• 1 / 1 / 2409 entry
  • 146 başlık
  • 13 trend
  • 11,556.15 incipuan

bir bine bende binem "Savaş için silah değil, kelimeler yeter..."

  • 0
    tarihi içecek
    Ben kola söyledim ihtiyar
    ···
  • +2 -1
    internetten tanıştığım slav kadınların
    380k yı para sanıyor 🤭
    ···
  • 0
    hangi anime karakteri olduğunuzu söyleyeyim
    Say it!
    ···
  • 0
    bakire ama 30 40 kere sakso çekmiş bi kızla
    Nick-entry uyumu
    ···
  • +1
    bı ünlüyü tanıyabildiniz mi acaba
    Serkan Dinci
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    MERQURY

    Cennette olanları, dünyada olanları, hepsini hatırlıyorum. Sonunda, anlıyorum. Milenyumlar benim yüzümden varlar, ben reenkarne oluyorum ama başka birinin ruhuna karışarak oluyorum. Bu bir zamanlar yaşayan ruhlar da benim gibi lanetleniyorlar ve bana yapışıp başka bir ruha karışıyorlar. Bu kişiler kim bilir ne kadar yaşayabilirlerdi. Benim yüzümden hem erken öldüler hem de normal bir hayat yaşayamadılar. Herkes sessiz kalınca sessizliği bozan Nilay oldu:

    Nilay-"MerQury, iyi misin?" dedi. Herkes bu soruyu sormayı birinin sormasını bekliyor gibiydi. Nilay sorunca gözlerimi açtım. 

    m-"Pek iyi değilim. Her şeyi hatırlıyorum. Sizi milenyum yapan kişi bendim. Benim yüzümden lanetlendiniz." Bunu duyunca Arakne örümcek formuna geçti ve üzerime geldi. 

    Arakne-"BANA BUNU YAPAN SEN MiYDiN? NEDEN?!" dedi. Gerçekten kendimi üzgün hissediyordum. Kaçtım, sorumluluklarımdan kaçtım. Sorumluluğumu iki hayvanın üzerine yıktım ve bu yüzden iş bu kadar karıştı.

    m-"Eğer o halinizle ölmüş olsaydınız günahkar olacaktınız. Ve günahkarlar affedilmek için acı çekmek zorundalar. Kendimden biliyorum."

    Ekonis-"Sen de dedin en azından ben sizi lanetleyim de ben acı çektireyim öyle mi? Mükemmel bir planmış."

    Habil-"En azından size bir açık kapı bırakabildi. istediğiniz şeyi yaptınız. Kendinize muritler topladınız... "

    Kabil-"SENiN KONUŞMAYA HAKKIN YOK! NASIL ACI ÇEKTiĞiMiZi BiLMiYORSUN! HER GÜN iÇGÜDÜLERiMiZi BASTIRMAK iÇiN NE KADAR ÇABA SARF ETTiĞiMiZi BiLMiYORSUN! HER RUHUN VEYA YAŞAYAN KiŞiNiN SENDEN KORKUP KAÇMASININ NE DEMEK OLDUĞUNU BiLMiYORSUN!" dedi. Habil de sinirlendi ve:

    Habil-"EVET AMA KENDi GÜVENDiĞi ÖZ KARDEŞi TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMENiN, DÜNYAYA KENDiNi SABiTLEMEK iÇiN HARCADIĞIM ÇABANIN NE DEMEK OLDUĞUNU BiLiYORUM!" Havva araya girdi ve:

    Havva-"Kavga etmeyi bırakın! Babanızın karşısındasınız." dedi. Ortalık karışık. Bir çözüm bulmam lazım. Kafamdan sesler geliyordu. Geçmişimdeki kişiler aralarında tartışıyor gibiler.

    1-"Dagaar'a karşı biraz sert olmak işe yarar. Güçlü ve korkutucu gözükse de içinde bildiğin bir çocuk var."

    2-"Tanrı kurnaz olsa da göründüğünden daha saf biri. Eskiden bu kadar kurnaz değildi. Bence biraz babalığını öne çıkarıp onu sakinleştirmelisin."

    3-"Arakne'nin topraklarında yaşamıştım. O kendinden çok ailesine, yani örümceklerine değer veriyor. Hatta bölgesindeki bizi çoğu zaman dış tehlikelerden korumuşluğu var. Onun için ona ailesinden yana konuşmak akıllıca olacaktır." Bildiğim içimde bilgi yağıyor. Hepsini nasıl sakinleştirebilirim, nasıl yaklaşmalıyım hepsini biliyorum. Çünkü onlarla binlerce kez karşılaştım, binlerce kez onlar bana yol gösterdi veya ben onlara farkında olmadan tavsiyelerde bulundum. Onların nasıl şekillendiklerini en iyi ben biliyorum. Hepimiz sonunda ortak bir paydada buluştuk. Bunu açıklama zamanım geldi sanırım. Mutlak tanrı da muhtemelen böyle bir şey yapmamı istiyordur.

    m-"Hepiniz sakin olun! Artık sizin için ne yapacağımı biliyorum. Bu hatayı ben yaptım düzeltmesi de bana düşer." dedim. Herkes sakinleşti ve beni dinlemeye başladı.

    m-"Hepinizin lanetini alacağım. Bir yaşam hakkınız daha olacak. Bu yaşınızdan itibaren yaşlanacaksınız ve öleceksiniz. Eğer günahkar olursanız bu sefer bu mutlak tanrı ile sizin aranızda olacak."

    Havva-"Bunun bize bir yararı yok ki?" dedi.

    m-"Çünkü biz günahlarımızdan hala arınmadık Havva. Mutlak tanrının cennetini hala hak etmiyoruz. En azından elimizden geleni yapalım. Dünyadaki tüm ruhların sorunlarını çözüp hepsini huzura kavuşturacağım. Ölümüme kadar tüm milenyumlara da ikinci şans vereceğim. Bunu yapacak gücüm var." Havva hayal kırıklığına uğramış bir şekilde arkasına döndü ve:

    Havva-"Yani yanımda olmayacaksın öyle mi? Ben mutlak tanrının bize verdiği sahte cennete değil de bana dönersin sanmıştım. Demek ki ikimizin de cenneti ayrı yerdeymiş." dedi ve kayboldu. Ben bir süre donakaldım. Havva başından bellidir cennete gitmek istemiyor muydu? Havva da mı Habil ve Kabil gibi ailemizin tekrar bir araya gelmesini istiyordu? Ben de istiyorum. Hem de çok istiyorum. Şu an Havva'nın peşinden gitmek istiyorum. Ama sorumluluklarım da var. Eğer sorumluluklarımı kenara atarsam Evrim ve Devrim'in fedakarlığı boşa gider. Cennete ulaşamayız. Cennete gidebilirsem belki Mutlak Tanrı'ya yalvarır Havva'yı da kurtarabilirim.  Havva'yı mı seçmeliyim yoksa sorumluluklarımı mı?

    ---

    EVET ŞiMDi GELDiK SEÇiM BÖLÜMÜNE. OKUYAN YOKTUR FARKINDAYIM, O YÜZDEN iKi SONU DA ATACAĞIM. TABi DAHA SONLARIN BiRiNi YAZDIM DiĞERiNi YAZMADIM. DiĞERiNi DE YAZINCA iKiSiNi BERABER ATACAĞIM. ŞiMDiLiK HOŞÇAKALIN.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    ADEM

    Kabil'in Habil'i öldürdüğünü öğrenmiştim. Kabil de ortalardan kaybolmuştu. Yalnız başımaydım. Bir mağarada ağlıyordum. Kabil'e yol gösteremedim. Habil'e sahip çıkamadım. 

    Adem-"Acım bu mu olacaktı? Cezam böyle mi olacaktı? Evladım evladıma kıydı, Kabil'i artık cennete almazlar. Şimdi ne yaparım?" diye acı acı ağlıyordum. Mağaranın ilerisinde iki tane gölge gördüm. iki tane hayvan. Ne olduklarını anlamıyordum. Yaklaşınca fark ettim. iki tane kurt. ikizler. Biri dişi diğeri ise erkek. iki kurt da Dagaar'a benizyordu. Yani o an bilmiyordum tabii. Sanki beni teselli etmek ister gibi yanıma gelmişlerdi. işte o an benim gücümün yetmediğini anladım. Ben güçsüzdüm. Dünya ile yüzleşmeye hazır değildim. Ben de ruh gücümü ikiye böldüm ve:

    Adem-"Bunları alın. Daha ailesini koruyamayan bana bu kadar güç anlamsız. Benimle reenkarne olun. Cennete gidemeyecek çocuklarımı dünyaya bağlayın. Ne zaman ki cennete gidebilecek duruma gelecekler o zaman serbest bırakın." dedim ve ağlamama devam ettim. Gücümü alan kurtlar da hiçbir şey demeden dışarı koşmaya başladılar. Kabil'i buldular ve onu lanetlediler. Bu şekilde milenyumlar oluştu. Benim yanımdayken örümcek olan ikizlerden dişi olanı gidip Arakne'yi örümcek olarak lanetledi. Tekrar başka bir reenkarnemde köpek olan ikizlerden erkek olan papaz kılığında Ekonis'e gidip onu köpek olarak lanetledi. Bu şekilde cenneti hak etmeyenleri bulup hepsini lanetlediler.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Ekonis-"Ben bir zamanlar asil bir ailede dünyaya gelmiş soyluydum. ikinci çocuk olmamdam ve kadın olmamdan dolayı aile tarafından pek ilgilenilmiyordum. Bütün ilgi abimdeydi. Ben de bu ilgisizliklerinden dolayı sürekli dışarı çıkar, tebaalar gibi giyinir ve onların çocıklarıyla oynardım. Bir gün kral seferberlik ilan etti ve bizim evin erkeklerinin hepsi savaşa, kendi birliklerini yönetmeye gittiler. Geri dönen sadece babam oldu. Abim savaşta ölmüştü. Abim ölünce babam beni korumak için daha çok kısıtlamaya başladı. En sonunda ise beni öyle çok korumak istedi ki odama kapattı. Onlarca yıl o odada kaldım. O kapı hep önümdeydi. Kaç kez yalvarsam da kapı bana açılmadı. 30 yaşına geldiğimde sonunda kapı benim için açıldı. Babamın öldüğünü söylediler. Ve evin yönetimini de amcam almıştı. Onun öldüğünü duyunca özgür olacağım sonunda diye sevinirim sanmıştım. Ama yanılmışım. Bu benim delirlememe neden oldu. Artık düzgün düşünemiyordum. Yemek yemiyor, odamdan çıkmıyordum. Amcam da onun karşısına çıkmadığım sürece ne yaptığım umrunda değildi. En sonunda bir şey düşündüm. Ya bu kapı geçmişe açılsaydı? Abimin yaşadığı, babamın yaşadığı eski güzel günlere geri dönebilseydim? Bunu saplantı haline getirdim. Her türlü kaynağı odama istiyor sabah akşam okuyordum. Kapıya gördüğüm mühürler, okuduğum büyüler, kitaplarda ne gördüysem yapmaya başladım. Amcam bu durumu görünce içime şeytan kaçtığına inanıp bir papaz çağırdı. Papaz yanıma oturdu ve 'bu kapının seni geçmişe zütürmesini gerçekten istiyor musun' diye sordu. Ben de evet der gibi başımı salladım. Uzun zamandır ilk kez bir insanla konuşmuştum. Elini kalbimin üzerine koydu. Geri çektiğinde kalbimden zincir çıktı. Şaşkınlıktan bir şey söyleyemedim. O zinciri kapıya bağladı. Bağladıktan sonra 'keşke geçmişine bağlı kalmak yerine geleceğini inşa etseydin.' dedi ve kapıdan çıkıp gitti. O çıktıktan sonra haftalarca acı içinde kıvrandım. Tüy kusmaya başladım. Vücudumun her yerimde kıllar büyümeye başladı. En sonunda bu acı bittiğinde şu anki halimdeydim. Ve kapı beni geçmişe zütürebiliyordu. Geçmişe gitmenin kötü yanı hafızanın silinmesi. Ve ister istemez kendini yine aynı döngüde buluyorsun. Çok nadiren farklı bir şekilde devam ediyor. Ben kaç kere geçmişe gittim bilmiyorum ama bir sonraki kararım gitmemek üzereydi ve işte buradayım. Benim de hikayem bu. O yüzden o kapı kesinlikle benim ve tebaam dışında kimse tarafından kullanılamaz." dedi. Ekonis anlatırken belli etmese de muhtemelen çok fazla acı çekmiştir. Bir anda yalnız kalmış. Yalnızlık kimse için kolay değil. Üstüne laf söylemek sadece ona acıdığımu göstermek olur. Başka bir konuya girmeliyim.

    m-"O seni milenyuma dönüştüren kimse Arakne'ye de yarışma için gelmişti. Onu da örümceğe dönüştürdü. Bu işin içinde başka biri daha var." dedim.

    Arakne-"Zaten bizi bir araya getiren o kişiyi bulmaktı. Veya kişileri." dedi. Sonra Arakne yanıma yaklaştı ve:

    Arakne-"Bu kişi seninle birebir aynı ruh enerjisini taşıyor. Ama sen olamazsın. Çünkü senin ruh enerjin anca ruhları görebilmeye yetecek kadar var. Belki de meleklerden biri olabilir dedim. Seni cezalandırmak adına ruh enerjini almıştır ve bizim gibi günahkarları dönüştürmeye kullanıyordur. Ama sonra dedim neden öyle bir şey olsun? Melekler enerjilerini direk mutlak tanrıdan alıyorlar, senin enerjine ihtiyaçları olmazdı." Odayı zinciler ve ağlar kaplamaya başladı. Çıkışımızı kapatıyorlar. Yoksa bu bir tuzak mıydı?

    Arakne-"Geriye iki sonuç kalıyor. Ya sen ruh enerjini öyle ustalıkla saklıyorsun ki biz hiçbir şekilde anlamıyoruz. Ya da... " derken gözünü arkama çevirdi. Evrim ve Devrim kaçınmak için hamle yapacaklarken Dagaar (Kabil) aniden koşup üzerimden atladı ve Evrim ve Devrim'i yere serdi. 

    Kabil-"YA DA SENiNLE SÜREKLi REENKARNE OLAN, SENiNLE AYNI ENERJi iZiNi TAŞIYAN KiŞiLERDEN BiRi OLABiLiRDi." dedi ve pençesi üzerinde ikisini de yere sabitledi. Kabil'e doğru dönüp bağıracaktım ama Evrim ve Devrim hiçbir şekilde tepki göstermiyorlardı. Korku yok, endişe yok, hiçbir şey yok. Sadece birbirlerine bakıyorlar.

    Evrim-"Zamanı geldi mi dersin?" dedi Devrim'e.

    Devrim-"Tek bir şansımız var. Onu da burada kullanmalı mıyız emin olamıyorum."

    Evrim-"Sona hiç bu kadar yaklaşmamıştık. Sanırım burada kullanmak zorundayız. Artık yoruldum." dedi. Gerçekten onlar milenyumları bu hale getirdi? Bunca zamandır hep yanımdalardı. Tüm reenkarnelerimde. Kabil sussunlar diye üzerilerine ağırlık verdi. Ama yine de normal duruyorlardı.

    Kabil-"Daha fazla konuşmayın. Neden bize bunu yaptınız?" dedi. Tehditkar duruyordu. Ama Evrim ve Devrim, Kabil'i umursamıyordu. Üzerinde sanki hiçbir ağırlık yokmuş gibi ayağa kalktılar. Kabil de bu ani ayağa kalkışlarından dolayı yere düştü.

    Arakne-"Hep ilgimi çekmiştiniz, ama hakkınızda hiçbir şey bulamamıştım."

    Devrim-"Her avcının yaptığı gibi ize çok odaklanıyorsun Arakne."

    Evrim-"Bu yüzden çevrendeki işaretleri göremiyorsun." dediler. 

    m-"Bu ne demek oluyor? Bunca zamandır siz... "

    Devrim-"Tek bir şansımız var. O yüzden bizi dikkatli dinle."

