/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 176.
    +1
    Doğan ertesi gün yine geldi. Onunla ve annesiyle yaptıkları konuşmayı bütün detaylarıyla anlattı bana. Onunla birbirimizi tanımamızı istiyordu. Hem ümitli hem de istekliydi. Doğan'a uzun uzun konuştuk. O güne kadar bir arkadaşlık yaşamadığımı ve katı kurallarımın olduğunu çok iyi biliyordu. Bir iki çocuksu ve platonik duygu yaşadığımı biliyordu. O zamanlarda bunu aşk zannediyordum. Doğan'a da uzun uzun anlattım. Kolay kapılıp uzun süre etkisinden kurtulamayacak bir mizacım vardı. Çok yakın akrabalardı. Yürümeyecek bir ilişki başlatacak olursam hem benimle kendisinin hem de ailelerimiz arasına aşılması mümkün olmayacak bir duvar örüleceği korkularımı anlattım. Doğan beni çok iyi tanıyordu. Kim olursa olsun dalga geçmek maksatlı bir ilişki içine girmeyeceğimi biliyordu.
    ···
  2. 177.
    +1
    Hemen cevap vermek zorunda değildim. Birkaç gün daha burada kalacaklardı. Ben yine de yakın akrabası olması, onunla olumsuz bir şeyler yaşamamız durumunda kardeşliğimize de halel gelecek düşüncesiyle böyle bir ilişkiye cesaret edemeyeceğimiz söyledim. Doğan bana hep güvenmişti. ileride her ne olursa olsun benim tarafımda olacağının güvencesini verdi. Ayrıldık.
    ilk kez bir kızın benden hoşlanabileceği gerçeğiyle karşı karşıyaydım. Üstelik güzeldi de. O gün bir serserilik mayın gibi bir başıma dolaştım durdum. Bir yanım, hadi bir cesaret!, deyip başlamamış istiyor, öbür yanım, yetiştiği iz çevrenin ve kültürlerimizin farklı olmasının bu ilişkiyi imkansız kılacağı için hiç başlamama kararımın isabetli bir karar olduğunu söylüyordu.
    Hava kararmış, bu mevsimde buralarda görmeye alışkın olmadığımız bir yağmur başlamıştı. Ne yalan söyleyim, o zamanlarda yağmurda yürümeyi ve ıslanmayı sevmezdim. O gün yağmurda sırılsıklam olmayı ilk kez sevdim. Sonrasında da hiç vazgeçmedim yağmurda ıslanmayı sevmekten. Tıpkı onu sevmekten vazgeçmediğim gibi. Hatta bir seferinde sağanak yağışlı bir havada saatlerce yağmur altında bekleyip yağan o yağmurun altında hastalanmıştım. iki gün yatak yorgan yatmış okula dahi gidememiştim. Bu olayı da anlatacağım yeri gelince. Anlatılmamış hiçbir şey bırakmayacağım.
    Anlayacağınız, bu yazı sizin beklediğinizden çok daha uzun olacak.
    ···
    1. 1.
      0
      Beklentilerimin sınırı yok ama fazla beklenti de değil sen rahat yaz
      ···
    2. 2.
      0
      Beklenti değil beklediğiniz olacaktı düzeltiyorum
      ···
  3. 178.
