarları..

    neyse,çıktık üst kata oturduk,epey tenha sadece biz ve bir çift daha var.. söyledim pizzaları geldi..tabi beni de bir sıkıntı aldı..amk tamam rahatız bilmem ne ama, ne bileyim yine de öyle elimle dilimlere dalmasam mı? diye aklımdan geçirmedim değil..bu tereddütlerimi mi farketti, yoksa zaten diyecek miydi bilmem ama,

    "pizza dediğin elle yenmeli" dedi muzip muzip... hay çok yaşa sen bee, havası alınmış lastik gibi rahatlayıp söndüğü görünce gene gülmeye başladı,

    "çekinme, canım yaa, ben de öyle yiyorum, çatalla bıçakla hanım kız taklidi yapamıycam şimdi, çok açım * "

    ben şapşal şapşal gülüp, bir şeyler geveledim..lan kız ya benim aklımı okumak gibi bir yeteneğe sahipti, ya da fazla zekiydi aq..

    ya da biz tam birbirimizin kafadandık..bak o daha yüksek ihtimal * .. bunların aynısını ona da söyleyince "hımm yani zeki değilim öyle mi??" deyip üzerime mayonez sıkma tehdidinde bulundu *

    şen şakrak pizzalara daldık, birimizin elinden patates yedik..kola kutusunun kapağını koparmaca oynadık..

    mutluydum dıbına koduklarım..inadına mutluydum işte..çocuklar gibi şendim, aşktan sarhoş bir sersemdim..hak etmemiş miydim?
    bu gece üst üste incesaz geldi, umarım güzel oluyordur

    http://fizy.com/tr#s/1agyny

    pizzacıdan mideler dolu çıkmış, aşıklar yoluna dalmıştık, ellerimiz birbirine kenetlenmiş, burnumuz yanaklarımız soğuktan kızarmış, nefesimizden dumanlar tüte tüte ışıkların altında yürüyorduk gene..

    "aynı ağacın altına oturalım mı yine?"

    "olur canım * "

    banka tünedik..iyice birbirimize sokulmuştuk. başını, omzuma yasladı..bu hareketi oldum olası sevmişimdir beyler..içim yine sıcacık olmuş, soğuk daha az işlemeye başlamıştı resmen.

    ellerini ellerimin arasına aldım,

    -"biz hiç kavga etmeyelim olur mu?"

    salakça bir söz biliyorum..ama o yaştaki bir ufaklıktan daha fazlasını bekleyemezsiniz ki..ellerine aldığı güvercinin, aniden uçup gitmesinden, sıcaklığının avuçlarını terk etmesinden korkan küçük bir oğlan çocuğundan ne bekleyebilirsiniz?..

    -"sen iyi birisin tsigalko..çok düzgün bir çocuksun.."

    bir şey diyemedim..

    -"olgunsun..gerektiğinde de çocuklaşmayı biliyorsun..nasıl olmuşta bu zamana kadar yalnız kalmışsın anlamadım..seni tanıyan bir daha unutamaz ki?.. insan senden hiç sıkılmaz ki?.."

    dıbına koyayım ağlatacak beni..rüzgarın yönünü değiştirmeyi denedim,

    "o kadar iyi tanıyor musun ki beni?..belki de aslında çok kötü biriyim, ne biliyorsun? nasıl emin olabiliyorsun?" dedim, yarı ciddi yarı şaka..

    "bilmiyorum,emin değilim" dedi.."ama inanıyorum..sen söylemiştin, inandığımız kadar eminizdir diye..inanıyorum tsigalko..belki de büyük bir hata ediyorum ama, çok inanıyorum.."

    bu lafların üzerine daha fazla konuşulmazdı beyler..sözün bittiği yer diye bir şey varsa, işte orası burasıydı..ellerini dudaklarıma zütürdüm, sevgiyle, bir kuşun kanadını öpercesine öptüm..

    "bu ellerin bir daha üşümesine izin vermeyeceğim.."
    @652 onu söylemeyeyim, hikayenin dokusunu bozmayalım,

    @655 inanılacak gibi değil demi...