    Evrim-"Bizi sen yarattın ve ruh gücünün bir yarısını bana... "

    Devrim-"Diğer yarısını da bana aktardın. Bize bir görev verdin." dedi ve üzerime doğru yürümeye başladılar. Havva aniden önüme geçti ve:

    Havva-"Ona dokunmanıza izin veririm mi sanıyorsunuz?" dedi. ikisi de durdular.

    Evrim-"Havva, lanetini bitirmen için son şansın. Bu zamana kadar olan her şeyi her reenkarnemizde hatırlıyoruz."

    Devrim-"Hiç düşünmediniz mi mutlak tanrının özenle yarattığı Adem'in neden ruh gücü düşük diye?  Onun için geri çekil ve sahibimize geri dönelim." dedi ve çekilmesini beklemeye başladılar. Oradan:

    Mert-"Ters bir şey yapmayacağınızı nereden bileceğiz?" ikisi de gözlerini Mert'e çevirdi. Mert anca kendini toparlamıştı. Ayakta duruyordu ve o da tehditkardı.

    Devrim-"Evrim ve Devrim'e inanmıyorsan Raf ve Ref'e inan. Şu ana kadar bir kere bile Adem'e veya reenkarnelerine zarar verecek bir şey yapmadık."

    Evrim-"Bu sefer de yapmayacağız. Ama bu son şansımız. Bunu yaptıktan sonra geri dönüşü olmayacak."

    Devrim-"Umarım mutlak tanrı affeder." dedi ve Havva'nın yanından geçip yanıma geldiler. Ellerimden tuttular.

    Devrim-"Senin olan gücü sana geri veriyoruz. Bu bizim son reenkarnemiz."

    Evrim-"Umarım senin de son reenkarnen olur. Anılarımızı al, yükümüzü al, acımızı al." derken ağlıyordu. Devrim'e döndüm. O da aynıydı. Anıları aklıma akmaya başlamıştı. Her reenkarnemde hep yanımdalardı. Nilay beni korumuyorken hep onlar beni koruyorlardı. Eski reenkarnelerimde intikam almak isteyen ruhlardan hep onlar korumuş beni. Anıları bana aktıkça onlar da silinmeye devam ediyorlardı. içimde bilinmedik bir sıcaklık hissi yaşıyordum. Bu akan ruh gücümden dolayı mı? Olayı idrak edecek vakit yok. Sonra idrak ederim. Onları teselli edecek bir şey söylemem lazım.

    m-"Ağlanacak bir şey yok. Artık hep yanımda olacaksınız. Ben istesem de istemesem de. içeride başımı çok ağrıtmayın." dedim. ikisi de senkronize bir şekilde gülümseyip:

    ED-"Teşekkürler." dediler ve kayboldular. Ama iyi rol yaptılar hakkını vermek lazım. O kadar güçlülerdi, ona rağmen kaç kere başım belaya girdi hiçbirinde rollerini bozmadılar. Aslında rol yapmamışlardı. Kendilerini o duruma öyle adapte ediyorlardı ki sanki gerçekten o hayatın içinde yaşıyor gibilerdi. Anılarından görebiliyordum. Evrim Arakne'yi lanetledi. Devrim de Ekonis'i. Bunları görünce anılarımın hepsini hatırlamaya başladım.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Havva (Seda)-"Dostunu yakın tut düşmanını daha yakın. Sen benim hareketlerimi izlemeye çalışırken ben senin hareketlerini izliyordum. Bilgi ağını hafife almak aptallık olurdu. istediğim herkes de burada olduğuna göre bu işi artık sonuca bağlıyalım." dedi ve Arakne'nin üzerine yürümeye başladı. Ben de istemsiz bir şekilde ağzımdan:

    m-"Şu işe bak! Seda abla Adem iken karım olan Havva çıkıyor, Dagaar diye korktuğum kişi benim oğlum Kabil çıkıyor, egomanyak Tanrı ismini kullanan kişi de diğer oğlum Habil çıkıyor. Ben de Adem'im. Böyle işi ben... " dedim ve Evrim kolumu çekiştirdi. Sakin olmamı söylüyordu sanırım. Evrim'e baktım. Korkuyor. Kesin Devrim de aynısını hissediyordur. Onları korumalıyım. Aptalca hareketlerden kaçınmalıyım. Derin nefes alıp geri önüme döndüm:

    m-"Burada anlatmaya çalıştığım direk bana bir şeyleri anlatmak yerine maskeler ardında saklanmışsınız. Üstelik sürekli yanımdaydınız ve yıllarca yanımda kalmanıza rağmen hiçbir şey hatırlayamadım." Havva Arakne'nin üstüne yürümeyi bıraktı ve bana döndü:

    Havva-"Denemediğimi mi sanıyorsun? Kaç kere sana bizi anlattım, ama sen asla hatırlamadın. Hatta gerçeklerden kaçtın." Arakne de direk araya girerek:

    Arakne-"Bunun da nedeni sürekli ona yakın olmanızdan. Lanetlendiğimden 284 yıl sonra senin varlığından haberim oldu ve her adımını izledim. Her yaptıkları şeye baktım. Hatta kendim de bir şeyler denedim. Ve sonunda hatırlayamamanın nedenini buldum. Ailenden dolayı cezanı çekemiyorsun. Her seferinde mutlu bir hayat yaşayıp sonunda sefil bir şekilde ölüyorsun. Ama bu böyle olmamalı. Her şeyi kendi başına yapmalısın. Dagaar'ı yakalayalı bir seneden fazla oldu. Kimsenin yanına gelmemesi için Tanrı'yı ve Nilay'ı uyardım. Hatta örümceklerime seni yalnız bırakmaları için çalıştırdım. Ve şu an geçmişinin bir kısmını hatırlıyor olman lazım." Bunca zaman aralında en akıllıca davranan Arakne olmuş. Bu yalnızlık hoş değildi. Ama eğer her şeyi hatırlayıp bu ızdırabı bitirecekse her şeye razıyım artık. Mutlak tanrı bu şekilde mi ceza çekmemi neden istiyor? Seçimim bu mu? Yalnız kalmak veya bu şekilde devam ettirmek mi? Hayır, bu doğru cevap gibi gelmiyor. Önce önümdeki olayı çözmeliyim.  Geçmişimden kalma başka şeyler de hatırlıyorum.

    m-"Bir de sürekli bir geçmişe dönme hevesiniz var. Eğer geçmişe dönmek gibi bir hevesiniz varsa Ekonis'in kapısınız da kullanabilirdiniz... Sahi neden kullanmadınız?" dedim. Bu soruma Ekonis cevap verdi:

    Ekonis-"Çünkü kapı sadece bana bağlı kişiler için çalışıyor. Ben o kapı yüzünden milenyum oldum." Kapı yüzünden mi?

    m-"Bir kapı yüzünden nasıl milenyum olabilirsin ki?" diye sordum. Pek anlatmaya hevesi yok gibiydi. Ama yine de anlatmaya başladı:
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Seda ablanın apartmanının önündeyim. Apartmanın tamamı ağlarla çevrilmiş. Sanırım yayılma derken bundan söz ediyordu. Yavaş yavaş yine tüm dünyaya yayılmaya çalışıyor. Dediği gibi iyi bir şeyse sıkıntı yok. içeriye girdim ve önceki gibi tehditkar bir yere giriyor gibi hissetmedim. Bu sefer ağlar ayağıma dolanmak yerine sanki yumuşak bir zemin işlevi görüyordu. Hem katı bir zemin hem de yumuşak ve ayağımı yormuyor. Bunu anlatmak değil yaşamak lazım. Her yerde örümcekleri var. Benim geldiğimi görünce hepsi kenarda sanki hazırolda duruyor gibilerdi. Dairenin önüne geldiğimde kapıyı Sinan açtı. Sinan'ı unutmuştum. Onu görünce biraz moralim bozuldu. Ama moralimin bozulmasına sevindim. Çünkü geçmişimi hatırladıkça sanki kendimi kaybediyor gibi oluyorum. MerQury değilim de diğerlerinin karışımı gibiyim. Bu duygu benim hala MerQury olduğumun göstergesi.

    Sinan-"Arakne sizi bekliyor." dedi. Halsiz görünüyordu. Bu genişleme yaşayanları daha çok yoruyor olmalı. Sinan önden ben de arkadan takip etmeye başladım. Yatak odasının kapısına geldiğimizde yine kapı ağlarla kapalıydı. Hemen ağlar çekildi ve kapı açıldı. içeriye önden girmem için yana çekildi. Ben de önden girdim. Arkamdan da Sinan girdi. içeriye girdiğimde görüdüğüm manzara karşısında istemsizce yumruğumu sıktım. Tanrı, Nilay, Ekonis, Arakne ve Seda abla içerideydi. Ekonis iki ayak üzerinde yürüyen bir kurta benziyordu. Tüm vücudunda kurt kılları vardı. Geçmişimden hatırladığım için garipsemedim. Arkalarında ağlar ve zincirler vardı. Ağların ve zincirlerin içinde de Dagaar ve Mert vardı. Baygınlardı. Oda genişlemişti. Sanırım ruhsal güç kullanıyorlar. Zaten oda genişlemiş olmasa bu kadar kişi sığmamıza imkan olmazdı. ilk olarak direk:

    m-"Dagaar ve Mert neden bu haldeler?" diye sordum. Ekonis cevap verecekken Tanrı, yani Habil bir adım öne çıktı ve:

    Habil-"Arakne'nin bize katılmasına karşılık ben de ona Dagaar'ı yakalamasına yardım ettim. Tabii Ekonis de." Sinirli bir şekilde:

    m-"O senin kardeşin değil mi?" dedim. Bunu duyunca gözü seyirdi ama:

    Habil-"Demek artık kim olduğumuzu biliyorsun. O zaman bu kadar şeyi neden yaptığımı da anlıyorsundur. Hepsi senin uyanman için. Hepsi geri dönmen için. Ben... Sadece eskisi gibi olalım istiyorum. Bu saçma teknolojilerin olmadığı, sadece aile sıcaklığımızın olduğu, planlar kurmama gerek olmayan saf dünyamı geri istiyorum. Annemi ve seni geri istiyorum." dedi. Bunu deyince o yıllarca her planı kuran, arkadan iş çeviren kişinin böyle saf bir hayale bağlı yaşamasına sadece üzülebildim. Anne babasını isteyen bir çocuk sadece.

    m-"O hayalinin içinde Kabil'e de yer yok mu?" dedim. Sitemli bir şekilde:

    Habil-"Niye olsun? Beni tekrar öldürsün diye mi? Ben onun yüzünden milenyum oldum. Ölüme direndim. Her gün cennete gitmemek için güç uygulamak zorundayım. Diğer milenyumların aksine ben hala insanım... "

    m-"Ve büyük bir günahın olmadığı için de cennete gitmen gerekiyor. Anlıyorum ama bunu neden kendine yapıyorsun? Cennette mutsuzluk yok, acı yok. Hem Kabil ile konuştun mu? Seni öldürdüğü için belki de pişmandır... " Arakne lafımı kesti:

    Arakne-"O yaptığı birçok şey için pişman. Ailemi katletti, bölgelerimi harap etti, ama sonra benden özür dilemek istedi. Yapılan şeyler geri alınamaz MerQury. Bunu en iyi sen biliyorsun." Haklı. O elmayı yediğimden beridir kim bilir neler yaşadım. Hatırlamadığım daha neler var. Ama yine de eski hatıralarımdan Dagaar korkutucu olsa da iyi biriydi. Sert görünmeye çalışsa da aslında kırılgan biriydi.

    m-"Geri döndüremezsiniz biliyorum ama affedebilirsiniz. Şu an mutlak tanrının bana yaşattığı şeyi siz de ona yaşatıyorsunuz. Evet, yaptığı hatayı geri alamaz ama en azından telafi fırsatı verin. Hadi Habil'e yaptığı şey kendi isteği ile olsa da sana yapıtığı şey kendi isteği dışındaydı. Onu durduran şey de yine sendin." Arakne gözlerini kaçırdı. Sonra bana doğru baktı ve:

    Arakne-"Onu... Affetmeme imkan yok. isterse mutlak tanrı emretsin yine de onu affetmeyeceğim." Olayı kişiselleştiriyor. Seda abla Kabil ve Mert'in yanına yürümeye başladı. Arakne bunu görünce büyük bir şoka uğradı. Sonra durumu anlamış gibi:

    Arakne-"Birinden saklanmak için o kişinin dibinde olmak gerekir. Demek bunca zamandır Seda'nın kılığındaydın Havva." dedi ve Seda abla ağları ve zincirleri tek eliyle kopardı. Zincirler Kurt ve Tilki'ye dönüştü. Nefes nefese görünüyorlardı. Ağlar da parçalanınca Kabil ve Mert yere düştü. Mert sersemlemiş şekilde ayağa kalkmaya çalıştı. Ama kalkamadı. Kabil ise sersemlemiş duruyordu. Ayağa kalkmaya çalışmadı bile. Sadece gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    GÜNÜMÜZ

    Elmayı ben onun için koparmıştım. Onu o kadar çok seviyordum ki... Bunca zorluğa katlandı bu zamana kadar. Beni kaç kere öldürmek zorunda kaldı, her defasında benim doğumumu bekleyip ölümüme kadar yanımda oldu. Benim için daha zor olması gerekirken o binlerce... hatta milyonlarca yıldır benim yanımdaydı. Çocuklarım da öyle. ilk yaşamımı hatırlamam lazım.

    m-"Çektiğimiz acılar bitecek. Söz veriyorum. Sadece bana zaman vermeni istiyorum. Her şeyi hatırlayacağım, sana olan sevgimi ve yaşadığım pişmanlığı hatırlayacağım. Ama bana süre vermen lazım." Bunu dediğimi duyunca:

    Havva-"Cennette yaşadıklarımızı hatırlıyor musun?" dedi. Beklemediği bir şey yapmıştım. 

    m-"Sadece cezalandırıldığımız kısmı. Cebrail'in konuşmalarını net hatırlayabiliyorum. Sen bir elma için daha ne kadar acı çekmeliyiz deyince aklıma geldi." Havva bunu duyunca ayağa kalktı ve:

    Havva-"Bu sefer yapabilecek misin? Sonunda her şey bitecek mi?" Derin bir nefes aldım ve:

    m-"Ben de bitmesini istiyorum. Adem olduğumu bilmeden önceki hayatıma artık geri dönemem ama en azından mutlu sonumuza ulaşabileceğime inananıyorum. Senden tek isteğim zaman. Eğer başaramazsam ölüm günüm geldiğinde sana veda edip kendimi öldüreceğim. En azından sana bunu yapabilirim. Ama o gün gelmeyecek merak etme." dedim. Havva da

    Havva-"Eğer bunda da olmazsa... Ne yaparım hiç bilmiyorum." dedi ve ortadan kayboldu. Evrim ve Devrim derin bir nefes aldılar. Sanki nefessiz kalmış gibilerdi.

    Evrim-"Daha yeni ne oldu?"

    Devrim-"Çok büyük bir ruh dalgası geçti üzerimizden." dedi. Hiçbir şey görmediler demek.

    m-"Olay sandığımızdan daha derin. Arakne'nin yanına gidelim. Sanırım meseleyi anlamaya başladım." dedim ve Seda ablanın evine yürümeye başladım. Evrim'e ve Devrim'e yolda her şeyi anlattım.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Bahçenin kapısından dışarı çıktığımda tüylerim diken diken oldu. Soğuk soğuk terlemeye başladım. Ama neden? Evrim ve Devrim'e döndüm. ikisi de korkudan donup kalmıştı. Bu hissi hatırlıyorum. Ne zaman ölecek olsam önce bunu hissediyordum. Kimi ölümümde bunu görmezden gelmiştim, kimisinde de ağlayarak kaçmaya çalışmıştım. Ama hepsinde hissetmiştim. Şimdi ise... Kaçamam. Bu kadar yol geldim. Kafamı sonunda kaldırdığımda karşımda bir kadın vardı. Kadın Nazım olduğum zamanki kuzeni Nuran'a benziyordu. Esmer, 1.75 boylarında ve Nazım'ı öldüren de oydu. Karşımda görünce Nazım'ı köyün dışındaki ağacın altında sanki hayalet musallat olmuş süsü verip peşinden gitmemi sağlamıştı. Sonrasıda da öldürdü tabi.