    0
    Sık sık kaçıp geldiğim yerdeyim yine. Yine elimde olta aynı yerdeyim. Buralar insanların balık tutmak için genelde kaçtığı yerler. Çünkü otların ve kayalıkların çok yoğun olduğu yerler buralar. Balık tutmaya çok müsait değil yani. Her an oltanızın kurşununu ve kancasını kaptırabilirsiniz. Ben balık tutma peşinde olduğum için burada değilim. Ben biraz olsun huzur tutabilmek için buradayım. Oltayı suya bıraktıktan sonra öyle dakikalarca mantarın hareket etmesini beklemek başka bir şey. insanın zihnini boşaltıyor. Bazen yaşamak isteyip yaşayamadığımız şeyleri düşünüyorsunuz. Gerçeğin verdiği acılardan, hayalin verdiği iç huzura kaçıyorsunuz. Burada yeni ve çok farklı bir dünya kuruyorum kendime. Toplumun, ailemin, okulun ve öğretmenlerin üzerimde kurduğu baskıdan uzaklaşıyorum. Bazen ayakkabılarımı çıkarıp ayaklarımı suya salıyorum mesela. Suyun serinliğini yaşıyorum. Çoğu zaman mantarın hareket etmesi umrumda olmuyor. Suyun derinliklerine doğru kaybolmasını öylece seyrediyorum boş bakışlarla. Yakalanacağı varsa yakalanacaktır düşüncesiyle bekliyorum. Yakalasam da alıp eve zütürmeyeceğim ki düşüncesiyle bekliyorum. Kimi zaman yakınlarımda başka huzur avcılarının bulunduğu da oluyor. Onların uyarıları için çekiyorum oltayı. Çoğu zaman geç kaldınlarına, nadiren de maşallahlarına maruz kalıyorum. Dedim ya buralar balık tutmaya müsait yerler olmadığı için, kayaların ve otların yoğun bulunduğu yerler olduğu için kalabalık olmuyor. işte bu yüzden çoğu zaman eliniz boş dönmek zorunda kalırken zaman zaman iri balıklar çıkarıyorsunuz. Bu da maşallahları beraberinde getiriyor. Çoğu zaman olduğu gibi çok kısmetli değildim bugün. Hatta hiç kısmetli değildim. Geleli çok bir zaman geçmeden kancayı ve kurşunu kayalara sıkıştırdım. Buna rağmen boş oltayı suya bırakıp sadece mantarı seyretmekle meşguldüm. Karşıdan Doğan'ı ve yanında O'nun kardeşinin bana doğru geldiklerini görmesem burada daha saatlerce böyle bekleyecektim.
    ···
  4. 179.
    +2
    Kardeşiyle ilk kez o gün konuşmadık ancak o gün samimiyetimizi epeyce ilerlettik. Detayları sırası geldikçe anlatırım. O ve ailesi hakkında oldukça önemli bilgiler edindim. Belki aynı şehirde yetişmemiştik onunla ama temelinde aynı kültüre sahiptik. Aynı kültürden beslenmiştik. Aileler arasında ortak noktalar vardı. Bu ortak noktalarda buluşabilirdik. Daha önce bahsetmiştim. Ben onun ailesini oldukça zengin zannediyordum. Türkiye'nin güzide şehirlerinden birinde evleri, dükkanları; yine bir başka şehirde meyve bahçeleri vardı. Bütün bu varlıklarını gözümde büyütmüş olmalıydım. Hepsi onların değilmiş üstelik. Dededen kalan miras mallarının paylaşımı bile yapılmamış meğer. Yani sözün özü şu ki onun ailesi de tıpkı benim ailem gibi ancak kendi yağıyla kavrulabilecek durumdaydı. Yeri gelmişken anlatmak zorundayım. Ben dünya malına değer vermeyi sevemedim pek. Bugün karnını doyurabiliyorsan, yarın da ömrün olursa bugünkü rızkını veren, yarın seni unutacak değildi elbet. işte bu yüzden her şeyi O'nun yani Rabbimizin taktirine bırakmak gerekiyor. Zenginlik hep korkutmuştur beni. Ne kadar çok şey alacak kadar servet sahibi olursam o servetin, aslında beni o kadar satın alacağını düşünmüşümdür. Bu düşüncelerimde hala bir değişiklik olmadı. Onu kendime yakın hissetmeye başlamıştım. Doğan'ın söylediklerini düşündükçe bir yerlerden başlamak bana mantıklı gelmeye başlamıştı. Denemekten zarar gelmezdi. En azından birbirimizi tanıyabilirdik. Birbirimize uygun olmadığımızı görürsek kimselere duyurmadan başladığımız gibi bitirebilirdik.
    ···
  5. 180.