    @657 benimle aynı frekansta düşündüğün için teşekkür ediyorum kardeşim *
    arkadaşlar, son iki partımız olsun bu gecelik,
    http://fizy.com/tr#s/1ai7br

    gecenin sonuna gelmiştik..manevi anlamdan inanılmaz doyurucu, dünyada hala beni sevebilecek insanların olduğunu tam anlamıyla anladığım, sevme yeteneğimin hala varolduğunun farkına vardığım, yoğun..duyguların havada birbiriyle çarpışıp kaynaşan mermiler gibi kaynaştığı, her yönden huzur, mutluluk ve aşk dolu bir gece..

    yo hayır..kimseyle seviştiğim filan yoktu..hatta öpüşmemiştim bile! sadece elimi tutup gözlerimin içine bakması bile fazla gelmişti zaten..hele bir de onların olduğunu düşünsenize..düşer bayılırdım herhalde..

    yurduna zütürdüm, ayrılırken yanağıma bir öpücük kondurdu..tek,sade ama sadece sizi seven bir insandan gelebilecek klasmanda bir öpücük..kibar teyze tokuşmaları geride kalmıştı anlayacağınız..

    ben aşık aşık gülümsemekle yetindim..düzgün ve ağır bir çocuk olmalıydım,o öpüşün ılıklığının ardından, yanaklarına dudaklarına yapışmak için çırpınan dudaklarımı zapt etmem gerekiyordu..

    "bitanem, varınca bana haber ver muhakkak"

    "tamam canım"

    gene kapıların ardında kaybolana kadar izledim onu..

    ve belki de, bu şehre geldiğim ilk günden bu yana, yaptığım en huzurlu ve mutlu yürüyüşümü yaptım yurda doğru..ne kafamın içinde sesler, ne kalbinim içinde izler kalmıştı artık..mine nin ışığı, aydıtlatmıştı tüm diğer karanlık noktaları..yenilemiş, iyileştirmişti zehirlenmiş ruhumu..

    yani,öyle olduğunu umuyordum..

    yurda varınca mesaj attım,nilaydan da mesaj gelmiş "naptınız? naptınız?" gibisinden zıpır ve heyecanlıca sorular içeren * ..

    o ara masamda duran bir bileklik birden hayatın mine ile yaşadığım aşk dolu anlardan ibaret olmadığını hatırlattı,

    saate baktım..epey olmuştu ama çekinecek değildim, ezberden okan ın numarasını tuşlamaya başladım..
    Tümünü Göster
    ···
  17. 192.
    +10
    bir kaç çalıştan sonra açtı,

    -"naber abi?" dedim

    -"erkencisin kanka?" dedi

    rahatsız mı oldun yarağım?..

    -"geliyorsun demi pazar? merak ettim.."

    -"geliyorum.. mineyle ne oldu senin durum?"

    hah nihayet benimle ilgilenmeye başlamıştı aq..

    -"dünyanın en tutkunu aşkını yaşıyoruz"

    -"ya oğlum ne oldu ciddi söyle merak ettim?"

    güldüm,

    -"kardeşimm... beraberiz * tsigalko orta sahanın gerisinden üçlüğü çaktı! * "

    -"hadii.. tebrik ederim canım kardeşim benim ya.."

    sesi biraz titriyor muydu yoksa bana mı öyle gelmişti?

    -"eyvallah baba eyvallah yaa.. senin de çok emeğin var..gel de, hepsini anlatıcam zaten, artık sus aq diyeceksin * "

    -"konuşuruz kardeşim inşallah.."

    -"e iyi madem.. sizi rahatsız ettik artık gece gece ama, kusura bakmayın okan bey"

    -" * tamam kanka, görüşürüz pazar, hadi iyi geceler"

    -"iyi geceler kardeşim sana da"

    telefonu kapattım. sevincimi paylaşmıştım, geleceği onayını almıştım..ama olay şu ki, anormal bir durum var gibi hissediyordum, okan ın sesi bir tuhaf geliyordu, konuşmalardaki espirilerime katılmıyor, neredeyse kısa kesmeye çalışıyordu.. hani onu tanımasam, "bu çocuk beni gibtir ediyor gabi, dıbına koyayım onun" diyeceğim ama.. öyle bir şey de olmaz..

    hayrolsun deyip yatağa uzandım, tolga yok..