    Nuran-"Bazı şeyleri hatırlıyorsun. Hepsini hatırlaman ne kadar sürecek dersin? 2 sene? 3 sene? Hadi hatırladın diyelim. Anlaman ne kadar sürecek? 20 sene mi? 30 sene mi? Çok geç kaldın Adem." dedi ve boğazıma yapıştı. Ölecek miyim? Hayır hayır hayır... Bu sefer olmaz. Eline tüm gücümle vurdum ve elini boğazımdan ayırdım. Yere düştüm. Nefes nefeseydim. Neyseki fiziksel gücüm var. Eğer Bir Bine gibi cılız olsaydım orada beni öldürürdü.

    Nuran-"Neden anlamak istemiyorsun? Her şeyi hatırlasan bile yine huzur bulmayacağız. Bu ilk Adem olduğunu bilişin mi sanıyorsun? Bunu daha önce bir kere daha yaşadık. Sana heyecanla ağlayarak sarıldım, sonunda huzura kavuşacaktık. Hatta belki ruhumuz yokolacaktı. Ama sen benim sarılmama karşılık veremedin, kim olduğumu hatırlayamadın. Şimdi de öyle olacak. Onun için ölümünü kabullenmen senin için daha iyi olur. En azından diğer reenkarnene şimdiden hazırlık yaparsak bizi hatırlaması için daha fazla süresi olur. Senin fazla vaktin kalmadı." Burada dikkatimi çeken şey bana sarılıp ağlaması oldu.

    m-"Benim sizin için ne önemim var? Dagaar da Tanrı da sen de niye benim peşimdesiniz? Ne istiyorsunuz? Ruhumu size verince ne elde edeceksiniz?" Yanıma yürüdü ve kaldırmak için elini uzattı. Elini tutmadan kendim kalktım. Elini geri çekti. Cevap vermeye isteği yok gibiydi. Kardeşlerime baktım. Hala aynılar.

    Nuran-"Onları merak etme. Konuşmamız bittiğinde kendilerine gelecekler. Peki bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun? Belli bir planın var mı? Beni arıyordun sonunda buldun. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmez. Seni şimdi öldürmek istemesem de zamanı gelince öldüreceğim." O boğazımı sıkması isteksiz hali miydi? Eğer kas gücüm olmasa ölürdüm orada. Bu kadına fiziksel gücüm yetmez. Ruhsal gücüm zaten yok. Eski hatıralarımda da bir şey yok.

    m-"Her şeyi hatırlayacağım. Ama sorularıma cevap verirsen bu daha kolay olur. Öncelikle sen kimsin?" Bunu sorunca sanki bel altından vurmuşum gibi bir tepki verdi. Öyle bir kötü ruh haline büründü ki sanki ona kimsin demedim de kötü haber verdim. Sinir krizi geçiriyor gibi bir hale geçti. Başını havaya kaldırdı ve bağırmaya başladı:

    Nuran-"NEDEN!!! NEDEN BUNU BiZE YAPIYORSUNUZ? KONU SADECE BiR ELMA MI? DAHA FAZLASI MI VAR? ARTIK BiTSiN BU ÇiLEMiZ!"  Öyle bir isyan ediyordu ki bu kadın sandığımdan daha büyük bir yük omuzluyordu. Elmadan bahsedince kim olduğunu tahmin ettim...

    m-"Sen... Havva mısın?" Kızgın yüzü bana doğru döndü. Ama hala aynıydı.

    Havva-"EVET BENiM! BEN HAVVA! TÜM iNSANLARIN ANNESi VE MiLENYUMLARIN BiLE ATASIYIM! DAGAAR SENiN OĞLUN KABiL! TANRI SENiN OĞLUN HABiL! ARTIK BiLiYORSUN HER ŞEYi AMA NEDEN HALA AYNI? RUHUNU DAGAAR'A VEYA TANRIYA SATSAN DA BiR ŞEY DEĞiŞECEK Mi BiLMiYORUM!" Ne? NEE? DAGAAR VE TANRI BENiM OĞLUM MU? Şimdi Tanrının benim her ölümümde ağlaması, Dagaar'ın sürekli bu reenkarnede olmasa da diğer reenkarnelerde yanımda olmak istemesi, Havva dışında kimsenin beni reenkarnelerim boyunca öldürmemesi... Hepsi şimdi oturuyor. Sonunda yoruldu ve diz çöktü:

    Havva-"Neden Adem? Neden o elmayı yemek zorundaydık? Ne elde ettik? Bir elma için daha ne kadar acı çekmemiz gerekiyor?" Bunu söyleyince bir anda cennetteki elmayı yediğim anı gelmeye başladı.

    ANI

    Cenneti net hatırlamıyorum, hatta Havva'nın orjinal yüzünü ve sesini de. Ama olayı net hatırlıyorum.

    Havva-"Adem, o ağaçtan elma istiyorum." Birden bunu demesi garibime gitmişti.

    Adem-"Ama o elma bize yasak. Tanrının tek ve mutlak kuralı." Ama bunu demem isteğini kesmeyecek gibi.

    -"Belki de tanrı bizi sınıyordur? Yarattığı melekleri gibi sadece O'nun iradesine mi boyun eğeceğiz yoksa kendi irademize mi uyacağız görmek istiyorsa?" Mantıklı. Ama yine de bunu karşı gelme olarak sayabilir. Havva çok istiyor gibi duruyor. Aman, bir kereden bir şey olmaz diye düşündüm. Tek derdim Havva'yı memnun etmekti.

    -"Tamam, sana elma koparacağım." dedim ve elmanın asılı olduğu dala yürümeye başladım. Elmanın yanına yürümeye başlayınca çimenler aksi istikamete doğru eğildiler. Rüzgar aksi istikamete doğru esiyordu. Ağacın dalları benden uzağa doğru sallanıyordu. Sanki tüm doğa bana yalvarıyordu o elmaya dokunmamam için. Hepsini görmezden gelip elmanın yanına gittim ve o elmayı kopardım. Daha sonra Havva'nın yanına yürüdüm. Ama içten içe endişeliyim. Havva'nın yanına oturdum ve elmayı ona uzattım. O da elmayı aldı ve eliyle ikiye ayırdı. Cennette olduğumuz için elmayı elle ikiye ayırma o zamanlar öyle zor bir şey değildi. ikimiz de elmamızdan bir ısırık aldık... Tadı öyle lanetliydi ki... Daha sonra 4 büyük melek karşımızda belirdi. Yüzlerini göremiyorum. Kendimizi aniden ayakta bulduk.

    Cebrail-"Size cennette tek bir kural konuldu. istediğiniz her şeye sahiptiniz. Ne isterseniz oluyordu. Başka bir elma isteyebilirdiniz, hatta elmadan saray bile isteyebilirdiniz. Anında gerçekleşirdi. Ama siz yasak olan elmayı yediniz. Size yapılan o kadar uyarıya rağmen." Sözlerinde herhangi bir öfke veya şefkat yoktu. Bomboş bir duygu vardı.

    Havva-"Biz sadece merak ettik. Elmayı yersek ne olacağını... " Cebrail lafını kesti.

    Cebrail-"Elmayı yersek ne olacağını görmek için farklı bir evren bile yaratabilirdiniz. Ama yapmadınız. Sadece gidip o ağaçtan elma koparıp yemeyi seçtiniz. Bu da Mutlak Tanrı'nın size olan güvenini kaybetmesine sebep oldu. Artık sadece günahkarlarsınız. Günahkar olanların cezasını çekmesi gerekir." Mikail Havva'yı tuttu ve havaya kaldırdı. Havva ne kadar direnirse dirensin kurtulamıyordu. Daha sonra yerde etten bir yığın çıktı ve bir kadın bedeni şeklini aldı. Mikail'in elinde iğne ve iplik oluştu. O etten kadın bedeninin içine Havva'yı koydu ve daha sonra elindeki iğne iplikle Havva'nın ruhunu ona dikmeye başladı. Havva çığlık atıyordu ama ona yardım edemiyordum. Ne kımılayabiliyor ne de konuşabiliyordum.

    Cebrail-"Elmayı koparan kişi sen olduğundan cezanın büyük bir kısmını da sen alacaksın." Azrail'in elinde siyah bir küre oluştu ve onu karnımdan içeriye koydu. Bütün ruhum simsiyah oldu. 

    Cebrail-"Size sınırlı kaynakları olan bir Dünya yaratılacak. Orada Havva dikildiği bedeninde ölümsüzlüğe mahkum edilmiştir. Adem'e ise süreli yaşam hakkı tanınan geçici bedenlerde ve her yeni bedene geçtiğince hafızası silinerek tekrarlı ölümlülüğe mahkum edilmiştir.  Dünyada yaratılacak canlılar ve sizden dünyaya gelecek insanlar da sizin günahınızı yaşayacaklar. Yani doğacaklar, büyüyecekler ve ölecekler.  Sonunda onların günahları büyük olmadığı sürece cennete ulaşabilecek ama sizin günahınız bitene kadar dünyada kalacaksınız. Adem'in bedeninin yaşam hakkından fazla yaşaması durumunda tüm dünyada Mutlak Tanrı'nın lanetleri başlayacaktır. Ne zaman ki Adem eşi olan Havva ile beraber birbirlerine olan sevgilerini ve şu anki yaşadıkları pişmanlıklarını hatırlarsa o zaman herkes affedilecek." Mikail Havva'ya dokundu ve Havva kayboldu. Cebrail yine bana bakarak:

    Cebrail-"Bu Havva için geçerli olan bir cezaydı. Senin cezan onunkinden daha fazla olacak. Üremeniz için bu yaşdıbını normal bir şekilde yaşayacaksın. Sonrasındaki yaşamlarında süreli yaşam hakkına tabii tutulacaksın. Cezan ise zamanı gelince bir seçim yapacaksın.  Umarım doğru kararı verirsin." dedi ve kendimi bir anda dünyada buldum. 
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    17 HAZiRAN 2039

    Odamdayım, boş boş yatıyorum. Hava serin, yaz sıcağı hala gelmedi.  Adem olduğumu öğreneli 1 seneden fazla oldu.  Ama bir arpa boyu yol alamadım. En fazla 1400 lü yıllarıma kadar hatırlayabiliyorum. Bir zamanlar prensmişim. iki tane ikiz aslan ruhu benim hizmetkarım kılığındaymış o zamanlar. Beni ve Aslan ruhlarını öldüren de çocukluğumdan beri yanımda olan dükün kızıydı. Tabi dükün kızı o kadındı. Tüm ölümlerimi hatırlıyorum ama konuşmaları neden hatırlamıyorum? Her ölümümde farklı hisler. Kiminde kabullenmişim, kiminde korkmuşum, kiminde öfkelenmişim... Bu kadar çok ölüm türü olduğunu düşünmemiştim. Tek ortak tarafı tam öldüğümde kısa bir an rahatlama hissetmem... Her ne kadar geçmişimi hatırlasam da  bu hızla imkansız kim olduğumu anlayamam. 1 senedir de ne Tanrı'yı, ne Dagaar'ı ne de Mert abi ve Nilay ablayı görebildim. Sanki hepsi Arakne'yi destekler gibi beni yalnız bırakmışlardı. Daha fazla şey hatırlarım umuduyla. Sanırım başka çarem kalmadı. Yataktan aniden kalktım ve:

    m-"Evrim, Devrim. Hayat ablayı test etme zamanı geldi." dedim. Bir anda verdiğim bir karardı. Evrim ümidini yitirmişti, ders çalışmayı bırakmıştı. Bu notlarını da doğrudan etkilemişti. Annemler endişelenmesin diye zihinleriyle oynuyordu. Bir şeyi yok imajı veriyordu. Ne kadar bir şey olmayacağına ikna etmeye çalışsam da inanmadı. Devrim de pek farklı değildi. Basketbol oynamaya tek devam etmesinin sebebi son zamanlarını sevdiği şeyi yapmak istemesi. Sanırım tek ben normal davranıyorum... Davranıyor muyum? Sürekli eski benliklerime dönüyorum. Hislerini hissediyorum. Ne kadar hatırlarsam o kadar çok duyguyla başa çıkmam gerekiyor. Kısacası hepimiz bitmiş durumdayız. En azından çevreden bilgi toplarım diyorum ama hiç şaşmıyorlar. Kimse, hiç kimse mi bir şey bilmez? Bu hayaletlerden bir tak olmaz arkadaş. Evrim düşüncemi bıçak gibi kesti:

    Evrim-"Bu bize ne kazandıracak ki? Diyelim ki bizi öldüren kadın o, öğrendikten sonra onu durdurabilecek miyiz? Hadi durdurduk diyelim, yine bize bir şey kazandırmıyor. Senin 1 gün fazla yaşaman dünya için felakete yol açıyor. Felaketi önlemek için Dagaar veya Tanrı bu sefer de seni öldürecek. Ve tabii bizi de." Üçümüz arasında her zaman olumlu olan Evrim'in bu kadar ümitisiz olması beni parçalıyor. Ama ümitsiz olmasına hak veriyorum. Aramızda en çok da o uğraştı. Cevap bulamadıkça da ümitsizliğe kapıldı. 

    Devrim-"Evrim haklı. Ne yaparsak yapalım başaramayacağımızı hissediyorum." Devrim de Evrim kadar olmasa da uğraştı. Hatta bir milenyumun astına bile denk gelmiş, ama elbette ki eli boş döndü.  Tek ümitsizliğe düşmeyen kişi benim, çünkü bu ölme ölmeme durumu bana bağlı ve Gazoz beni ümitsiz olmamam için eğitti.

    m-"Düşmanın nerede olduğunu bilmek hiçbir şey bilmemekten daha iyidir. Onun için siz beni takip edeceksiniz ve beraber Hayat ablaya gideceğiz." dedim ve ayağa kalkıp önden yürümeye başladım. Onlara cevap hakkı vermedim. Eğer verirsem yine depresife bağlarlar. Düşündüğüm gibi isteksiz de olsa arkamdan kalkıp beni takip etmeye başladılar. Umarım kadın Hayat abla çıkar da belki yardımcı falan olur. Pek öyle sanmasam da başka şansım yok.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Anlattıklarımı duyunca Evrim bembeyaz oldu. Devrim ise birşey söyleyemiyordu. ikisine de ağır geldi. Bana da ağır geldi ama nedense hızlı atlattım. Belki de geçmişlerimden dolayıdır. Bu ölüm sessizliğini Evrim bozdu:

    Evrim-"Biz boşuna mı yaşıyoruz o zaman?" dedi. Devrim de:

    Devrim-"24 yaşına geldiğinde öldürüleceğimizi bile bile nasıl yaşamaya devam edeceğiz ki?" dedi. Haklılar. Ama haklı olduğunu düşündüğümü onlara söyleyemem. Aklı başında tek ben varım şuan.

    m-"Arakne bir şey daha söyledi. ilk kez her şeyi hatırlıyormuşum. Yani bu da bizi öldüren kadına karşı hazırlanabiliriz demektir. Hemen ümitsizliğe kapılmayalım.  Önümüzde 5 yıl kadar süre var. Bu 5 yıl içinde kadının kim olduğunu araştırabilriz. Ve tabii önlem de alabiliriz."

    Devrim-"Kadını durdurduk diyelim, bu ne işimize yarayacak ki?"

    Evrim-"Eğer 1 gün bile fazla yaşarsan dünya için felaket oluyor. Tanrı öyle söylemişti." Tabi ya. Ben bu  detayı nasıl unuttum? Üstelik daha yeni söyledi. Ama doğru mu söylüyor ki? Önümde ağladı, benim için yas tutuyorlarmış. Neden? Bunların hepsi kafamda soru işareti kaldı. Çıldırmamak elde değil.

    m-"O zaman felaket olmadan nasıl yaşarım onu araştırırım. Adem hakkında neler biliyoruz bir onu gözden geçirelim."