    +1
    Hiç bitmeyecek sandığım çocukluğum ne kadar güzel ve masum şu meğer. Ne kadar temiz ve safmış. Büyümeyi isterken meğer ne büyük yanlış yapmışım. Çarşıda pazarda limonata satıp, su satıp üç beş kuruş kazanınca büyük adam olduğumu düşünmek ne güzelmiş. Akranlarımla mahallenin çayıra çıkıp top oynamak, üstüm başım toz toprak veya çamur içinde, ayakkabılarımın burnu delinmiş olarak eve gelirken az sonra yiyeceğim dayağın korkusunu yaşamak ne güzelmiş. Kurulan akşam sofrasına daha yenilen dayağın acısı geçmeden oturup acıkan karnımı doyurmak ne güzelmiş. Gecenin bir yarısında gördüğüm kabusun etkisiyle çığlık çığlığa uyanmak, tekrar uykuya dalmadan korktuğum halde ağırlaşan göz kapaklarıma yenik düşmem ne güzelmiş. Ağlarken birilerinin görecek de kınayarak kaygısının olmaması meğer ne büyük bir nimetmiş. Hele ki gözyaşlarınızı silerken sizi teselli eden birilerinin yanınızda olması... Şimdi öyle mi? Hanginiz gelip teselli edebilirsiniz, gözyaşlarımı silebilirsiniz? Doya doya yaşamadan avuçlarımdan kayıp giden çocukluğum ne olur geri gelsen? Ya babam? Ne olurdu beni böyle zamansız bırakıp gitmeseydin? Başımı göğsüne bastırıp, yanaklarımdan süzülmesini engelleyemediğim şu göz yaşlarımı parmak uçlarınla silip beni teselli etsen ne olurdu!
    Babam ben seni çok özledim çok!
    ···
  6. 181.
    +1
    O gün gideceklerdi. Doğan da yolcu edecekti onları. Tüm cesaretimi toplayıp onunla denemek istediğimi söyledim. iyi de nasıl olacaktı? Gidiyorlardı. Telefonda konuşur, yazışırken, bu şekilde birbirimizi tanıma fırsatı bulurduk. En azından dedikodumuz olmazdı. Ben de Doğan'a gittim. Üniversite birinci sınıfı bitirmiştim ama daha önce de dediğim gibi aşk olduğunu zannettiğim platonik bir iki duygu yaşamama rağmen duygusal ilişki içine girdiğim bir kız arkadaşım olmamıştı. Hiçbir zaman puştluk peşinde olanlardan olmadım. Önce gez, toz, eğlen, bir şeyler yaşa, sonra da vur tekmeyi gitsin, anlayışında değildim. Doğan'ı yakın akrabası olmasa isterse kırk yabancı olsun durum yine de değişmezdi. Elbette ki Doğan nedeniyle daha fazla dikkatli olmam gerekecekti.
    ···
  7. 182.
    +1
    Elim ayağım titriyordu. Ağzım dilim kuruyor, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Kardeşim gibi çok yakın bir arkadaşıma, ailesine ihanet ediyor gibi bir suçluluk duygusu içinde boğulacak gibiydim. O, kardeşi, annesi ve babası önden gidiyorlar; Doğan'la ben arkalarından gidiyorduk. ince uzun bir endam vardı. Boyu 1.60 civarındaydı ama zayıflığı onu olduğundan daha uzun gösteriyordu. Belki çok güzel değildi başkalarına göre ama benim güzellik kriterlerine uygundu. Arada bir arkasına dönüp bize bakıyordu. Bize diyorum ama biliyorum ki bana bakıyordu. Geriye her dönüşünde göz göze geliyordu ve her göz göze gelişiminde güzelliği gözümde daha da büyüyordu. içim bir tuhaf oluyordu. Bu güzellik benim mi olacak anlaşabilirsek, diyordum. Allahı ne olur anlaşalım, ömür boyu o gözlere ben bakayım diyordum. O gözlerin ışığı hep bana parlasın.
    ···
  8. 183.
    +1
    Tarih 16 Haziran, yıl... Yılı öğrenip ne yapacaksınız ki? O da bende saklı kalsın. Size göre çok eski bir zaman bile olabilir. Bana göre dün... Hatta dün bile değil. Bugünden bile yakın.
    ···
  9. 184.