    gece sızana kadar nilayla ve mineyle mesajlaştım..e zaten yan yanalarmış, oradan da epey bir geyik çıktı, biraz rezil oldum.. yani zaten benim mineye duygularım aşikar canım, onlardan utandığım yok yani, ama tabi 3. bir kişiye anlatırken, sevgilinizin o açıdan sizi izlemesi daha da tuhaf oluyor *

    ertesi gün cumartesiydi, bir birimize okul hazırlığı için biraz zaman verme açısından, sadece akşam küçük bir buluşma ayarladık, ben tolgayı getireceğim yanımda, çocuğa biraz değişiklik olur, mineyle de nilay beraber gelecek. bakalım.. orada da bir şeyler olabilir * gerçi ben nilay ı okan için düşünüyordum ama onların da ceylin le bir mevzusu var sanırım.. amaan işte.. işler karışık aq..

    ha bir de ebru belası var dışarda bir yerlerde pusuda bekleyen.. onun da sağı solu belli olmaz..ama mutluluğumu gölgeleyecek en ufak bir girişiminde ağzını kırarım yani.. affım olmaz..

    velhasıl..o eşsiz günü de böylece geçirmiş, artık pazar ı beklemeye başlamıştım, cumartesi gecesi yine kasmadan, rahat rahat geçerdi, güzel masa olurdu, belki nilay ve tolga biraz birbirlerinden çekinebilirlerdi ama nilay ın ne zaman patlayacağı belli olmayan üstün "medeni cesareti" tolga nın da kafa muhabbeti sayesinde epey renkli bir masa olacak diye düşünüyorum..

    işte bu duygular içinde, yine nispeten huzurlu, ilaveten meraklı ve umutlu, uykuya daldım gittim...
    takip eden panpalarıma teşekkürler,

    bu arada @666 kardeşim, 4 yılı yazmayı planlıyorum, sonraki 3 seneyi de böyle cowboy filmlerinin casting i gibi "şuna şöyle oldu, buna böyle oldu" şeklinde özet geçip muallakta kalan kısımları cevaplayacak ve bitireceğim.

    sıkıntı olmadığı takdirde, yarın gece görüşmek üzere.. huzurlu geceler *
    @674 pişmek için, önce yanmak lazım panpam.. biraz yanıyoruz bizde şimdi beraberce ;)
    selamlar arkadaşlar, bu akşam biraz geciktik, poor un zamanlaması daha güzel olmuş *

    yarım saate geliyorum, gene epey yazmayı düşünüyorum
    tekrar selamlar,

    şarkımız gelsin, zor bir gece olacak..
    Tümünü Göster
    ···
  18. 193.
    +18
    cumartesi,

    tolgayla beraber, kızları yurttan aldık, her zamanki mekana gideceğiz. benimki, diğer ikisinin yanında pek fazla sevgi gösterisinde bulunmadı, aslında hoşuma da gitti öyle yapması. öyle görmemişler gibi yılışmaya yumuşmaya gerek yoktu iki arkadaşımız daha oradayken.

    akşam tahmin ettiğime yakın geçti, biz mineyle önceden anlaşmıştık zaten, çaktırmadan nilay ve tolgayı birbirlerine karşı övdük, hafiften alt yapı çalışması yaptık, su yolu hazırladık *

    ikisinin birbirinden iyi elektrik aldığını düşünüyorum, ancak sanki aralarında "sevgililik" ayarında bir şey olmayacakmış gibi hissettim ben, daha ziyade, görüşmeye devam ettikleri müddetçe iyi birer arkadaş ve tanıdık olurlardı.

    bütün gece gülümsemeye çalışmama, minenin omzumdaki omzunun, elimdeki ellerinin huzur verici temasına, masadaki eğlenceli atmosfere rağmen, içimi kemiren kurtlar yüzünden asla tam olarak huzurlu olamadım..

    aklım yarındaydı..

    gece sonunda nilay ve tolga, birbirini tanımaktan mutlu iki insan, mineyle biz de, sanki kırk yıllık karı kocaymışcasına sevgi dolu ama seviyeli-doymuş bir şekilde ayrıldık. kendi yurdumuza doğru ilerlerken, hem biraz lak lak olsun, kafam dağılsın diye, hem de gerçekten merak ettiğimden, tolgaya sordum,

    "ee nasıl geceydi? nasıl iyi kızlar demi * "

    -"güzeldi ya abi, iyiler evet, allah bir yastıkta kocatsın inşallah kardeşim * "

    -":) hop dur bakalım ya, o kadar büyük konuşmak için erken. nilay da iyi kız.. demi?"