    Evrim-"Geçmişine bakamıyor musun?" 

    m-"Evet bakabiliyorum ama henüz o kadar derine inemiyorum. Tahmini 200 yıl kadar derine inebiliyorum. işte o da Nazım'a denk geliyor... Durun. Bir kere falcının birine gitmiştim. Bana geçmişimi gösterirken Adem olduğum zamanı göstermişti. Aslında göstermemişti, sadece sesini duyuyordum. Elmayı kopardığım anıydı sanırım. O falcıya gidebilirsek... Aslında pek iyi ayrılmamıştık. Geçmişime baktıktan sonra korkudan saçları beyazladı, kaderinin değiştiğini söyledi ve beni kovdu. Bana yardım edeceğini sanmıyorum." 

    Devrim-" Elinde o kadar bilgi varmış, nasıl anlamadın Adem'den reenkarne olduğunu?" Şaplağı geçireceğim amk.

    m-"He ya biri sana geçmişini göstereyim deyip Adem'in anısını gösterse tüm normal hayatını kenarda bırakıp 'aa ben Adem'mişim' mi diyeceksin? Ben şu an bile zar zor inanıyorum. 9 nesil önceki Nazım'ı hatırlamasam, hatta elma düşününce içimde acı hissetmesem daha da inanmayacaktım. Hep normal bir insan olmak istiyordum, şimdi ise sadece hayaletleri gören biri bile olmayı tercih ederim. Bir uykuda tüm dünyam değişti." Onlar da anlıyorlardı. Anlıyorlardı ama yine de ses çıkaramıyorlardı. Derin bir iç çektim ve:

    m-"Böyle kendi yasımızı tutarak bir yere varamayız. Bir çaresini bulup kim olduğumu çözmem lazım. Tek yol bu gibi gözüküyor... " derken birden zil çaldı. Kim geldi ki acaba? Kapıyı biri açtı. Muhtemelen annem uyandı ve kapıyı açtı. Hayat ablanın sesi geliyor. Hay arkadaş, ben onu unuttum. O kadar şeyin arasında bir de Hayat ablaya hikayemi anlatacağım. Üstünkörü birkaç şey anlatırım zaten ne saçlamıyorsun der gönderir beni.

    Anne-"MERQURY!" Muhtemelen tavşanları soracak. Ben ayağa kalktım. Evrim ve Devrim de ayağa kalktılar.

    Devrim-"Hayat ablayı biz hallederiz. Senin gelmene gerek yok."

    m-"Tamam, ama zamanı gelince ona her şeyi anlatacağım.  Hayat abladan şüpheleniyorum. O bizi öldüren kadın hep samimi olduğumuz kadınların kılığında geliyor. Hayat abla da benimle sürekli samimi olmaya çalışıyor. Belki de bizi öldürecek olan kadın Hayat ablanın kılığındadır." Aslında bunu şimdi düşündüm. Bunu bana Arakne söylemedi, hatıralarımdan yola çıkarak aklıma geldi. Hep yakın olduğum bir kadın tarafından öldürüldüm. Yaşı önemli değil, ama tek bildiğim sadece kadınların kılığında geliyor. Samimi oluyor, dibime kadar giriyor ve sonra da beni öldürüyor. Tabi Evrim ve Devrim'i de.

    Devrim-"O zaman şu tavşanları Hayat abla alacak olayını çözelim."

    m-"Zaten başka bir gün Hayat ablaya uğrayacağım... "

    Evrim-"Uğrayacağız. Tepkisini hepimizin görmesi gerekiyor. Ve hemen gitmeyelim. Önlem almadan gitmemiz riskli olur." Tamamdır. Artık yapacağım şeyi biliyorum. Öncelikle Hayat abla ile görüşeceğim, sonra Arakne ile fiziksel olarak buluşacağım ve en son da geçmişimin tamdıbını hatırlayıp kim olduğumu bulacağım! Umarım düşündüğüm gibi kolay olur. Olmayacağını bilsem de hayal etmesi serbest...
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Gözümü açtığımda Evrim ve Devrim yanımda duruyordu. insan formundalardı. Onlar adına sevinemedim bile. Karnımda bir ağrı vardı. O kadar çok şeyi bir arada öğrendim ki kafam çok karışık. Sorar gözlerle bana bakmaya başladılar.

    m-"Arakne artık bize karışmayacak. Ama daha sonra yanına uğramamız gerekiyor." dedim. Devrim hemen:

    Devrim-"Daha fazlası var gibi. iyi görünmüyorsun."

    Evrim-"Arakne yine seni kandırmış olmasın?" Aklıma bu ihtimal de gelmedi değil. Ama söyledikleri yanlış hissettirmedi. Bir Bine halimi görünce, Raf ve Ref'in cesedini görünce, hatta şu an aklıma bile geldiğinde öfke hissediyorum. Çok yoğun. Sanki benim bir parçam gibi. Ben bunları düşünürken bir anda karşımda orta yaşlarda bir adam belirdi. Üzerinde çok keskin baharat kokusu vardı. Evrim ve Devrim aniden pozisyon aldılar. Ama adam onları umursamıyordu bile.

    -"Sonunda seninle tanışma zamanımız gelmiş gibi görünüyor. Ben herkesin beni tanıdığı milenyum ismim ile Tanrı." Camdan bir ses geldi. Nilay oradaydı. Camdan içeri girdi. Oda bir anda kalabalık oldu. Nilay'a baktığımda içimde bir his doğdu. Bu his bana ait, ama değil. Anlıyorum. Artık geçmiş reenkarnelerimle hislerim karışmaya başladı. Bu Nazım'ın hisleri. Hissimi bastırarak Tanrı'ya döndüm ve:

    m-"Tanrı ismini kullandığına göre egon bayağı yükseklerde. Ne için geldin? Gerçekleri öğrendim diye öldürmeye mi? Yoksa her şeyi anlatıp ondan sonra öldürmeye mi?" Tanrı gözümün içine baktı ve:

    Tanrı-"Anlıyorum. Arakne sana gereğinden fazlasını göstermiş. Ona güvenmemem gerektiğini bilmeme rağmen çok işime yaradı. Onun için fazla üzerine gitmeyeceğim. Artık kim olduğunu biliyorsun. Ama hala kim olduğunu anlamıyorsun." Evrim ve Devrim sorar gözle yine bana baktılar. Ama Tanrı'ya karşı tetiktelerdi. Onlara sakin olun bakışı attım. Onlar da savunma pozisyonundan çıktılar.

    m-"Bir Bine'nin günlüğünde okuduğum kadar varmışsın. Kurnaz, işini başkalarına yaptıran birisin. Başından beridir Arakne ile mi çalışıyordun?" Bir süre düşündü ve:

    Tanrı-"Hayır. Leydi Ekonis ile çalışıyordum. Ama Arakne ile Ekonis birbirine yakınlarmış. Ve Arakne'nin de fikri sağlam olunca neden olmasın dedim. ilk Sinan denen çocukla küsüp yalnız kalınca Arakne seni izlemeye koyuldu. Her hareketini analiz etti. Yalnızlık seni sürekli düşünmeye, düşünme de seni geçmişini düşünmeye yönlendiriyordu. insanlar yalnız kalınca akıllarına yalnız kalmadığı zamanları getirme ihtiyacı duyarlar. Bu kadar kolay bir mantığı nasıl atlamış olabilirim ki? Her doğumunda Dagaar ve ben peşinden koştuk, seni asla yalnız bırakmadık. Ama yapmamız gereken tek şey seni yalnız bırakmakmış."

    m-"Neden özellikle Dagaar ve sen tüm ömürlerimde geliyorsunuz?"

    Tanrı-"Aslında Dagaar birkaç reenkarnene gelemedi. Öfke nöbetinden dolayı. Bilseydim ben de gelmezdim. Neden Dagaar ve benim senin peşinden koştuğumuzu mu sormuştun? Ruhunu sat, sana her şeyi anlatayım. Tebam olmadan her şeyi anlatma yasağım var."

    m-"Kim tarafından? Beni her 24. yaşımın 21 şubatında öldüren kadın mı izin vermez?" Bunu benden duymayı beklemiyordu. Öldüğümü bildiğini bilmiyordu.

    Tanrı-"Kuralı bozmadan bize verecek tüm zararı vermeye çalışmış. Senin 24 yaşında ve 21 şubatta ölmenin bir nedeni var... Ölmen gerekiyor." Evrim dayanamadı ve:

    Evrim-"NE DEMEK ÖLMESi GEREKiYOR?"

    Devrim-"ABiMiN KILINA DOKUNMANIZA iZiN VERMEM!"

    Tanrı-"O tarihte sizi de öldürecek. Sonra tekrar doğacaksınız, tekrar ve tekar ve tekrar... Onu durdurmanızın tek yolu MerQury'nin her şeyi hatırlaması. Eğer 24 yaşında olur ve 21 şubattan 1 gün bile fazla yaşarsa yaşadığı her gün dünya lanetleniyor. Ruhlar dengesiz dalgalanmadan boşluğa gidiyor, canlılar hastalanıyor veya birden ölüyorlar. Seni eski zamanında 1 gün fazla yaşamana izin verdik. Kara veba ortaya çıktı ve dünya yıllarca senin yaşadığın 1 günün etkisinde kaldı. O yüzden ölmelisin." Yumruğumu sıktım ve:

    m-"Kendimi anlıyorum, ama kardeşlerimi neden öldüreceksiniz?" dedi.

    Tanrı-"MerQury, seni bir kere bile öldürmedim. Seni her zaman ismini veremediğim kadın öldürdü. Ve 21 şubat 2043 de de aynısını yapacak. O tarihe kadar lütfen kim olduğunu hatırla. Daha fazla öldüğünü görmek istemiyorum. Üstelik bu kadar yaklaşmışken." Yumruğumu sıkmayı bıraktım.

    m-"Anlıyorum. Peki nasıl her şeyi hatırlayacağım?" Tanrı bu soruyu bekliyor gibiydi.

    Tanrı-"Ruhunu bana satarsan sana her şeyi anlatabilirim." Bir süre düşündüm. Sonra da:

    m-"Neden Dagaar ile senin benim ruhumu almak için yarıştığınızı artık anlıyorum. Arakne bana Milenyumların babası olduğumu söylemişti. Muhtemelen her şeyi hatırlarsam çok güçlü falan olacağım. Milenyunların babasını kendi tarafına çeken güçlü taraf olur... "

    Tanrı-"Anlamıyorsun. Eğer seni kendi tarafıma çekmek istesem Dagaar gibi sürekli yanında dolaşır, en azından sana ruhunu satman için zeminler hazırlardım. Ama hiçbirini yapmıyorum." Sinirlendim:

    m-"Bunun için de teşekkür mü bekliyorsun? Bunca hayatım boyunca hep yanımda oldunuz, öldürüleceğimi bile bile. Her öldüğümde ne yapıyordunuz? Aaa bu sefer her şeyi hatırlamadı, öldürelim bir sonraki doğumunda artık hatırlar mı dediniz?" Tanrı'nın gözünden yaşlar gelmeye başladı:

    Tanrı-"Her ölümünde yasını tuttuk... Her ölümünde." Karşımda bir milenyumun ağladığını görünce durdum. Bir Bine'nin anlattığı hatta Bir Bine'den hatırladığım kadarıyla Tanrı kesinlikle samimi biri değildi. Yalancı, egoist... Ama şu an karşımda gözyaşı döküyor. Gerçekten bana önem mi veriyorlar yoksa? Anlamıyorum. Kafayı yemek üzereyim.

    m-"Beni yalnız bırakabilir misiniz? Biraz düşünmem lazım." dedim.

    Tanrı-"Nasıl istersen." dedi ve arkasını dönüp kayboldu. Nilay tam gitmeye hazırlanıyorken:

    m-"Nilay, sana söylemek istediğim bir şey var." dedim. Nilay tedirgin duruyordu:

    Nilay-"Bana öyle bakarak ne söyleyeceksin merak ediyorum." dedi. Aşık gibi bakıyordum muhtemelen çünkü Nazım'ın içindeki duygular şu an tüm vücudumu ele geçirdi. Nilay'ı gerçekten çok seviyordu demek. Kendimi serbest bıraktım ve kelimeler ağzımdan, gözyaşlarım gözümden dökülmeye başladı: (Nazım'ın konuşmaları m(N) şeklinde gösterilecek)

    m(N)-"Seni o köyde yalnız bıraktığım için özür dilerim, seni beni aramak zorunda bıraktığım için özür dilerim, sana haber vermeden gidip öldüğüm için özür... " derken Nilay abla birden bana sarılıp ağlamaya başlamıştı. Aslında bana değil, Nazım'a sarılıyordu.

    Nilay-"Seni çok özledim." diyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Nazım bunca zaman en azından hesabını sorar diye düşünüyordu ama yalnızca onu özlediğini duyunca o da duygularını daha fazla bastıramayıp:

    m(N)-"Keşke kaderimde normal bir insan olarak yaşayıp, birbirimizin yanında yaşlanıp ölmekle bitseydi, bunların hiçbirini keşke yaşamasaydın... " Nilay abla hıçkırıklarını azalttı ve:

    Nilay-"Daha fazla konuşmana gerek yok. Sen başka birinde reenkarne olmuş olsan da seni hep sevmeye devam edeceğim, seni korumaya devam edeceğim. Gerçeği öğrenemesen bile, Tanrı beni yanından kovsa bile yanında olmaya devam edeceğim. Söz veriyorum." dedi ve Nazım rahatlamış gibiydi. Sonunda bedenimin kontrolünü ele aldım. Aslında kontrol hep bendeydi de... Aman, çok karışık. Sanki benim ama ben değilim işte. Nilay abla ayrıldı.

    m-"Diyelim ki her şeyi hatırladım. O zaman bende mi milenyum olacağım?" Nilay gözlerinin yaşını silerken:

    Nilay-"Ben de tam olarak ne olacağını bilmiyorum. Huzura kavuşma ihtimalin de var."

    m-"Ama öyle olursa sen... " Nilay işaret parmağını ağzıma tuttu ve:

    Nilay-"Gerekirse ruhumu cehennemde arındırır yine senin yanına dönerim. Umarım her şeyi hatırlarsın. Ve her şeyi hatırladığında da umarım beni sevmeye devam edersin." dedi ve kayboldu. Evrim ve Devrim ne olduğuna anlam verememiş bir şekilde bana bakıyorlardı. Evrim sessizliği bozdu ve:

    Evrim-"ABi NELER OLUYOR? NE ÖLMESi? NE REENKARNESi!!" Aniden bu tepkiyi verince yerimden sıçradım. Beklemediğim kişiden beklemediğim bir tepki. Devrim de tam ağzını açacakken:

    m-"Sakin olun, anlatacağım." dedim ve başladım anlatmaya.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    m-"NE?" Tamam, beklemiyordum. Mert abinin bahsettiği kadarıyla Arakne ve Dagaar ölümüne düşmanlar. Ezelden beridir diye biliyordum.