    0
    Uzun zamandır giremedim ama okuyorum hala öpüldün
    ···
  10. 185.
    +1
    Evet bu kızı benimsemeye başlamıştım. Doğan'ın yanına gelişi, elindeki telefon numarasının yazılı olduğu küçücük kağıdı Doğan'a verirken kaçamak göz göze gelişimiz, Doğan'ın kimselere göstermeden o kağıdı elime tutuşturması kalbimin daha bir hızlı çarpmasına neden olmuştu. içimi bir tuhaf etmişti. Sonra otobüsün gelişi, bagajlarını otobüse yerleştirirken bakışmalarımız, içimde daha önce hissetmediğim bir takım duyguların uyanmasına neden olmuştu. Annesiyle ya yana oturmuştu. Cam kenarındaydı. Gidiyordu. Giderken o tatlı gülümsemesi yine dudaklarında duruyordu ve el sallıyordu. Annesi de bakıyordu. Bir tarafım yarım kalıyordu. O gün gençliğin verdiği toylukla idrak edemiyordum ama bugün biliyorum ki annesi de fark ediyordu.
    ···
  11. 186.
    +1
    Emeğine ellerine yüreğine sağlık. Diğerlerinden çok farklı bir yazarsın devam etmelisin.
    ···
  12. 187.
    +1
    Zaman zaman hala giderim oraya. E-bilmem ne karayolunun şehir merkeziyle kesiştiği köşe başında tam da o noktada durur beklerim. Otobüsler gelir, otobüsler gider. Yolcular iner, yolcular biner. Gelenlerden biri de o olsa ne olur derim. Ya da o gün giderken ellerimi ceplerimde çıkarıp onun bana el salladığı gibi ben de ona el sallayabilseydim.
    ···
  13. 188.
    +1
    Gidişinin bir kaç gün sonra başladı telefon konuşmalarımız. Hemen ertesi gün de arayabilirim ama arayamadım. Ne konuşacağımı bilmiyordum çünkü. Çünkü daha önce böyle ciddi bir girişimde bulunmamıştım. Bir kaç gün sonrasıydı. Onu tanımak istediğimi söyleyerek başlamıştım söze. Nasıl bir kişiliğim vardı. Hayattan beklentilerim nelerdi uzun uzun anlattım. Flört aşamasında insanlar karşısındakine genelde kendini olduğu gibi anlatmak yerine ya olmak istediği kişi gibi anlatırdı ya da karşısındaki kişiyi çözdükten sonra o kişinin istediği biri göstermeye çalışırdı. Bu durumun günümüz için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Hem kız için geçerli bir durumdur bu hem de erkek için. Ben öyle yapmadım. Bir ilişki yalan üzerine kurulursa eğer uzun soluklu olmazdı. Yalan üzerine kurmak bana göre değildi.
    ···
  14. 189.
    +1
    Rezervasyon
    ···
  15. 190.
    +1
    O dönemlerde şimdiki gibi cep telefonu falan yoktu. Varsa bile tek tük vardı. O da servet değerindeydi ve kelli felli adamlarda vardı. Üstelik cep telefonuyla konuşmak cesaret isterdi. Zira cepten konuşmak oldukça pahalıydı. Telefonu bazen annesi açıyordu. Önceleri annesi açtığında çekiniyor, hiçbir şey söylemeden kapatıyorum. Annesi oldukça anlayışlı bir kadındı. Sonraları karşıdan ses gelmeyince arayanın ben olduğumu anlıyor hemen kızına sesleniyordu. Daha sonraki zamanlarda ise merhabalaşmaya, arkasından da hal hatır sormaya bile başlamıştık. Dersler nasıl? Annen babalar nasıl? Bu gibi şeyler. Benim utangaç ve çekingen tavrımdan da etkileniyor olmalıydı. Zaman zaman bana "Oğlum!" diye hitap ediyordu. Bu "Oğlum!" öylesine candan bir oğlumdu ki insan kendi çocuğuna ancak bu kadar sıcak ve içten diyebilirdi. O sıcak "Oğlum!" sözcüğünü ve dolayısıyla annesinin çok sevmiştim. Annem gibi. Annem gibi sevmiştim. Bazen çok şey söylemek ister de söyleyemezsiniz ya, boğazınıza bir şeyler düğümlenir de öylece kalakalırsınız ya işte şu anda tam o durumdayım. iyi ki beni göremiyorsunuz. Gözlerimin nemli olduğuna iyi ki bakamıyorsunuz. Biraz daha devam edecek olsam ağlamaktan kendimi alamayacağım. içinde bulunduğum ortam uygun olsa salıverirdim ama değil işte. Aklıma şu dizeler geliyor:

    Yağmurun dolaşıyor tuzlu nemiyle gözlerimde.