    -"öyle, * cana yakın, cool, böyle olması lazım zaten kız dediğin, aslında insan dediğin böyle olacak abi..ne o öyle dıbına koyayım, herkes ayrı kral havalarında bilmem ne.."

    -"aynen baba..bir ara gene böyle dörtlü takılırız, tabi istersen ;)"

    -"olur ya neden olmasın * "

    biraz daha konuştuk puştavat pek renk vermedi nilay konusunda, ben de pezevekler gibi dimdiretk "beğendin mi olum kızı?" diye soramadım, sonuçta kız da benim yakın arkadaşım yani.. tamam araları olsun isterim ama pazarlayıcı gibi de davranamam..

    elemanların çoğu tatilden dönmüş, epey batak- pis yedili filan döndü o gece, zaten öyle olmasa zaman geçmek bilmezdi herhalde, öyle böyle derken uyumuşum kalmışım..
    ···
  19. 194.
    +14 -1
    pazar günü uyandım..

    saat epey ilerlemiş, aq öğleden sonra 2 ye geliyor.. zorla kalktım yataktan, yan tarafta tolga yatakta oturmuş birşeylerle uraşıyor, döndüm ona,

    "aga okan geldi mi? gelecekti bugün?"

    dalgın dalgın cevap verdi.."geldi abi.. yukarda odasında"

    yüzünde, cevabında tuhaf bir hal vardı ama fazla sorgulamadım.. gittim yüzümü yıkadım, işedim.. yarı kızgın, yarı meraklı okan ın bir üst kattaki odasına doğru ilerlemeye başladım, fazla olmaya başlamıştı bu hayta artık.. insan gelince bir dürter, teper, tokatlar, uyandırır aq..

    katına çıktım, odasının kapısını tıklama zahmetine bile girmeden lap diye daldım içeri,

    baktım bu sırtı dönük, valizlerle uraşıyor,

    "bilader sen ne ayaksın yaaa.. hazır valizlerini açmamışken gel bizim odaya yerleş bari" deyip gülerek ilerledim sarılmak için, yüzünü döndü, görmeyi umduğum bir yüz değildi..

    gözleri kıpkırmızı, yüzü soluk.. göz kapakları, kirpikleri nemli..

    zorla sarıldık, ama benim de bütün neşem, şakayla karışık kızgınlığım filan kaybolmuş durumda..

    "naber abi?..hayırdır?" dedim kuşkulu kuşkulu,

    "konuşalım kardeşim.. otur" dedi. yatağın üzerine oturduk, yanıma çöktü. şöyle bir odaya göz gezdirdim de, lan neredeyse hiç bir şey yok, bütün gömlek askılığı, masanın üzerindeki ıvır zıvırları, kenardaki kitapları poşetleri, hiç biri yerinde değil..oda tamamen toplanmış.. yani nasıl diyeyim, insanın tatilde yanına almayacağı şeyler dahi alınmışlar, aq gidip dönecen nasılsa, tüm odayı toplamaya ne gerek var..

    gidip döneceksin..bu düşünceyi bir iki kere daha tekrar ettim.. sonra aniden midemde hafif bir bulantı hissettim, aldığım nefes acı geldi.. sadece bir saniyeliğine ama..

    buna döndürdüm kafamı.."ee abi ne var ya? konuş çatlatma adamı? kabız sıçıyorum 1 haftadır senin yüzünden.."

    bir kaç saniye daha bekledi bu..derin nefes aldı..

    "abi.. benim pederi biliyorsun.."

    gözlerim yuvalarından fırladı..lan yoksa??

    "yok.. sağlığı yerinde çok şükür" diye devam etti o ifademi görünce.. sonra tekrar önüne döndü..

    "işte biliyorsun bu amerikan ortaklı bir firmada çalışıyor, anlatmıştım"

    -"evet abi..?"

    -"bizimki şef pozisyonundaydı burada.. iyiydi baya işinde.."

    ben gene fena olmuştum.. acaba işten filan mı çıkarılmıştı adamcağız?