    Arakne-"Şaşırmana gerek yok. Milenyumlar bile hata yapar. Ama benim yaptığım hata çok pahalıya patladı. O zamanlar dünyanın onda biri benim ağlarımla kaplıydı. Tabi ruhani bir ağ olduğu için yaşayanlara hiçbir zararı yoktu. Aksine toprağı bereketlendiriyordum. Topraklarımda olan yaşayanlar ve ölüler hep neşeli oluyorlardı. Çünkü negatif duyguları ve enerjileri hep ağlarıma takılıyordu. Hatta reenkarnelerinden biri olan sen de benim toprağımda yaşıyordun. Ama pek memnun değildin. Ne de olsa her yer ağ, bembeyaz ve yapış yapış olunca ne kadar negatif enerji emilirse emilsin kolay kolay mutlu olamıyor. Tabi her reenkarnende olduğu gibi ruh işleri ile yaşayan dünyanın işlerini bir arada zütürmeye çalışıyordun. Bunun da etkeni var. Neyse, Dagaar o zamanlar bana bir fikir ile geldi. Eğer bu ağ negatif enerjiyi emebiliyorsa, o zaman lanetimizi de alabilir mi? O zamanlar bu soru benim ümidim olmuştu. Bunun için çok özel bir ağ gerekiyordu. Bütün benliğimle o ağı yapmaya başladım. Ailemden hiçkimsenin ağı karışmaması lazımdı. Ailem derken örümceklerimden bahsediyorum. Bir tek benim ağımdan bir koza yaptım. Bu koza öyle yoğun bir iplikle ördüm ki içine giren kim olursa olsun oradan kötü herhangi bir şeyle çıkamaz. Hastalar şifa bulur, acıların acısı gider... Ve lanetlilerin de lanetini alabilir." Karşımda kozaya bakmak bile içimi rahatlamış hissettiriyordu. Bir rüyada olmamıza rağmen. Koza için verdiği uğraşları izleyince gerçekten de Arakne kötü biri durmuyor. Ama nasıl bu hale geldi ki?

    Arakne-"Dagaar ilk önce içine girmekte tereddüt etti. Daha sonra kozanın içine girdi ve kozayı kapattım. Yaklaşık 20 yıl hiç sesini çıkarmadı. Daha sonra heyecanlı bir sesle 'TEKRAR iNSAN OLDUMM!' diye bağırdı. Ben de heyecanlandım. Sonunda lanetimizden kurtulabilecektik. Sadece 20 yıl bekleyip lanetten kurtulabilecektim. Dışarı çıkmak için kozayı yırttı. Sadece kolunu dışarı çıkarmıştı. Dışarı çıkarır çıkarmaz insan kolu yerine kurt patisine dönüşmeye başlamıştı bile. Kozanın içinden 'Hayır hayır hayır HAYIR!!!' diye bağırmaya başladı... Sonrasında vücuduna birden bu kadar negatif yük yüklenince... Delirdi. Kozamı yoketti...   Ailemi katletti... Bölgelerimi tek tek yuttu. Yüzyıllar sonra küçücük bir köşem kaldı. Onu da yemek için geliyordu. Ruhumun boşluğa gitmesine hazırdım.. Ama beni görünce durdu ve 'Daha fazla yapamam.' deyip kayboldu. Ondan sonra da bir daha yanıma gelmedi." Bu hikaye bir ekgib var:

    m-"Senin ondan niye nefret ettiğini anlıyorum. Ama o senden neden nefret ediyor?" Arakne pişman bir tavırla:

    Arakne-"Zamanında senin hafızan yerine gelmesin diye seninle çok uğraştım. Çünkü Dagaar benim ailemi almıştı ben de onun ai... amacını elinden almak istedim. Ne zaman başarmaya yaklaşsa senin reenkarnelerini manipule ettim. Benden nefret etmesi için her şeyi yaptım. Çünkü ben de ondan nefret ediyorum." Buradan bir aşk hikayesi çıkacağını hiç düşünmemiştim. Ben çevreme yaklaşılınca bu kadar saldırganlaştım, eğer ailemden biri öldürülseydi... Arakne yine iyi davranmış. Dagaar da bilerek yapmamış. ikisinin de hem suçu yok hem de en büyük suçlular.

    Arakne-"Mert'i de öldürme nedenim Dagaar'a son darbeyi vurmaktı. Onu delirtip öldürmek için amacım olacaktı. Ama olmadı, olmamasına da sevindim. Düşünerek verdiğim bir karar değildi." Samimi mi yoksa rol mü yapıyor anlamıyorum. Ama kafamda bu kadar soru işareti oluşmuşken düşüneceğim en son şey samimiyetiydi.

    m-"Peki Evrim, Devrim ve Gazoz? Bunlar neyin reenkarnesi?" 

    Arakne-"Gazoz veya Cehase herhangi bir reenkarne değiller. Sadece 2 nesildir denk gelen ruhlar. Zaten birisi ona yaşarken baktığı için yanında duruyordu, Gazoz da önceden alfası dediği için daha sonra da gerçekten seni büyütmek için durdu."

    m-"Keşke Gazoz yanımdayken de böyle söyleseydin." 

    Arakne-"O zaman ne elmayı hatırlardın ne de bu kadar ilerleme kaydederdin. Gazoz yanından istem dışı bir gece uykunda kaybolurdu sen de bu sefer kaçtı veya vedalaşmadan gitti diye yasa girerdin."

    m-"Peki Evrim ve Devrim? Neyin reenkarnesi onlar?"

    Arakne-"Ne yazık ki bu dünyada fikrimin olmadığı ikinci konu. Niye sürekli reenkarne oluyorlar, nasıl her seferinde seni buluyorlar ve nasıl hem yaşayıp hem de ruh enerjilerini kullanabiliyorlar bir fikrim yok. Rüyayı burada bitirelim mi? Sana anlatabileceğim her şeyi anlattığıma göre 21 şubat 2043 e kadar kalanını senin çözmen lazım. Ama lütfen daha sonra yanıma uğra. Artık bölgemde benden bile daha önemli biri olarak karşılanacaksın. Ki zaten öylesin." 

    m-"Hala sormak istediklerim var... Ama hala sana güvenmesem de güvenmek istiyorum. Bu yüzden sorularımı yanına geldiğimde fiziksel olarak soracağım." Hiç beklemediğim bir şekilde Arakne sıcak bir gülümsemeyle:

    Arakne-"Bekliyor olacağım." dedi ve uyandım.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Arakne-"Sadece Bir Bine'nin mi? Nilay'ın 1820 lerden olan eşini hatırla. iki muhabbet kuşu vardı. Biri simsiyah diğeri bembeyaz... " 

    m-"Nilay beni o yüzden koruyordu. O yüzden Tanrı'nın kölesi olmayı kabul etti. Sırf benimle daha fazla vakit geçirebilmek için. Ama hiçbir şey... Elma... Cennette gördüklerim... Ben Adem'den bellidir reenkarne mi oluyorum?" Arakne bir şey olmasını bekler gibi bir hareket yaptı. Ama hiçbir şey olmadı.

    Arakne-"Hmm. Sanırım bilmek ile anlamak arasında büyük bir fark var. Artık biliyorsun, ama hala anlamıyorsun." idrak edemiyorum. Beni her 24 yaşıma geldiğinde öldüren biri var. Tam 21 Şubatta.

    m-"Beni öldüren kadın kim biliyor musun?" Arakne gülmeye başladı ve:

    Arakne-"Hahaha. Ne o yoksa ölümden mi korkuyorsun?" Ona doğru bir bakış attım ve:

    m-"Senin benden daha çok korktuğuna eminim. Yoksa bana orada hepsini gösterirdin." Gülümsedi ve:

    Arakne-"Ölümden korkmuyorum. Arkamda bırakacaklarımdan korkuyorum. Bunları bildiğine göre tüm milenyumların... hatta tüm insanlığın babası olduğunu artık biliyorsun. Ne yapacaksın?" Şu an kafam çok karışık. Öncelikle tek bir konuya odaklanıp sonra diğerlerine geçmem lazım. Vaktim bol.

    m-"Öncelikle eğer senin babansam, benimle uğraşmayı bırakmamı istersem bırakır mısın?" Arakne hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.

    Arakne-"Zaten seni yalnız bırakmamın tek amacı sana kim olduğunu hatırlatmaktı. Hatırla, Efe ile tuvalette o kızların sana ihanet ettiğini duyduğunda cennetteki elmayı hatırladın. Ama Bir Bine iken hayatın boyunca bir kere bile Adem olduğunu bilmeden öldün... Öldürüldün. Etrafındaki kişiler sadece aklını karıştırıyorlar.  Dagaar, Tanrı, Nilay, Mert... Bunların hepsi senin kim olduğunu biliyorlar." Bunu duyunca aslında şaşırmadım. Nedensiz bir şekilde bana karşı samimi davranıyorlardı. Dagaar'a Bir Bine'nin cevap verebilmesine şaşmamalı. Adem olduğunu bildiği için dokunmuyordu. Yoksa çoktan onu paramparça ederdi. Ve pek tabii aptal gibi Mert ile ettiği kavgada kulak misafiri olan benide.

    m-"Onlar bana kim olduğumu unutturmaya mı çalışıyor?" Arakne düşündü ve:

    Arakne-"Aslında hayır. Onlar sana kim olduğunu hatırlatmaya çalışıyor. Kendi yöntemleriyle. Pek işe yaradığını da söyleyemeyeceğim. Zaten onlar o kadın için çalışıyorlar. "  Tamam, daha fazla şaşıramam demiştim ama NE??

    m-"NE? NEDEN?"

    Arakne-"Yine sana anlatamayacağım nedenlerden dolayı. Artık kim olduğunu biliyorsun. Hatırlaman, kendini anlaman da lazım. O zaman umarım bana yardım edebilirsin." Dur biraz...

    m-"Bir dakika bir dakika... Sana neden yardım edecekmişim? Tamam, bana kim olduğumu hatırlatmak için bunları yaptın ama yaptığının yanlış olduğu su zütürmez bir gerçek. Üstelik Mert abiyi öldürdün. Ölse bile ruh olarak yanıma tekrar geldi. Yani benimle iletişim kurabildi. iletişim kurmasın diye öldürdüm falan diyeceksen hiç boşuna nefesini tüketme. Bana cevap ver neden öldürdün?" Arakne sakin bir şekilde:

    Arakne-"Bunu sana anlatmam için Dagaar ile olan geçmişimden bahsetmem lazım." dedi ve sahne değişti. Sahnede Arakne'nin örümcek formunu görünce aniden irkildim. Birkaç adım geri çekildim. ilk kez görüyordum.

    Arakne-"Korkmakta haklısın. Bu kadar güçlü bilgi ağıma rağmen bana bunu yapanı asla bulamadım. En küçük bir iz kırıntısı dahi! Sanki dünyadan silinmiş gitmiş gibi... Neyse konuyu dağıtmayayım. Dagaar ve ben o zamanlar biraz asi dönemlerimizdi. ikimiz de olduğumuz şeyi sevmiyorduk. ikimiz de tanrıları lanetliyorduk. Ve ikimiz de birbirimizi seviyorduk... " WTF!!!
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    26 NiSAN 2038

    Rüyanın süre kontrolü bende. Ama alan kontrolü onda. Umarım çok fazla üzerime gelmez. Sadece adam akıllı konuşuruz.

    Arakne-"Ne ilginç değil mi? Kader bizi yine bir araya getirdi. Üstelik bu sefer senin isteğinle."

    m-"Laf kalabalığını bırakalım. Benden ne istiyorsun? Neden benimle uğraşıyorsun?" Pek şaşırmış gibi durmuyordu. Hatta beklediği bir soruymuş gibi duruyordu.

    Arakne-"Çünkü neden olmasın? Tanrılar, milenyumlar, melekler, insanlar... Hepsinin bir amacı var. Bu seni bir cevaba zütürüyor mu?"

    m-"Anladık bir amacın var ama neden benimle uğraşıyorsun? Ben sana dokunmadım, hatta sana bir köle bile kazandırdım. Sinan'ın yüzünü bile görmek istemiyorken her yerde benim karşıma çıkarıyorsun, tüm sınıfıma düşman ettin, Gazoz ile senin yüzünden doğru düzgün vedalaşamadım bile. Bana acı çektirerek ne kazanmayı planlıyorsun?" Arakne bir süre düşündü ve:

    Arakne-"Bir elma için daha ne kadar acı çekmelisin? Ya da şöyle söyleyeyim. Ne kadar daha bu acıyı çekmeliyiz? Gerçeği hala nasıl bulamadın aklım almıyor. Demek ki sadece kastan ibaretsin." Bunu diyince kötü hissettim. Bir elma için daha ne kadar acı çekmeliyim? 

    m-"Ne demek olduğunu bilmiyorum. Ama artık beni ve ailemi rahat bırak."

    Arakne-"Yapamam. Seninle uğraşmaktan vazgeçeceğim aşamayı çoktan geçtim. Sana Hypnos'u kim gönderdi sanıyorsun? Ben. Peki sana Seda'yı kimin gönderdiğini düşünüyorsun? Yine ben. Hepsi bu rüyada buluşmamız içindi. Ama bir an korktuğumu itiraf ediyorum. Eğer Poyraz'ı huzura kavuşturabilseydin tüm planım suya düşerdi. Neyseki yapamadın." Yine kandırıldım. 

    m-"Sizin milenyumculuk oyunlarınızdan sıkılmaya başladım. Rüyanın süresi bana ait. istersem direk bitirebilirim."

    Arakne-"Ama bitirmeyeceksin. Çünkü merak ediyorsun ve bitirsen bile başka bir yolunu bulup seninle uğraşacağımı biliyorsun. Örümcek gözünün önündeyken tehlikesizdir. Kaybolduğunda korkmalısın." dedi. Haklı. Şu an yanımdayken onu bırakmam son şansımı çöpe atmak gibi olur. Onu benimle uğraşmamaya ikna edene kadar rüyayı açık tutacağım. Umarım başarabilirim ki şu an pek iyiye gitmiyorum.

    m-"Eğer bana olan biteni anlatırsan beni rahat bırakacak mısın?" Yanıma geldi ve:

    Arakne-"Olan biteni anlattığımda zaten sen rahat durmayacaksın. Benim de işimin çoğu bitmiş olacak ve geriye 21 Şubat 2043'ü beklemek kalacak ." dedi.

    m-"Neden 21 Şubat 2043?" dedim. Birden sahne değişti. Bir hastanenin önündeyim. ismi Akın Oktay Özel Hastanesi.

    m-"Burası da neresi?" dedim. Arakne ise:

     Arakne-"Sadece izle. Birazdan eğlenceli kısım başlayacak." Biri koşarak hastaneye girdi. Ben de arkasından girdim. Resepsiyona gitti ve:

    -"Halime Koç. Buraya kaldırılmış. Hangi katta?" diye sordu. Bir hastasından dolayı bu kadar acelesi var demek. Birden içeriye bir serçe girdi. Adamın omzuna kondu... Serçe bir ruhtu... Yoksa:

    m-"Bu Bir Bine'nin bir anısı mı?"

    Arakne-"Evet, öyle. Gösterdiğim anı 21 şubat 2019 dan. Sadece izle."

    Resepsiyon-"Kendisi 2. katta 205 nolu odada." dedi ve Bir Bine koşa koşa merdivenleri çıkmaya başladı. Ben de arkasından koşuyorum. Ne olacak acaba? Bir Bine'yi ilk kez kanlı canlı görüyorum ama cılız bir şey. Mert abinin bu kadar hayran olduğu birini ne yalan söyleyeyim daha fazla güçlü kaslı bir şey bekliyordum. ikinci kata çıktı ve 205 nolu odanın önüne geldi. Orada bir tane kadın vardı. Bir Bine hemen onun yanına koştu ve:

    b-"Meryem. Halime teyze nasıl?" Meryem bu kız mıymış? Ne yalan söyleyeyim pek güzel durmuyor. Konuşmayı dinlemeye devam ettim:

    Meryem-"Bilmiyorum. Bana da bir şey söylemiyorlar."

    b-"Ne oldu?"

    Meryem-"Birden sancılandı. 112 yi aradım. Şimdi de odaya zütürdüler. Bir Bine. Anneannem ölmez değil mi?" dedi ve Bir Bine'ye sarıldı. Acaba ileride sevgili oldular mı?

    b-"O güçlü bir kadındır. Ölmesine imkan yok." Birden odadan doktor  çıktı ve dikkatlerini doktora verdiler:

    Doktor-"Hasta yakını hanginiz?"

    Meryem-"Benim. Hasta yakını benim."