    Akıyor ayrılıkların ilkel ırmağı
    Bir sarı çiçek durmaksızın kanıyor mendilimde
    Anlıyor musun bana bıraktığın yalnızlığı?
    ···
  16. 191.
    +1
    Onu tanıdıkça birbirimizden çok farklı yönlerimiz olduğunu görüyordum. Her birini uzunu uzun anlatmayı düşünüyorum. Bu günün payına düşen sevdiğim bir farklılıktı. Ben sigara içiyordum. Hala da içiyorum. Hiç bırakmadım. O içmiyordu. Üstelik sigaradan nefret ediyordu. O tatlı sesiyle biraz da tehditkar bir edayla ben sana sigarayı bıraktırırım derdi hep. Bennsana sigarayı bıraktırırım.
    ···
  17. 192.
    +1
    insan zamanla alışıyor, diyorlar ya yalan işte. insan zamanla alışmıyor. Siz sadece kendinizi alıştığınıza inandırmaya çalışıyorsunuz, acılarınızı zamanla azalmıyor, siz kendinizi azaldığına inandırmaya çalışıyorsunuz. ilk şokta büyük bir yıkım yaşıyorsunuz. Sizi kimselerin göremeyeceği bir köşeye çekilip saatlerce hıçkıra hıçkıra ağlıyorsunuz. Gözlerinizden artık yaş gelmeyince bu kadarmış işte, bitti diyorsunuz. Bitmiyor işte bitmiyor. Bitmiyor.
    Onunla yapmak isteyip yapamadığınız şeyler geliyor aklınıza. Unuttuğunuzu zannettiğiniz en küçük detaylar geliyor aklınıza.
    Akşam yorgun argın işten gelecektim güya. En az yüzü kadar gülen gözlerimin içine bakması tüm yorgunluğumu unutturacaktı. Daha kapıda sarılacaktım ona. Birbirimize günümüzün nasıl geçtiğini sorup, hiç azalmayan, geçtikçe artan sevgimizle ayak üstü sımsıkı sarılmış halde birbirimizin gözlerinin içine bakacaktık. O gözlerin ışığıyla ısınacaktım. Bir süre sonra omuzlarıma koyduğu ellerini, incecik beline doladığım kollarıma zütürecek, "Dur! Ocakta yemek yanacak." diyerek kollarımdan sıyrılıp acele adımlarla mutfağa yönelecekti. Ben de arkasından gidecektim. O tabakları hazırlarken arkasından yine sarılacaktım. Başına dudaklarımı değdirip o dokunmaya kıyamadığım kıvırcık saçlarını öpecek, kokusunu içime çekecektim. işim var. Dur! deyip kollarımdan kurtulmaya çalışırken elindeki tabağı düşürüp kıracaktı. Gördün mü yaptığını, diyecekti. Gitti canım takım da bozuldu diye sitem edecekti. Tabağın kırık parçalarını birlikte toplayacaktık. Yaşamak istediğim ve yaşayamadım ne çok eksiğim kalmı. Onunla bir tabak bile kıramadık.
    ···
  18. 193.