    -"işte.. şimdi buna yeni açılan bir merkezde müdürlük veriyorlar.. terfi etti anlayacağın.."

    gülümsemeye çalıştım... "e ne güzel abi.. hayırlı olsun?"

    -"saol kardeşim.. saol..yalnız şu var.. yeni açılan merkezleri, amerikada.." dönüp yüzüme baktı acı acı gülümseyerek..

    .
    .
    başka açıklamaya gerek yoktu,

    o andan itibaren ben artık farklı bir dünyayı yaşıyordum.. gözlerimin karardığını hissettim.. ayağa fırladım..ok gibi... tek, derin bir nefes aldım..rap rap adımlarla odadan dışarıya fırladım.. banyoya doğru.. çocuklardan biri tıraş oluyor.."aga 5 dakkalık işim var" gibi bir şeyler dedi.. umrumda bile olmadı.. musluğu açtım, ardına kadar.. kafamı suyun altına attım..

    soğuk, ensemi, kulaklarımı yakıyor, başımın orta yerini uyuşturuyordu.. kaldım öyle biraz.. neden sonra çıkardım kafamı suyun altından, şoke olmuş şekilde bana bakan zavallı çocuğu orada öylece bırakıp odama indim.. yatağa attım kendimi.. yorganın altına yerleştim.. kafamın ıslaklığına aldırmadan sarındım yastığa yorgana..

    sular süzülmeye başladı başımdan aşşağıya.. yanaklarıma, yüzüme ulaşmış, yastığımı ıslatmışlardı..

    etrafımda bir anafor, kulaklarımın üzerinde bir uğultu.. sanki sağır olmuş gibi hissediyordum.. sağır olmuştum.. başka bir şey daha duymaya ne tahammülüm, ne de dermanım kalmıştı..

    ne kadar kaldım öyle bilmiyorum.. bayılmış bile olabilirim yorganın altında.. sonra bir el beni sarstı hafifçe.. yorganı üzerimden çekti.. hafifçe döndürdüm başımı.. robot gibi..
    Tümünü Göster
    ···
  20. 195.
    +13
    tolga,

    "abi hadi kalk..okan gidiyor birazdan" dedi titreyen sesiyle..bana metanet vermeye çalışıyordu ama kendisinin de pek iyi durumda olduğunu söyleyemem..

    kaltım..gene robot gibi..odanın kapısına doğru yalpaladım..sandalyeme çarptım..devirdim..tolga omzumu destekledi..

    boynum kafamı taşıyamıyor gibiydi..sanki çok ağır, çok çok ağır bir örs yüzüme düşmüş, suratımı, boynumu, omurlarımı param parça etmiş gibiydi..göğüs kafesim içine göçmüş, dar gelen bir pantolon gibi sıkıyordu beni..ciğerlerim, kemiklerim eziliyordu..

    kapının önüne yaklaşmıştım ki, açıldı..çek çek valizlerinden biri,arkasındaki koridorda yan yatık vaziyette durur halde, üzerinde kabanı, yüzünde bulamaça dönmüş bir ifade ile okan göründü odamın eşiğinde..son kez..

    "kardeşim?.." dedi..kolları yarım açık, bana doğru yaklaştı..
    http://fizy.com/tr#s/1ah2hy

    ona doğru ilerledim..yalnız ayaklarım külçe gibi olmuş..resmen sürüyorum herde.."kardeşim?" dedi tekrar..

    "kardeşim." dedim. yaklaştık..sarıldık..abi kardeş gibi sarıldık..baba oğul gibi sarıldık..can-ciğer gibi sarıldık.."kardeşim... ağzına sıçayım böyle işin..kardeşim.." hönkürmüştüm resmen..hani böyle sinir ve yoğunluk üst üste gelince, ağzınızdan tükürüklü baloncuklar şeklinde çıkar ya cümleler..böyle şelale gibi dökülmeden, anan ölmüş gibi ağlamadan az önce..olur ya hani öyle..