    Doktor-"Hastamızın durumu iyi. Hasta ile konuşabilirsiniz. Ama fazla yormayın." dedi ve doktor gitti. Meryem de içeri girdi. Telaşlı bir şekilde bekliyor ve Cehase de hiçbir şey söylemiyor. Sanırım Bir Bine'nin ruh haline göre hareket ediyor. Gazoz da bana zorla şınav çektirsin... Onu çok özlüyorum.  Meryem odadan yaklaşık yarım saat sonra çıktı. Bir Bine'nin yanına geldi ve:

    Meryem-"Anneannem seni görmek istiyor."

    b-"Beni mi? Rahatsız etmeyeyim."

    Meryem-"Çok ısrarcıydı."

    b-"Tamam giriyorum. Zaten sohbetim fazla uzun sürmez." dedi ve Cehase de omzunda içeri girdi. içeri girerken titredi ama öyle böyle değil. Sanki tüm vücudu aniden şok geçirmiş gibiydi. Sonra kendini toparladı ve Halime Teyze olduğunu düşündüğüm yaşlı kadının yanına giderek:

    b-"Halime teyze, bizi çok korkuttun."

    Halime-"Ben de seni bekliyordum."

    b-"Hayırdır Halime teyze beni çağırmışsın."

    Halime-"Bir Bine, yaklaş oğlum. Sesimi fazla çıkaramıyorum. Kulağına bir şey söyleyeceğim." dedi ve Bir Bine de otomatik olarak yaklaştı. Cehase de omzunda duruyordu. Ben de Cehase gibi ne diyeceğini merak ettim ve yanına yaklaştım:

    Halime-"Huzura kavuş küçük kuş. Bize yasak olan cennet bahçelerinde uç." dedi ve Cehase'ye dokundu. Bir Bine hemen geri zıpladı. Cehase yeşil parlamaya başladı.:

    Cehase-"Gitmek... istemiyorum... Bir Bine... Düşman... Başından beri dibimizdeymiş... KAÇ... " dedi ve huzura kavuştu. Ben olanları şok içinde izliyorum. Kapıya doğru koştu ve kapı kayboldu. Etrafında kaçacak bir delik aradı ama bildiğin küp gibi oldu oda. Her yeri kapalı.

    Halime-"Beni hatırlamıyorsun değil mi?"

    b-"CEHASE'Yi NEDEN HUZURA KAVUŞTURDUN?"

    Halime-"Bir tek Cehase değil. Raf ve Ref de huzura kavuştu. Tabi ilk önce bedenlerinin ölmesi gerekti." dedi ve cansız bedenlerini önüne attı. Kedilerdi... ikizlerdi... Biri simsiyah diğeri bembeyaz... Sadece burunlarının rengi farklı... Üzerine koştu ve yumruğu salladı. Kaçmaya çalışmadı. Yumruğu yedi ve yere düştü.

    b-"Neden? NEDEN? SENi AiLEM OLARAK GÖRMÜŞKEN NEDEN?" Birden sesler boğuk gelmeye başladı.

    m-"N ne neler oluyor? Niye ses gelmiyor?" dedim. Arakne ise:

    Arakne-"Bundan sonrasını duyman benim için intihar ile eşdeğer. Oradaki kadın beni öldürür. Birazdan Bir Bine'ye yapacağı gibi." dedi ve bir sürü boğuk konuşmadan sonra:

    Halime-"Şimdi öl ve yeniden doğ." deyip Bir Bine'nin boynunu kırdı... Şimdi öl ve yeniden doğ...

    m-"Ben Bir Bine'nin reenkarnesiyim." dedim. O kediler... Evrim ve Devrim'in reenkarnesi. O kuş... Gazoz'un mu?. Nefes alışverişinde zorlanmaya başladım. Bembeyaz bir odaya geldik.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    m-"Daha yeni ne oldu?" dedim. Poyraz da üzgün bir sesle:

    Poyraz-"Suphi uyandı ve otomatik olarak senin rüyana geldik. Sen de ev kuşusun sanırım. Direk odana geldiğimize göre."

    m-"Haline şükret, dust 2 de de olabilirdik... iyi misin?" diye sordum. Poyraz canı sıkkın bir tavırla:

    Poyraz-"Daha iyi olacağım... Umarım." dedi ve direk karşımızda Hypnos belirdi. 

    Hypnos-"Bravo sana MerQury! Sonunda benim çırağı bana getirmişsin." Doğru olanı mı yapıyorum bilmiyorum.

    m-"Onunla ne yapacaksın?" dedim ve Poyraz'ın etrafında bir kafes oluştu. Kafes ve içindeki Poyraz'ın boyu küçüldü ve Hypnos kafesi eline aldı.

    Hypnos-"Ne mi yapacağım? Elbette ki başıma bir daha bela olmaması için onu saklayacağım." Yaptığım bir hataydı. Poyraz'ı kendi ellerimde hapsettim.

    m-"BÖYLE ANLAŞMAMIŞTIK!"

    Hypnos-"Doğru. Kardeşlerinin yeteneğini geri veriyorum ve seni de Arakne ile baş başa bırakıyorum. Bir daha görüşmemek üzere." dedi ve kayboldu. Artık karşımda yalnızca Arakne vardı. Şimdilik Poyraz konusunu kenara bırakıp Arakne'ye odaklanmam lazım. Daha sonra Dagaar'dan veya Mert abiden yardım isterim.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Burası bana tanıdık geliyor. Dağdayız. Manzarası güzel. Soğuk. Poyraz'a doğru döndüğümde yerimden sıçradım. Lan... Kertenkele derisi... Kuyruğu... Argonian lan bu! Kendime baktım. Pençelerim... Kuyruğum... Ben Khajit miyim? Hasgibtir.

    m-"LAN BiZ NEREDEYiZ? SAKIN BANA BURASI SKYRiM DEME!"

    Poyraz-"Ta kendisi. iyi sen de bu oyunu hat Bugün Elder Scroll 5'in son görevini yapıp 6. oyuna geçecektik. En azından rüya versiyonunda. Ama sanırım bugün yalnızca veda edeceğim."

    m-"La saçma salak iş yapma bak bunlar hep telif hakkı. Valla Bethesta içimizden geçer." 

    Poyraz-"Sana engelli raporu şart oldu. Nereden görecek rüyada olduğumuzu? Hem ben oyun karakteriyim de sen kim olduğunu biliyor musun?"

    m-"Ben de oyun karakteriyim... Değil mi?" Hayır der gibi kafasını salladı. Zaten oyunda kaç tane npc khajit var ki lan. Büyücü okulundaki var, şehre giremeyip ay şekeri ile kafayı bulan ve ticaret yapan bir khajit grubu var... Tamam biraz fazla varmış ama ben hangisiyim ki acaba? Biri yanımıza doğru geliyor. Üstündeki zırh abanoza çok benziyor ama daedric gibi de duruyor. Sanki modlu zırh gibi. Havalı duruyor. Aslında rüya olduğundan modlamak da serbest. Muhtemelen bu kardeşi. Zaten kılıcı apayrı bir konu. Bildiğin mor bir alev çehresi var ve kılıcın her tarafında değerli taşlar var. Resmen ben bu rüyanın sahibiyim diye bağırıyor. Yanımıza geldi ve:

    -"Abi, hadi Alduin'i yenelim. 6. oyun için sabırsızlanıyorum." dedi. Çocukta bildiğin kendi geçmişimi görüyorum. Bilgisayar bağımlılığı falan tam ben. Eğer bu ruhları görmeseydim acaba cs de sabah akşam yayın yapan bilgisayarın başından kalkmayan asosyal biri mi olurdum? Şu anki halimden kat kat daha iyi olurdum yani. En azından asosyallik zorunluluğum değil benim seçimim olurdu.

    Poyraz-"Suphi, bugün son... "

    Suphi-"Aaa. Yalancı M'aiq de burada." Bana bakıyor... Bana... Kendimi tutamadım ve:

    m-"OYUNDA O KADAR KARAKTER VAR BENi SEÇE SEÇE YALANCI M'AiQ Mi SEÇTiN?" dedim. Aniden irkilip geri çekildi ve kılıcını çekti.

    Suphi-"Sen de kimsin? Ve rüyamda ne işin var?" O kılıç çok tehlikeli duruyor. Role hemen girmeliyim:

    m-"M'aiq konuşmayı bitirdi." dedim. Ama yemedi. Kafasını havaya kaldırdı ve:

    Suphi-"A-KA-TOSH" diye bağırdı. Hava kapandı, gökyüzünden koskoca bir ejderha üzerime uçmaya başladı. Harbiden Akatosh'u çağırdı. Bu bardağı taşıran son damla oldu:

    m-"LAN ŞAKA MISIN SEN? GÖTÜNDEN NiDA UYDURMA LAN! ŞiMDi ALDUiN'i KESMEYE GiTMiYOR MUSUNUZ? AKATOSH ZATEN ALDUiN'iN BABASI, TEK BAŞINA AKATOSH'U YOLLASAN OYUNU BiTiRSiN." dedi ve Akatosh beni tek lokmada ağzına attı.

    Suphi-"Akatosh, onu bizden uzağa zütür." deyince Akatosh da dediğini yapıp uzaklaşmaya başladı. Poyraz yaptığı hiçbir şeye karışmadı. Biliyordu ki kardeşi düşündüğünü yapmazsa onu dinlemezdi. Suphi abisine döndü ve:

    Suphi-"Abi o kimdi?" dedi. Poyraz da:

    Poyraz-"O yalancı M'aiq işte. Elder Scroll serisinin Morrowind'den sonra gelen ve her oyun saçma sapan konuşan bir karakter işte. Suphi, seninle önemli bir konu konuşmam lazım." Hava birden gece oldu ve kamp ateşinin karşısındaydık. Ne zaman birbirimizle konuşmak istesek hep böyle bir ortam hayal ediyor. 

    Suphi-"Söyle abi. Alduin'i yeneceğimizin taktiği mi lazım? Odahviing'i önden yollarız, arkasından Durnehviir bize iskelet spawnlar biz de arkasından... "

    Poyraz-"Bu benim son görevim. Ondan sonra artık daha fazla görev yapmayacağız." Suphi ilk baş sessizleşti. Sonra da:

    Suphi-"Haa evet evet. Bu evren bitiyor. Bu oyun serisinden sıkılmıştım zaten. Başka bir oyun serisine geçeriz... "

    Poyraz-"Sıkılmadın, sevdiğini biliyorum. Ama bu benim gerçekten son görevim. Bu görevden sonra bir daha senin rüyalarına gelmeyeceğim."  Suphi'nin konuşması çatallaştı:

    Suphi-"Neden abi? Yanlış bir şey mi yaptım?"  Poyraz'ın gözleri doldu.

    Poyraz-"Sen yanlış hiçbir şey yapmadın. Asıl yanlışı ben yaptım. Tek yapmam gereken rüyalarında biraz gözüküp yavaş yavaş kendimi unutturmaktı ama ben ne yaptım? Seni her bulduğu yerde ve dakikada uyuyan birine dönüştürdüm. Suphi, seni normalde olmam gereken cennetten bile daha çok seviyorum. Ama bu şekilde yanında durmaya devam edersem gerçek hayatta yalnız kalacaksın." Şımarık bir ses tonuyla

    Suphi-"Sen yanımda olduğun sürece  yalnız kalmak umurumda değil." 

    Poyraz-"Ama ben yanında değilim Suphi. Ben öldüm. Artık beni bırakmalısın. Bu şekilde yaşayamazsın. Şimdi çocuksun gelecekte ne olacak? Uyuduğundan dolayı kaçıracağın o kadar anı ne olacak?... "

    Suphi-"Görevi yaptıktan sonra konuşabilir miyiz? Şimdi oyuna odaklanmak istiyorum." Poyraz birden fazla üzerine gittiğini düşündü. Düşünmesi için zamana ihtiyacı olduğunu düşünerek:

    Poyraz-"Tamam o zaman. Savaşa başlayalım." dedi ve Suphi ayağa kalktı. Kılıcını çekti ve karşısında dağ gibi bir Alduin vardı. Suphi bağırdı:

    Suphi-"Od-Ah-Viing" diye ve bilin bakalım kim geldi? Evet, Odahviing'i ben canlandırıyorum. Heyecanlıyım. Tamam, uçmak güzel bir his. Ama Alduin şu an bana focus. Ve neden Alduin bu kadar büyük lan? Yanında ejderha yavrusu gibi kalıyorum. Az modla az diyeceğim bu sefer ben olduğumu anlayıp yine beni Akatosh'a yedirecek. Riske girmeye gerek yok. Poyraz benim olduğumu anlamıştı ama Suphi anlamadı. Ve savaş başladı. Ben önden tanklıyorum, Suphi hasar çıkarıyor ve Poyraz da sürekli heal atıyor. Bana değil, Suphi'ye. Kan revan içinde kalmış olmama rağmen o kadar da canım yanmıyor. Ama hareketlerim ağırlaşmaya başladı.

    Poyraz-"Odahviing'in çok az canı kaldı. Bitirmemiz lazım." Ama Suphi oralı bile değildi. Alduin bildiği tüm nidaları bana fırlatmaya devam ediyordu. Suphi ejder yıkan nidasını sürekli kullanmıyor. Onun için genelde hava savaşı dönüyor ve hasarın çoğunu ben yiyorum. Ok atıyor evet ama hep ıskalıyor. Yaptığı şeyi anladım, ama Poyraz anladı mı acaba?

    Poyraz-"Ejder yıkan nidanın süresi daha dolmadı mı?" Suphi yine sessizdi. Hiçbir şey söylemiyordu. Sadece boş boş ok atıyor. Sonra Alduin kendi kendine aşağı indi. Ben de aşağı inip Yol-Toor-Shul atıyorum. Ama Alduin bana mısın demiyor. Suphi tüm gücüyle Alduin'e vuruyor ama bana mısın demiyor. En sonunda Poyraz'a göz ucuyla baktım. içimden geçeni ona aktarmaya çalıştım. Sanırım başardım da. Anlamış duruyor. 

    Poyraz-"Alduin ölmek üzere, bitirici vuruşu yap!" Bunu duyunca vurmayı durdurdu. Hatta hareket etmeyi kesti. Anlaşılan bilerek öldürmemeye çalışıyordu. Bu şekilde abisinin yanında kalabilecekti. Suphi Alduin'e bakarak ağlamaya başladı:

    Suphi-"Yapamam... Eğer yaparsam sen gideceksin." dedi ve ağlamaya devam etti. Poyraz bir şey söyleyemiyordu.

    m-"Suphi, bu görevi abin ile olan vedalaşman gibi düşün. Hem abin seni hep gözetleyecek. Onu göremesen de hep yanında olacak." Aklıma Gazoz ile ayrıldığım zaman geldi. Ona hiç gitme demek istiyordum ama Arakne yüzünden doğru düzgün vedalaşamadım bile. 

    Suphi-"Ben... Yapamam... " Ne kadar zor olduğunu biliyorum. O yüzden de:

    m-"Sen yapamazsan o zaman son vuruşu hep beraber yapalım. Skyrim'in en ünlü nidası ile. Ne dersin?" Demek istediğimi anlamıştı. Poyraz da anlamıştı. Suphi hemen Poyraz'ın yanına koştu ve ona sarıldı. Ağlamasının şiddeti arttı. Poyraz da ağlamaya başladı. Ben ise ejderha olduğum için ağlıyor muyum yoksa sadece dümdüz izliyor muyum anlamıyorum. Sonunda ağlamaları bitti ve Alduin'e doğru döndüler. Ben de döndüm. Üçümüz beraber:

    -"FUS-RO-DAH!" dedik ve Alduin yavaş yavaş silinmeye başladı, durduğumuz orman da öyle. Geriye bembeyaz bir alan kaldı. Poyraz ve ben dışarıdan Suphi'yi izliyorduk. Üzerindeki zırhlar, kılıçlar hepsi gitti. Sadece normal bir çocuk kaldı. Etrafına bakındı ve kimse yoktu. Daha sonra o da kayboldu. Hafif bir titreme geçirdikten sonra kendimi odamda buldum.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Basketbola başladık... Başladık ama bir sorun var. Oyun tamamiyle Devrim'in lehine. Top sürekli elimden kayıyor, topa ne zaman sahip olsam Devrim metrelerce uzaktan yanıma ışınlanıyor. Basket atsam yeşil göz açtığım için faul oluyor. Yeşil göz açmayı anlamadım. Normalde de rekabetçi biriyimdir bir de hile eklenince delirmemek için resmen dişimi sıkıyorum. Seyircilerin bir kızın sesi geldi:

    -"MÜTHiŞSiN EREN!" dedi. Birden rakibim değişti. iri yarı atletik bir çocuğa dönüştü. Gözlerim Devrim'i aradı. Yedek kulübesinde. Vay arkadaş. Yanına gitmem lazım ama nasıl?