    0
    Sonra arabamızı alana kadar otobüste birlikte yan yana el ele yolculuk yapacak, gözlerimizi birbirimizin gözlerinden ayırmayacaktık. Uykusu geldiğinde başını omzuma yaslayacak,ben de başı öne düşmesin, sarsılıp uyanmasın diye hem başımı başına dayacak hem saçlarını öpüp kokusunu içime çekecektim. Parfüm sıkmazdı. Kendine özgü bir kokusu vardı ve hep güzel kokardı. Kokusunu o kadar özledim ki. Hele saçlarını... Ben onun saçlarını bile öpmeye kıyamazdım. Öyle bir biblo gibi karşımda dursa, öyle onu seyretsem yeterdi. Bir kez bile birlikte otobüs yolculuğu yapamadık onunla. Bir kez bile başını omzuma koyup uyutamadım onu. Bir kez bile o uyurken saçlarını öpüp kokusunu içime çekemedim. Her ne yapmayı düşündüysem onunla birlikte yapmak muradım vardı. Onunla yapmak istediğim hiçbir şeyi yapamadım. Bir tarafımın yarım kalmasının en önemli nedeni de buydu işte. O ekgibse hayatımda ne tamam olursa olsun hiçbir şeyime tamam gözüyle bakamadım ki. Bazen oturur, öylece dalıp giderim. Hatta nefes almayı bile unuttuğum olur. Derin bir iç çekişimde fark ederim bunu.
    Birazdan yine kapı çalacak biliyorum. Nereden biliyorsanız derseniz onu bilmiyorum işte. Bu sefer kimin geleceğini de bilmiyorum. Belki kapıcıdır çöpleri istemeye gelecek. Yok hayır kapıcı olamaz. Unutmuşum. Kapıcı sabah geldi, aldı ve gitti çöpleri. Bugünlerde çok unutkan oldum. Belki karşı komşudur. Arada bir gelir, halimi hatırımı sorar bir kahve yaparım içeriz ve sonra gider. Belki o gelmiştir. Şimdi diyeceksiniz ki insanların kapısı sürekli çalar. Öyle değil işte. Bazen topu topu 200 metre uzaklıktaki fırına ekmek almak için gittiğimi saymazsak iki gün evden çıkmadığım olur. O iki günde kapımı bir kişinin bile çalmadğı çok olmuştur.
    Ayak seslerinden anladığımı da düşünebilirsiniz. Ayak sesleri hiç ekgib olmaz ki. Hatta çoğu zaman sessizliğin zihnimde çığlık çığlığa bağırdığı zamanlarda böyle olurum.
    işte tam şu anda old... Kapı çalıyor bakayım.
    ···
  19. 194.
    0
    Gelen Burcu"ydu. Biraz önce gitti. Evde yalnız olduğumu biliyormuş. Nereden biliyorsun diye sormadım. Burcu benimle ilgili her şeyi biliyor. Bu beni hem rahatsız ediyor hem de benim hoşuma gidiyor. Garip bir durum biliyorum ama gerçek bu. Aynı anda birbiriyle çelişkili iki duyguyu birden yaşamak ağlarken gülmek gibi bir şey.
    Burcu aslında gerçekte olmayan biri. O benim hayal dünyamda var. Onu sadece ben görebiliyorum, sesini sadece ben duyabiliyorum. Bana hayallerde yaşadığımı söyleyebilirsiniz. Etiyle kemiğiyle dipdiri görebiliyorum onu. Hayal dünyamdan nasıl oldu da çıkıp gelerek gerçek dünyama girdi hala anlayabilmiş değilim.
    Aslında Burcu sesini, boyunu posunu, kaşını gözünü, yeteneklerini ve beceriksizliklerini tamamen hayal dünyamdan almış bir roman kahramanından başka biri değildi.
    ···
  20. 195.
    0
    Onu kaybettiğim sıralarda intihar etmeyi düşünmüş ama ebedi hayatımı berbat etmekten korktuğum için vazgeçmiştim. Yaşamak istemiyordum evet. Ölmek istiyordum. Ölmeliydim, onsuz yaşayamazdım çünkü. Çok düşündüm, ölüm kendi canıma kıyamam neticesinde gerçekleşmemeli, kendiliğinden gelmeliydi. Bunun için o kadar çok mücadele ettim ki bilemezsiniz. Hadi ya canım sen de, abartıyorsun diyeceğiniz neler neler yapmadım ama ölmedim işte hala yaşıyorum. Yeri geldikçe onları da anlatacağım.
    ···