    "sus dıbına koyayım" dedi okan.."sus abi..ağzına sıçıcam ben de..ağzına sıçıcam.."

    beyler ağlıyoruz..ağlarken de okan bana "abi sus beni de ağlatacaksın" diyor, sanki zaten sesi çatallanmamış, gözlerinin seti yıkılmamış gibi..

    ben "aga ağzına sıçarım böyle işin..dıbına koyayım böyle şeyin" deyip duruyorum..bir yandan hıçkırarak..nefeslerim kegib kegib..gırtlağımda bir balgam yumrusu.."ağzına sıçarım böyle işin.."

    başını gömdüğü omzumdan ayrıldı yavaşça, kollarımızı saldık..yüzümüzü gözümüzü siliyoruz..pancar gibi olmuşuz..şebeğe dönmüş yüzlerimiz..

    "aga tamam valla bak..aşağı inemeyeceğim" diyor bu, güya sanki benim yüzümden ağlıyormuş gibi, ama o benden beter halde aq..

    ben sümüğümü çekiyorum içime, tiner çeker gibi..hırsla..kafamı sağa çeviriyorum..tolganın yaşları boşalmış, tırnaklarını kemiriyor, gözlerini sağa sola döndürüyor tavana çeviriyor..kaçıyor..

    biraz nefeslendik..çıktım odadan..elimin tersiyle sildim gözyaşlarımdan kalan artıkları..valizinin birini kaptım tek elimle..öbür elimi sırtına attım..indik merdivenlerden..

    babasıyla annesi gelmiş..tv salonundalar, yurt müdürüne ve görevlilerine son teşekkürlerini ediyor olmalılar..

    yurdun dörtte üçü de oralarda..herkes suskun..

    valizini kenarıya koyuyorum..ellerimiz hala birbirimizin sırtında, omzunda..

    ben artık ağlamıyorum..daha doğru, göz yaşlarım artık dışa değil, içe akmakta..

    bunun babasıyla annesi beni görüyor, babası "ha..tsigalko sen sin herhalde oğlum?" diyor. yarı gülümser, yarı bizim perişan halimizden etkilenmiş..eliyle başımı okşuyor, yanaklarımı iki elinin arasına alıyor..annesi sarılıyor bana..bir şeyler mırıldanıyor..

    vedalaşmalar..

    bütün dünya etrafımda girdap gibi dönmekte..renkler..duvarlar..resimler..köşedeki atatürklü duvar takvimi..salonun kahverengi peluş koltukları..insanlar..

    dışarı çıkıyoruz..

    gri megane kapının önünde..babası alıyor valizlerini, bagaja atıyor..

    çocuklar, hepimiz dışardayız, kapının önünde..benim üzerimde pijamalar var..ayağımda terlik var..hava eksilerde olmalı..ama ben üşümüyorum..daha doğrusu hissetmiyorum soğuğu..soğuk..soğuk nedir ki?

    diğer çocuklar okana allahaısmarladık diyorlar, her biriyle sarılıyor..herkes suskun..suratlar düşük..sigaralar yakılmış..uzaklara bakılarak içiliyor..

    en son bana doğru geliyor, kardeşim dediğim adam..kardeşten öte dediğim adam..yediğim yemek, içtiğim su..sıçtığım tak ayrı gitmeyen adam..

    sarılıyoruz gene.."hakkını helal et kardeşim.." diyor.."haberleşiriz her türlü" diyor..ben fazla bir şey diyemiyorum.."eyvvallah abi..dikkat et" lafı çıkıyor ağzımdan, programlanmış körbyler gibi..duygu katamıyorum artık sözlerime zira böyle bir duygu yok literatürümde..

    bu olayı karşılayacak, tanımlayacak, tamamlayacak bir duygu yok..

    ayrılıyoruz tekrar..arabaya biniyor,

    bütün yurt elini kaldırıyor.."kal sağlıcaklı" dercesine..omzumda bir el hissediyorum..tolga hemen yanımda..o da terlik-pijama..ellerimizi kaldırıyoruz...

    bir kaç saniyenin ardından, içinde, 4 aydır aldığım nefesime ortak, beynimin eril eşi, ruhum can kardeşi, gri bir arabanın içinde köşeyi dönüp gözden kayboluyor..

    bir pazar günü..sonsuza kadar..bir daha tamamlaması mümkün olmayacak bir parçayı kaybediyorum hayatımdan..bir yakınım..çok yakınım..fiziken olmasa da, manen ölüyor benim için..onu kaybediyorum...
    Tümünü Göster
    ···