    Eren-"Başlayacak mısın yoksa şuradaki engelli gibi kenarda mı oturacaksın?" Devrim'i işaret ediyordu. Bütün seyirciler kahkaha atmaya başladı. O an sinir krizi geçireceğim sandım. Ama ağzına vurmamak için kendimi zor tuttum.

    m-"Sen benim dengim değilsin. Yedeğimle oyna." Dedim ve yedek kulübesindeki çocuğu işaret ettim. Orada Poyraz belirdi ve ayağa kalkıp sahaya çıktı. Ben de yedek kulubesine yürümeye başladım. Devrim bana baktı ve sonra gözlerini kaçırdı. Yanına oturdum:

    m-"Oynamayacak mısın?" dedim. O da:

    Devrim-"Yeterince iyi değilim. Eren'i geçmem imkansız." Eren gitgide daha da irileşiyordu. Poyraz zor zamanlar yaşıyor.

    m-"Kimse ilk başladığında büyük başlamaz. Doğuştan yeteneği olanlar bile yeterince antrenman yapmazsa antrenman yapandan geri düşer. Senin bir özelliğin var Devrim. Azimlisin. Kız kardeşin gibi." Devrim bir süre durdu ve:

    Devrim-"Abi, sen misin? Rüyamda ne işin var?" dedi. Birden sahne bozuldu.

    m-"HASgibTiR YA! NEREDE YANLIŞ YAPTIM AMK!"

    Poyraz-"Gerizekalı mısın yoksa anan baban özellikle mi seni böyle besledi? Çocuğun kız kardeşini nereden tanıyorsun? Tamamen yabancı birisin ve yabancı bir alandasın. Sanane adamın kız kardeşinden arkadaş."

    m-"Tamam lan anladık. Yarım yamalak anlatıyorsun zaten. Ailesini tanımıyormuş gibi konuşmam gerekiyordu anladım. Bu arada bu Eren denen pekekent kim lan! Seninle normalde de böyle mi konuşuyor? giberim bunun ağzını yüzünü uyanınca."

    Devrim-"Yok abi kendisi iyi biridir. En azından rakibi değilsek. Rakibine karşı üstünlük kompleksi var... "

    m-"Onun komplekslerini komple giberim adam akıllı dursun. Bir de ben ne zaman basket atsam yeşil göz açtı diye faul diyordunuz. O ne ayak lan?" dedim. Devrim de hemen:

    Devrim-"Okuduğum bir hikayedeydi ya. Emre adında özel yeteneği yeşil gözünü açıp her hedefi tutturan biri vardı da hikayede. O da basketbolcu olmak istiyordu. Oradan kalmış aklımda."

    m-"Saçma salak şeyler okuma sende. " (Y.N: MerQury 😢)

    Poyraz-"Neyse sıradakine geçelim. Annenin de özel yetenekleri yok değil mi?"

    m-"Annemin en özel yeteneği öyle güzel sarma yapar ki tek oturuşta bir tencere sarmayı yiyebilirsin."

    Poyraz-"Anlaşıldı anne normal. O zaman ne kadar hata yaparsan yap rüyasına saldırıldığını anlamaz. Ama yine de dikkatli ol. Bu sefer bir şeylerin ters gittiğini anlayıp Lucid rüyaya geçer zaten bu rüya diye seni tek saniyede milyar parçaya bölebilir. Hazırsan gidelim." Çok iyi moral veriyor ya.

    Devrim-"Ben de geliyorum. Zaten rüyamın bir eğlencesi kalmadı."

    m-"ÇOK EĞLENCELi RÜYA GÖRÜYORDUN YA ZATEN! Saçma salak konuşmaya devam edersen dövecem Evrim'i. " Diyince aniden panik yaparak:

    Devrim-"Benim yaptığım hatadan dolayı niye Evrim'i dövüyorsun? Hem sen kadınlara el kaldırmazsın." 

    m-"Ama Evrim şu an bir tavşan. Hayli hayli kaldırabilirim. Haydi gidelim." dedim ve Poyraz da başıyla onayladı. Daha sonra kendimi evde buldum.  Devrim ve Evrim de karşımdaydılar.

    Poyraz-"Anneniz kendisini evine bağlı hissediyor. Rüyasında bile evde olduğuna göre." içeriden sesler geliyordu. Boğuk boğuk sesler. Anlayamıyorum.

    m-"Oturma odasına gitsek iyi olacak. Sanırım annem orada." içeriye yürümeye başladım. Annem ne gibi bir rüya görebilir ki? Evrim ve Devrim'inki gibi saçma olmayacağına eminim. içeri girdiğimizde ben, babam ve bulanık görünen iki kişi daha vardı. Aramızda gülüşüyorduk. Ama annem o bulanık görünen iki kişiye bakıyordu. Babamı sallamaya başladı ve:

    Anne-"Şurada oturan ikisini göremiyorum." Babam da anneme dönüp:

    Baba-"Orada kimse yok ki?" dedi ve tekrar baktığında orada gitgide solan bir bulanıklık görünüyordu.

    Anne-"Ama... Orada birileri olmalı. E... m ve D... m... Neden isimlerini söyleyemiyorum? E... m D... m." Annem Evrim ve Devrim'in isimlerini söylemeye çalışıyordu ama sesi boğuk çıkıyordu. Annem Evrim'i ve Devrim'i hatırlıyor.

    m-"Sizi hatırlıyor." Devrim üzgün bir sesle:

    Devrim-"Hayır, hatırlamıyor. Ama yıllarca beraber yaşadığı çocuklarını bilinçaltı o kadar kolay unutmaz." Evrim ağlamaklı bir sesle:

    Evrim-"Ama gördüğün üzere yavaş yavaş o koltuklardan kayboluyoruz. Abi, bu zamana kadar senden ailene katılmak dışında başka önemli bir şey istemedim. Ama lütfen bizi kurtar."

    Devrim-"Güçlerimizi geri al. Annemin ve babamın bizi tamamen unutmasını istemiyorum." ikisi de yaşlı gözlerle bana bakıyordu. Yumruğumu sıktım ve:

    m-"Poyraz, oyunu bırakmanın zamanı geldi. Gece olmuş mudur?" Poyraz sitemli bir sesle:

    Poyraz-"Bunun oyun olduğunu düşünmene inan çok şaşırdım... " Ciddi baktığımı görünce:

    Poyraz-"Gece değil de akşam olmuştur. Genelde kardeşim eve gelince kısa bir şekerleme yapar. Tam da bu saatlerde. Görüşmem için gerçekten kısa bir zamanım olacak ama acelenin farkındayım. Kardeşimle konuşurken senin de yanımda olmanı istiyorum. Oradan da senin rüyana geçer Hypnos'u çağırırız." Bunu söyleyince biraz rahatladım. Annem endişeli gözlerle oradaki iki koltuğa bakıyordu, kardeşlerim de ağlamaklı gözlerle bana bakıyorlar.

    m-"Merak etmeyin. Uyandığınızda normal hayatınıza geri döneceksiniz... "

    Evrim-"Döneceksiniz... Peki ya sen?"

    m-"Zaten size anlatmıştım. Uğraşmam gereken bir milenyum var. Arakne ile işim bitmeden zaten eski hayatıma dönme gibi bir şansım yok. Bu Hypnos olayından sonra sizi daha fazla tehlikeye atamam. Poyraz, gidelim" dedim ve tam Devrim ve Evrim bir şey söylemek üzereyken sahne değişti. Daha fazla onları riske atmayacağım.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Sahneyi pek net göremiyorum. Şu algım düzelene kadar Poyraz'a o arada sordum:

    m-"Evrim ve Devrim temas ederek rüyaya giriyor. Sen nasıl temas etmeden yan odadaki, hatta okulunun içindeki kardeşinin rüyasına girebiliyorsun?" Poyraz havalı bir tavırla:

    Poyraz-"Sen nasıl hayaletleri görebiliyorsun? Çünkü özelsin. Ben de öyleyim. Ve pek tabii Hypnos'un yardakçısı olmam da etkiliyor tabii." Birden etraf aydınlandı. Gözlerim kamaştı. Gözlerimi tam olarak açtığımda kendimi basketbol stadında buldum. Bu tam Devrim'den bekleyeceğim bir rüya. En azından bir kardeşim normal rüyalar görebiliyor. Biz izleyici köşesindeyiz. 1v1 oynuyorlar.

    Poyraz-"Burada serbest konuşabilirsin. Bizi bu kalabalıkta duyamaz."

    m-"1v1 e bu kadar kalabalık gelinir mi arkadaş." Poyraz hayal kırıklığına uğramış gibi baktı ve:

    Poyraz-"Çünkü rüyadayız. Mantık aramayı bırak. Üstelik bu sefer başrolde sen olacaksın haberin olsun. Söylediklerimi uygularsan o anlamadan rüyasını ele geçirebilirsin. Şimdi hadi göreyim seni." dedi ve kendimi birden sahada buldum. Zemin parlak ve biraz da kaygan. Sadece basketbol mu oynayacağım? Keşke cs oynasaydık... Lan. Buldum. Onu basketboldan cs oynamaya yönlendireceğim. Böylece biraz eğlenceli vakit geçirebilirim. Hem küçükken meraklıydı. Bu sefer başarabilirim.

    Devrim-"Boş durmaya devam edecek misin yoksa başlamak için kırmızı zarflı davetiye mi bekliyorsun? " Az önce Devrim karşısındakiyle dalga mı geçti? Devrim'den beklenmeyen hareketler. Pekala o zaman biraz oynayalım.

    m-"O kadar meraklısıysan ilk sen başla." Tamam, kendimle alakalı konuşmadım ve kısa konuşmadım. Şu basketbolu da cs ye çevirebilirsem tamamdır.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Gözümü geri açtığımda incin bir odadaydım. Burası bizim ev değil. Tek bir oda var, 1 tane de kapısı var. Tek kişilik bir oda gibi duruyor. Kapı da sadece dışarı çıkmak için. Bildiğin yurt odası burası. Karanlık. Her yer cips ile karışık sucuk, noodle gibi kokuyor. Tamam, burası öğrenci evi ve kesin Devrim'in rüyası. Anca Devrim bu kadar incin olabilir.

    -"Kim var orada?" Ama bu ses...

    Poyraz-"Benim kız, tanımadın mı beni? Tabi karanlıkta göremedim lambayı açayım." dedi. Poyraz'ın sesi kız gibi çıkıyordu. Bu rüya Evrim'in rüyası mı? Poyraz lambayı açtığında oda incinlığın dibine vuruyordu. Her yerde cips ve noodle çöpleri, yarı dolu veya boş kola şişeleri, boş pizza ve sipariş ettiği başka şeylerin kutuları... Odada 2 tane çift kişilik koltuk var. ikisi de yağlı. Birinde Evrim yatıyor, diğerinde de hep çöp dolu. Kıyafetime baktım. Pijama giyiniyorum. Pembe. Ellerim çok... Küçük. Poyraz'a baktım. Poyraz da siyah saç siyah göz kombosu yapmış. Saçları beline kadar uzanıyor. Oha lan. Çok güzel. Acaba benim tipim nasıl. Poyraz'ın da bana bakışlarına bakarsak benim de giderim var. Bu gidişle burada bir lezbiyen şov çıkacak. Ya da gay mi? HAYIR HAYIR HAYIR! ÖYLE BiR DÜNYA YOK! Neyseki Poyraz bana olan bakışını değiştirdi ve role uyum sağla der gibi bakmaya başladı. Ve başladı rol yapmaya:

    Poyraz-"Evrim vampir misin kızım sen? Gece karanlığında ne işin var? Bak dışarıda millet partiliyor biz de gidelim." Evrim yattığı koltuktan doğruldu. Lan! LAN KIZ KARDEŞiME NE OLMUŞ BÖYLE? 200 KiLO LAN BU! KIZ BiLDiĞiN KABUS GÖRÜYOR. Poyraz da çöpleri yere atıp koltuğa oturdu. Benim de oturmam için işaret yaptı. Tamam, bu rüya. O koltuk gerçekten yağlı falan değil. istemeye istemeye de olsa oturdum.

    Evrim-"Hiç gelesim yok Şukufe. Hem orası erkek doludur. Biliyorsun olayları." Ne olayı lan? Kız kardeşime ne yapmışlar da erkeklerden bu kadar çekiniyor.

    Poyraz-"Şekerim biliyorum da hayat böyle geçmez. Kendini 4 duvar arasına kapatmışsın sabahtan akşama kadar şu sağlıksız şeyleri yiyip televizyon izliyorsun. Değil mi sen söyle?" Bana bakıyor. Nasıl role girdi pekekent ya. Bilmesem bu erkek değil başından beri Şukufe'ymiş derim. Kaç rüya trollediyse.

    m-"Evet, dışarı çıkalım." demekle yetindim. Ben rol yapabilen birisi değilim zaten. GTA 8 RP sunucularında da rol yapamadığım için çok atıldığım olmuştur. Kısa cevaplarla Poyraz'ın rüyaya yön vermesini izleyeceğim.

    Evrim-"Ben istemiyorum. Hem Ezgi sen değil miydin geçen barda 3 adam birden üzerime yürüdü de çok korktum bir daha odamdan çıkmam diyen?" Bir süre ben Evrim'e, Evrim de bana baktı. Ezgi benim lan! Hızlı cevap vermem lazım.

    m-"Evet öyle oldu. Ama bir kere korktum diye geri adım atmam. Senin de korkunun üzerine gitmen lazım." dedim. Poyraz derin bir iç çekip arkasına yaslandı. Ardından Evrim:

    Evrim-"Aynı abim gibi konuştun. Ben de ona güvenmiştim. Sonra beni taciz etmeye kalktı." NEE!

    m-"N ne tacizi?" Gözleri yaşlı bir biçimde:

    Evrim-"Sana da anlattım ya. Her gece abim odada beni taciz etmeye kalkardı. Hep korka korka yaşadım." NE DiYOR LAN BU!

    m-"Ö ö öyle bir ni niyeti olduğunu ne nereden biliyorsun?" Çok fena kekeledim.

    Evrim-"Çünkü geceleri rüyama girip bilinçaltımı kurcalamaya çalışırdı. Sonunda da yakalanıp böyle kekelerdi HAHAHHAHA" birden tüm sahne değişti ve kendimizi bomboş bir alanda bulduk. Ben ve Poyraz eski halimize dönmüştük. Evrim de öyle. Tabi insan haline. Zaten anca rüyasında insan haline dönebilirdi.

    Poyraz-"Öğüt vermek sana mı düştü MerQury! Tek yapman gereken rüyasına göre hareket etmekti. Yok efendim geri adım atmazmış falan."

    m-"Lan sende kıza dedin vampir gibi kapalı yerde kalma dışarı çıkalım diye. Sen de tavsiye vermiş olmuyor musun?" Poyraz alaycı bir tavırla:

    Poyraz-"Ben ne duymak istiyorsa onu söyledim. Dikkat ettiysen hep belli kalıplarda yaklaştım. Hep ona yönelik konuştum. Ama sen 'ben böyle yaptım da şöyle ettim' konuşuyorsun. Bu kafayla emin ol manipule edersin."

    m-"Lan ben ne bileyim bana söyledin mi ona yönelik konuş diye." Evrim araya girdi ve:

    Evrim-"Kısa cevap vermeye devam etseydin bilinçaltım seni ikinci plana atacaktı ve bir işlevin kalmayacaktı. Poyraz abi seni de işin içine katmak için uğraştı."

    Poyraz-"Nerede anladın rüyana girdiğimizi?" Evrim direk:

    Evrim-"Abim bana öğüt vermeye başlayınca. Gördüğüm rüya da izlediğim bir filmdi. En azından alternatif hali gibi oldu kilo almam falan... "

    m-"Bir daha bana böyle saçma salak şakalar yaparsan Devrim'i döverim." Evrim'in zayıf tarafı. Kendisine zarar verilmesine ses çıkarmaz ama Devrim'e veya bana zarar gelirse en çok onun canı yanar. Özellikle de Devrim'e. Aralarında özel bir bağ var dememe gerek yok artık değil mi?

    Evrim-"Şakayı ben yapıyorum niye dayağı Devrim yesin?" diye sordu.

    m-"Kadınlara el kaldırmıyorum."

    Evrim-"Ama ben tavşanım."

    m-"Farketmez. Yaptığın şakanın ağırlığını bil."

    m-"Sende bilinç altıma izinsiz girme o zaman."

    Poyraz-"O konuyu dert etme. Beni aracı kullanarak rüyalara giriyor. Ben gittiğimde bir daha rüyalara giremeyecek. Ama en azından kendini savunabilecek. Şimdi sıradakine geçelim."

    Evrim-"Devrim'in rüyasına mı gidiyorsunuz? Devrim'e temas ediyor olsaydım ben de giderdim. Abi, tek yapman gereken rüyalara ayak uydurmak. Sonra yavaş yavaş yaptıkları kendi fikriymiş gibi kabul ettirip kontrolü eline almak. Mesela beni dışarı çıkartacaktınız az daha. O şekilde." dedi ve aklıma hemen bir soru geldi.

    m-"Peki o zaman Hypnos neden sizi cezalandırdı? Siz onunla konuşmadınız bile."

    Evrim-" O farklı. Ruhsal güç kullanıp zorla manipule etmeye çalıştık. O da bizi bastırdı. Neyse siz devam edin. Muhtemelen annemin rüyasına da gideceksiniz. Orada buluşuruz." dedi ve yine birden sahne değişti.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Eve anahtarla girdim. Annem tam da düşündüğüm gibi içeride uyuyor. Boş günlerinde sabah temizlik yapar, öğleden sonra ya komşulara gidip sohbet eder ya da şekerleme yapar. Yan yatıyor. Kolu ile karnı arasında Evrim ve Devrim vardı. Onlar da uyuyorlar. Annemin tavşan istemeyip sonra da onlara sarılıp uyumasına gülsem mi bilemedim. Gülümsemekle yetindim.

    Poyraz-"Onlar tavşan mı? Büyük ruh enerjileri var... " Sessizce konuşması için işaret yaptım. Sessizce konuşarak:

    m-"Onlar benim kardeşlerim. Evrim ve Devrim."

    Poyraz-"Kardeşlerini tavşana mı çevirdi? Bunu Hypnos'un yaptığına emin misin? insanı tavşana çevirmek bayağı büyük bir güç ister. Üstelik ikisini birden çevirmesi... "

    m-"Zaten onlar tavşandı. Evime geldiler, parazit gibi yerleştiler önceden. Herkesin kafasında sanki başından bellidir bu evde yaşıyormuş gibi gösterdiler. Ben hariç. Beni etkileyemediler. Daha sonra bana yalvardılar ve ben de kardeşlerim olmasını kabul ettim. Kan bağımız yok ama öz kardeşim gibi seviyorum onları. Onlar da beni aynı şekilde seviyorlar. Normalde insan formuna dönebiliyorlardı ama Hypnos o yeteneklerini elinden aldı. Şimdi onlara tekrar yeteneklerini vermesini istiyorum. Devrim büyüyünce basketbolcu olmak istiyor. Evrim ise bir cerrah... "

    Poyraz-"Tamam tamam anladım. Kardeşlerini seviyorsun. Ben de kendimi kardeşim hakkında çok konuşan kişi sanıyordum." Dediğine aldırmadan odama girdim. Oda bana çok büyük geldi. Kardeşlerimin her yıl boylarına oranla büyüyen ranzaları ve kıyafet dolapları olmayınca gerçekten bomboş oluyor.

    Poyraz-"Şimdi tek yapmamız gereken şey akşam olmasını beklemek. O arada seninle küçük bir gezintiye çıkalım ne dersin?"

    m-"Sabahtan beridir dışarıdayım zaten yoruldum arkadaş."

    Poyraz-"Öyle değil ya, rüyada dolaşacağız. Bak, yan odada 3 kişi uyuyor. Onların rüyalarına gireceğiz. Hem biraz manipule etmeyi de gösteririm. ileride rüyadan gelen saldırıları bu şekilde savuşturabilirsin." Neden rüyada saldırı yiyeyim ki? Aslında... Arakne yapabilir. Kabuslarımın nedeni bile belki odur.

    m-"Tamam, ama fazla abarmak yok."

    Poyraz-"Merak etme, yıllardır bu işi yapıyorum. Girip çıktığımızı anlamayacaklar bile. Önce kimden başlayalım?" Aslında bilinçaltını en çok merak ettiğim kişi Evrim. Sabah akşam ders çalışıyor, hayatını derslerine adapte etmiş. Rüyasında da çalışıyor mu acaba?

    m-"Önce Evrim'in rüyasına gireceğiz. Beyaz kürklü siyah kuyruklu tavşan yani." Poyraz bir süre düşündü ve sonra:

    Poyraz-"Tamam ama önce birkaç şeyi gözden geçirelim. ilk olarak kardeşlerin rüya manipule edebildikleri için rüyalarına başka yerden girdiğimizi anlayabilirler. Anlamamaları için rüyanın akışına uygun gideceğiz. Sonra da yavaş yavaş kontrolü ele alacağız. Direk akışı almaya kalkışırsak rüyasından olmadığımızı anlarlar. ikinci olarak örnek veriyorum rüyasında palyalço görüyorsa o kılıkla, uzaylı görüyorsa uzaylı kılığında gideceğiz. Zaten bize şeklimizi rüya sahibi verecek. O şeklini bozmamaya çalış. Kontrolü alınca kendini de düzeltirsin karşındakine de istediğini yaptırırsın. Son olarak olur da büyük bir his dalgası hissedersen, mesela korku olur, sevgi olur ne olursa olsun rüyayı boz. Uzun süre o hisse maruz kalırsan bağımlı olabilirsin. Özellikle sevgiye... "

    m-"Son dediğini biliyorum. Bana yardım eden bir ruhun arkadaşı da benim gibi hayaletleri görüyormuş. Onun günlüğünde rüyasına giren kelebek ruhunun sevgi hissinden kurtulmak için yardımcısı serçe ruhu rüyayı bozuyordu. Dikkat ederim." dedim ve bana yatağımı işaret etti:

    Poyraz-"O zaman yatabilirsin. Hem merak etme. Ben de tüm rüya boyunca yanında olacağım. Anlattıklarımı yaptığın sürece kimse rüyada dolaştığını anlamaz. Başlayalım." dedi ve yatağıma yattım. Merak da ediyorum ne olacağını. Gözlerim kapanıyor ve uykuya daldım.
    ···
  • 0
    ölüler ile anlaşma
    Poyraz'ı yine aynı sokak arasında buldum. Gözleri kapalı yerde bağdaş kurmuş bir şekilde oturuyordu. Yine milletin rüyalarına mı giriyor acaba?

    Poyraz-"ilk olarak başkalarının rüyalarına girmiyorum, sadece bir kişinin rüyasına giriyorum ve şu anda uyumuyorum sadece odaklanıyorum." içimden geçeni duyabiliyor mu?

    Poyraz-"Evet duyabiliyorum. Rüyaya girme dersleri ders 1, sessizliğe odaklanıp düşünceleri duyabilmelisin. Bu sayede bilinçaltlarına alışıp rüyalarına daha kolay adapte olabilirsin. Bunu bana Hypnos öğretmişti. Ama geride kaldı. Gel dedin ve geldim. Şimdi ne olacak?" Gözlerini açtı ve bana sorar gözle bakmaya başladı.

    m-"Bana yalan söyledin. Hypnos'un seni bıraktığını söylemiştin. Ama bırakmamış. Hala ona bağlısın." Poyraz ayağa kalktı ve sinirli bir şekilde:

    Poyraz-"Ona bağlı olmam beni bıraktığı gerçeğini değiştirmez. Bana verdiği her görevi yaptım. Hayatlarını değiştirmemi istediği herkesin hayatını değiştirdim. Sonunda ne oldu peki? Beni bıraktı. Çöpmüşüm gibi kenara attı beni."

    m-"Sen bu Hypnos'a nasıl bulaştın?" Bu sorumla Poyraz sakinleşti. Sonra bana baktı ve:

    Poyraz-"Niye sana anlatayım ki? Gel dedin geldim sadece. Hadi beni huzura kavuştur."

    m-"Seni huzura kavuşturmak için gelmedim. Hypnos seni geri istiyor... "

    Poyraz-"Sözünü kesiyorum. Peki ya reddedersem... Beni zorla zütüreceksin. Hypnos kimi rüyalarda esir aldı?" Rüyalarda esir de mi alıyormuş şerefsiz.

    m-"Uzun hikaye. Kardeşlerimi kurtarmak için seni ona zütürmem lazım. Başka çarem yok." Poyraz bunu duyunca yelkenleri suya indirdi.

    Poyraz-"Benim de kardeşim var... Bana Hypnos'a nasıl bulaştığmı sormuştun. Onu ben çağırdım. Aslında hedefim onu çağırmak değildi... En baştan anlatmam gerekiyor sanırım. Benim anormal bir kalp rahatsızlığım vardı. Çocukken her ay doktora kontrole gitmem gerekiyordu. Bu her ay her haftaya düştü. Aldığım ilaçların haddi hesabı yoktu. Birini bile ekgib almam demek ölüme daha da yaklaşmam demekti. Diğer çocuklar gibi evden çıkamıyor, hatta normal insanlar gibi yorulamıyordum bile. Bir gün beni hastaneye yatırdılar. Durumum git gide kötüye gidiyordu. Hergün tanrıya beni bu durumdan kurtarması için dua etmeye başladım. Hatta o kadar çok dua ediyordum ki rüyalarımda bile aynı hasta yatağında dua etmeyi sürdürüyordum. Tabi farkında olmadan. Artık rüya ile gerçek arasındaki fark kaybolmuştu. Bu çaresiz durumumu gören Hypnos yanıma geldi. Beni bu durumdan kurtaracağını söyledi. Astı olmamı istedi. Kanını yaladım. O da benimkini. Sonra ona ait oldum... "

    m-"Kusura bakma lafını kesiyorum. Hypnos'a ait olabilmen için fiziksel bir şekilde kanını yalaman lazım. Ama Hypnos sadece rüyalarda dolaşabildiğini söyledi." Poyraz yine aşağılar tavırda:

    Poyraz-"Kimden duydun kuşlar mı söyledi?" dedi. Ben de biraz sinirlendim ve:

    m-"Hayır tavşanlar söyledi. Şimdi anlatacak mısın yoksa seni sürükleyerek mi zütüreyim?" Poyraz sitemli bir tavırla:

    Poyraz-"Bu aceleci tavrın kardeşlerini kurtarmayacak."

    m-"Ama sen kurtaracaksın. Şimdi devam et"

    Poyraz-"Neyse işte. Birinin kanını yalama olayı fiziksel bir olay değil ruhsal bir olay. Eğer fiziksel olsaydı milenyumların hepsi ruh, kendilerine başka insanları bağlayamazlardı. Yaşarken bir özelliğim vardı, tabii farkında olmadan. Ölüme yakın duruma sık sık düştüğüm için ruhumla rüyalarda dolaşabiliyordum. Ama diyorum ya, sürekli dua ettiğim için farkında değildim ve Hypnos gelip beni bu durumdan kurtaracağını söyledi. Ben de kabul edip kanını yaladım ve bir süre verdiği görevleri yaptım. Ondan sonra öldüm... "

    m-"Ne? Seni Hypnos mu öldürdü?"

    Poyraz-"Ondan istediğim şey ölmekti. Ailem maddi ve manevi olarak artık kaldıramamaya başladı. Hastane masraflarından erkek kardeşimin eğitimine para ayıramıyorlardı. Hatta benim ameliyatım için kardeşim biriktirdiği 50 tl sini bile anneme vermiş. Daha 8 yaşındaydı! Benim yüzümden doğru dürüst alamadığı harçlıklarını biriktirip vermiş!... Çıkma ihtimalim %20 olan bir ameliyata her şeylerini vereceklerdi. Ben de ölmeyi seçtim." Düşüncesini anlayabiliyorum ama yine de:

    m-"Ölmen ailenin tüm ümitlerini boşa çıkarmış olmadı mı? Sen ölünce kahrolmuşlardır." Gözlerini kaçırdı ve

    Poyraz-"Zaten hemen ölmedim. Beni bir süre görevleri için kullandı. Bana rüyalarda dolaşmanın inceliklerini öğretti. Bazı kişilerin rüyasına girip onun istediği şeyleri yaptım. Sonra öldürdü beni." Kararlı bir şekilde bana baktı.

    Poyraz-"Yaptığımdan pişman değilim. Yine olsa yine yapardım. Ben öldükten sonra Hypnos ortadan kayboldu. Ben de annemin, babamın ve erkek kardeşimin rüyalarına girdim. Arkamdan yas tutmasınlar diye yavaş yavaş rüyalarından çıktım. Ama kardeşim beni hiç bırakmadı. Ve itiraf ediyorum ben de onu bırakamadım. Her gün onun rüyalarına giriyorum."

    m-"Şu an öğle vaktindeyiz. Rüyalarına nasıl giriyorsun? Uyuduğunu sanmıyorum."

    Poyraz-"Öğle aralarında sırasında uyuyor. Bu şekilde onu görmeye gidebiliyorum." Ona ne yaptığının farkında değil.

    m-"Kardeşine ne yaptığının farkında mısın? Onu asosyalleştiriyorsun. Öğle aralarında dışarıda arkadaşlarıyla oynayacak yaşta. Ama sen ona engel oluyorsun." Sinirli bir şekilde:

    Poyraz-"SEN NE ANLARSIN Ki! YALNIZ FALAN KALMIYOR... "

    m-"AMA KALACAK! BEN BU YOLLARDAN GEÇTiM LAN SiZiN iŞiNiZi YAPACAĞIM DiYE. YALNIZ KALDIM. SÜREKLi KENDi KENDiME KONUŞUYORUM SANDILAR BENi. HAYALETLERi GÖREBiLDiĞiMi SÖYLEDiM DiYE BENi DIŞLADILAR. KARDEŞiNiN SENi SÖYLEMESi NE KADAR SÜRECEK? Arkadaşları ona deli gibi bakacaklar. Sana yalvarıyorum ona bunu yapma. Eğer gerçekten ona değer veriyorsan onu serbest bırak."

    Poyraz-"Ben onu zo zorla tutmuyorum ki." Kekeleyerek söylemişti. Ağlamasını tutmaya çalışıyor gibiydi.

    m-"Bilerek yapmıyorsun ama onu zorla tutuyorsun. Bırak geçmişte yaşamasın, hayatına devam etsin." Gözünden yaşlar dökülmeye başladı.

    Poyraz-"En azından vedalaşamaz mıyım? " Bunu da ona çok göremem.

    m-"Tabiki vedalaşabilirsin. istersen seni yalnız bırakayım... "

    Poyraz-"Evine gidelim. Bu gece kardeşimle vedalaştıktan sonra Hypnos'a teslim olacağım. Artık kaçmaktan yoruldum." dedi. Ne düşündüğünü anlayabiliyorum. Bunca zaman sorunlarından kardeşinin rüyasına girerek kaçıyordu. Hypnos Poyraz'ı bırakıp gitmiş olsa da Poyraz da Hypnos'u hiç aramadı. Gece ne olacak hiç bilmiyorum. Ama kardeşlerimi kurtarmak için buna değer.
    ···
  • daha çok